8 Mart 1938 Karnaval eğlenceleri, maskeli balolar nasıl başladı? Eski devirlerin şehirleri ayağa kaldıran eğlenceleri tarihe karıştı Maskara olmak için karnaval mevsimini beklemeğe hacet kalmadı. Nis karnavalında acuzeler geçerken Bugünlerde Beyoğlu caddelerinds arasıra dar sokaklardan dört beş kişilik maskara gruplarının. fırladıklarını, renk renk elbiseler giy- miş, yüzleri boyalar ve maskelerle öt- tülü ve ekseriya başlarında silindir şapka, ellerinde koraman ocak süpür- geleri taşıyan bu garib kıyafetli in“ sanların güle oynya kalabalık arası- na karıştıklarını görmektedirler. Bu- günler karnaval günleridir, bütün hristiyanlık âlemi kamaval mevsi- minin en hararetli günlerini yaşıyor. Karnaval hristiyanların Allahtan kopardıkları ve haçı suya atma gü- nünden başlayıp büyük perhizin ilk çarşambasına kadar devam eden kısa bir eğlence müsandesidir. Bu müd- det zarfında istedikleri kadar eğlenip, heşelenirler, ve bu suretle kurdlarını düktükten sonra büyük perhize baş- layıp kendilerini fbadete vakfederler. Tarihi devirler tetkik edilecek olur- sa bütün eski zamanlarda muhtelif milletlerin senenin muayyen bir kaç gününü eğlenceye tahsis ettikleri gö- rülür, Çünkü daha o zamanlarda bile eğlencenin insan için zaruri bir ihti- yaç olduğu anlaşılmış, bunu menet- menin mümkün olmıyacağı takdir edilmiştir. Eski Mısırlılarda İzis ve Apis bay- ramları, İbranilerin talih günleri, Yu- nanlıların şarab ilâhı Baküs şerefine kafayı tütsüledikleri haftalar, eski Romalilarm Pan isimli ilğhları için İcra ettikleri şenlikler ve saire hep bu eğlenme ihtiyacının karşılanması ga- Yesile meydana çıkmıştır. Musiki, dans, oyun, alay, şenlik, maskaralık, aşırı hareketler bu eğlencelerin esası- nı teşkil ederdi. Gölunllara aid olan ve sonradan Romalıların âdetlerine karışan büyük kış bayramları da bun- lardan başka bir şey değildi. Eğlenmek ihtiyacı Canının istediğini yapmak, çılgın- klar peşinde koşmak, normal cemi» yet hayatının hazmedemediği, ayıp- Yadığı ve hattâ aldı başında bir insa- Ma yakıştıramadığı şeyleri tecrübe et- mek, biran ciddiyetten sıyrılıp mas- inde pek esaslı bir mevki işgal €itiğini takdireden hristiyanlık da Mezheb ıslahatmdan sonra bunlara Karşı imansız bir mücadele açmanın faydasız olacağını anlamıştı. Hattâ hıristiyanlığın İleri gelenle- Tinden ve eizze mertebesine yükselen Bir kaç zatın bile bir gün yüzlerini arak dans edip eğlenmeğe git- ahreti unutup dünya zevkleri- Ne dalmak erzusundan kendilerini Menedemeğikleri farkedildi. Fakat kilise vaziyeti büyük bir aklı selim ile muhakeme ederek bunları mazur gördü, takbih etmeğe kalkışmadı, bi- lâkis inan ruhundan kopanlması mümkün olmıyan bu eğlenme ihtiya- cın dini merasim ve bayramlar ara- sına sokmak suretile karşılamak ça- relerini aradı ve nihayet hristiyanlar Tm bü eğlenceleri senenin muayyen zamanlarında, hakiki çehrelerini bel- etmeden, başlarını bir eşek kafası içine sökmak, yüzlerini bir deli veya apdal suratı arkasında saklamak su- retile yapmalarına ruhsat verdi. Müteakıb devirlerde karnaval eğ- lenceleri pek büyük rağbetlere maz- har oldu. Herkesin kılığını değiştire- rek biribirine karışması ve müsavi SU- -: rette icrayi ahenk etmesi, gittikçe hissedilmeğe başlanan içtimai mevki farklarını senenin bir kaç gününde olsun unutturduğu için hükümetler de bunu muhafazada fayda gördüler. Hattâ kral saraylarına kadar nüfuz etti. Altıncı Şari zamanında maskeli balolar verilmeğe başladı. Karnavalın en parlak devri 15, 18 ve 17 nci asırlarda bilhassa İtalyada karnaval eğlenceleri ve mas- karalıklar son haddini buldu. 31 kâ- nunuevvel 1715 de hükümetin kralın emrile tesis olunan operanın maskeli baloları milletin zevk ve safa iş ve nuş, şakacılık ve muzibiik heveslerini tatmine vesile oldu. 11 teşrinisaniden başlayıp karnaval mevsiminin sonu- na kadar haftada üç defa verilen bu balolar fevkalâde rağbet gördü ve Fransız inkılâbına kadar devam etti. Ancak 1790 dansonra Fransada karnaval aleyhine şiddetli bir cereyan başladığını görüyoruz. Halkın mas Insan #imesin yoksa... karalığa karşı duyduğu temayül ve bu vesile ile yaptığı rezalet derecesini bu- lan aşırı hareketler bir çok kimseleri kızdırıyordu. Bu yüzden son zaman- lara doğru karnaval eğlenceleri gitgi- de tavsamıya başladı. Bugün eski devirlerin bütün bir şehri ayağa kaldıran karnaval safa- larını yeniden canlandırmak için bazı teşebbüsler yapılmasına rağmen nor- mal ömrünü doldurmuş bir halk mü- esseesi olan karnaval aşaği yukarı dünyanın her tarafında eski mahiyeti- ni kaybetmiş gibidir. Yalnız bu âdet bazı şehirlerde henüz muhafaza edil- mektedir. Fransada Nis şehrinin kar. naval eğlenceleri pek meşhurdur. İnzibat tedbirleri Taninmaz kıyafetlere girerek tam lar durdu ve nihayet 18 inci asırda karnaval zamanında cari olmak Üze- re muvakkat polis nizamnameleri çi- karılmıya başladı. Hattâ 1790 dan 1798 e kadar meneğildi. Karnaval eğ- caddelerde ellerinde silâh ve büyük sopalar olduğu halde dolaşmaları, tesbit edilen saatlerden evvel veya sonra maskelenmeleri, ahlâka ve ede- türlü küfür ve hakaret ile evlere gir- meleri, arabalara saldırmaları, sokak- ta gelip geçenleri rahatsız edip zarar- Yazan ve resinijerini yapan: Cemâl N&dir ın No. 3i Ve kandilli solâmlar alarak seke seke Hamzanın eteklerine koştu. — Vakti şerifler hayırlar olsun pa- şafendimiz!.. Hamza tatlı uykusundan uyandı- rılmış bir hekim tersliğile kâtibine baktı: — Nersi müsü Jaki,, diye mukabe- le etti. Ne var, ne yok bakalım?.. Te- rakki var mi terakki?.. Kâtib ellerini uğuşturarak Hamza- nın gösterdiği bir iskemleye şöyle İliş- ti ve: — Hem de ne terakki paşafendi- miz, hem de ne terakki! diye söze başladı.. Göreceksiniz, altı aya varma- dan, sayenizde bütün bu Yemiş çarşi- 81, bu Balıkpazarı, Eminönü, Bahçe- kapı, Yenleami, Köprü sizin olacakt.. Jak - tabii - çok kurnaz, şeytan gibi bir adamdı. Bağdad kadısına vezirli- ğini müjdeliyen Taftr ağası gibi sık okurcasına söylerdi. Fakat bu seferki mübalâğaya Hamza inanmadı: — Ne diyorsun be Yahudi, dedi, Balıkpazarı, Bahçekapı haydi ne ise ma artık Yenicami ile Köprüyü desa- tın alacak kadar terakki olmaz 2!.. Kâtip efendisini kandırmıya çalıştı: — Hayır, hayır, diye ellerini kaldır- dı, mesele sizin bildiğiniz kadar zor değil! Ve iskemlesini Hamzanın yanına yaklaştırdı. Kirpiksiz, mavi gözlerini efendisinin gözlerine dikerek: — Biliyor musunuz Jak bu akşam ne düşünüyor?.. — Ne düşünüyor?.. — Büyük şeyler düşünüyor!.. — Anlat bakahm!.. — 'Tabii anlatacağım, fakat evvelâ söyleyin bana, siz hava oyunu oyna- dınız mi hiç?.. du. «Bu ne biçim oyun?..» diye düşün- dü. Şimdiye kadar iskambil, pastıra, domino oynamıştı, düğünde dernekte *çiftetelli, sekme, zeybek oynadığı da olmuştu, Lâkin hava oyunu diye bir oyun?.. Hayır!.. Bunu ne görmüş, ne işitmişti... — Bu oyun hangi memleketin oyu- nu? Kaç kişi ile oynanır?.. diye sordu. Jak: — Anlaşılıyor ki paşafendimiz ha- va oyununu bilmiyorlar! Eğer mü- saade ederlerse kendi namlarına ben- deniz oynuyayım!.. diyerek borsa işle- rine dair uzun ve derin bilgisini Ham- zaya anlatmağa başladı. Hamza bir taraftan bunları dinler. ken hif taraftan gene hayatının mü- kayesesini yapıyor: «İki yıl evvel Ya- hudilerle eski ceket pazarlığı ederken şimdi neler konuşuyorum be! Ne terakki, ne terakki!.» diye düşünü- yordu... Jak, efendisinin bir türlü anlıyama- — Bu ne terakki Yarabbi, bu ne te- —— Hamza dayanamadı, yerinden kalktı, sağa sola çırpınan Jakı önledi: — Nen var be müsü Jak, dişin mi ağrıyor, sancın Hi tuttu?.. Jak gözlerini açıp yüzünü efendisi- nin yüzüne yaklaştırdı; — Ne ağrısı; ne sancısı paşafendi... —ie, ne?.. Bat bat battık mı? Nerede, nerede battık?.. — Borsada!,. Hava oyununda!.. Ey- velki gün kelepir diye topladığımız bayırturpu tahvilleri bugün beş para etmedi!... Gitti bizim elli bin Hral. Jak tekrar dövünmesine başlarken Hamza boş böğrüne yumruk yemiş bir boksör gibi olduğu yerde bir kere dö nüp maroken koltuğa çöküverdi!.. * Bir gün sarı konağın bacasına çev- rilen burunlar artık oradan pirzola Herkes bunun sımnı biribirine sordu, İşin aslını kimse bilmiyordu. Kimi Hamza beyin artık bu mahalle yi beğenmediği için şanma uygun bir kibar yatağına gittiğini söylüyor, kimi mahallenin havası hanımefen- diye yaramadığı için biçarenin ye mekten kesildiğini iddia ediyordut.. Fakat ertesi gün sarı konağın önü- ne müzayede memurları yerleşince iş anlaşıldı: Amerikan kahvesi tüccarı Hamza bey top atmıştı!. Bayram neşesi içinde gelen Hamza bey ailesi, matem havası içinde ma- halleyi terkedip gittiler. Hem de ne gidişi. Altlarında ne kırmızı lâstikli araba var, ne iri beyaz atlari.. Hattâ o hanımefendi kılıkh hizmet- çi ile Habeşistan padişahının karısına benziyen Arab halayık bile daha ko- nak boşalıp efendileri çıkmadan baş- ka kapi bulup gittiler! O güzelim avizeler, yaldızlı endam aynaları, sedefli oda takımları beş para arttıranın üstünde kaldı, hepsi bir tarafa dağtldıt.. Kötüye alışmak iyiye alışmakta daha kolaydır ama mahalle halkı ara- larından eksilen bu zengin komşu- nun yokluğuna günlerce, haftalarca alışamadı.. Adam çekiştirmek ihtiya- cını duyan ihtiyarlar, yeni elbise yü- zü görmek hasretile yanan kadınlar, borç para dilenmek istiyen erkekler, ciğerlerini pirzola köküsile şişirmeğe muhtac çocuklar, Hamza beyin s0- kaklara döküp gittiği birer öksüz gibi boyunları bükük kaldılar .. * Hamzâ, kâtibini bu halde hiç gör- memişti. Jakın her zaman kulakları- na kadar yayılan ağzını bu akşam bi- çak açmıyor, bir teviye ofluyordu. Akşama doğru, Hamzayı, bir elinde kahve paketi, bir elinde bir tutam saç, kasabanın arkasındaki yamacın fun- daları arasında göbek atarken bulk dular!.. (Bursa 1977) — BİTTİ — arar MENE — emer m aaa KARE e ei e EE