Ahmed Rıdvanın eni büyük emel- lerinden biri şöyle iki katlı, güzel İnanzaralı bir eve malik olmakta. Bast yeceler yatağında uykusu kaçtığı Zö- İnan hayalinde plânlar yapıyordu. İki katlı ev apartıman şeklinde ola- aktı, Kalbi zayıftı. Doktorlar merdi- ven çıkmasını menettikleri için kendisi çoluğile çocuğile beraber bi- rinci katta oturacaktı. İkinci katı ki- zaya verecekti. Bu kattan 60 - 70 Yra kira alsa, Çarşiiçindeki iki dükkânm geliri ve tekaüt maağile mis gibi Ya- gayabilirdi, Ahmed Rıdvan senelerdenberi bu uğurda para biriktiriyordu. Nihayet mesud zaman gelip çatmışlı. Biriken para Ahmed Rıdvanın hayalinde ya- gattığı iki katlı evi kuracak dereceye gelmişti. Evvelâ güzel bir arsa satın alındı. Bundan sonra Ahmed Rıdvan mimarlara koştu. Plânlar yapıldı. Plânlardan birinde karar kılındı. Eve başlandı. Vakıa inşaal yorucu ve İn- sanı sinirlendirlel bir şeydi amma kendisine mahsus hususi bir zevki de vardı. Yapı ilerlerken Ahmed Rıdvan gün- de bir, bir buçuk saat ustaların başın- da duruyordu. Bu esnada kendisine bir ahbab da peyda etmişti. Bay Şa kir... Bu eski bir mütekaltti, Şimdi işi gücü olmadığı için kendi semtinin pek yakınında ev yaptırsın Ahmedi Rid- | vanın inşaatına geliyor. Günde yarım saat, hattâ bazan bir sani onunia çene çalıyordu. Eski mütekait boş zamanla- rını doldurmak için âdetâ kendisine 1$ arıyordu. Uslalara Ahmed Rıdran- dan daha fazla çıkışıyor, emirler ve- riyor, kalfaya Ahmed Rıdvanın hiç düşünmediği meseleler hakkında akıl öğretiyordu. Ahmed Rıdvan bazan ona uzaktan bakıyor, içinden; «Ne işgüzar adam!> diyordu. Ahmed Rıdvanın hayret et- tiği bir şey vardı. Bay Şakir şimdiye kadar hiç ev yaptırmamıştı. Kendisi kirada oturuyordu. Halbuki bay Şa- kirin şimdiye kadar yüzlerce inşaat iş gibi her şeye aklı eriyordu. | Artık ev tamamile meydana çık- | mıştı. Nerede ise kapılar, çerçeveler takılacak ve sıvaya başlanacaktı, Ev o derece güzel olmuştu ki daha bit- meden yukarı kat için kiracılar çık- mağa başlamıştı. Bu kat için epey de para veriyorlardı. Fakat bay Şakir, Ahmed Rıdvana: — Azizim, dedi. Bu katı ben tut- mak istiyorum. Malâm ya! İyi bir &özdür: «Evi ev sahibi yapar, kiracı muhafaza eder; derler. Fakat iyi bir insan olursa evi muhafaza eder, Yok- sa fena bir kiracıya çalarsan bu gü- sel eve yazıktır. Bay Şakir bundan sonra Rıdvana şu kıt'ayı okudı «Kirscı var, pek hoyrattır. Ahmed ıkar, harap eyler» sizdir, evi yakar, kebab eyler» inizi çamur eylern evinizi mam: erler. Kiracı var, dikkat aKiracı var, gayet pistir, Giraci var, m gir, Ahmed Rıdvan: — Aman ne doğru söz... Aman ne doğru söz... diyordu. Bay Şakir: — Birader, ev çocuğa benzer. Ba- kılmak ister... Sen onun bir çivisini bile çaktırırken düşünüyorsun. Hal- buki fens bir kiracıya Güşersen?... Bana söylüyorum, ev dediğin nazlı bir çocuk gibi her gün bakılmağa muhtaçtır. Ev bitince Ahmed Rıdvan hiç tered- düd etmeden bay Şakirle kontrat yaptı. Yükarı katını bu İşgüzar zata kiraladı. Artık rahat edecekti, İşte senelerdenberi o hayalinde yaşattığı büyük emele nihayet kavuşmuştu. Hem öyle bir kiracı bulmuştu ki evi- nin harap olması şöyle dursun belki de bu işgüzar zat gayet münasib ve yerinde fikirlerile onu daha ziyade güzelleştirmeğe çalışacaktı. Öyle ya bir ev hemen yapılır yapılmaz bitmiş sayılmaz ki... İnsanın aklına güzel, masrafsız, kolay bazı tadilât geli;, evinde hemen bunu yaptırabilir. Vakıa Ahmed Rıdvan bay Şakire evi biraz ucuz vermişti. Karsi: — Eve daha fazla kira verenler vardı... Dedikçe Ahmed Rıdvan derhal: — Karcığım... «Kiracı var, pek hoyrattır, evi yıkar, harap eyler...», «Kiracı var, dikkatsızdır, evi yakar Meraklı var, meraklıdır, evinizi mamur eyler» Ben bu meşhur kıt'ayı işitmedin mi? Bu bizim bey Şakir dördüncü çeşit | kiracıdan... Meraklı, işgüzar bir zat. Evi mutlaka bir mamureye çevirmek istiyecektir. derdi. Hakikülen de daha ilk hafta me- raklı kiracı, işgüzar kiracı kendisini gösterdi. Bir gün Ahmed Rıdvan ç*- kiç seslerile uyandı. Yukarıda gürül tüler kopuyordu. Tavan başına, yıkı- lacak gibi idi. Fakat Ahmed Rıdvan yukarıya çıkıp ta meseleyi Şakirden sormağı pek ayıp buldu, Burun için bu çekiç sesine tahammül etti. Ak- şam üstü elleri çimenlo tozu içinde üstü başı çamurlanmış bir halde güzar kiracısını merdivenlerden iner- ken gördü: — Hayrola bay Şal diye sordu. Meraklı kiracı işgüzar adamlara mahsus bilgiç bir tavurla gülümsi- yerek: — Bir sürprizim var... Amma bir kaç gün sonra size göstereceğim... Azizim bunu unulma: «Kiracı var, meraklıdır, evinizi mamur eyler..» Ahmed Rıdvan: — İlâhi bay Şakir... dedi, bu sözü hiç unutur mıyım?.. Gece Ahmed Rıdvan yatağında ya- tarken birdenbir alnının tâ ortasına bir damla su düştü. Ondan sonra damlalar ziyadeleşti. Ahmed Rıdvan yerinden fırladı. Baktı, Tavan akıyor- du. Allah Allah... Bu nasıl işti? Hay- di yukarı kattan banyoyu açık bırak- tılar da taştı, düş borusu patladı fi- lân gibi bir şey olsa akan yer ban- yodan çok uzaktı. O halde bu su ne- reden damlıyordu? Ahmed R:dvan, bay Şakire &yni z0- manda hürmet ediyordu. Gece yarısı yukarıya çıkıp ta: — Bu akan su nedir?.. diye sormak saygısızlıktı. ss Fakat su damlaları son derece faz- Jalaşmıştı. Nihayet Ahmed Rıdvan yukarı kata hizmetçisini göndermeğe mecbur oldu. Hizmetçi Rıdvanın öğ- rettiği gibi nezaketle: — Galiba banyoda bir var... Aşağıya su damlıyor cekti, Biraz sonra hizmeiç! aşağıya indi. Rıdvana: — Bay Şakir sizin için «biraz yu- karıya teşrif etsinler!..» diyor... dedi, Ahmed Rıdvan meraklanmıştı. Jamasını çıkardı, giyindi, yukarı kata çıktı. Bay Şakir onu yine elleri, yüzü çimento içinde karşıladı. — Sürprizimi iki üç gün sonra gösterecektim amma olmadı... Ma bozukluk diye- | Jüm ya azizim, ev dediğin çocuk gi- bidir, bakılmak ister... Her gün evin birşeyini düşüneceksin... Ben de dü- şündüm,.. Şu bitişik salone bir ha- vuz yapmağa karar verdim. Ustaya para vermeden «kendi elimle yapa- yım, sonra sana göstereyim» dedim. Balonun ortasına kadar suyu ketir- dim. Havuzu yaptım. Fakat zannede- rim aşsğıya su sızıyormuş, öyle mi? Ahmed Rıdvan ne süyliyeceğini şa- girmişti — Maalesef öyle... dedi. Şakir: — O halde havuzun suyunu tamir mile boşaltırım. Yarın havuzun altı- na bir kat daha çimento geçerim. Gö- Baş, diş, nezle, grip, ağrılarınızı derhal keser. NEO Sv we? kebab eyler...», «Kiracı var, gaye | pistir, evinizi çamur eyler...», «Kiracı | kiracı! rüyorsun ya burasını bir mamureye çevirmek için kendi evimmiş gibi çalışıyorum... «Kiracı var, meraklı- dır, evinizi mamur eyler...» Ahmed Rıdvan aşağıya indi. Lâkin sabaha kadar tavan fasılalarla dam- ladı, durdu. Ertesi günü Ahmed Rıd- van pencerenin önünde otururken bir takım çıkrık ve makara sesleri kulağına geldi. Bir de baktı, pencere- nin önünden sşağıya çöp dolu bir te- neke iniyor... Teneke iki tarafından iki ince zincire bağlı. Ahmed Rıdvan şaşırmıştı. O esnada yanında duran hizmetçi kıza sordu: Bu ne?.. dedi. Kız aptal aptal gülümsedi: Çöp asansörü imiş... Bay Şakir yaplı. Siz evi yaptırırken çöpler için asansörü unutmuşsunuz,.. O da böyle asansör yapmış... Bana bunları yu- kan katın hizmetçisi söyledi. Ahmed Rıdvan kendi kendine: «Artık işgüzarlığın bu derecesi de fazla doğrusu...» diyordu. Aradan epyece zaman geçti, Bir gün Ahmed Rıdvan tramvaydan in- mişti. Evine geliyordu. Uzaktan baktı, a şimdiye kadar nasıl dikka elme- mişti? Evin yarısı açık, yarısı kapalı tarasa olan damında bir takım yeşil- likler, nebatlar vardı. Allah Allah bun- Jarneldi?... Bu üstü açık tarafla gördüğü yeşillikler ne olabilirdi. Ta- rasa kiracıya alddi. O akşam bir ve- sile ile Şakire buhu sordu. Şakir gü- lümsedi - Azizim... Malüm ya ev bakılmak . Bu evin bir eksiği var... Bah- ... Düşündüm. Bu eksiği tamamla- mek için çareler aradım. Amerikada, Nev Y Los Aneelosta damlar Üzerinde bahçeler * yapılmıyor mu? Ben de burada damda bir bahçe yap- tım, Sizden habersiz, çöp asansör yukarı kata toprak çıkarttım. fideler, çiçek coğanları, sebze tohumları ai- -dım, diktim... Size birdenbire bir sürpriz yapacaktım. Fakat bahçemi uzaktan görmüşsün... Uzun etim Kiracmın meraklısını ele geçirdin.. Mialüm ya «kiracı var meraklıdır, eyi nizi mamur eder.» (Bir yıldız) Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Pangaltıda Nargileciyan, Tak- İstiklği da “Tomadis, y Fatih: Saraçhanede ; Ali Kemal, İstepan, Sarıyer: Asaf, Tarabya, Ye- niköy, Emirgin, Rumelihisarındaki eczaneler, Aksaray: Rtem Pertev, Bo- giktaş: Vidin: Fener: Balatiz Hüsa- meddin, Beyamd: Asadoryan, Kadı- köy: Böğütlüçeşmede Hulüsi Osman, İskele oenddesinde Saadet, Üsküdar: Merkez, Küçükpazar: Necati, Samat- ya; Çula, Alemdar: Cağsloğlunda Abâllikedir, Şehremini; Topkapıda Nâzım, Bursada ( Akşam ) ın satış yeri «AKŞAM» gazetesi ve «AKŞAM neş- riyatır Bursada münhasıran Atatürk caddesi Okullar Pazarında satılmak- tadır, Veni abonelerine hususi tenzilât yapılır. Sahibi m müracaat, e romatizma, nevralji, kırıklık ve bütün İcabında günde 3 kaşe alınabilir. IKALMINA Grip, Baş, ve Diş ağrıları Nevralji, Artritizm, Romatizma | i Tarihi KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Yazan: İskender F, Sertelli sam Tefrika No. 116 Eyüplü Çolak Hüseyin, Ahmed reisi yere serdikten sonra, İbrahimi göstererek : “Onu bu serseri vurdu,, dedi Deli İbrahim, Ahmedin iniltisini | işitince yukarıya fırlamıştı Merdiven başında eli biçaklı bir haydut görünce şaşırdı. Çolak Hü- seyinin gözleri dönmüştü. Çarçabuk elbisesini giyerek, bir taraftan da: — Seni de geberteyim mi? Diye bağırıyordu. İbrahim birdenbire Azra'i ile kar- şılaşmış gibi sersemledi., titredi.. bir kaç basamak geriye çekildi. — Ahmed reis... Diye bağırdı. Gözleri kan çanağına dönen c&- navar burnundan sölüyordu: — Onu öbür dünyaya yolladım.. Diye komurdanarak Haceri Kkolun- dan çekti; — Haydi yürü.. artık burada du- rulmaz, Deli İbrahim derhal bahçeye çıktı. Atlardan birine binerek kapı altına doğru koşmağa başladı. İbrahim, her şeyi anlamıştı. Şim- di Duman Ahmedin gece yarısı ÜS- küdardan Edimekapısına (gelişinin sebebi meydana çıkmıştı. | — Zavallı Ahmedeik! Hem canın. dan, hem de karısından oldu. Diye söylenerek kapı alına geldi. Nöbetçi asesler hâlü soğuktan üşü- müş ellerini uğuşturarak kule Üs- tünde dolaşıyorlardı. “Deli İbrahim buraya varır varmaz: — Can kurtaran yok mu? Diye bağırdı. Asesler sesin geldiği yere koştular. İçlerinden birisi fenerin altında duran İbrahime sordu: — Ne var.. vuruldun mu? İbrahim çok heyecanlı idi.. gör- düklerini kısaca anlattı: — Biraz önce buradan geçen Ah- İ med rels yok mu hani? Siz ona uğur- lar olsun, demiştin işte o koca aslanı kahbenin biri vurdu. Evinde kanlar içinde yatıyor. Asesler derhal allarma binerek: .— Ne tarafa gitti vuran?... Diye bağrıştılar. Deli İbrahim: — Henüz evden çıkmamıştı. “Gelin Diyerek atını sürdü. Atlı asesler de İbrahimi takip ederek, sokağın başında Çolak Hüseyinle karşı kar- şıya geldiler.” Hacer başını örtmüş, korku ve t€- lâş içinde titriyordu... Asesleri gö- rünce: — Eyvah. mahvolduk! Diye mıtıldanarak Hüseyinin ar- kasına sinmişti, Atlı asesler beş kişiydiler. Ve Çolak Hüseyini görünce tanır- dılar: — Vay dın? Diyerek yakasına sarıldılar. Çolak Hüseyin bu... Her felâket- ten kolayca yakasını siyırmasını ne ne iyi bilirdi. — Tutun şu serseriyil dedi. Ahmed reise sen mi kıy- Eve gelir gelmez Ahmed reisin karnına | bıçağı sapladı da bir de herkesin Üzerine iftira atıyor! Bre melün.. Diyerek Deli İbrahimin üzerine yürüdü. İbrahim birdenbire şaşaladı. O, temiz ve hile bilmez bir gençti, Böyle bir kadın avcısının tuzağına düşmek- ten kendini koruyacak kadar ne zekâsı, ne de görüşü vardı. Atlı asesler bu İşte bir oyun oldu- unu sezerek: — Sen de suçlusun demek? bakalım buraya... Diye bağırdılar. İbrahimi attan indirdiler. Hacer, Çolak Hüseyin... Hepsi birlikte Edimekapıda kule ak tına götürüldüler, İbrahim: — Onu ben bu gece tanıdım, di- Gel yordu, ben Üsküdar kayıkçısıyım. Kayığımı Eyüp iskelesinde bıraktım. — Üsküdar kayıkçısının gece yarı- sı Edrinekapıda işl ne? — Onu yalnız bırakmamak için eve kadar birlikte geldim. O beni Ases kolbaşısı sert bir adamdı. İbrahimin avurduna şiddetli bir tokal indirdi; - Sen bizi çocuk gibi aldatmak mı İstiyorsun? Haydi, hakikali söy- le.. Ahmed reis nerede? — Evde olacak a gözümün nuru! Ben aşağıda idim. Yukarda bir gü- rültü koptu. İşte ötesi malüm! Gör- müyor musunuz şu sahneyi?... Ah- med reisin kakısı şu adamla basıldı. Yukarda kavgaya tutuştular. Aseslerdön ikisi süratle kapı altın dan fırlıyarak, Ahmedin evine koş- tular, Kolbaşı Hacere döndü: — Sen Ahmed reisin karısı mısın? . Çolak Hüseyin yan gözle Hacerin yüzüne bakıyordu, Hacer gözlerini yere indirerek; — Hayır, dedi. Çolak Hüseyin ilâve etli: — O, benim karımdır. Ahmed rel- sin evine gitmiş, Vaktinde yetiş tim, Onu aldım, Eyübe götüreceğim, — O halde Ahmed reisi kim vurdu?. — Ne bileyim,ben? Eve gittiğim zaman, bu serseri yukardan hızla iniyordu. Ve üstübaşı kan içinde idi, Kolbaşı Deli İbrahimin üstüne baktı, Kan lekelerini gördü. Buna İbrahim de dudak ısırmıştı. Çolak Hüseyin içinden gülüyordu. Melün herif! Bu hileyi ne zaman düşünmüş te yapıvermişti? Kolbaşı: - — Yatırın şu canavarı yerel Diye bağırdı. Deli İbrahimi yere yatırdılar. Ve attılar sopayı zavallıya, Biraz sonra, Ahmed reisin evine koşan asesler kapı altına döndüler; — Ahmed reis ölmüş. Bu kara haber en çok Deli İbra- himi sarsmıştı, Hacerin geniş bir ona acıdığı için değil. Bu İşin sonu çıkmasın diye ... Ya günün birinde Hacer bu cina- wn iç yüzünü meydana çıkarır. sa)... Çolak Hüseyin bunu düşünürken, yerde dayak yiyen Deli İbrahim avaz avaz bağırıyordu: -— Ne günlere kaldık, Allahım! Başkası adam öldürüyor, Ben dayak yiyorum... Derdimi kime anlatayım. Her şey şu kahbenin gözü önünde geçti, O da inkâr ediyor olup biten- deri. İbrahimin sesini duyan yoktu. Ço- lak Hüseyini tanıyan öasesler güz ucile Hacere bakarak, bıyık altından gülüyorlardı Belliydi ki bunlardan bir ikisi de Çolak Hüseyinin arkadaşlarıydı. Onu himaye ediyorlar, ve cinayetin me suliyetini İbrahime yüklemekte ge- cikmiyorlardı. İbrahim bitkin bir halde yere se rilmişti. Kolbaşı, Hüseyine döndü: — Çolak! dedi. Biz seni tanırız, Sen eskiden haşari bir adamdın amma.. evlendiklen sonra belli ki, uslanmışsın! Bak, gece komşusuna giden karını bile peşinden kovalıyor- sun! Haydi, al karında çek araba- nı! Bir daha buralarda görünme! Canını yakarım sonra... N Deli İbrahimi kapı altı bodrumlar nna attilar, Çolak Hüseyin de Hacerle birlikte sokağa çıktı. Çolak Hüseyin, bu ara- da - kimseye sezdirmeden - kolbaşi- ya verilmek üzere aseslerden birine, bir kese akçe vermeyi ihmal etme- Eyübün bu azil canavarı işte Oo gece aseslerin elinden böylece kur- tuldu. «Kaptan paşaya bir çift sözüm var!» Deli İbrahimi Yedikule zindanma atmışlardı. Hacer, Eyüpte Çolak Hüseyinin evinde oturuyordu. (Arkası var)