aylar e M5 SARAY ve BABIÂLİNİN İÇ YÜZÜ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM —Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur 31 mart vakası nasıl oldu İttihad ve Terakki devletin yegâne hâkimi olmakla beraber idare mesuliyetini üzerine almak emiyerie Bu sırada Nesib beji heyeti merke mz Cemiyete sonradan ahlâkına, iti. ziyeden çekildi. 1 girmiş olmakla mad edilen ve istifade edil. mek istenilen müfettişi ümumilik baş- ; kâtiblerinden Nureddin bey heyeti © i 1 merkeziyeye âza intihâb olundu ve bir / z * müddet heyette çalıştı. Nizamname mucibince heyeti mer. (if keziyeyi tamamlamak için avukat İ Zihneli Said bey ve daha sonra müm“ i taz yüzbaşı Ali Naki bey de heyete gir» (/ diler, Vaki olan taleb üzerine harbiye na» Ç zarı All Rıza paşa bu sırada vapurla Selâniğe 54000 (elli dört bin) martin tüfeği ve buna göre cephane gönder-/ yeti merkeziye mümtâz yüzbaşı Ali Naki ve süvari yüzbaşısı Süleyman Fehmi beyleri bu tüfeklerin icab eden mevkilere sevki işlerile meşgul olmağa memur etti. Süleyman Fehmi bey kaymakamlığa terfi ilg Anadolu tef. tiş heyetine tayin olunup daha hare- ket etmemiş olar “erkânıharb Cemal beye müracaatle vaziyeti anlattı, Ce- mal beyin kaleme aldığı bir odu em- rile heyeti merkeziye tarafından gös- terilecek ihtiyaca göre silâhların lâ- zim gelen mevkilere #evki esliha mü- fettişliğine tebliğ olundu, Heyeti merkeziye Rumelinin her ta- rafından nüfus hakkında muvazzah malümat topladı; silâhlar buna göre mevkilere tevzi ve sevkolundu, Hükü. met İren masrafını verdi, Kara yolun- daki nakliyatı kâmilen ahali temin et- ti, Üsküb mıntakasından Radovişteye ve İştibe ald silâhlar Uslrumcaya, Ser- fiçe sancağına aid olanlar Soroviç İstas- yonuna gönderildi. Bilâhare hükümet bu silâhlarla müstahfaz teşkilâtı yaptı. Teessilf olunur ki Balkan harbinde bu silâhlardan hiç istifade edilemedi, Seyyar ordular mağlüb olunca bü si- lâhlar bir işe yaramadı. Nureddin bey de bir müddet sonra heyeti merkeziyeden ayrılmağa mec- bur oldu. Yerine Selânik kaza heyeti merkeziyesinden Kesriyeli Ali Fehmi efendi intihab edildi. O da ayrılmaz- dan evvel kendi yerine müstahfaz teş- kilâtile meşgul erkâmharbiye kayma- kamı Abdülkerim beyi teklif etti; tek- lifi kabul olundu. Bu heyet 31 Mart günlerine kadar câri işlerle meşguliyette devam etti. - 31 Mart vakası İttihad ve Terakki cemiyeti meşru- tiyetin ilk aylarında hükümet iktidar ve nüfuzunu elinde tutuyordu; an- cak bunu kullanmağı istibdad devri- nin ricaline bırakmıştı, Eski idareyle birden hesabi kesmeğe, o idare adam- Jarını hükümetin başından uzaklaş- tırmağa cesaret edememişti. İptida Said paşa tecrübe edilmişti. Sonra Kâmil paşa istibdad günle- rinde kendisinin kuvvetli hasımların- dan olan şeyhislâm Cemaleddin efen- di ile bir kabinede bulunmağa taham- mül ederek şeklen yenileşmiş devlet ida»! resini cemiyetin şiddetli himayesi, fa- kat şüpheli nazarları altında yeni si- yasi prensiplere göre idare etmeğe ça- balıyordu. Cemiyet hürriyetin ve meşrutiyetin kuvvetsiz teessüs edemiyeceğini bili- yordu, Bunun için o da kuvvetli gö- rünmek ve öyle olmak istiyordu. Kanunu esasinin ilânı üzerine hat, tâ mebusan. meclisinin küşadından sonra hakikatte parlâmento rejiminin ancak zevahiri tatbik olunuyordu. Orduya istinad eden İttihad ve Te- rakki cemiyetinin gizli idaresi kendi- sini hissettiriyordu, Cemiyet o günler- de hükümet mekanizmasının ruhu idi. Günler geçtikçe” evvelce bir kişi - Abdülhamid - tarafından temsil edi- len istibdad rejiminin şimdi bir züm- re tarafından tatbikinde devam edildi- ği yolunda itirazlar meydan alıyor, şi- e günden güne şiddetleniyor Meşrutiyetin ilk haftalarında İtti hadcılar devletin yegâne ve hakiki hâkimi idiler, Buna rağmen hüküme- ti ele almak mesuliyetini deruhde et- mek istememişlerdi, Bu ictinabın s9- menfaatleri istihkar ediyorlardı, Bu meziyetleri ve gösterdikleri itidal Av- rTupalıları hayrette birakıyordu. Büyük ekseriyeti genç zabitlerden, küçük memurlardan, mekteb hocala- ağalarından müteşekkil İttihad ve Te- rakki cemiyeti devlet idaresini tama- mile ele alabilecek keyfiyet ve kemi- yette bir kadroya malik değildi, Bu kadroda hususile en yüksek makam- Jarı, vükelâlığı işgal edecek devletin dahili, harici siyasetini idare eyliye- rile yanıp tutuşuyorlardı, Ancak Ma- kedonyadaki ihtilâlci izbelerinden, basık ev höcrelerinden Babiâlinin ve nezaret binalarının mükellef salonla- rına birdenbire geçip yerleşmek onla- ra münasib ve doğru bir hareket gö- rünmüyordu. Bu olsa, olsa tedricen ve kademe, kademe yapılabilecekti. İttihad ve Te- rakki erkânı 1908 eylülünde akdedi- len kongrede kararlaştırılmış esaslara sadık kalmak arzularında ve bunla- rın tatbiki imkânı bulunduğu hak- kındaki kanaatlerinde şüphe yok, ki samimi idiler, «Kızıl sultanın» zulüm ve istibdadı altında ihtizar heline gel- miş sanılan Türklerle beraber diğer Osmanlı cemaatlerinin boğazlarına takılmış boyunduruğu bir hamlede kırmağa muvaffak olan Jön Türkler hakkında Avrupanın liberal muhitin- de bir sempati uyanmıştı. Jön Türkler gayrimüslimlerden ve Türkün gayri islâm unsurlarından me dinlerinden, ne milliyetlerinden fe- dakârlık istemiyorlardı, Herkes biri- birile kucaklaşıyordu. O kadar intizar haricinde, o kadar kuvvetli ve âlleenabane olan bü hare- ket karşısında Avrupada dahi bir mu- cize olmuştu! 'Efkârı umumiye Abdülhamid zama- nında, hallâ daha evveldenberi Oş- manlı hükümetinin valdlerine etmedi- ği itibarı göstermiş, Jön Türk inkılâ- bını alkışlamıştı. Septik Avrupa biraz şaşkınlık için- de Jön Türklere devletlerini ihya et- mek için mühlet vermişti. Makedon- yadaki kohtrolden, jandarma teşkilât ve tensikatından, maliye komisyonun- dan, kurulmakta olan kondominyum- dan vazgeçilmişti, Büilk aylarda memlekette yeni bir hava” esiyordu. Halkın daldığı ataletten silkindiği his- sediliyordu. Türk maıbuatı birden bir, inkişaf devresine giriyordu. Abdülhami- din iskât ettiği edebiyatın, tiyatro- nun canlandığı görülüyordu, Umumi toplantılarda umumi menfaatler mü- nakaşa ediliyordu, Ne yazık, ki bu hoş günler çabuk geçmiş, birden parlıyan Jön Türk yıldızının berraklığı üç ay geçmeden kaybolmağa başlamıştı. (Arkası var) ; “istediği fikir insanın kafasına «dank!» Perşembe müsahabeler (Baştarajı sekizinci sahifede) yetişir, nebatalın hastalıklarını, mik- Toblarını bilmiyen ve itina ile bakmör yı beceremiyen bahçıvanların elinde en mükemmel ağaçları nihayet kurd- lar yer. Artık zamanımızda oterbiyecilerle tabibler biribirlerinden müstağni ka- lamazlar, Bu iki meslek erbabı biribi- rini tamamlıyan ve biribirinden ayrıl- mıyan bir küldür. Eskiden çocuğu rahatsız olan bir ana doktora gider, benim oğlumun boğazı ağrıyor, ateşi yar, midesi bula- nıyor, iştihası yok! derdi. Şimdi gene ayni analar (Növro-psyehologuc) ta- | biblere benim oğlum bellediğini ça- | buk unutuyor: Güzel yazmıyor, çalış- miyor! dediğini duyacağız ve kabü- hati çocuğa yüklemeden evvel, ona tembel, haylaz damgasını vurmadan evvel, marazın kökünü araştıracağız, çocuğu tedkik edip anlıyacağız. Bu yolda hareket edilirse mekteb sıralarında dümenciler! tabiri de kalkar.» Selim Sırı Kiliseden sinema stüdyosuna —Baştarafı9 uncu sahifede— — Siz sinema ve temaşa eserleri yazan bir sanatkârsınız... Bu cephe- den Marsel Panyol'u nasıl bulursu- nuz?.. Meselâ «Topazs 19.. — Bu çok beğenilen eseri - tuhaf değil mi? - ben güzel bulmadım... Eserin içinde muharririn anlatmak diye vuruyor. ; Rus, İtalyan edebiyatı — Rus edebiyatını nasıl bulursu- nuz? i — Rüs edebiyatında en çok sevdi- ğim Çehof ile Turgeniyeftir. İkinci derecede Maksim Gorkiyi severim... — İtalyan edebiyatını nasıl bulur- sunuz? — Avrupa edebiyatı içinde en zayıf edebiyat olarak tanırım... İtal yan edebiyatı olarak bir Danunçiyo- nun eski yazıları hoşuma giderdi. O da sonra saçınaladı. — Yenilerden... e Meselâ netti», sPirandello»... * Conrad Bercovici yüzünü buruş- turdu: — Aman bunları bırakın... İkisi de şarlatandır... Yalnız Pirandellonun «Altı şahıs muharririni arıyor» piye- 8İ fena değil... Öteki tiyatroları çok zayıftır, Pirandellonun hikâyeleri fe- na değildir. — İngiliz edebiyatı hakkında ns düşünüyorsunuz? — İngiliz edebiyatı biraz kuru ve serttir. Fakat ben Wels'e hayranım... Türkçe eserler niçin tercüme edilmiyor? Conrad Bercovici bir aralık: —bBende bir şey sorayım... de- di... Niçin eserlerinizi dünya lisanla- rına tercüme etiirmiyorsunuz... Ru- menler, Bulgarlar, Yunanlılar, Arab- lar bile dünya edebiyatı arasında in- gilizce, fransızca olarak kendi ede- biyatlarından nümune verdiler, Hal buki ben bir Türk edebiyatı eseri okumak için çıldırıyorum, Ne in- gilizce, ne fransızca Türk edebiyatı nümunesi olarak bir satır bulamıyo- rum... Bu sizin için çok büyük bir eksikliktir. Sizin iyi bir edebiyatı. nız olacağını tahmin ediyorum... Bir aralık söz dünya siyasetine in- tikal etti. Aslen Romanyalı olan Conrad Bercovici nasyonal sosyalizm- den nefret ettiğini söylüyor. — Nasyonal sosyalizme şöyel biraz meyleden bir memlekette benim için yaşamak imkânı yoktur. Bir mem- leket için en büyük felâket te orada nasyonal sosyalizm havası esmesi- Önümüzde ingilizce bir gazete duruyordu. Burada Bükreşten çekil- miş bir telgrafta Rumen kabinesi- nin değiştiği, bay Goga'nın Başvekil olduğu bildiriliyordu. Meşhur romancı: — Bilir misiniz, dedi, yeni Rumen Başvekili çok iyi bir şairdir. Gençli- ğimde Romanyada iken onun gayet kuvvetli şiirlerini okumuştum, Ro- manyanın sayılı şairlerindendir. Ben 'B. Gogayı şair olarak tanırdım. Poli- tikacılığını bilmiyordum doğrusu... Hikmet Feridun Es «Mari- KAPTAN PAŞA GELİYOR Tarihi Deniz Romanı “Yedi Yazan: İskender P. Sertelli man Tefrika No, 198 yılda bir gelen eşref saat, de dört kişinin dilleri bağlanıyordu Raziye, önündeki altın tasın içine dikkatle baktı: — Suda parlak gölgeler görüyo- Tum, şevketlimi dedi, çok yakında sevindirici haberler alacaksınız, Murad sevinmişti. Râziye bundan sonra bir mendi- lin dört köşesini düğümledi: — Şimdi eşref saat hulül etmiştir, velinimetim! Dört kişinin dilini bağ- lamak istiyorsanız, hemen isimleri- ni söyleyin, okuyup bağlıyayım. Bu saat, yedi yılda bir kere döner, Bir daha ele geçiremeyiz, Üçüncü Murad birdenbire düşün- dü.. dili bağlanması icab eden bir çok kimseler vardı amma, o anda padişahın aklına birinin adı gelmi- yordu. Râziye: - — Cariyeniz, tanıdığınız kimsele- rin adlarını sayayım da belki hatır. Tarsınız! Deyince, Murad: — Çok iyi düşündün. haydi say bakayım! dedi. Muradın fettan nedimesi şu isim- leri saymağa başladı: - Mihrimah sultan, Esma sultan, Ayşe sultan, Nişancı Hamza bey, Si- nan paşa, yahudi Kira... Sultan Murad, cariyelerin yetişti- rilmesinde büyük gayreti görülen ve harem sarayının müdirelerinden olan Kirayı da Râziye kadar şımartmışla. Murad: — Kirayı karıştırma, dedi, dili bana lâzımdır. Nihayet şu dört kişinin - eşref sâr atte - dillerinin bağlanması kararlaş- tarıldı: 1 — Mihrimah sultan, 2 — Esma sultan, $ — Nişancı Hamza bey, 4 — Sinan paşa. Bunların dilleri neden bağlanıyor- du? Sarayın iç yüzünü iyice görebil- mek için, dilleri bağlananların O günkü vaziyetlerini kısaca gözden geçirelim: 1 — Mihrimah sultan: Râziye on- dan çok korkardı. Günün birinde Mihrimah sultan: «Bu büyücü kadı- ni sacayda neden tutuyorsun? Defet onu başından.!; diyecek olursa, Ra- ziyenin hali nice olurdu? İşte fettan kadın, ondan önce padişaha; — Halanızın son günlerde sizin aleyhinizde atıp tuttuğu söyleniyor, şerketlim! Diyerek, bitinci düğümle onun adını bağlamıştı. 2 — Esma sultan; Muradın hem- şiresi ve Sokollunun zevcesi idi, So- kollu öldükten sonra dul kalmış ve yaşı geçkin, saçları bembeyaz oldu- ğu halde yeniden evlenmek sevdası- onun na düşmüştü, Osman paşa gibi ta- | nınmış bir kaç kimseyi gözüne kes- tirdiği halde bunları elde edemeyin- ce Budin valisi Kalaylı Koz Ali paşa ile evlenmiştir. Dışarıda bu yüzden bir çok dedi- kodular dönüyor... Bu dedikodular- dan Râziye çok müteessirdir. Bu yüzden Esma sultanı da padişahın gözünden düşürmek gerek. Murada: «Hemşireniz, Koz Ali paşaya varmak için ,onun karısını ve çoluk çocuğu- nu terk ettirdil; diyor. Onunda dili bağlanıyor... 3 — Nişancı Hamza bey: Feridun beyin yerine tayin edilen Hamza bey bir müddet sonra Köstendile memur edildiği halde gitmemiş ve mansıb- sız kalmayı tercih ederek İstanbulda kalmıştır. Hamza bey çok kinci bir adamdı, Köstendile tayinini Râziye- nin bir tekmesi olarak telâkki etti- ği için, şurada burada Râziye aley- hinde atıp tulmağa başlamıştır. Ferldun bey (1) tekrar nişancılığa tayin edilince Hamza bey büsbütün küplere binmişti. Râziye, Hamzanın da dilini tutmak istiyor... 4 — Sinan paşa: Sıvasta kendisine azli tebliğ edildiği zaman, vezirlâzam Sinan paşa, bu haberi getiren di- van çavuşuna: o«Râziye gene faali- yete geçmiş olmalı..> diyerek, teessü- | rünü ve Râziyeye karşı besi kinini bu suretle açığa vur Siyaviş paşanın sadarete harem kadınlarının parmağı Ol ğundan emin olan Sinan paşs den herkesten önce Râziyeyi h mıştı? Çünkü, bir gün Râziye Sİ paşa ile sarayda Sin paşa kendisine: «Sen devlet elini uzatma!» dediği zaman, RAS veziriâzama, şu cevabı vermişti: nınızdaki devlet adamları benden çok beceriksiz ve benden bâ cahil kimseler var, di in İşte Râziye bunun için Sinan şanın da dilini tutmağa karar W mişti. Sinan paşa İstanbula gi . €e, her halde aleyhinde bulun Z lardan biri de Râziye olacak, hs yi mümkün olursa onu padişahın * zünden düşürmeğe ve belki de sar v dan uzaklaştırmağa çalışacakti, Râziye bu dört kişiden çok Ki | kuyor, onları Muradın yanına $0 al mamak için elinden geleni yapıj du. Ve nihayet padişalı da ikna € rek, dört düğümü bu isimlerle ; Jayıp muradına ermişti. Üçüncü Murad: — Madem ki bunlar benim N himde bulunuyorlar, bir daha göğ ed görmesin onları. Diyerek, hepsinin dillerinin bağlandığına inanmış, geceyi haremde rahat ve neşeli girmişti. Siyaviş paşa her şeye göz yumuyor? Siyaviş paşa saraydaki kadınlı ve bilhassa valde sultanın sadarete geldiği için, Sinan paşa &* bi, hareme düşman değildi. O, sara e da entrika - çeviren kadınların B€ e hareketine göz yumuyor, söylen - dedikodulara kulak vermiyordu. Kendisine haremde teveccüh terenlerin başında valide sultan” bulunuşu da vaziyetini sağlam ran sebeblerden biri idi. Siyaviş paşanın, Muradın ne si ve büyücüsü Râziye ile arası iyi idi. Siyaviş paşa Râziyeye bol hahşiş verir, bu fettan kadını kene ne bağlamak için ne mümkünse pardı. Râziye para ve mücevher düşkü” nüydü. Topladığı altınlarıher ta kendisini ziyarete gelen ihtiyf anası vasıtasile saraydan kaçır! Râziye günün birinde başkaları & bi nihayet gözden düşeceğini bil ve: «Ozaman sokakta m sıkıntı çekmem.. varlık içinde ÖN rümü geçiririm!ş« diyordu. > Hattâ bir gün bu endişesinden 85 yaviş paşaya bahsettiği zaman: — Yarını düşünmeğe hakkım” yö mu, devletlim? Demiş, paşa da kendisine yarı € di, yarı şaka olarak: — Sende bu zekâ varken, ölü ye kadar saraydan ayrılmazsın! vabını vermişti. Siyaviş paşanın en çok temas W hafiyeliğinden istifade ettiği kadı” lardan biri de, Muradın saray 7 relerinden ve hemen hemen Ri kadar nüfuzlu olan yahudi Kira jö Kira vaktile güzel bir kadındı. # : yaviş paşa Ona: — Kubbe yıkılmış amma, mih yerinde... Diyerek, daima kadınlık gul okşar ve ağzından lâf almağa çö” şırdı. Kira, Râziye kadar geveze © gal Paşaya kolay kolay açılı? . Bu, azamet Ve gururundan 3i il cinsiyetinin doğurduğu kol aHedileblirdi. (Arkası var) (1) Üçünelü Muradın, Feridun bey9 e mad ve teveccühü vardı. Onu Mani ı dan birlikte getirmiş ve rayda ahkoymuştu; bilâhare Rüstem Pi. şa ile Ayşe sultanın kızı olan bir yoğ”. ni Feridun beye vermiştir. Bir aralık &. ne Râziyenin ve şeyh Şücneddinin İĞ. “Ele güzden düşerek sancak Keyliğile “e lee gönderilmişse de, bu is ne İstanbula getirilerek © mez ve bulmuştur. (10 mart 1583) te Ayşe sultanın da ölmüştür.