gf 4 ERRELEE F pF” İspanyadan kaçan rahibe RK Ge eni manikör diye evinize çağırttı- ğınıza çok teşekkür ederim, mâ- — İspanyol mültecisi olduğunu- Su öğrendim... O cehennemden ka- çip kurtulmuşsunuz... Maceralarını- 1 da işittim... Allah Allah!... İnami- muyacak şeyler... — Evet, madam! — Ben esasen, vaktile, Rus mülte- tilerine de çok acırdım... Eski mh- nikörüm Moskovalı bir asilzadeydi.. Neler, neler anlatırdı... Âdeta bir roman. — Evet, madam... Sustum, Oda sustu Büyük bir meharetle çalışıyordu. — Sanatınızda ustasınız — Mersi, madam. Amma da kısa konuşuyor ha... Halbuki ben anlatmasını, me- Tak ettiğim o macerayı ağzından din- — Bir kökteyi içer misiniz? - diye sordum; ve cevap beklemeden zile bastım; giren hizmetçiye en sert, en baş döndürücü cin'i bol bir halita Yapması için emrettim, Kadehini boşalınca tekrar doldur- mam üzerine, garip bir tebessümle güldü: — Anlıyorum! - dedi, - ötekiler gi- bi, siz de beni sanatımdaki mehare- tümden ziyade, hikâyemdeki o gara- bet sebebile çağırtmışsınız... Peki, anlatayım öyleyse, madam... Ge iz çok katoliğzi, bilirsiniz... Hattâ, krallarımıza da, bü ünvan ve- Hattâ, krallarımıza da, bu ünvan ve- | Tilirdi... İspanyada, ihtilâllerden ev- Yel düştüğüm feci vaziyet bile, din- darlığıma halel getirmemişti... Bir gün El Tonino manastırının kilisesi- De gittim. Günah çıkarma esnasın- da dedim ki: — Benim için dua ediniz, muh- terem peder... Yaz mevsiminde iş bulamıyorum. Zira şehrimizin he- Men bütün zenginleri plâjlara gidi- Yorlar. Manikür yapacak kimse kal. madığı için ben de fena evlere devam €derek orada hayatımı kazanıyo- Tum... Günah çıkarma kulübesinin öte Yanında bir homurtu duydum. Ra- hip bir dua okuyordu. Ben anlattım. — Ne yapayım?... Bâşka çare Yok... Gerçi bir iş daha bulmadım değil, Meselâ, boğa döğüşlerinde top- lanan ehaliye yemiş satmak... Fa- | kat bunu hiç beceremiyorum... Zira, döğüşte herkesten ziyade ben heye- Canlanıyörum... Boğanm ve insanla- Tın biribirlerine hücumları eshasın- da, bilhassa yaralanan hayvandan kan dökülürken sonsuz bir zevk du- Yüyorum... Bu yüzden de kendim- den geçiyorum... Neden sonra aklım | başıma gelince, bir de bakıyorum ki, | tepsimde portakal Kalmamış, Çapkın | Oğlanlar paralarımı bile yağına et- Wişler... Bu sebeple anladım: Boğa döğüşleri, nafile, benim için çalışma Yeri değildir... Başka da iş bulama- dim, söylediğim gibi, fena evlere dü: tüm... Fakat oradada kötü kötü huylar öğreniyorum... Öyle tavırlar, Öyle ağızlar ki, kış mevsiminde zen- Binler kasabamıza dönünce bir da- ha eski sanatımda çalışabileceğim Şüphetidir. Beni hepsi &di bulacak, #vlerine kabul etriiyecek... .. » dedim, Papas, kafesin ötesinden: — Ey gafil, asıl üzüldüğün bu de- Mek? - diye sordu — Hayır, muhterem peder... Asıl düğüm, işlediğim günahlardır... Hattâ, daha da işlemeğe namzed | “lduklarımdır... Biliyorsunuz ki, bu | Gibi fena evler, katillerin, canilerin Uğrağıdır... Bunların, fena kadınlar Srasında dostları olur... Ben de ken- ile arkadaş halinde bulunuyo- ne sırlarını anlatır. iy Vurmak, kesmek, dökmek, boğmak... Ne zaman ilâr açılsa, kanımda RA i oluyor... Tr ka € olduğu gibi... Âdeta kendim iyorum... Ben de bu İşlere ka- k meylini duyuyorum... pas; BIR MACERA NUVELİ Yazan: (Vâ - Nü) — Anahım... Sen muhafaza et, yar rabbii - dedi. Ben, bütün içimi döktüm: — Ayni şeyi daha evvelden de du- mızı derili adamları kendi elile öl- dürmüş... Bir sıraya dizermiş, son- ra en mahir bir ustaya yaptırdığı ince kılıcını sallıya sallıya başları uçururmuş... Bir gün tam yüz kafa kesmiş... Babam, bunları öyle bir anlatırdı ki... «Ah, şimdi o kahr&- manlık devirleri kalmadı... Millet miskinleştilş diye eseflenirdi... BİZ de, yüzükoyun samanlar üzerine ya- tarak, çenemiz avuçlarımızda, sırtı- mızı kızgın güneş altında kavurarak, bu hikâyeleri dinlerdik. Ne büyük zevkle... Mazinin hasretini çeker- dik... Fakat o kahramaniklaria hay- dutça kan dökmek bir mi? Değil mi muhterem rahip... Korkuyorum, ek nayet işliyenlerle birlik olmaktan ödüm patlıyor... Çok rica ederim, dua edip, bana manevi kuvvet veriniz... 'TA ki kendime hâkim olayım... Şey- tana uymuyayım. İşte o an, bir mucize oldu, Günah çıkarma odasının kafesi açıldı ve kar- şımda başrahib, o muhterem, muaz- zez don Pedro göründü. Ben heyecandan ne yapacağını bi- Jemezken, o, saçlarımı okşadı. — Sen çök iyi bir kızsın... - dedi. - Zaten, kilisede ibadet ettiğin esnada da haline dikkat ederdim. Fakat şey- tan elinden tutmuş, seni sürüklüyor... Seni ondan kurtarmalıyım... Ver ba- kayım elini... Bu güzel ellere yazık de- ZU mi?.. Mahcub olup, ayni zamanda büyük bir heyecana düşüp, başımı önüme Iğmiştim. Fakat gene de, o huşuum arasında farkettim K), elimi tutan bu eller, manikürlü... Meslekte bir insa- nın gözünden ne kaçar?.. Don Pedro, mübarek adam... Zihni- me hemen nüfuz ediverdi: — Seni şeydandan da, sefaletten de kurtaracağım, kız! - dedi. - Hizme- time alıyorum seni... —3:— anastırda iki cins rahibe vardı. Biri doğrudan doğruya kendini #badete hasredenler; ki, bunların kü- çük yaşta bakire olarak mesleğe inti- sabları ve hususi bir terbiye görmeleri şarttı. Bir de bizim gibiler... Feleğin sillesini yiyenler!.. Fakat tabiatile biz- ler ancak, hizmetkârlik yapabiliyor- duk. Benim de hizmetim, velinimetim Don Pedro'nun manikürünü, pediküi- rünü yapmak... Bazan, olura, kanatırdım... Makas fazlaca kaçardı... İşte başrahib, bu- nun üzerine, fena halde kızardı. Beni yarı çıplak bir halde soyarak, kolla- rımdan duvardaki halkalara bağlar, kamçıyı vururdu! Hem de nasil vu- Tuş. Ben, ağlar. yalvarırdım: — Kaza oldu; bırakınız, affediniz! Fakat sabte ha... Yalan!.. O hıçkı- rıklarım, rica ve niyazlarım hissiyatı mn tamamile gddıydı: Don Pedro'- nun beni daha dövmesini İsterdim... Söyledim ya: Bende, - garib bir huy var: Boğa di zalimane harblerden, n, haydutluk- lardan ve cinayetlerden hoşlanıyor- dum... Bunların içinde yalnız başka- sına azab etmek mi vardır? Toreador boynuz yer, en büyük Fatih mağlübi- yete uğrar, katlikma uğrıyanlar pusu kurarlar, katiller müdafsai nefste bu- Tunarlların silâhlle karşılaşır... Kendi- si de darbelenmek!... Mücadeleci, vah- gi kanımın icabı böyleydi... Onun için, bana karşı böyle âni huşunetlerinden memnun oluyı ların: mah; ta kolu kanadı kırılmış bir halde, şef- katle saçlarımı okşardı; | — Kınm... Benim muazzez evli dım... Seni böyle döğmekliğimi, içi- kın ha... Parmağımdan acık kan çı- kardığın için seni böyle incitir miydim hiç... Benim canım ve kanım haristi- yün kardeşlerimin uğruna foğadır... Fakat biliyor musun. ne iblis sarılmıştır... Onu kamçılamak için bahane arıyorum... Sen benim ka- nımı dökünce bunu yapıyorum ki, di- yetimi almış olayım... Üzerime hak- km geçmesin... Ne kadar hakşinastı, ne mübarek, ne muhterem zattı, görüyorsunuz Ya... Çok &bid, zahitti... Büyük amcaları, hep, eski Enkizisyon'un meşhur rahip- leri imiş... Manastırda onların maoe- ralarını anlatırlardı... Tasimde birlikte ziyaret ederdik:.. Bu- rada geçmiş asırların büyük macera- ları cereyan etmiş... Dedelerimin kır- mızı derililere yaptıklarını dinlediğim zaman ne büyük zevk duyuyor idisem gene de aynini duyardım... Fakat işin garibi, diğerlerinin, hattâ bizzat baş- rahibin bile, bu maceralar anlatıldığı vakit benim kadar zevk aldığını se- zerdim. Bu sevdiğim mübarek adamın gü- naha girmesini önlemek için, ilk pedi- kürde ayağını kanatır, kefaretini kendimce verirdim. Tabil, o da bana kamçı ile mukabele ederdi. Günler böylece geçiyordu ve ben, mübarek manastırın esrarına nüfuz ediyordum. Bu esrar, gayet masumaneydi, hoş!.. dikti: «Artık devir değişti. Aynile Enkizis- yon canlandırılamaz! « diyordu. « Fa- kat günahkâr ruhların şeytan şerrin- den halâsı için cismani azaplan baş- ka çare var mıdır? Yoktur? Ananemiz ve benim şahsi içtihadım bu merkez- dedir! Öyleyse? Devrimizin terakkile- rile mütenasip bir enkizisyon!.. Ne ola- bilir? En başta dayak, şüphesiz... İşte meselâ, kısım, sina atıyorum... Fakat dayaktan da daha yüksek bir işkence?.. Şunu düşündüm, evlâdım Uzuv kat"!.. Ancak, şimdiki Kanunlar bizi tecrim eder... Günün birinde ba- sırmza bir iş açılabilir... Hem he: İ uzuvdan mahrum bırakmağı bugün- İ kü düşünceler kabul edemez... Öy- İ Jeyse, ne yapmalı?... İyice düşün: han- İ gi uzuv vardır ki, mahrumiyeti mu- | vakkattir? — Seçi, Amma hafifine gittin ha j berlik mi edeceğiz?... Saçın « Ber- içinde Senin vücudü- | Eski halinde bi- | rakılan işkence salonlarını, büyük me- | min fenalığına sbfetme... Hayır, sa- | Ellerinde meşaleler, baltalarin içeri hücum ettiler. Sevgili baspapazı çuval gibi yerde sürüklüyorlardı | Don Pedro, bir nevi fesleteye ma- | tapınır gibi sevdiğim Don Pedro'nun | Et Pir Gl kardeşimizi ebediyen “bir | asap mı var ki, azap versin... — Dişi — Ancak çocuklarınki çekilirse son- Tadan yenisi çıkaf — Tunaki İ — Hah içtet... Bunu söyletmek is- | tiyorum... İyi buldun... Tırnak, insan vücudünden çıkarılınca yenisi hasıl olan yegâne uzuvdur... Elverir ki, sö- külürken acemilik edilmesin... Esasen, enkizisyan ananeleri içinde, bu işken- dı, fakat o arbede içinde kim kime, tum tuma bir yumrukta bayılttım. Çe» neye vurulan yumrukla bayıltınak, aldığım işkence dersleri arasındaydı. Hemen ağzını tıkadım... Soydum... Bunun fahişâlerden biri olması İk- za ettiğini kılığından tahmin edi- yordum... Gözle kaş arasında giyindim. Omuzu- ma şalı attım. Saçlarımı kocaman tarağı taktım. Evet, saçlarıma... Zi- - ce mevcuttur... Bunu, ssri ve fenni şe- |ra baş rahiplerin hususi hizmetinde bu- kilde ihya edelim diye, seninle mua- refeyi ilerlettim... Bu isliğad sende var... Meleke de fazlasile mevcud... Çünkü manikürsün... Bir iki ders ve- receğim... Kökü örselememek nasil 0- ladın mı... Haydi bakayım... par ça erslerimi âldım, nazariyatımı kuvvetlendirdim, madam... Tat- bikala da geçtim ve El Tomino manas- tırının senelerce tırnak sökücülüğü- nü yaptım... Bu şeref bana aitti... Bütün ecrü mesubatı benim sevap def- Hayret mi ediyorsunuz kimin tar- naklarını söktüm diye?... Büyük gü- nahlar işleyip de pişmanlık hisseden mutekidler az mı?.. Bizim don Ped- ronun da şöhreti malüm .. Üşüşüyor- Ve ben kâh ayak- larından, kâh el lerinden bir tir nağı (merasimle töküyorum... Meş- bur rahiplerin huzurüe, anane vi işkence (o salo- nunda... mutekid o olmasa- Jar, kimbilir, ba- na düsman kösi- Hirlerdi... Fakat o kadar canları yan- rın ahrette cehen- nemde yânmanm yanında nedir ki bu?. Denize kı- su... Onun için müteşekkir olu- yorlardı... sus, tırmaklarının görünce bana yük- sek kıymette he- diyeler bile gön- deriyorlardı.. Ne | güzel mineli bir haç yollamıştı me- selâ ihtiyar koca- sının ölümüne se- Eğer | yeniden bittiğini | bebiyet verdikten | | hizmetçi diye kapılandım .. yasla bir bardak | Bahu- | | İ | İ | | sonra genç âşığile | evlenen madam Perdros.. «Sevimli zebaniyel» diye yarlıydı... İşkence etmemden kinaye bana bu Fakat Manastırın cümhuriyetçiler Üstünde | tarafından imhası esnasında hepsi | İ mahvoldu... Herşey... Halk, elinde meşalelerle, baltalarla, kapıları kırdı. O nazik, o sevimi! baş | rahibi öldürdü... Naşının (yerlerde sürüklendiğini gözlerimle gördüm İçerde ne bulurlarsa yıkıyorlardı.... — Hakiki hristiyanlık, hakiki ke- | toliklik bu değildir! Siz kendi başinı- | iz... İsa si- | za bir,bid'at icad etmi zinle beraber değildir! - yorlardı. Meğer dışardaki siyasi değişiklik se- bebile, birçok eski mutekidlerin de mez- hebi bozulmuş: — İşkence yap bundan zevk duyar bunlar! - diye haykırıyorlardı. Üstelik para da çekerler... — Nerede o zebani?. — O tırnak sökücü! Beni arıyorlardı, anladım.. Mahvolacaktım. ye haykırı- Hemen oracıkta, bir günah çıkarma | kulübesi vardı. Oraya giriverdim. Mabedin içinde dağılan kadınlar- dan birini, kapının önünden geçerken içeri çekip oraya aidım. Çığlık kopar- Yunan benim çeşidimdeki rahibelerin selçlarını kesmeleri âdet değildi. Şim- di artık, manastıra girmezden evvelki hüviyetimi derhal almıştım, Yeni kı- lığımdan maada, elçabuklığile gözle- rimde bir sürme, dudaklarımda da bir ruj dolaşlırmam, zebani hüviye- tinde beni belleyenleree o tanınmam için kâfi gelmişti. Bağırışan, koşuşan, her yeri tutus- turan, her önüne çıkan kapıyı devi- ren halkın arasına ben de karıştım. Elime tarihi bir Enkizisyon kerpeteni geçirmiştim. Sağa sola sallıyor ve sex simi ben de tanımıyarak haykırıyor- dum: z — Zebaniyi bulmalı... Gebertmeli... O, baş papasın metresiydit... Avizelere vurdum, devirdim... Beni gözü ısıran masum papas muavinle- rinin kafasına elimdeki ağır demiri balyoz gibi indirip biçareleri yere yu- varladım... Kendimi, tarihte Türk kalelerini basmış korsanlara benze- tiyordum. ... Nihayet, herkesle beraber, benim de bu yakmak, yıkmak, kan dökmek ku- duzluğum dindi... Yağmuru akmış bir bulut gibi, sütü sağılmış bir inek memesi gibi rahatlamıştım... Zenbe- reğim boşalmıştı... Sokaklara dön- düm, serseriyane dolaştım, o eski menhus evlere tekrar düştüm... Ora- dan da hastaneye... Beni tedavi eden doktorun yanma Ve onun- la beraber hudud haricine' seyahat | etmem lüzim geldi... Sonra, rüzgürn önüne atılan bir yaprak misali, ora- dan oraya, buraya kada” geldim... şimdi, yaptıklarını düşünüyorum da kendi kendime hayret ediyorum, ma- dam... —Ş5— A .. ne oldunuz madam?.. Parmağınızı mi kanattım, ma- dam?. Tırmağınızi mı acıttım, madam?.. Kan akıttım... Sahi... Affedersiniz madam... Fakât niçin?... Niçin elinizi öyle korkarak çektiniz?... Niçin ben! ko- vuyorsunuz?... Benden nefret mi edi- yorsunuz?... Fakat ben size ne yap- tım?,.. «Anlat!» dediniz, anlattım işte... Hem anlamıyorum: Bütün müşte. rilerim böyle yapıyorlar... Ben oni: ra evvelâ ağzımı açmıyorum... Onlar ille «anlat!» diye tutturuyorlar... An- lattım mıydı, hepsi de sizin gibi... Ne insafsızlık, madam... Peki, peki, gidiyorum... Hemen şira- di erinizden çıkıyorum, madam... Manikürünüzü tamamlamadan... (VA - Nü) 4400 kuruş 2500 kuruş 1450 E. 10401218 618 9331209 150 Va. 447 623 1225 1540 18,08 1938 i i j i