ahife 8 Yaşamak için yiyoruz, fakat Herkeste lezzetli yemeklere karş a 5 « büyük bir zaaf vardır Ahmed Haşimin bir sözü ; orta halli bütün Pariste hir ahçı mektebinin açılma- sı münasebetile büyük-merasim ya- pıldığını geçen nüshalarımızda oku- muşsunuzdur, Dünyanin her tarafın- da olduğu gibi Fransada da binlerce ahçı mektebi mevcutken bunlara bir tane daha.İlâye edilmesini çok mü- him bir hâdise imiş gibi ilân elmek te me oluyor, demeyiniz. Bu yeni açılan müessese, . okuduğunuz gibi diğer mekteplerden büsbütün farklı olup gayesi âlelâde ahçı yetiştirmek değil, musikide ber parçayı harikulâde bir şekilde çalan virtülozlar gibi her ye- ineği Fransız mutfağının bususiyetle- Tile harikülâde bir şekilde pişiren üs- tadlar yetiştirmektir. Yani yemek vir- tüozları! Orta mektepler yanında liseler ne — yahut liseler yanında üniversite- ler ne mevkide ise bu mek- tebi de bütün ahçı iLe üs tünde ayni vaziyette olacakmış. Bura- dan mezun olanlara dünyada Fransız yemeklerinin itibarını yükseltmek vazifesi verilecek, bunlar yabancı memleketlerde otellerde, resmi ziya- fetlerde, hariçteki büyük elçiliklerde çalışarak üzerlerine düşen ehemmi- Yetli vazifeyi hakkile ifaya çalışacak- lar ve icabında ecnebi memleketlere mahsus olarak o gönderileceklerdir. Bunlâr politika adamları gibi Fran- sanın manevi itibarını yükseltecek diplomatlar olarak kabul ediliyor. Ne için yaşıyoruz? Sadece yemek mevzuu Üzerinde “ rişilen bu faaliyet ilk n»-- Sas pek tuhaf, hattâ b” iii eline de Kan” ır nevi hafiflik gibi ir ise set satında çok mühim aşur, Nitekim ağızlarının tadını bilen kimseler, eski tabirile şikemper- yerler yeni mektebin gayesini öğre- nince, Fransızların yeryüzündeki en ciddi yneselelerden birine el koyduk- ki takdir etmekte gecikmemişler- ir, Yemek ile yaşamak arasındaki siki ve âdeta ayırd edilmesi müşkül mü- nasebeli kavrıyan bazı akıllı kimseler arasıra şu suali sorarak insam müş- kül vaziyette bırakmaktan hoşlanır- Jar; «Yaşamak için mi yiyoruz, yoksa yemek için mi yaşamaktayız?» Şimdiye kadar hemen herkes bizi en can alacak tarafımızdan yakalı- yan bu suale manlığın taşvikile «ya- şâamak için yiyoruz» cevabını vermiş- tir. Öyle ya vücudümüzden her gün bir şeyler kaybediyoruz. Bunları telâ- fi için yemek icab eder. Yemek ye mezsek nasıl yaşıyabiliriz? Fakat ye- meklerden aldığımız hâzları, onlara karşı duyduğumuz mukavemet edil- mez cazibe ile mestolduğumuz anlar- da yaşamanın bir sebebinin de onlar olduğu aklımıza gelmiyor mu? Cümlemizi hayrette bırakan bir ustalıkla “pişirilmiş nefis etler, leziz tebzeler, hatırasını damağımızda sa- âtleree muhafaza ettiğimiz emsalsiz .ar karşısında «yemek olmadık- sonra yaşamanın ne lüzumu var?» Alyecekler de az bulunur. Yaşamak fn yiyoruz diyenler, bu yaşamak ar- Alar arasında farkına varmadan ye Jeğe de büyük bir pay ayırmaktadır- Ar, Yemeklerin küdreti! Yemeği pişirmek te, yemek te ince bir sanattır, Yemeğe çok düşkün olan Fransızlar «bir kadın kocasını miden- den fethedebilir. Eğer kadın yemek pişirmesini biliyorsa onun için koca- Sını eve bağlamak işten bile değildir» * aer. Bu sözde gizli olan hakikat ih- X edilemiyecek kadâr büyüktür. aYkaten iyi yemek pişiren insanlar emiyette dalma lâyık oldukları müm- &z mevkileri almışlardır. Bir musiki. nas, bir ressam, bir heykeltraş ka- ar, hattâ çok kere onlardan daha azla itibar görürler. İyi yemek pişi- mi sade bu manevi iltifatla bı- uha küçüğünden en büyüğü- isi herkes tarafından elinin tua edilmek suretile mükâ- Baklavalar, sarığıburmalar, fatlandırılır, el üstünde taşınırlar, Çünkü iyi yemek pişirmek yahut - Ke- ragözün yemek kitabının başında ya- zilı olduğu gibi - bir yemek çeşidi bul- mak gökyüzündeki meçhul bir yıldızı keşfetmekten daha faydalıdır. Yemek yemeğe gelince b- bir hünerdir, Herk»- sow da aynı ceksiniz, doğr .ss yemek yer diye ler vam» o çudur. Fakat bazı kimse- - e ki yemek yemek onlar için uünyadan alınacak zevklerin en son mertebesi hükmündedir. Usulü âdabi- le yemek yerler ve dalma İyi pişirilmiş yemek peşindedirler. Tuzu ekgik, bi- beri noksan, yağı fazla kaçırılmış, su- yu ayar edilmemiş yemeği yemek on- lar için ölümle birdir. Onlar dünyada iyi yemekler pişirildiği için ölümü pek müthiş bir şey addederler. Şuna da emin olabilirsiniz ki yemek zevki son derece incelmiş bir adam, yeryü- günde artık iyi yemek pişirilmediğini hissettiği gün ölmekten korkmiya- caktır. Bir tepsi pilâv Fakat yukarıda bahsettiğim yemek meraklıları fle oburları karıştırmama- dır. Oburluk insanlara yemeğe kar- şı olan muhabbetin idare edilemiye- rek fevkalâde inkişaf etmesidir ki bu tedavisi icab eden bir hastalıktır. Bizde yemek meraklılari Dünya züğürdiemeden evvel her ta- rafta olduğu gibi bizdede yemeğe çok ehemmiyet verilirdi, Bir zaman lar Türk mutfağı cihana nam salmış» t1. O derecede mükemmeldi. Her ta» raftan merakhlar Türk yemeğini tat. mak için gelirler ve memnuniyetle dönerlerdi. Yemeğin mutena bir üslübu vardı, Listeler zengindi. Biribirine benzemti- yen on kâp yemek arka arkaya yenir- di. Fakat gaye karnı doyurmak değil, “Iyi pişirilmiş bir tabak enginarı şiirlere tercih ederim..,, şer, üçer Jokma , böylecö her ye- meğe münasib yer rdı. Yeme” meraklıları m mere” EEE, ek pin — sinde iyi a la saçı bulunduğunu syswirlerdi, Falân ahçının pilâvı, falan ahçının kebabi, bir başkasının döneri, ötekinin : tatlısı çok nefistir diye - dillerde dolaşırdı. Ahçılar da sanatkârdılar. Pişirdikleri yemekleri onların kadrü kıymetini bilen insan lara yedirmekten zevk duyarlardı, Yemek meraklıları bu ahçılar, ister- Jerse İstanbulun en uzak bir köşesin- Meşhur yemek'meraklıları Son devirlerde yemek merakhları da iyi yemek pişiren eller gibi azal- mıştır. Son zamanlarda yemek merü- ne çok düşkündü. Yemek zamanını güçlükle bekler ve vakitlerini en iyi Pişirilmiş yemeğin nerede bulunduğu» nu düşünmekle geçirirdi. Balıkpaza- rında dar ve iğri büğrü sokaklardan birinde küçük bir dükkânı olan bir ahçının yemeklerine hayrandı. Öğle- ye doğru Kadıköyden vapura biner, çamurlu yollara ve envai eziyetlere tahammül eder, sırf yemeğini orada yemek için bir çok masraflardan ka» çınmazdı ve eğer yol geçilemiyecek bir hâlde ise kayıkla giderdi. Ahmed Haşlmin «iyi pişirilmiş bir tabak en- ginarı orta halli bütün şiirlere tercih ederim» dediği meşhurdur. Zaten son zamanlarında hastalığı yemek yeme sine müsaade etmediği için dünya- dan soğumuştu. Şair Yahya Kemal de ağzının tadı- ni bilenlerimizdendir. Münekkid Nu- rullah Ataç eğler şair olsaydı muhak- kak pilâv için güzel bir kaside yazar- dı. Fakat şair olmadığı için arada si- rada pilâv için makaleler yazıyor. En güzel yazısının «pilâv» hakkında yaz- dığı bir makale olduğunu söyler. Yal- niz demir kaşıklar icad edildikten sonra pilâvın lezzetinin yarı yarıya kaçtığı kanaatindedir. * Bu yazının başındanberi bütün söy- lediklerime rağmen bugün yemek me- , Yaklıları gittikçe azalıyor, İyi yemek pişiren bir kaç ahçı da yavaş yavaş ortadan kayboluyor. Tabldot salgını bunun en bariz misalidir. Yakın bir atide hoyrat ahçılar elinden çıkan tatsız, tuzsuz yemekler yemeğe mah- küm olacağımızı düşünerek üzülüyo- “rum, Şevket Hıfzı Bursada ( Akşam ) ın satış yeri ——— .. Borsa acenteleri Ankaraya gidecekler Bazı yabancı bankaların Ankarada da birer şube açacakları anlaşılıyor ei zi a Acenteler birliği umumi kâtibi B. Nedim Akçar da şunları söylemiştir; — Mili bankaların umumi mer- kezleri Ankarada bulundıgü iğifi öra- da açılacak YA borsanın İstanbul borsas'T.yan daha çok iş yapacağı “ahmin olunur. İstanbul borsası mu- vakkaten kapanacaktır. Demek olu- yor ki, ileride lüzum görülürse borsa yine açılacaktır. Keyfiyet İstanbul borsasının Ankaraya nakli değildir. , Orada yeni bir borsa açılmaktadır, Tabii İstanbul borsacıları da bundan istifade ederek gidip Ankarada çalı- Diğer taraftan, Ankarada şubesi olmıyan bazı yabancı bankaların da hükümet merkezinde birer şube aça- cakları anlaşılmaktadır. Çünkü ban“ kalar borsa işlerile yakından alâka- hdırlar. Ankarada şubesi olmıyan bankalar Doyçe bank, Doyçe Oryant bank, Selânik, Roma ve Sovyet bans kalarıdır. i Borsa komiseri B. İhsan Rifat dün verilen karar hakkında borsacılarla görüşmüştür. Yekta vapurunu hatıran Norveç vapuru acentesi 30500 lira teminat verecek Dün muhakeme iki celse akdetti ve ikinci celsenin sonunda bu kararı verdi Köstence limanında Yekta vapu- runun batmasile neticelenen çarpış- | ma davasına dün sabah ve öğleden sonra İkinci Ticaret mâhkemesinde devam edilmiştir. Sabah celsesinde Norveç sefiri ve konsolosu mahkeme: ye gelmişlerdi. Mahkemede sigorta şirketlerinin ve Yekta vapuru sahiplerinin vekilleri teminat hükmünün, hâlen Norveç vapurunun bulunduğu İstanbul mah- kurulması etrafında görüşmüşlerdir. Hükümet merkezi olması dolayisile borsanın Ankarada olması tabii gö- rülmüştür, İstanbul borsasının ka" Panmasinda muvakkat kaydı vardır. İleride Ankarada olduğu gibi İstan- 'bulda da borsa açılacaktır. Acente- ler birliği teisi B. Fudd dün bu husus- ta bir müharririmize demiştir ki: #«— Kararı bütün borsacılar mem- nuniyetle karşıladılar ve böyle olma- masına sebeb yoktu. Ayni iş, hattâ daha fazlasile ve süratle Ankarada da görülür. Bundan başka yabancı mem- leketlerin borsaları hükümet mer- kezlerindedir. Doğrusu da budur.» | toplantı yapıp borsanın © Ankarada geminin, bilâhara yapılan müteaddiğ tamirattan sonra 41912 Türk lirası Kiymetinde olduğu bildiriliyordu. Nor» veç vapuru vekili buna itiraz ederei — Bu, &welce takdir edilmiş bir kıymettir. Diğer taraftan batan ge- minin enkazı Köstence limanında Kolayca. çıkarılabilecek vaziyettedir. Bu enkaz çıkarılıp demir fiatinden kıymeti tesbit edilirse vapur sahiple- rinin zararları szalmış olur, Teminat kemesi tarafından verilmesi lâzım | mikdarı tesbit edilirken vu cibet de geldiğini kanuni misallerle izah et- | gözönünde bulundurulmalıdır. Ba- tiler. tan gemi 57 yaşındadır. Bu kazada Norveç vapuru vekilleri ise mevcut kanunlarımızın bu hâdiseye tatbiki- ne imkân olmadığını, bunun, Montrö mukavelesi ahkânuna da mugayir olduğunu iddia ettiler. Mahkeme, kısa bir müzakereden sonra; Norveç vapuru vekillerinin itirazlarının reddi ile, ancak teminat gösterildiği takdirde gemiden tedbi- ri ihtiyatinin kaldınlabileceğine ka- rar verdi ve gösterilecek teminat mikdarının tesbiti için de bazı vesa- iki tedkik etmek Üzere muhakemeyi öğleden sonraya bıraktı. İkinci celse Akşam üzeri saat 16 da tekrar baş- uyan muhakeme celsesinde sigorta şirketlerinin vekili vapurda bulu- nan ve Türk tebaasından Kamhi adında bir #üccara sid olan öşya- nın 24 bin liraya sigortalı olduğunu söyliyerek bu husustaki resmi evra- kı mahkemeye verdi. Bundan sonra, Yekta vapuru Kös- tence seferine çıknıadan evvel vapu- run kıymeti etrafında ehlivukuf ta- rafından yapılmış olan tedkik rapo- Tu okundu. Raporda, 1880 sehesin- de İngilterede inşâ edilmiş”ulâtı”bu bizim süçlü olduğumuza dair elde bir vesika da yoktur. Dedi. Yekta vapuru sahiplerinin vekili ile sigorta şirketleri vekili bu iddiayı reddettiler, Neticede mahkeme, hamule sahibi Kamhi her ne kadar Türk tebaası ise de müddei mevkiinde bulunan sigorta şirketlerinden Konkort şirke- tinin ecnebi tabiiyetinde olması ha- sebile mezkür şirket için teminat ib- razına mahal olmadığına, Deniz ti- earet müdürlüğünden gelen tezkere ile ehlivukuf marifetile geminin si- cli kaydı üzerine yapılan tedkikat neticesinde verilen raporun ve mu- teriz vekilinin enkaza mütedair ola- Tak dermeyan * eylediği müdafaaya nazaran Yekla vapuru sahibinin menfaatinin ancak 22 bin liraya ka- dar tehlikede bulunduğu anlaşılma- sına ve müddel İstanbul sigorta kumpanyasının zararınnın 7920 li- raya münhasır bulunmasına mebni muteriz vekilinin, Yekta vapuru için 22 bin lira, sigorta şirketi içinde 2500 lira ki, ceman otuz bin beş yüz lira teminat itasına karar veril diğini bildirdi. 18 Kânunusan!i 1938 aş aze, srülktanituğıknldle leşi sökiiği sl greek |