19 Şubat 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

19 Şubat 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

po Kadriyeye acımıştık: — Zavallı Kadriye, diyorduk, Şem- sinin iyi bir koca olmasına imkân yoktur... Herkes böyle söylüyor, böyle düşü Büyordu. Vakıa Şemsi zari! bir er- kekti, yakışıklı erkekti, fakat son de- Tece eğlence düşkünü !&i. Gayet iyi dansederdi. En büyük zevki geceleri geç vakitlere kadar barlarda eğlen- mekti, Taş çatlasa hiç bir baloyu ka- çırmazdı. Yirmi senedenberi hiç bir gece eve saat birden, ikiden evvel döndüğü © görülmemişti. (Kadriye onun yirmi senelik âdetlerini, yaşa- yışmı nasıl değiştirecekti? Bir çokları: * — Biçare Kadriye ...Şemsi gene €s- kiden olduğu gibi gece sokağa fırlıya- tak, barlarda sabaha kadar dansede- * “Cek, sabaha karşı eve dönecek... Onun değişmesine imkân yoktur... Diye kesip atarlarken Kadriye gü- iyor: © — Hayatta yola gelmiyecek hiç bir #ğerkek yoktur. Şemsi de yola girer... Gece saat on oldu mu erkenden ya- tağına çekilir, mışıl mışıl oyur... Onu ben yola getiririm... diyordu. Onlar evlendikten sonra ben Ana- doluya tayin edilmiştim. Uzun müd- det kendilerini göremedim. Üç, dört #ene sonra tekrar İstanbula döndü- güm zaman, kalktım, Şemsinin evine gittim Şemsi ile karşılaştığım zaman hay- Tetimden küçük dilimi yutacaktım. Eski zarif, ince vücutlu Şemsi yerine şimdi karşıma çifte göbekli, çifte ger- danlı, katmer katmer enseli, şişman bir adam çıktı... İlk sözüm; — Ne kadar şişmanlamışsın Şemsi, Vallahi sokakta görseydim sene n8- Teden tanırdım... O çifte gerdanını güldü: «-— Ya...dedi, öyle oldu... Şöyle biraz göbeği, enseyi, gerdanı salıver- dik... Şişmanlık rahat şey canım... Beni salona aldılar. Kadriyenin bir kaç misafiri vardı. Köşedeki büyük radyoda gayet oynak bir rumba ça- hyor, çay içiliyordu. Misafirlerden ikisi dansetmeğe başladılar, Dehşetli dans meraklısı olan Şem- siye sordum: — Hayret... Başkaları dansederken #en nasıl durabiliyorsun?... Artık danstan vaz mı geçtin?, Şemsi güldü: — Ben danstan vaz geçmedim, dans benden vaz geçti... dedi... Bu muhteşem göbekle nasıl dansederim Yahu... Tam 99 kiloyum... Kadriye yakından akrabam olduğu İçin onunla bir köşeye çekildik. Sor- dum: hoplata hoplata — Nasıl Kadriye... Şemsiyi yola Eetirdin mi bari? .. Kadriye kendisinden emin bir in- San halile güldü: — TTabil, tabii . Diyorum ya yer Yüzünde bir kadının yola getiremiye- €eği erkek yoktur..; Meraklg sordum: — Nasıl oldu bu 1ş?.. Artık, demek Şemsi geceleri sokağa çıkmıyor, geç Yakitlere kadar barlarda dansetmi- Yor, sabaha karşı eve dönmüyor öyle Mi... Kadriye kahkahalarla gülüyordu: — Nasıl danseisin,.. Nasi sabahla- Yü kadar sokaklarda dolaşsın?.. Kilo- Sunu sana söylemedi mi? Bak onu MASIl yola getirdiğimi #ana anlata- Yam da dinle... Nişanlandığımız zaman, (kimse Şemsinin yola geleceğini ummuyor- du. O zarif, dans budalası, eğlence me- Faklısı bir adamdı. Ben onu nasıl yo- Ma getireceğimi düşünüyordum. Bu 2 bir şey nazarı dikkatime Şarptı. Şemsi güzel yapılmış yemek- lere bayılıyordu. Fakat bekârlığında, kimsesi olmadığı için, lokantalarda kitediği gibi yemekler bulamamıştı. yola getirmek için evvelâ ün midesinden işe başlamak Jâ- “imdi. Bir gün bana: Dn Ben yoğurtulu tatarböreğine Yılırım... dedi. Ben de tatarbüreği- fevkalâde iyi yaparım. Hemen O ü ti ona gayet güzel bir tatarböre- Pişirdim. O kadar güzel olmuştu si O akşam yemekte iki büyük k dolusu tatarböreği yedi. Sofra- P kalkarken; Şemsi ile evlendiği zaman hepimiz | İ — Aman ne kadar çok yedim... Adelâ midem şişti... Halbuki bu gece arkadaşlarla klüpte buluşacaktık... Nasıl gideceğim bilmem ki... dedi İşte ilk defa o gece tıkabasa yediği tatarböreği yüzünden, şiş mi- desile istemeye istemeye sokağa çıktı. Ertesi günü ben sordum: — Kocacığım... Sen başka ne ye- mekler seversin bakalım? — Bütün hamur işlerine bayılırım. Hele hamur tatlılarına biterim... O günü ona güzel bir baklava yap- tım. Genç kızlık zamanımda merak etmiş, gayet güzel baklava yapması” nı dadımdan öğrenmiştim. O günü yaptığım baklava bir bari- ka oldu. Akşam yemeğinde Şemsi ti- kabasa baklava yedi. Gene kamı şiş- mişti, yemek bitince: — Aman... dedi, sofradan kalkacak halim kalmadı... Bu gece nasıl soka- ğa çıkacağım bilmem Ki... Adetâ bu mide ile sokağa çikacağı için canı sıkılıyordu. Kapıdan çıkar- ken — Bu gece sokağa çıkmak bir zevk değil bir işkence... Bu güzel yemek- ten sonra divana uzanıp biraz gazete okuyarak bir sigara tellendirmek, ondan sonra erkenden yatağa çekli- mek ne zevkli olacaktı... dedi. Güldüm. Doğrusu pek memnunum. Nihayet kocamı en zayıf tarafından yakalamıştım. Artık yavaş yavaş onu yola getirmek işten değildi. Bundan sonra Şemsinin sevdiği bü- tün yemekleri öğrendim. Onun sev- diği yemeklerin hepsi de hamur İşi, Börek, baklava, pilâv, tatlı gibi şiş manlalicı şeylerdi, Bu yemeklerden bamlarını çokiyi pişirebiliyordum. Bir kısmının da nasıl pişirildiğini bil miyordum. Fakat azmın elinden ne kurtulur ki?... Hemen bir çok yemek kitapları buldum. Bunları okudum. İyi yemek pişirmesini bilen arkadaş- larımdan, ahbablarımdan yeni ye mekler, bilhassa hamur işlerini öğ- rendim. Oburluk, boğaza düşkünlük de bir alışkanlık, bir egzersiz meselesidir. Bunun için Şemsi de güzel yemekler yedikçe, hamur işlerini, börekleri, baklavaları mideye indirdikçe daha ziyade boğazına düşkün bir adam olu- yordu. Yediği hamur işleri onu kısa bir zamanda şişmanlatımıştı. Yemek- lerde: — Bak kocacığım... Tatarböreği ne kadar nefis olmuş... Hatırım için biraz daha al... Bir parça dahg, ha tarım için... Diye onu daha fazla yemeğe teş- yik ediyordum. O yeleğinin düğmele- rini çözerek, kemerini gevşeterek ye meğe devam ediyordu. Nihayet bir gece o kadar nefis ye. mekler yapmıştım ki dayanamadı, pek fazla yedi; — Dünyada bu mide ile sokağa çi- kamıyacağım... Diyerek salondaki divanın üzerine yangeldi. Gazetesini eline aldı. Sig&- rasını tellendirirken: — Oh... diyordu, yahu... Ben de içimden memnun; «Artık yola geliyor!» diyordum, Nihayet şiş- manlıya şişmanlıya 87 kiloya gelmiş- ti, Doksanaçıkınca oçok sevdiği dansa büsbütün vedâ etti. Eskiden tek bir iptilâsı vardı: Gece sokağa çıkmak, eğlenmek, danset- mek... Şimdi bu iptilâya bir rakip dünya varmış EVROZİ Baş, diş, nezle, grip romatizma ve bütün ağrılarınızı keser. İcabında günde 3 kaşe NEOKALMINA Grip, Baş, ve Diş ağrıları Nevralji, Artritizm, Romatizma Baklava, börek sayesinde.. | i çıkmıştı: Güzel yemek... Nihayet kocamın midesinin zevki galip gelmişti. Danstan, gece eğlence- lerinden vaz geçti Zaten fena yalde şişmanlamıştı da... Her İıkabasa ye- diği yemeğin sonunda daha kahve- Sini içer, -sigarasını tellendirirken uyumağa başlıyordu... Gece hayatın- dan tamâmile vaz geçti, Şimdi yeme- ğini yedikten sonra erkenden yatağı- na çekiliyor. Hattâ benim bazan ca- yum baloya gitmek, sinemaya gitmek isteyince onu zorla götürüyorum. Hakikaten bir müddet sonra Kad- riye ile Şemsinin misafirleri gitmiş- lerdi, Beni yemeğe alakoydular. Sof- rada birbirinden nefis türlü türlü ye- mekler vardı. Şemsi bunlardan tabak tabak atış- tırıyor, arasıra yelek düğümlerini çözüyor, kemerini gevşetiyordu. Yemekten kalktığı zaman şişkinlik- ten duvarları tuta tuta yürüyordu. Biraz sonra yangeldiği divanda uyuk- lamağa başlamıştı. Kadriye beni kapıya kada” geçirir ken: — Görüyorsun ya... dedi. Kocamı baklavalar, börekler, pilâvlar saye- sinde yola getirdim... (Bir yıldız) Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Pangaltıda Nargileciyan, Tak- sim: Limonelyan, Beyoğlu: İstikiği caddesinde Dellâsuda, Tepebaşında Ebnyali, Galata: Hüseyin Hüsü, Ka- sımpaşa: Müeyyed, Hasköy: o Aseo, Eminönü: Hüsnü Onar, Falih: Sa- kez, Sarıyer: Osman, Aksmray: Nu Beşiktaş: Vidin, Fener: Vitali, kapı: Lâlelide Hâydn Bensason, Samatya: Yedikulede Teo- filos, Alemdar: Cağaloğlunda Abdül- kadir. Şehremini; Ahmed Hamdi, Kadıköy: Allıyolda Merkez, Nejad Serer, Üsküdar: Seli İlmiye, Heybeliada: Halk, Bi Şinasi Rıza. Her gece açık eczaneler: Tarabya Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarı, Or- taköy, Amavutköy, Bebek, Beykor, Paşabahçe ve Anadoluhisarındaki €ç- zaneler her gece açıktır. YENİ NEŞRİYAT ———— NÖROŞİRURJİ BAHİSLERİ Kıymetli” operatörlerimizden Şerif Bos- durun bu namda bir eseri intşar etmiştir. (İkbal kütüphanesi) . NEDİM, HAYATI ve SEÇMP ŞİİRLERİ Divan edebiyatı şairlerinden Nedim hak- kında A, Cevad tarafından tertip edilen bu eser intişar etmiştir. BİR AŞK GECESİ Emile Zola'dan Perid Namık Hansoy ta- Fafından güzel bir Oslubla lisanımıza çev- | rilmiş olan bu eser İntişar etmişti IN MEKTUPLARI Fransız akademisinden Marsel Prevo'nün (Letires de Femines, Nouveller Letteres de Pemmez, Derniğrez Lettres de Femmes) mamındaki üç eserinden Ferid Namık Hansoy tarafından lisarımıza tercüme Fiati 50 kuruş. Satış yeri İnklâp kitabevi ir. UYANIŞ Haftahk Uyanış «Servetifünun. mes. 1 derhal Tarihi KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Yazan: İskender P, Sertelli Tefrika No. 147 Bir Venedik altım, Sinanın içini dışına vurmuştu. Yusuf: “ İnkâretme gözüm.. Rozitayı hâlâ seviyorsun! ,, dedi . Bir yandan Filipi, öte yarıdan kor— san şövalyeyi aramak İçin elli parça tekne üzerinde aylarca dolaşmak ne- ye yarar? İkisini de yakalayıp dön- sek bile, Romadaki fesad ocağı gene kaynıyacak ve dünyanın kulağına: «Hazır olun... Türklerden öç alacağız» diye bağıracak, değil mi? Bir damla göz yaşı! Türk denizcileri Rodosta dinleni- yorlardı. Bir iki gün sonra yelken açıp Kefa- Jonya panayırına gideceklerdi. Sinan reis bir akşam Rodosa çık- tı. Yelkenci Yusuf ta Sinanın yanın- da bulunuyordu. Sinan adanın arkasına doğru yü- rüdü. Bir bahçenin kenarından geçiyor- lardı, Küçük bir evin taraçasında do- laşan genç bir kadın Sihanın gözü- ne çarptı. Sinan yolun üstünde durmuştu. Yusuf; — Neden yürümüyorsun? Diye sordu. Sinan taraçaya baka- rak içini çekli: — Rozitayı ilk defa burada gör- müştüm, Yusuf! dedi. Onu bizim leventler buradan geçiriyorlardı. O zaman bu yolun kenarında küçük bir meyhane yardı, Biz meyhanenin bahçesinde kafaları tütsülemiştik. Adanın arkasında bir gemi kazaya uğramış. Rozita yüzerek adaya çık- — Demek onu burada yakaladılar, öyle mi? Sinan başını salladı — Evet, Rodosta yakaladılar. Pa- şa gemisine götürdüler. Biz meyha- nenin bahçesinden onu seyrediyor- duk. O zaman saçları beline kadar dökülümş, ıslak ve perişan elbiseleri pembe beyaz tenine yapışmıştı. Onu O günkü kadar güzel ve sehhar gör- memiştim. Bana gözlerini çevirip baktığı zaman, içime bir ok saplan- dı sanmıştım. Ondan sonra Rozlla- ran peşini bırakmadım. Sinan bu sözleri söylerken, göz- leri ıslanmıştı O, eski Fatıraları unutmuyordu. Yususf; — Haniya onu bir daha anmıyâ- caktın? Bana yolda gelirken böyle söylememiş miydin? Diyerek Sinanın yüzüne baktı. Sinanın çehresi birdenbire ne kâ- dar da değişmişti ya... — Şu kadını görmeseydim, gene anmazdım, Yusuf! İnsan, geçmiş günlerin tatlı hatıralarını kolay ko- lay unutabilir mi? Bir kaç adım daha yürüdüler Yusuf gülerek sordu: — Onu hâlâ seviyorsun dersem, bana kızmazsın değil mi? Sinan kaşlarını çattı: — Hayır. Rozitayı artık sevmiyo- rum: Fakat çok hoş geçen eski gün- leri de unutmama imkân yoktur. — Onu, İstanbuldan ayrılırken bir kerecik olsun görmüş olsay onun la birlikte yarın gene öyle tatlı gün- ler geçirebilirdiniz!. Üç yl müte- madiyen ağliyan bir kadını, sen: (Unuttum!) desen de ben inanmam, Yalnız ben değil, buna çocuk bile inanmaz, gözüm! — İster inan, ister inanma, Yu- suf! Ben, gözlerini kaybeden bir ka- dım tekrar koynuma alıp sevemem. Onun yüzüne baktıkça içim parça- lanır. Rozita benim için ölmüş bir kadındır. Onunla bir daha karşılaş- mak istemem. — Demek ki ona acıyorsun, öyle mi? .— Elbette acırım. Mademki üç yıl benim için göz yaşı dökmüş. Acıma- mak kabil mi?! Yusuf dudağının ucile güldü: — Babam bana küçükken: «Ac- mak, sevmek demektir!» derdi. Ba- bamin bu sözünü her zaman hatır- Tarım, Ne kadar doğru söylemiş, Sinan cevap vermedi, Yusuf: — Şarap içmek istemez misini? Diye sordu. Sinan: e Haydi bir meyhaneye gidelim, dedi, Rodosun şarabı meşhurdur. Tekrar sahile döndüler. meyhaneye girdiler, : Kafalar dumanlanınca.. Geç vakte kadar içmişlerdi. Meyhanenin her köşesi Türk de nizeilerile doluydu. ve bir Bir ar: meyhanenin kapısından | bir baş lü, Sinan, Yusufa sordu: — Kapıdan bakanı gördün mü? — Gördüm amma tanımadım... — Neden çağırmadınız buraya? — Çok sofüdur. Şarap içmez... — Tuhaf şeyi Böyle şarabı bol ve nefis bir memlekette içki içilmez mi? * Sinan çok düşünceliydi. Yusuf tekrar Rozitanın lâfım açtı — Onun gözleri açık olsaydı, İs- tanbuldan ayrılırken görmeden du- Tamazdın değil mi? — Evet... — O halde saklama benden. Re- sitayı hâlâ seviyorsun sen? Sinanın elinde bir Venedik alt- ni vardı. Parmaklarının arasında evi- rip çevirirken, birdenbire sordu: — Yazi mi, resim mi? — O ne?! Talih mi âeniyeceksin? — Hayır. Biraz evvel sorduğun Suale şu elindeki allın cevap vere. cek. Hağüi, atıyorum havaya. Ça- buk söyle. Yusuf güldü; — Pek âlâ: Güzel bir oyun bu. Çocukluğumuzda oynardık. — Adalarda bütün meyhanelerde bunu oynarlar” Yalnız çocuklukta de di... ? Yusuf gözlerini süzerek şarap ka- dehine sarıldi; — Rozitayi seviyorsan resim gel sin. Sevmiyorsan yazı... Sinan altını havaya attı. Altın dönerek yere düştüğü 2za- man, Yusuf gülerek başım sallıyor- du. — Gördün mü bak! Sen kalbinde kileri saklıyorsun amma talihin dx şarı vuruyor. Resim geldi işte, Sinan: — Bunu saymam. Diye mırıldandı... Bir daha sordu! — Tekrar edelim, Gene resim mi? — Evet... Sinan altını tekrar attı. Gene resim tarafı üste geldi. Sinan Kaşlarını çatmıştı. Yusuf kıs kıs gülüyordu. — İstersen bir daha atalım. Hak oyun üçtür. Bu seferde resim tarafı Üste gelirse, arlık bir şey diyemem sin! Sinan elindeki altını avucunun içinde bir müddet salladıktan son- ra, havaya fırlattı. Altın yere düşünce, eğildiler. Ve ikisi birden bağırdılar: — Gene resim... Bu, bir tesadüftü. Venedik altını üçüncü defa da Sinanın talihinde 1#- rar ediyordu. Yusuf: Şu küçücük maden parçası bi. le sana talihini okuyor! deği, Rozi- ta ile muhakkak birleşeceksin, Si- nancığım! Beyhude yere düşünme ve üzülme! Sinan altına bir tekme vurdu. Günler geçtikçe muammalaşan Si- nanım bu halinden bir şey anlamak kolay değildi. O, Rözitayı hâlâ sevi- yor muydu? Yoksa ondan soğumuş muydu? Bunu ne Yusuf anlayabili. yordu.. ne de bir başka arkadaşı. Yusuf, Sinanın kadehini doldur. du. — Haydi, şarap içelim, aslanım! Yarın yola çıkarsak, bu nefis içkinin hasretini çekeriz. ikisi birden (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: