9 Nisan 1938 — AKŞAM Sahife 7 Avusturyanın ilhakından Almanyanın temin ettiği büyük menfaatler Almanyanın döviz, tereyağ, kereste ve demir ihtiyacı kısmen tatmin edildi Avustürya ordusunun iltihakile Almanya muallim efrad bakımından kuvvetli ordusuna .. dünyanın en Avusturyanın ilhaklile Almanya Maddi cihetten ne gibi kazançlar te- min etmiştir? Bu iki Alman memleke- Binin birleşmesinden Almanya siyasi vö Askeri çihetten ne gibi istifadeler te- Mini uzun uzadıya mevzuu bahsedil- dikten sonra şimdi bütün dünya yu- karıdaki sual ie meşgul bulunuyor. B. Hitler kendisinin ve partisinin si- yasi programını teşkil eden «savaşımı» eserinde Avusturyanın Almanya ile birleşmesini sırf milli şeref noklasın- dan iltizam etmişti, 'Bu birleşmeden hasıl olacak askeri ve iktisadi istifadeleri mevzuu bahset- memişti, Almanyanın Avusturyadan temin ettiği sevkülceyş menfaati hera coğrafya hem de harp iktisadi cihe- tinden çok mühimdir. Almanya eskiden Orta Avrupay& Passau merkezinden hâkim olmağa Galışıyordu. Şimdi ise doğrudan doğ- Tuya orta Avrupanın ve”'Tunanın kalbgâhı Viyanadan sevkülceyş cihe- tinden hâkim olacaktır. İngiliz müdekkikleri Almanyanın iktisadi vaziyetini Avusturyanın ken- disine iltihakından önce askeri cihe- nden başlıca beş noktada zayıf bu- Yuyorlardı: 1 — Almanyanm altın ihtiyata ve döviz mevcudu az olduğundan müs- takbel bir harpte hariçten ithalâta karşılık bulmakta zorluk çekecektir. 2 — İaşe vaziyeti 1914 senesinden daha iyi değildir. 3 — Almanya muhtelif derecede ola# Tâk ham madde cihetinden sıkıntıda- “ii, Bahusus demir cevheri ve selüloz Ve sun'i mensucat için cizem olan ağar <a ihtiyacı çoktur. $ — Uzun bir harbin ihtiyaçlarını karşılıyacak petrol ihtiyatı yoktur. 5 — Talim ve terbiye görmüş efra di kâfi derece değildir. Almanyanın birinci kazancı altın ve ©cnebi parasıdır. Çünkü Avusturya evrakı nakdiyesinin karşılığı altın ve döviz Almanya parasının karşılığın- dan üç misli fazla idi. Bu malüimat Yemi neşriyata dayanır, Almanyanın Elzli ihtiyat parası ne kadar olduğu- Bu kimse bilmez. Resmen Almanya parasının âltın karşılığı 76 milyon altın mark olduğu balde Avusturya parasının karşılığı 197 milyon altın mark idi, Avusturya» Bin Almanyadan döviz olarak 28 mil- Yon mark ve diğer memleketlerden de milyon matlâbu vardı. Bu suret 1e Almanyanın döviz kazancı 290 mil- Yen altın marka baliğ oluyor. Avusturya tebaası elinde bulunan Mi paralarını da bu miktara ilâve elidir. En aşağı Almanyanın eline 25,000,000 İngiliz liralık döviz geçmiş bulunuyor. Fakat bu miktar Almanya Yukarıda: Hafif Avusturya tankları, aşağıda: Tuna neli- a rindeki Avusturya ganbotlarından biri nın döviz ihtiyacını tamamile karşıla- mıyacaktır. Almanyanın hariçten yap- tığı ithalâtın bedeli ayda 500,000,000 mark tutuyor, Erzak cihetinden Avusturya Alman- yaya büyük bir istifade temin etmi- yecektir, Almanya gibi sanayi memle- keti olan Avusturya şimdiye kadar dar hilde yalnız arpa ihtiyacını tatmin ediyor, Şu: kadar var ki, Avusturya süt ve | süt müstahselâtı ihracatı yapan mü- | him bir memleket olduğundan Al- manyada halkın çok muhtaç olduğu tereyağı ve peynir kısmen temin edi- lecektir. Avusturyanın senevi tereyağı ve pey- nir ihracalı 211,000 kentaldır. Alman- yanın bu gibi maddelere aid ithalâta 1,250,000 kental bulunuyor. Binaen- aleyh Almanya bu maddeye olan ihti» yacının altıda birini Avusturyadan temin edecektir. Avusturyadan Almanyanın en bü- yük kazancı harp sahayli için elzem olan demir cevheri ve kerestedir. Avus- turya arazisinin yarısı ormanlar ile kaplıdır. Senevi kereste istihsali ye- künu 9,300,000 metre mikâbıdır. Avusturyanın seneyi kereste ihracatı 1,700,000 metre mikâbi tutar, Bun- Almanyanın demir ihtiyacını temin edecek olan Avusturya demir madenlerinden birj memleketlere kereste ihracı menedil- diğinden bütün memleketin kereste istihsalâtı Almanyanın ihtiyacında kullamlacaktır. Lâkin Almanyanın bütün ihtiyacı tatmin edilmiş olmı- yacaktır. 1937 seensinde Almanya ha» riçten 5,000,000 metre mikâbı kereste ithal etmişti, AAvusturyanın demir cevheri istihsal işi ötedenberi Almanyalı firmalar elinde idi. Bunlardan Alpine-Monton kumpanyası 1937 senesinde aylık İs- tihsalini 200,900 tona çıkarmıştı, Kumpanya aylık istihsal miktarını 350,000 tona kadar çıkarabilir, Al- manya ecnebi parasi bulmak mecbu- riyetinde kalmaksızın bu miktardaki demir cevherini Avusturyadan alabile- cektir. Almariya Avusturyadan her sene 4,000,000 ton demir cevheri te- min edecek demektir. Fakat bu miktar dahi Almanyanın bütün ihtiyacına kâfi gölmiyecektir. Çünkü bu büyük sanayi memleketinin senevi demir cevheri ihtiyacı 28,000,000 ton tutuyor. Harb zamanında bü ihti- yaç iki misli artacaktır. Avusturyanın çelik istihsali senede 600,000 tondur. Almanyanın istihsa- 1âtı ise 19,000,000 tondur. Almanyanın “harp sanayii cihetinden en büyük ka- zancı Avusturya - Macaristan impa- ratorluğu zamnından yeni Avustur- ya arazisinde kalan büyük silâh fab- rikalarıdır, - Almanya Avusturyanın $u kuvvet lerinden istifade edecektir. Avustur- yada su kuvveti ile istihsal edilen elektrik cereyanından Almanya zaten istifade ediyordu, Lâkin bunun için senevi yirmi milyon şilin döviz veri- yordu. Avusturyada daha bendler yapılacak birçok yüksek suları var- dır. Bunlar sayesinde elektrik cereya- nı bir kat daha çoğalacaktır. Avusturya magnezit cihetinden dün- yanın en zengin memleketlerinden bi- ridir. Hayli miktarda kurşun ma- denleri de vardır. Altın ve bakır ma- denleri azdır. Üç sene evvel askeri mükellefiyeti kabul eden Avusiaırya şimdiye kadar 150,000 müsellâh efrad yetiştirmiştir. Avusturyanın etrad menabil Almanya- nınki ile birleşmesi neticesi olarak Bovyet Rusyası müstesna olarak dün- yanın muallim ofrad cihetinden en kuvvetli devleti Almanya olacaktır. Hülâsa Avusturyanın iltihakı ile Al- manyanın harp, iktisadi ve gökerlik noktasından kuvveti ehemmiyetli de- recede artmış bulunuyor, — £, Yazan: Sermed Muhtar Alus Tetrika No. 28 NANEMOLLA İrfan şaşalamıştı, Mahkeme, celb- Dame, imza atmak, parçasını slıkoy- mak. Böyle şey ilk defa başına geli- yor... Ne yaptı? Bir kabahat, bir cürüm mü işledi?.. Dövdü mü, söydü mü, birine bir teca- vüzde mi bulundu?.. Ne diye mahke- melere düşüyor?.. Bu gibi işlere o ka- dar yabancı ki... Hukuk mahkemesinden gelen'bir celbnamenin ne demek olduğunu bile bilmiyor. Zihni karışmış, düşünüp duruyor- du. Şaşı adam, iki dakika evvelki ne- zaketini bozdu: — Vakit geçirme, işim gücüm var. Koy imzanı, yahud bas mühürünü, çekilip gideyimi!.. ,İrfan sordu: — Bir yanlışlık olmasın, Mahkeme- lik bir iş başımdan geçmedi. Heritin ağzı daha mülecavizkârane; — Sübhane Rabbiyelâlâ... Biz Inla paşa eğlendirmeğe çıkmadık. Aylık olarak, şıkır şıkır padişah “sikkesi alı- yoruz; vazifemizi görüyoruz... İmza- ni mi atacaksın, mühürünü mü basa- caksın, ne yapacaksan yap, savula- yım. Celbin bıraktığım parçasını oku- tursun birine, ne olduğunu anlarsın, İrfanın artık tepesi atmıştı, Kaşları çatkın, herifin elinden kâğıdı çekti. Şunları okudu: Müddelye: Etyemezde, Yokuşçeşme sokağında, $ numaralı hanede muki- me Ayşe Hasibe binti Sadık, Müddeaaleyh: Koskada, Musalla mahellesinde, 41 numaralı hânede mukim Esseyid Mehmed İrfan ibni Abdülmennan. Zatı dava: 30 bin kuruş ba sened alacak. İrfanın ağzı açık kalmıştı... Şaşı adam, kaşların çatılışından ve kâğıdın sertlikle çekilişinden ders al- miş olacak. Gene aşağıdan davran- mada: — Beyim okudun anladın, bu celb size, Atınız imzanızı da gideyim... Te- lâşa ne hacet, borcunuzu hemen tes- viye edecek değilsiniz. Bunun istinafı, muhakematı var, Neticel hüküm ay- lara, yıllara bağlı... Arzu ederseniz bir dava vekili de tutabilirsiniz... Yontula yontula serçe parmağın yarısı kadar kalmış bir kurşun kalem uzattı: — Lütfen imza buyurun! Ve celbnamenin öbür parçasını ko- parıp verdi. İrfan imzayı attı; kapıyı vurup ka- Merdiveni çıkarken, Dilruba kalfa sesleniyordu: — Yüreğim gazel yaprağı gibi titri- yor. Ne var, sonu ne çıktı?., Zaptiye- lik maptiyelik olmuyoruz yal.. — Sana bir şey söyleyim de şaş, da- d. — Aman nedir, çabuk söyle! — Hasibe beni dava etmiş. Kadıncağız yere yayılıverdi: — Anlamadım, kim dava etmiş?. Kimi dava etmiş? — Yorgancının büyük kızı Hasibe bana dava açmış. — Ne diye?, Ne sebebe?... — Ona 300 lira borcum varmış, — Bak edebsizin yalanına!., — Celb göndermiş, — Etmel — Vallahi!., Dadı geyirecek de geyiremiyor gibi zorluk çekerken, nihayet diyebildi: — Bütün gün sokak sokak sürten, kapı baca dolaşan, o âr damarı sıyrık yüzsüz, düzenbaz karıdan ne bekle- nir?.. — Bu beklenir... — Şimdi ne olacak? — Ben de bilmem, İrfanın yattığı odaya girmişlerdi. İkisi de söyliyecek IAf bulamıyordu. Dadı, sokağa bakan pencerenin önün- de; kırık camın arkasındaki kafesten dışarı bakıyordu. — Allahım, ehlullahlarım, nedir bu başımıza gelenler?.. Şimdi de bir hâ- yasızın, bir sürtüğün şerrine mi uğrı- yacağız?.. Ne bitip tükenmez çilemiz varmış!,, diyip dururken, çırpınmağa, başladı: — O, vallahi o, işte o atlı hasasi,, Demin kapıya gelen kirli kukla herif- le yanyana... Delikanlının kulağına girdiği yok; o devamda: — Lâleli camisinin altındaki şeker- ci dükkünının kapısındalar.. Allasen gel, bir gör hallerini. Bak karıdaki kı- rılıp dökülmelere, mendeburdaki de Pişmiş kelleliğe, Yalanı yok. Hasibe ile o'şaşı adam ağız ağıza konuşmadaydılar. Ne zamandanberi İrfana diş biliyen Pembeten Eşref, evine ne zaman uğ- rarsa, babasını, kızkardeşlerini etrafi. na toplıyarak girişirdi: — O nanemolla oğlanın hâlâ uğzı- nın tadını veremedim; hırsımdan çat Myorum... Sıska kerata bugünlerde meydanlarda da yok. Can mı çekişi- yor, geberdi mi bilmem, Bir yerde ya» kahasam canına okuyacağım katırın... Böyle söylenirken, Muşta Sadık atı- Yardı: — Yeter, sus be, gözümü kızdırma benim, Beynim dönecek; binliği çekip konağın kapısına dayanacağım; ar- kaya devirip dalacağım içeri... Göğsü- ne bir kafa, kasığına bir tekme, her- gelenin kuyruğunu titreteceğim! Atlı hasas Hasibe çıngır çıngır kah“ kahayı basardı: — Düdük, tuzlayım da kokma; geç- ti o günlerin, On on beş sene evvel ol- saydı anlardım. Şimdi 50 dirmehciği içinee burnunu bularmyorsun; öksüs Türken yıkılıp kıçüstü oturuyorsun. Ve elini böğrüne dayayıp hepsini susturdu: — Hepinizden evvel o kokmuş çiro- Suçsuz, günahsız gençle ne alıp ng veremiyor?, Niçin ona bu derece has mıcan?., Sebebi yok. Aralarında atışmayı, çe« kişmeyi bırakalım, mânalı bir bakış, kinayeli bir lâf bile geçmemiş. Bir acabası mı var, acaba?, Evet, içe bir şüphe de girebilir, Delikanlıya fıkırdadı fıkırdadı, kılındı kılındı da yüz bulmadığından mı küplere bini- yor?., Zira bu çeşid kadınlar kendilerini devaynasında görürler. (Bana bayf- muyacak hangi erkek vardır) zumün- dedirler, İsterse o erkek meşreblerine tabantabana zıd olsun, Kilise direği enseli, kapı gibi gövdeli olmasın da böyle çerden çöpten, nanemolla, çü- rük çarık olsun, Öyle ya, bu noktaya da bir balmus mu yapıştırılabilir, Pembeten Eşref, eve gelerek böyle boşalıp durdukça, babası da üst per- delerden atıp tuttukça, günün birins de, Atlı hasas paçaları sıvamıştı, — Şu İrfan solucanına bir iş ede- yim, Şimdilik siftahı, sonra da daha» larını görsün!., O gece yatağına girince fazla dü şünçeye kalmadan siftahın şeklini bulmuştu. Bunun aynını, Maliye vez- nesinden aylıklarını aldığı bir iki kişi ye de yapmıştı; Bir borç senedi uydurmak; mahke- meye başvurup çatır çatır dava aç- MEZ. Celbi alır almaz o maymunakinin bak nasıl etekleri tutuşur, Ötekiler gi bi, en aşağı, senedin yarısına sulh olur, Onu da, yani 150 lirayı da bu- burnundan yahyd Kızkulesinden ken- dini denize atsın da kurtulsun... Fakat buişteenlizm olan mü hür... Gece yarısı yatağından sıçrayıp Ne- sibeyi uyandırmış, paşanın eve aşır Jan evrak ve öteberi torbalarını orta» ya dökmüştü, Mühürlerin arasmda İrfapınkini ele geçirdi mi çaldı düdü- ğü... Torbanın birinden, ibrişimden örme üç kesede beş altı mühür bulmuşlar. dı. Acaba bunların içinde var mı? Hasibe, öküz böğürtüsü gibi hor uyan Muşta Sadığın tepesine binip yisalarla uyandırmış, lâmbayı tutup mühürleri uzatmış, Esseyid Mehmed İrfanı duyunca, havaya hoplayıp gö bek atmağa başlamıştı; — Bir, iki, üç... altı, yedi.. Ethem babaya yedi göbek adağım vardı. dark vaeği