18 Künunusani 1933 AKŞAM Eski dünyadan yeni dünyaya : 8 Atlantiği n ortasında sabah vakti işitilen horos sesleri Atlantik üstünde bir transatlantikte aşk maceraları nasıl başlar ? Günlük vapur gazetesinin mükem- mel basılışını gördükten sonra vApu- run matbaasını gezmekten alamadım. Burada beş mürettip çalı- Şıyordu. Gazetenin iki de muharriri vardı. Kaptanın kendisi de muharrir. miş, iyi yazı yazarmış. Şerburgdan binecekleri de aldıktan olduğu için bugece vapurda <Wel comes yani <Hoş geldiniz» balosu ve- xilecek.., Aşağı salon daha ikindi çayından itibaren renk renk ampuller, türlü türlü Çin fenerleri ile süslendi. Gemi- deki dört berberin önünde müthiş bir kadın kalabalığı göze çarpıyor. Kar dınlar bu gecenin şerefine saçlarını yaptırıyorlar, Geminin dört berber dükkânı da hıncahınç dolu... Berber. ler kan ter içinde çalışıyorlar... Nihayet gece asansörler fraklı, #mokinli erkekleri, bellerine kadar açık tuvaletli, zinetler içindeki kadın- ları balo salonuna taşımağa başladı. Baloyu kaptan açtı. Dansın en çi- gın, cazbandın en delice çaldığı bir zamanda aklıma meşhur Titanik far ciası geldi. O da böyle çalgı ve dans içinde balıp gitmiş. Atlantik üstünde yapılan dans mü- sabakası çok rağbet gördü. Biraz har va almak için balodan çıktık. Biz zan- nediyorduk ki bütün vapur halkı balo salonunda eğleniyor... Ne münase- bet? Geminin her köşesinde ayrı bir eğlence var... Banyo salanunda sular altından ge len #havi ışıklar içinde yüzme müsa- 'bakası başlamıştı. Kazananlara kü- çük kupalar verildi. Bundan sonra banyo salonundaki oparlörle balo salonunda çalınan çaristonlar dinlenmeğe başlandı. Oparlörden çaristonlar yükselirken ışıklı suyun içinde mayolu çiftler bi- ribirlerine sarılmışlar, dansediyof- lardı. Vapurun gazinosunda ise iskambll- ciler, şatranççılar başkaldırmadan 0y- nuyorlardı, İngiltereye uğramışız, At- lantikten geçiyormuşuz... Onların umurlarında bile değil... Bu esnada vapurun bütün salonlarına bir takım. fotoğraflar asıldı. Bizim, yolcuların vapura binerken habersizce alınmış resimleri... Bu güzel bir sürpriz oldu. Herkes ayrılık anında aldığı hali fo- toğraflarda seyrediyordu. İçeride balo, yüzme salonunda su eğlenceleri, gazinoda iskambil ve şal- ranç, ikinci ve üçüncü mevkilerde si- nema devem ederken geminin karan- lık güvertesinin burun tarafında çif çif âşıklar belirdi, Biribirlerinin kol- larına girmişler, bir aşağı, bir yukarı dolaşıyorlar... Ne de çabuk biribirle- zile anlaştılar. Gemiye bineli daha he- nüz iki gün olmadan biribirlerile can- ciğer bir hale gelenler var... Hattâ bazıları güvertede geniş iskemlelerini yan yana çekmişler, bunlara upuzun “uzanmışlar, üstlerine de müşterek bir battaniye örtmüşler, kafa kafaya ver- mişler, gel keyfim gel... 5 Çinliler bütün gün görünmüyorlar, gazeteye bir istatistik gösterdi. Yolculara dair bir istatistik... Vapurda bilmem na kar dar tüccar, bilmem ne kadar memur, bilmem ne kadar işçi varmış, Bunların arasında Amerikaya giden 4 sinema © ertisti ve bir de gezeteci bulunuyor- muş... Gazeteci kelimesinin yanında 2 yolcunun hüviyeti yazılı; Türkiyede çıkan Akşam gazetesi muhatriri... kendimi sonra artık bütün yolcularımız tamam lerin isimleri yok ki... Uzun yolculuk günlerinde vapurdaki bazı dedikodu- cu kadınlar herkese isim koymuşlar.. Bunlar yolcular arasında dağıldıkça dağılmış ve meşhur olriuş... İşin tu- hafi neresi biliyor musunuz? Herkes başkasına takılan adı biliyor da ken- dizine konulan ismi bilmiyor... Bun- ların içinde ne isimler var, ne isim» ler: Toparlak Mösyö, Dekolte Kadın, Pudralı Mösyö, Madam Kanguro, Ca | kacı Kadın, Elmaslı Kadın, Tenis Şam» boylu Kız. Fakat bu isimlerin hepsi de tam üstüne düşürülmüş. Kendilerine ko- nulan isimlere o kadar benziyen in- sanlar ki... Meselâ Toparlak Mösyö, yusyuvarlak, kıpkırmızı yüzlü bir adam. Karısının dizlerinin dibinden ayrılmıyor. Fakat karısını deniz tutup ta onu kamaraya bırakınca, artık Yu- | Güvertede oyun faslı İ yor, mütemadiyen bira ve viski içi varlak Mösyö güvertelerde kadınlara | yor... «Ressam Kadıns elinde bir blok- gös mü süzmüyor, gülümsemiyor not... Mütemadiyen yolcuların resim- l İ | l , mu?.. Neler de neler... «Dekolte Ka- | lerini yapıyor... Amma hep te etfkek- dın» Paristen Amerikaya giden bir Be- | lerin ve genç adamların... yaz Rus artisti... Gemideki «Hoş gel * diniz» balosunda çok iyi dansetti. Fa- kat bu kadıncağızda vücudünü teşhir etmek hastalığı var. En kapalı elbise- sinden bile yarı beline kadar sırtı gö- rünüyor. «Elmaslı Kadın; parmakla” rındaki, bileklerindeki, kulaklarındaki türlü türlü taşlarla pınl piri yanı yor. Ve nihayet vapurun en bellibaşlı | tiplerinden biri: Canavar... Bu, bo- yu iki metreye yakın, dağ gibi bir ka- dın... Vapurun gazinosundan ayrılmı- “. Günler geçtikçe vapurdaki âşıklar adamakıllı işi ilerletiyorlar, İşte Res- sam Kadınla Pudralı Mösyö mütema- diyen dansediyorlar. Elmaslı Kadın "Tenis Şampiyonile pek içli dışlı... Çok boyalı Kız, Üniformasile seyahat eden genç bir bahriyeli ile geceleri serim Sahife 7 Yazan: Arif C, Denker ESRARENGİZ KERVAN “Tefrika No. 60 Güldost, uşağile, düşmanların nehir tarafından hücum etmeleri muhtemel olduğunu Hasan beye bildirdi — Ahmed Abudla diğer uşaklar da yere yatsınlar. O zaman Çinliler fi- şeklerin yerden havaya fırladığını zannedeceklerdiri Hasan bey bunları söyledikten son- Tâ uşağını yanına alarak uzaklaştı ve bir anda karanlık içinde kayboldu. Güldast tenvir tabancasına bir tenvir fişeği yerleştirdikten sonra yere yata- rak beklemeğe başladı. Biraz sonra Hasan beyin ilk fişeği nedir? diye sordu. Ahmed Abud evve- 1â mânasız bir bakışla kıza baktı, on- dan sonra gözlerini parmağile işaret ettiği tarafa dikti. Evvelâ gözleri et rafı araştırdı, sonra manzarayı kay- MR A e — Sen de haydi o tarala koş, anlar Ta yetişmeğe çalış. Ne yapmak İste- diklerini öğren. Hiç zannetmem ki Ahmed Abud yo yerinden fırla- — İğilerek yüzü. Fişek ortalığı ay- zaman dört ayak üstünde yürüyormuş gibi yap. Aydınlık devam ettikçe büsbütün yere yatarsan daha iyi olur, Güldost Ahmedin arkasından bu tembihleri fısıldadı. Pek âlâ hızlı ko- nuşabilirlerdi. Çünkü (yalnızdılar, Kimse işitemezdi. Fnkat, içinde bu- lundukları kararsız vaziyet, düşman- ların ne yapacaklarını bilmemek ve beklenilmiyen bir hâdise ile karşılaş- mak tehlikesine maruz bulunmak gi- bi haller Güldostu azami surette ih- tiyatlı harekete mecbur ediyordu. Ahmed Abud yavaş yavaş ileriledi. Bu aralık Hasan beyin ikinci fişeği semada parladı. Güldost onun ziyası sayesinde Ahmedin bir gün evvelkine nazaran çok küçükltülmüş olan ko- nak yerinin şark müntehasına doğru gitmekte olduğunu gördü. Fakat biraz Güldost üçüncü beyaz fişeğini de attı, Artık Ahmed Abud görünmüyordu. Belki yere yattığı için görünmüyordu. Fakat, step üzerinde başka adam- ların koşmakta oldukları görüldü. Güldost onları birer birer saymağa çalıştı, Fakat çok oldukları için Saya- madı, zaten bu aralık fişek “tekrar söndü. Gördüğü adamlar nehre doğru hareket ettiklerinden Ah-Singin, ka- rargâhla step arasında yanan ateşleri bir tarafta bırakarak nehir konarın- dan ilerleyip develeri ürküttürmesi muhtemeldi. Çünkü plânında muvaf- fak olması için bütün develeri biribi- rine karıştırmasna hacet yoktu. Sa- hilin bu tarafında kalan develeri da- ğıtması bile kerranı yolundan alıkoy- mak için kâfiydi. Güldest ne söyliyeceğini uşağına anlatmakta iken huvaya yükselen bir yeşil tenvir fişeği, dinamitlerin atıl. masına başlanacağını haber verdi. Bunun üzerine Güldost:; — Andrey, koş Hasan beye anlat, Yolda derken de dinamitlerden birisinin fitilini ateş- le! emrini verdi, Andrey uzaklaştı. Aradan beş daki- ZE BA Şili Sinir yek e: di. Ne gördün? Koşmakta olan insan- lar kaçtılar mı, yoksa başka bir tara- fa mi gittiler? doğru ilerlediler, Tenvir fişeklerini Ahmed Abud taşıyordu. Nefes nefese sahile geldiler. Ahmed Abud nehrin yukarı tarafını göstererek: — Bakınız o tarafa yorlar. Kayıkların bir ikisi hareket et- miş. İşitliğime göre askerler, bu sahli- deki karargâh iyi muhafaza edildiği için, karşıki sahile hücum etmek va. oradaki hayvanları dağıtmak istiyor- larmış. Ne yapacağız? Derhal hareke- te geçmemiz lâzım. Başlıyayım mu si- âh atmağa? — Hayır, hayır. Silâh almağa baş- larsak © taraf haklı çıkar, Hükümet memurları müdahale için sebep bu- Jurlar. Anlaşılan hain Ah-Sing yol be- yini de kendi tarafına çekmeğe mu- vaffak olmuş. Biz hemen karşıki sa- hile giderek oradaki adamlarımızı ikaz edelim. Güldost bunu söyledikten sonra sandalların bağlı olduğu tarafa koş- tu, Kız, sahilden sahile gerilmiş hala- ia tutunarak Çinlilerden daha evvel karşı sahile çıkacağını ümid ediyordu. Ahmed Abud da Güldostu takib et- ti. Önüne gelen ilk kayığa elindeki şeyleri attı ve kayığa girdi." Güldost da onu takib etti. Hasan bey tenvir fişeklerle etrafı aydınlatmakta de. vam ediyordu. Karargâhtaki develer asabi bir halde idi. Fakat deveciler onları dudaklarının arasından çıkar- diklaı ıslığa benziyen garib bir sada ile teskin ediyorlardı. Bu aralık dinamitlerden biri daha patladı. Ahmed kayığı sahilden itti ve halatı yakaladı. Kayık sahilden biras uzaklaşmca Güldost bazı kimselerin nehrin yukarısına doğru koşmakta olduklarını gördü. Gönderdiği haber üzerine Hasan beyin karargâhı neh- rin yukarı tarafından da muhafaza alına almak için oraya adam koşturmakta olduğunu anladı. Ah- med Abud içerisinde diz çökerek otur- dukları dar kayığı halatı çekmek Su- retile süratle ilerletiyordu. e