Sahife 17 Telefon ilk önce 1894'de bir Fransız telgrafcmın aklına geldi. Bir mer ada telefonun nasıl olacağın * e ti, fakat âlet icad etmedi 1876 da, Graham Bel i Gray Amerikada ilk telefon Aletlini icad-et- tiler, Tik telefon hattı 1878 de” kuruldu. Yirmi kadar sbonesi vardı. Hat Ney- yorkla Şikagoya uzatıldı, abonesi yü ze çıktı. 1880 de Lgvrens ile Boston arasına telefon hattı çekildi, bu hat 4 Kilo- metre tdi, Ratüs balığı Bu kırmızı balık şişeden süt içer, iskemlelerin üstünde sıçrar, sahibinin elinde gezmeğe çıkar, Bu balık Avustralyada tutulmuştur. Sahibi onu kedi köpek terbiye eder gibi terbiye etmiştir. Çağırılırsa çağı: rıldığını anlar... Buna siz canınız İsterse İnanınız İstemezse inanmayınız, Balıklara dair bir'rivâyet daha var, Büyük denizlerin derinliklerinde yaşıyan bazı balıklar da dilsiz deği miş! Batıl itikadlar Oda içinde şemsiye açmak, bir mer diyenin altından geçmek, bir kibritle Üç sigara yakmak uğür sayılmaz... Daha böyle binlerce şey vardır ki, in- sanların birçoğu inarırlar. Batıl iti- kadları vardır. “ Bu yanlış inanlarla mücâdele etmek üzere bir klüp teşekkül etti. Bu klüp azalarını bir masa başın- da görüyorsunuz, Tabii 18 kişi oturu- yorlâr... Sofraya tuz biberdöküyorlar, bir kibritle üç cigara yakıyorlar. Bir senedenberi böyle hareket eden klüp azalarının hepsi de mesud ve bahtiyardır. Başlarına hiç bir felâket gelmemiştir. Karilerimize Bazı karilerimiz hediye kazanama- dıklarından bahsediyorlar. Bilmeceleri- mizi her halleden muhakkak hediye kazanamaz; fakat sabredip muntazas man bilmecelerimizi Hâlledenler bir gün nasıl olsa hediye kazanırlar. Resimlerini gönderen karilerimizin resimleri Çocuk sahifemizde neşredilir, Güzel güneşli bir gündü. Otomobi- limi «Altın horoz» otelinin önünde durdurdum. Bu wsız köyün yegâne oteli idi, Mahalle çocukları arabamın etralına toplandı. Ben indim, Kapıda duran otel sahi- bi hiç aldırış etmedi. Ben yaklaştım; — Yemek var mı? dedim. Başını arkaya çevirdi: — Git karıma sor! dedi, Girdim. Karanlık fakat sevimli bir salondu. ! Otelcinin karısı; Misafir umduğunu yemez buldu- gunu yermiş. Bulduğunuza razı olur Sahız yemek var dedi, Şöyle pencere nin önüne oturunuz. Beş dakika içinde kadın bana güzel bir yemek hazırladı, masama getirdi, sonra kocasına seslendi; — Jül, içki dolabının anahtarı sen» de. Baya içki ver. Otel sahibi elinde bir şiş6 ile bir ka» deh geldi. Ona da bir kadeh ikram et- tim. İçti, içtikten sonra dili çözüldü. Sordum: — Bu köyün nereleri gezilir?, — Şelâlesi çok güzeldir. — Şu gördüğüm kule nedir?, — Orası görülmeğe değmez, oraya gitmeyiniz. Dilinin altında bir şey vardı. — Neden? ş — O küle, perili şatonun kulesidir, Güldüm: — Perili şato mu? — Bir gece'o şatoda kalacak olur- sanız gülemezsiniz. — Şu perili şatonun hikâyesini an» latınız, — On sene evvel kont Sormiej, pe- rilerin gürültüsünden uyuyamadığı için şatosunu terketti. Satmak istedi, tekin olmadığından kimse almadı... Şato bomboş duruyor. — Gene satılık mı? — Evet, notere müracaat etmek lâ- zum, — Şato gezilebilir mi? İzin noter- den mi alınacak?. — Hayır, Yalnız dışarısıni gezeceki- seniz gidip gezersiniz. Amma sakın kat boğalar gene caddelerde başıboş, keyiflerine buyruk dolaşıyorlar. İşaret memuru kolunu kaldırıp mus rur ve uburu durdurunca herkes du- ruyor, yalnız boğa durmuyor, Bazen yol ortasına yatıyor, kimse kaldıramı- yor. Hayvanları koruma cemiyetinin Hindistanda şube açmasına hacet yoğ, içine girmeyiniz... Duyulan sesler in- sanın tüylerini diken diken edecek kadar korkunçmuş!. — Ben gidip o şatoyu gezeceğim. Kalktım, hesabımı gördüm, çık- tım. Bir sat sonra tekrar otele geldim. Merakla sordular; — Ne haber bay? — İşte geldim. Şimdi beni notere gö- türmenizi rica ederim, — Yalnız gidebilirsiniz, şu karşıki bina. man Nisan Bilmecesi > Aşağıdan başlıyarak hindiye giden yolu bulunuz, amma çizgilerin üstün- den ve çizgi ile kapalı yerlerden geçmi- yeceksiniz, Bulduğunuz yolu kurşun veya renk» li kalemle çiziniz resmi kesin gönde- riniz. sss Birinciye 6, ikinciye: 4, üçüncüye: 3, dördüncüye: 2; beşinciye: 1 lira, "15 kariimize de kolonya, mendil, ço- Tap, kravat, dolma kalem, perker ta- kımı, defter, kitap gibi muhtelif hedi. yeler verilecektir. yüksekliği 5 metre, eni 20 metredir. Bu dosyada çalışmak için küçük asansörler yapıldı, memurlar bu asan- sörlerle dosyaya çıkıp iniyorlar. Asansörler elektrikle işlemektedir. Eğer bu dosyalardan yüz tanesi üstüste konursa, ki zamanla konacak» fır da, asansör İçinde çalışmak hoş Hacaktır. Beş dakika sonra noterle karşı kar- şıya idim, — Saat beşte işim var, kâtibim de bugün izinli. i Adam korktuğu için şatoya girmek istemiyordu. — Yazık dedim, ben de bu akşam gidiyorum. — O halde sizs anahtarları vereğim yalnız geziniz. Şatoyu gezdim, bir saat sonra pazar lik ettim ve çok ucuz bir fiatle satın aldım. Geceyi şatoda geçireceğimi söy- lediğim zaman otel sahibi ile karısı mâni olmak istediler, — Salın almakla bir delilik yapli- nız, eğer geceyi geçirirseniz sahiden çıldırırsınız. Geceleri şatoda uyumağa başladım. Uyumak derseni, yarım uyumak, Çün- kü gece yarısından sonra zincir sesleri, ulumalar, inlemeler, haykırışmalar du. yuluyordu. Gündüzleri çok rahat ediyordum. Bir gün şatonun önünden geçen n#- hirde sandalla dolaşmak istedim. Bin- dim, bir aralık sandalım cereyana ka- pıldı, bir mağaraya düştüm. Mağara nın ortasında koca bir zincir sarkıyor- du... Bir aralık sular zinciri sars, garip sesler çıktı. Bu seslere hiç de yabancı değildim... . Küreklere asıldım, geri döndün. Odama çıktım, Döşemeyi muayeneye başladım. Tahtalardan biri yerinden oynadı. Kaldırdım, Birkaç tahta dar ha kaldırdım. Tamam... Odam mağa» ranın üstündeydi. Sarkan zincirin ucu odamın döşemesine bağlıydı. Su- lar zinciri şıkırdatıyor ve rüzgâr mar ğaraya toplanıyor, denizin sesine ka- rışarak uğultu ve inilti halinde akse- diyordu. Ertesi gün ameleleri çağırttım, zin- ciri çıkarttım, mağaranın ağzını kg- pattım. O gün bugündür perili şatoda ra- hat rahat yaşıyorum. Arılar Geçen sene a- rılar çok vahşi- leşmişler, çok in- san sokmuşlar. Berlinde, bir parkta oturan sakalı bir zat tatlı bir uyku- ya dalmış... Bir aralık vızıltılar duya- rak uyanmış vebirdene görsün?... Yüzlerce arı sakalına konmuş... Adam hiç kımılmamış ve önünden birinin geçmesini beklemiş. İlk geçene vaziyeti söylemiş, itfaiyeye haber göndermişler, itfalye gelmiş, su sıka» Adam sakalını kesmiştir midir der- siniz? İL Gü. Büyük denizlerin ortasındaki bü- yük kayalıklara dikilen fenerlerin bek- çileri yeryüzünde çok acı bir hayat sü- ren insanlardır. Fırtınanın durup dinlenmek bilme- diği mevsimlerde fener bekçilerinin aç kaldığı çok olmuştur. Tayyareler bu işi biraz kolaylaştırdı. Eskiden ge miler gelir, fenere ip atarlar, köprü gibi ipi gererler ve makaralarla fener& yiyecek gönderirlerdi. Büyük ağaçlar DEYE adalarının La Lagima şehrinde 2,300 kilometre murabbâi sahada yeryüzünün en güzel ağaçlı ormanları vardır, Resmini gördüğünüz bu kocaman ağsiç 15 asırlıktır. Bütün sene karlar altında yaşayan bu ağaçlar 3,700 met“ re rakımlı bir tepededir. Şehrin 70,000 nüfusu bu yüksek or- manın yamaçlarında yaşar. Gece maytapları İngilterede çocukların en büyük eğ- lencesi geceleri maytap yakmaktır. Londrada oda içlerinde yakılacak maytaplar da vardır. İngiliz çocukla" rının ekserisi odalarında maytap ya- karak eğlenirler, Geçenlerde bir kadın bir dükkândan maytap alır, odada yakılacak maytap” lardan. Fakat satıcı yanlışlıkla açık havada yakılacak hava fişekleri sattı- ğını sonradan anlar ve derhal radyo merkezine telefon eder, meseleyi an- latır ve telsizle yanlışlık haber verilir ve felâketin önüne geçilir. Karilerimize 'Bilmecelerinizi Akşam gazetesi ço- cuk dünyası bilmece memurluğuna gönderiniz. Bilmecelerinizi temiz ve okunakli yazınız. Soyadınısı muhakkak yazınız, Hediyelerimiz her cumartesi günü öğleden sonra 2 den 5 & kadar matbaa“ muzada verilir. Güçlüğe uğrarsanız idare müdürü bay Nazım Dersana baş vurunuz. 9 Nisan 1938 7 Dai ğ bö) va an