mmm AM ak ri- vi öyle jime bilir. larla üze logle ileri- tire- ınız dik- asın ASSIS erini, öğsü miği- e son“ Zi, mbelli palm al ete uaye- ne d& o zi bu se umdır. ir sa“ kı bir ılmak veren elinde Sır 14 Nisan 1998 m —e Kilisede mem —— am AKŞAM —— e —ğ—ğmn nn in n sinema stüdyosu geçen adam: Conrad Bercovic “35 yaşına kadar papas olarak kaldım. Ondan sonra hikâyeler yazmağa başladım, meşhur oldum. Hollivud Mart Amerikanın şimdi en çok sevilen Ye en çok okunan romancısı ve hi- kâyecisi Conrad Bercovici'nin Ner- yorktan Los Anı geldiğini gaze“ Lelerde okumuş! Conrad Berco- vici, Eserleri hemen hemen bütün dünya dillerine çevrii- miştir. Conrad Bercovlci burada bir romanının filime alınmasma nezaret edecektir, Bu. seyahatimde edebiyat merak- Mılarını - memnun - elinek. istediğim için bu dünyaca meşhur hikâyeci ve romancı ile görüşmeğe karar ver- dim. Bir romanı Amerikada yüz bin- lerce; milyonlarca nüsha satılan Con- Tad Bercovici aslen Balkanlı, Ro- manyalı bir muharrirdir. Onun sine- Maya çekilecek romannı Şarl Buaye ile Danyel Daryö temsil edeceklerdir. Conrad Bercovici'nin Los Anceles- İe bir dağ tepesinde granitten ya- Pılmış kocaman bir şatosu vardır. Amerikanm en çok okunan roman- cis bu granitten şatonun Bahrimu- hiti Kebire iyük kulelerin- den birinde eserlerini yazar.. Otumobilimiz Conrad Bereovicinin dağ tepesindeki şatosuna kadar çı- kamadı. Asfalt yolun bittiği yerde Otomobilden indik. Kışın sonu olma- Sina Tağmen etrafı yakıp kavuran Kaliforniyanın kızgın güneşi altında dağa tırmanmağa başladık. Nihayet Uzaktan köpeklerin avaz avaz bağır- dıklarını işittik. Granltten şato, için- de cinayetler geçen romanlardaki es- Tarengiz evlere benziyordu. Bir uşak bize kapıyı açtı. Şatonun karmakarışık koriderlarından geç- tik. Gayet tuhaf döşenmiş bir salo- a girdik. Salonun geniş pencerele- rinden Büyük Okyanus bütün en- ginliği ile görünüyordu... Duvarlar- dâ kendi ei yazılarile Conrad Berco- Viciye hediye edilmiş dünya edebiya- tırın en büyük simalarının resimle- Tİ vardı. İşte Bermer Şovün fotogra- 11... Ve altında Conrad Bercoviciye Yazdığı gayet samimi cümleler... İstanbula aid hatıralar Nihayet salonun büyük kapısı açıl- dı. İçeriye palabıyıklı, iriyarı, baba- Can bir adam girdi. Ve bana türk- çe olerak: — Sofa geldiniz!.. dedi. Evet Amerikanm en çok okunan Yomancısı türkçe konuşuyordu. Şa- Şırdım, Faket o Silizce olarak — Nafile ii ümide Türkçe bildiğim bütün kelimelerin Mecmuu dokuzu geçmiyor., Meşhur rTomancıya sordum: — Peki; bunları nerede öğrendi- niz?.., düşmeyiniz... O palabıyıklarını sıvazlıyarak: — Vakıa yirmi senedenberi Ame- yım, yirmi senedenberi Ameri- hikâye yazıyorum... Fakat unutmayınız ki ben Balkanlıyım... ricede doğdum, Babam İstan- âşıktı. Bütün yazları İstanbul- da. geçirirdik. Çocukluğumda belki 5 - 6 Kere İstanbula gittim. Tepeba- Şında bir otelde otururduk. Abdül hamid zamanı idi. Hiç unutmam köpekleri Hayırsız adaya götütmüş- lerdi.. O vakitler köprüden geçen lerden Para alınırdı, Köprü parası... Hâlâ alınıyor mu?.. Köprü parasının çoktanberi kalktı- Zını söyledim. Meşhur romancı: — Hiç aklımdan çıkmaz... İstan- bula ilk geldiğimiz zemandı. Biz köp- Tüden geçenlerden para filân alındı- ğını bilmiyoruz. Baba oğul, elleri- mizi sallıya sallıya köprüden “geçe- eek olduk. Köprü memurları bizi öy- e bir yakalayış yakaladılar ki... Sor- Şiir mi öldü?.. Bilâkis... Bu asırdaki kadar şiir dün- yanın hiçbir zamanında yoktu. Çünkü dünya dünya olalıdanberi yeryüzünün en güzel kadınları bugün yaşıyor. Güzel kadının yaşadığı asırda şiir ölür mü? mayınız. Küçüklüğümde ben gayet iyi türkçe konuşurdum. Evde bana rumenceden evvel türkçe öğretmiş- lerdi. Ne yazık ki sonra unuttum. Ehh... Yirmi senedenberi Amerika- Se > Papaslıktan muharrirliğe | Bir çok romanları, hikâyeleri fili- me çekilen meşhur edebiyalçıya sor- dum: — Dobriceden Amerikaya gelip bu- rada nasıl şöhret yaptınız? Conrad Bercovici güldü: — Benim maceram çok garibdir. Düşünün ki babami beni papas yap- mak istiyordu. Ve yaptı da... Ben kiliseden evvelâ muharrirliğe, sonra eserlerimin filime çevrilmesi için si- nema stüdyolarına geçmiş bir ada- mım... Düşünün kiliseden sinema stüdyosuna... Bu isimdedebir ro- man hâzırlıyorum. Gençliğimde mu- sikiye çok meraklı idim. Babam ba- na ork çalmasını öğretmişti. Bir yan- dan da papas mektebine gidiyor- dum. Nihayet mektebi bitirdim. Genç bir papas olarak hayata atıldım. Fakat papaslıkta hiç gözüm yoktu. En büyük merakım serbes hayata alılmaktı. Bir papas için bunun im- kânı var ma idi? Nihayet sesimin güzelliği ve ork- teki meharetim bir Amerikalının nazarı dikkatini celbetti. Bana: — Amerikaya gitsene..: dedi. Bi- raz paramı vardı. Sırf seyahat et- mek ve yeni memleketler görmek için kalktım Amerikaya gittim. Se- yahate son derece merakım vardır. Bütün dünyayı gezdim. Amerikaya gelince Nevyorkun - en büyük kilise. lerinden birinde ork çalmağa başla- dım. Otuz beş yaşına kadar papas ola- rak kalmaktan kurtulamadım. Otuz beşinden sonra hikâyeler yazmağa başladım. Birdenbire Amerikada şöli- ret yaptım. İki sene sonra yazılarım aşağı yukarı bütün dünya dillerine tercüme edildi, Şimdi eserlerimden İstediğim kadar para kazanıyorum. Bütün dünyayı dolaştım... Aşağı yu- karı hayatta bütün gayelerine eriş- miş bir adamım... Edebi eserler ve sinema — Bazı büyük meşhur muharrir. ler, meselâ Bernard Şöv, Holliyud sinemacılarının efilime çekeceğizi> diye. edebiyat (o şaheserlerini berbad ettiklerini söylüyorlar. Siz bu fikir. de misiniz?.. — Katiyen... Yalnız #inema filim- leri yeryüzündeki milyonlarca İn- san için hazırlandığından daha ko- lay anlaşılır bir tarzda yapılır. Mu- hakkak ki bir edebiyat şaheseri bir sinema filimi kadar kolay anlaşıl- maz. Eserleri filime çekilen dünyaca meşhur romancılar işte buna kızı- yorlar. Kendi eserlerinden yapılan filimlerin kolay kolay anlaşılmasına sinirleniyorlar. - Onlarca sanat her- kes tarafından anlaşılmıyan bir şey. dir. “Bir fikri, güzel bir buluşu her- kes anladı mı? Bütün dünya anla- dı mı? Onlar için artık bu fikir ve ya bu buluş Adi bir şeydir... Ben sa- natı böyle telâkki etmiyorum... Sa- nat bütün dünya ve bütün insanlar içindir. — Yeni sanat hakkında ne düşü. nüyorsunuz? Meselâ fütüristler hak- kında?... — Eğer hissedilip yazılırsa bu tarz- da da güzel eserler verilebilir. Nite- kim hissederek eserlerini fütürist bir tarzda yazanlar erasında çok mu- vaffak olanlar yar... Fakat dille ye. ni bir tarzda yazacağım!; diye çalı- şarak, çabalıyarak kendini yorarak ye ni tarzda yazanlar bence beş para etmez. dr; Conrad Bercovici, Hikmet' Feridün Es'le görüşüyor Şiir öldü mü? — Bazıları yirminci asırda artık şiirin öldüğünü söylüyorlar... Siz bu- na kali misiniz? — Bilâkis... Bu asırdaki kadar şiir dünyanın hiç bir zamanında yoktu... Çünkü dünya, dünya olalı- danberi yeryüzünün en güzel ka- dınları bugün yaşıyor. Bugünün ka- dınları, bugünün genç kızları bütün | annelerine, büyük annelerine, göç- | miş asirlardaki kadınlara nisbetle | kıyas edilmiyecek derecede güzel | dir. Terihte güzelliği temsil eden meşhur kadınların heykellerine, çi- zilmiş resimlerine bakınız... Hiç biri güzellikten yana bugünün kadınla. rının ellerine su dökemezler. Venüs bile bugünün kadınının yağda şapşal, hantal, çirkin kalır... Buka- dar güzel kadınların yaşadığı ibir asırda şiir ölür mü?.. Meşhur sanatkâr kadınlardan © kadar coşkun bir tarzda bahsediyor- du ki sordum; i — Bir sanatkâr, bir romancı İ“ Aşk lâzım mudır?... — Bir romancı için, bir İçin aşk mı?..: Kalemdin, ziyade elzemdir. Bazıları p — lamış bir teşbihle aşksız hayat tu Buz yemeğe behzer» derler. Doğru dur. Fakat yemeğin fazla tüzlu ol mamasına da. gayret elmek lâzım- dır. Mideyi bozar. — Siz sevdiniz mi? Kahkahalarla güldü: — Her zaman... Nasıl yazıyor? Meşhur «Universal Film» kumpan- yası için hazırladığı sinema romanı- nın müsveddeleri masanın üzerinde dağınık bir tarzda duruyordu. “Sor- dum : — Nasıl çalışırsınız? — Sabahleyin erkenden kalka rım... Gün doğarken... Ve daima kurşun kalemle yazarım... Bir türlü bir Amerikalı muharrir gibi roman- larımı makinede yazmağa alışaman dım, Yazılarımı sonra kâtibler ma kinede yazarlar, — Not tutar musınız? Aklınıza ge len mevzuu not eder misiniz? — Katiyen... o Mevzularımı başı- mın içinde saklarım... Ne not tuta- rım, ne,de yazılarım için plân yapa- rım... Bir mevzuu not etmeği tuhaf bulurum... Eğer bir mevzu aklımda kalmıyacak derecede cazib değilse onu yazmamı bile... Sözümüz dünya edebiyatına int kal etmişti. Sordum: — En çok hangi edebiyatı beğenir. siniz? — Bir çokları Fransız edebiyatma, bugün artık modası geçmiş bir şey nazarile bakıyorlar. Ne yanlış... Asıl eskimiyen ve moda denilen geçici, ne olduğu belirsiz şeyden istifade et. miyen hakiki edebiyat Fransız ede- biyatı tarzıdır. Ben Fransızların edebi tarzlarını çok severim... — Meselâ kimleri seversiniz? — Bülzak, ;Zola, Anatol Frans, Flober... Bilhassa Marsci Prust... Bu son ismi, yani Marsel Prüstu en genç muharrirlerden bile, daha yeni ve daha taze bulurum... Pol Moran be na bir şey söylemez... (Devamı 12 inci sahifede) Hikmet Feridun Es Conrad Bercovici ve muharririmiz