Sahife 10 Mickey Mouse'un babası (Baş tarafı 9 uncu sahifede) Şimdi ştüdyolardan başka evimde de birçok farem ve diğer hayvanla rım vardır. Siz de fareyi serer misi- Diz? — Maalesef... Fare açgözlü değildir — Neden amma?.. Farenin «Aç gözlü, ziyankâr hayvanş diye ismi çık- mıştır. Fakat unutmayınız ki, insan- lar gibi, sizin gibi, benim gibi onun da yaşaması lâzım. İnsanlar ona bütün gıda kapılarını kapamışlardır. Böyle bir hayvehcık ne yapsın?.. Gayet ta- bil olarak sizin, benim dolaplarımız” dan kaçamak bazı şeyler yiyecek.s Senelerce tedkik ettiğim farelerin kat'iyyen aç gözlü hayvanlar olmadı- Hanı gördüm. Bilâkis fare gözü çok tok olan bir hayvandır, Karnı doydu. ğu zaman yanma havyar koysanız, en nefis peyniri önüne atsanız kokla» maz bile... Ben bunu küç kere tecrü- be ettim, Bu tok gözlü, güzel hayva- nı aç gözlü, ziyankâr yapan biz in- sanlarızdır. Siz kendi öz çocuğunuzu günlerce aç bırakınız, gözü ne kadar tok olursa olsun gizli gizli dolaptan yemek yemeğe mecbur olacaktır. O halde fareye niçin kabahat buluyo- Tuz?. Sonra fareleri tedkik ettim ve şu- nu gördüm. Bu hayvanlarda çok içinde yaşarlarsa yaşasınlar çiftler kati durette taayyün etmiş ve ayrılmış- tır. Onlarda kıskançlık da vardır. Halbuki bakınız ördekler böyle değil- dir. Ördeklerde hemen hiç kıskançlik yoktur. Walt Disney yalnız büyük bir res- sam, yalnız meşhur bir sinemacı de- gil, ayni zamanda aşağı yukarı bir hayvanat âlimi idi de... — Bütün hayvanları sever misi- niz?.. diye sordum. Güldü: — Aşağı yukarı hepsini... dedi, hat- tâ biraz kinim olmasına rağmen ke- diyi bile... Hayatımda şimdiye kadar eri küçük bir böceği bile öldürdüğü- mü bilmem... Sokakta" hayvanlara iziyet eden çocuklar görsem dayana- mam hemen otomobilimi durduru- rum, Ve onlara nasihat veririm. Hattâ bir sineğin bile öldürülmemesine ta- raftarım, Bazen tepemde Yızıldayarak uçan bir sineğe bir karikatürist gözile bakarım. Dalarım, Ona hayalimde bir şahsiyet veririm. Bir filim mev- zuu hazırlarım. En güzel filimlerim de böyle hayvanlara bakarak düşünür- ken aklıma gelmiştir. Nasreddin hocaya ait film yapacak Walt Disney gayet âllmane bir su- Tetle tedkikler, tetebbülerle çalışarak #ilimlerini hazırlıyordu. Bir aralık: — Şimdi filimlerime insanları da sokuyorum. Bunun için bütün millet- lerin meşhur komik tiplerini tedkik elim. Kitaplar getirttim. Meşhur halk tipleri hakkında yazılar okudum. Bir İngiliz mecmuasında sizin Karsgöze ve Nasreddin hocaya dair geyet dik- kate değer bir yazı serisi - gördüm. Çok alâkadar oldum. Amerikalılar za» ben bütün dünyada meşhur mizahi halk tipleri arasında Nasreddin hoca» Ya en yükseklerden biri buldum. Nas reddin hocanın ölmiyocek derecede esprileri var, Şimdi insanları da filme sokuyorum, . Hoca hakkında tedkikatımı ilerlet- tikten sonra ona dair bir filim yapma» ği çok istiyorum. Fakat ne yazık ki, okuduğum mecmuada Hocanın giyi- nişine aid tafsilât bulamadım. Yalnız bir eşeği varmış. Bu da çok hoşuma gitti. Bu eşek bir filimde gayet iyi rol oynuıyabilir, Nasreddin hoca hayali bir şahıs değilmiş öyle mi?., — Hocanın yaşadığı muhakkak... Akşehirde mezarı da var... Karagöze hayran — Çok dikkate değer bir adam.. Sonra Karagözün oynatılma tekmiği- ne hayran oldum. Gölgeleri, işik, per- de vasıtaşile hareketlendirerek Canlı gibi göstermek aşağı yukarı bugünkü sinemanın İlk temellerini atmak de mektir. Mickey Mouse'un filimlerine başladıktan sonra Karagöz oyunu hakkındaki yazıları daha büyük bir | dan merakla okudum, Çünkü bu doğru- | dan doğruya benim mesleğimi alâka, | dar eden bir şeydi. Çok müteessifim ki bir Karagöz oyunu seyredemeğim. Zannederim perdedeki hayaller renk- li olarak görülüyormuş. — Evet... Renkli olarak görülür. — Gördünüz mü? Bugünkü sine- ma hâlâ renkli filim meselesini lâyı- kile halledemedi. Halbuki siz nice se ye öperdi. Kim derdi ki, Karagözeü avukatı sinema cenneti olan Holiy- wood'da hatırlıyacağım. Görüyorum ki, Walt Disney sanatinin ilim ve ted- kik tarafımı hiç ihmal etmiş değildi. O ilâve etti: — Ben «Noel bavasyı uzun sakalile filme soktum. «Noel baba» ile Nasred- din hoca karşı karşıya ne güzel olur değil mi?.. Bunların arasına Karagö- zü de sıkıştırmak... Üçüne birden Tol vermek... Walt Disney büyük bir nezaket gös- tererek: — Birkaç satır yazmaz mısınız? Deyince bayağı utandım. Bu ka dar meşhur insanların yazıları yanın da ben ne yazacaktım. Bu sırada Mickey Moüse'ün babasi ve Amerikanın dâhi ressamı «Akşam; için kendi elile banat iki resim yaptı. Hikmet Feridun Es 15,30 da Fenerbahçe ve Muhafız- gücü milli küme için karşılaşa- caklardır. Hakem B. Kemal Ha- imdir. j 19 Şubat 938 Cumartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkle Türk musikisi, 1250: Havadis, 13,05 Plâkla Türk musikisi, 1330: Muhtelif plâk neşriyatı, 14: SON, tarafından araben Semahat Özdenses ve arkadşa- | ları tarafından "Türk musikisi ve halk şar- kan, (Saat ayar). 2115 Klasik Türk programı. 2349 Ankara — Öğle neşriyatı: 1330 - 1350: Muhtelif plâk 1340 - Mi: Plâk: Türk musikisi ve balk MIS - İdo: Dahili ve haris Sabotler; tebinden Cumhur Başkanlığı Yilarmonik Orkesra heyetinin konseri Şef Praetorius. i il Elini 4 i b şi İn a ii i h ii ii ini ; i ii LR Hamburg 21,15 de filim ve operet havaları— Leipzig 21 de çeşitli muzika —Münih 21 köylü dansları — Brüksel 21,15 de hafif muzika — Radio Toulouse 2145 de eğ- dans muzikası — Sottens 2145 de sen- fonik konser — Prag 2190 da radyo or- kostrasi, Canta de Hoffmann operasından parça- lar —— londra 2240 da dyo orkestra sı — Roma 72 de «Andre Ohenlers ope- SARAY ve BABIÂLİNİN İÇ YÜZÜ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM —Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur Tefrika No. 92 19 Şubat 1938 İttihad ve Terakki ile Abdülhamid arasında tam barışıklık.. Ahmed Rıza bey de Abdülbamid aleyhinde Avrupada yazdıklarım hiç hatırına getirmiyordu. Abdülhamid artık co vatanı felâkete sürükliyen hodgâm, felâketler getiren deli, nür ve irfan düşmanı, halkı ve memleketi boğan alçakların hâmisi, insanların başında en büyük musibet, cemiyetin en aşağı tabakalarından en yüksekle- rine kadar umumun menfuru, bütün dinlerce mukaddes ne varsa hepsini tahkır ve tezlil eden tehlikeli şerir, iltifat ve itimadını ancak en denilere hasreden zelil müstebid, nevi beşerin en büyük belâsı olan canavar, rahim ve şefkati ancak müerimlere şamil katil, zalim, cani, korkak, sinsi kızıl sultan» değildi. (1) O şimdi ancak milletinden, istediği meşrutiyeti esirgemiyen lütufkâr ve nüvazişkâr padişah idi. Eski «kızıl ca- havar» artık bugün bütün Osmanlı ların «muhterem ve mukaddes hü- kümdarın olmuştu! Mebuslar bu mutuklardan pek mü- tehassis görünüyorlardı. Padişah ye- mek salonunu terkederken gene alkış- landı, Mebuslardan bazıları sadrazama da pek ziyade hürmet gösteriyorlardı. Hattâ arab mebuslardan bir kaçı es- ki tarzda etek öpmek derecesine ka- dar vardılar! Padişahın bile değil, sadrazamın eteğini öpen mebuslar! Herkes büyük salona geçmişti. Do- Jaşılıyor, kouşuluyordu. Bir aralık Abdülhamid sol tarafın- da Ahmed Rıza beyle beraber bu sa- londa görtindü. O da bir babanm ev- var; ifa edeceğim. Bu da halifel zişa- nın elini öpmektir! dedi. Hünkâr eli- ni uzattı. Mebus da öptü. Ahmed Rıza bey ilk mecliste de âza olan Haleb mebusu Cabirizade Nafi paşayı takdim edince paşa da (bütün akvamı Osmaniye ve bilhassa akvamı arabiye namına) diyerek el öptü. Bundan sonra mebuslarda hünkâ- rın elini öpmek üzere ihtiramkârane bir tehacüm gürüldü. Kastamonu mebusu İsmail Mahir , efendi: — Bütün ehli islim ve Osmanlılar nammal El öptü. Hocazade Mustafa Asım efendi de alkışlar arasında; — Yaşasın hür milletin hür padi- şahıt Diye bağırdı. Abdülhamidin elleri ne, eteklerine sarılanlar oluyordu. Bu alkışlara ancak mebuslardan hoca Kasım efendinin duaya başlamasile sükünet geldi, Her taraftan (amin!) sesleri yükseldi. Abdülhamid yemek- ten sonra durduğu salona geçti. Ora * da da bazı zevata kabul etli rımi» temin etti, Abdülhamid de mem- nuniyet beyan ederek «bilâtefriki cins ve mezheb» bütün tebaasının hâmisi olduğunu söyledi. Hünkâr reis vekili Talât beye de: — O kadar mesud, o kadar bahti- yarım ki tarif edemem! Demesile 'Talât bey: — Milletinizle beraber flelebed me- sud olunuz! Temennisinde bulundu. Mabeyin o başkâtibi Cevad bey umum mebuslara padişahın emillet her ne saman İsterse uğruna canımı fc- da etmeğe hazırım!» dediğini de teb- uğ etti. Damağd Mahmud paşa Milletle padişahın tamamile barış- fığını gösteren bu tatlı dakikaların sonu geldi. Mebuslar saraydan müfâ- rakat ettiler, Artık fena günler geçmişti. Bundan sonra arada tam ve halis bir samimi- yet hüküm sürecekti. Sarayda gördükleri itibar ve alâyi” şe meftun olan mebuslardan ertesi sabah «milletin mukadderatını idare“ de kiyaset eseri gösteren padişahın harikulâde zekâsından» büyük hür. metle bahsedenler oldu. İttihad ve Terakki ile Abdülhamid arasında ba- rışıklık tam olmuş gibi görünüyordu. Ahmed Riza beyin kız kardeşi sarayda misafir ediliyor, iltifatlar görüyordu. (Bu müsaferet 31 marta kadar sürmüştü.) Meclis reisi olan Ahmed Rıza beyin ikametine Nişantaşında bütün eşya- sile bir konak tahsis edilmiş, meclis riyaseti namına bir de altın sofra ta- kımı verilmişti, (2) Evvelce Sirkeci garından - terakki fikirlerinin, ileri atılacak adımların timsali ve mübeşşiri olmak üzere - başında şapka İle çıkacak kadar hür- riyet olmadıkça memlekete dönmiye- ceğini beyan etmiş olan pozitivist ve Hbrpansör Ahmed Rıza bey meşruti- yetin ilânı üzerine İstanbula gelirken bu sözünü unutmuş, daha Sirkeci I#- tasyonuna çıkmadan şapkayı başın» dan atmıştı! Şimdi de ulema kısmile holş geçinmek istiyordu. Damad Mahmud paşa oğlu Sabâ- haddin bey Abdülhamide husumet ibrazında en ileri gidenlerden biri idi. Avrupada iken «Kıml sultanını aley- hinde bulunmaktan biran hali kak mazdı, Hattâ bu yüzden hakarete de uğ- Tamıştı: Bir gün Sabahaddin bey bir arkada- şile birlikte Abdülhamidden şikâyette bulunmak üzere Fransa başvekili Val deck - Rousseau'ya gitmişti, Sabahaâ- din bey daha ağzını açarken nereye varacağını anlıyan, bu sözleri dinle meğl günün siyasetine uygun bulmi- yan Valdeck - Rousseau hemen: — Le Sultan est mon ami! Un mo de plus, je vous £... â la portel (Padişah dostumdur. Bir kelime daha, sizi kapı dışarı ederim!) diye- rek sözü kesmişti. Prens Sabahaddin Avrupada iken Osmanlı devletinin dahili idaresinde ademi merkeziyet siyaseti için propâ” ganda yapardı. Avrupadan dönüşün de de ayni siyaseti terviç ve takip edi” yordu. Fakat Bugünlerde daha İtti- hâd ve Terakki heyetile büsbütün bo suşmamıştı, Teşkil etmek istediği (Ademi merkeziyet) fırkası için efkâri hazırlamakla meşgul idi. Doktor Nâzım, Ahmed Riza, Bahir eddin Şakir beyler de onun bu siste minin mazarratı hakında propagar dalar yapıyorlardı. (Arkası var) (1) Bunların hepsi Ahmed Rıza beyle Jön Türklerin neşriyatia o Abdülhamlâ aleyhinde kullanmış oldukları tabirlerdiri (2) Bu sofra takımını Ahmed Rıza bf kendi şahsa verilmiş diye telâkki için bu yüzden bir çok dedikodulap Oi” muştur.