- ya ri a ” » WE :5 «VE m gp ânunusani 1938 Dünyanın Eski dünyadan Yeni dünyaya : 6 en büyük hayvanat bahçesinde neler gördüm? Büyük ayı yanımıza yaklaştı ve bize: « İngilizce konuşurum Hamburgda dünyanın en büyük hayvanat bahçesi olarak şöhret Ka- sanan meşhur «Hagenbeg» parkını gezdim. Beni buraya götüren Alman dostum: — Harpten sonra bu bahçe epey, #hmale uğramıştı. Fakat şimdi A manlar bu bahçenin gene dünyanın en büyük, en muazzam hayvanat bahs çesi olması için dört elle çalışıyorlar. Göreceksiniz ya... Bahçede mevcud olmıyan hayvan hemen hemen yok gibidir. Dünyanın dört köşesinden gelen hayvanlar burada tıpkı kendi Alemlerinde olduğu gibi yaşarlar... 16. numaralı tramvay bizi Ste lingen istasyonununda indirdi, Hay- vanat bahçesinin kapısına gelince bayağı ürktük. Başı boş kocaman bir ayı bahçenin kapısı önünde duruyors | du. Rehberim Alman: — Korkmayınız... dedi. Zararsıs mahlüktur!.. Biz yanına yaklaşınca muazzariŞ hayvan ayağa kalktı ve almanca, fransızca, italyanca ve ingilizce olarak ca konuşurum. İngilizce konuşurum. İtalyanca konuşurum... dedi, Amma da marifetli ayı imiş hs... Fakat bu postun içindeki insan kendisini vah- gi bir ayıya o kadar muvaffakıyetle benzetmişti ki şaştım kaldim doğ- rusu... Epey tuzlu olan biletleri ve bahçes yi dolaşmak için elimize tutuşturulan kocaman haritayı aldıktan sonra içe riye daldık. Plân mucibince evvelâ dünyanın en nadide kuşları arasından geçtik. Vücudünden tam iki misli büyük uzunlukta gagalı garib garib bir ta- kım mahlükları seyrettik. Birdenbire bahçenin içinde koca- man bir dağ önümüze çıktı. Bu dağın oyuklarında, girintilerinde, çıkıntılar rında en vahşi ayılar dolaşıyordu. Sordum. — Hayvanlar, hakiki hayatların- a nerelerde yaşarlarsa burada da aynı dekor içinde yaşarlar, Bunlar dağlarda yaşıyan hayvanlardır. Bu- rada da kendilerine böyle bir dağ yar pılmıştır... cevabını aldım. Biraz sonrd küçük bir çöl manza- rası karşısında idik. Bu çölde dört müthiş aslan güneşe karşı yatmışlar, nefis bir öğle uykusu çekiyorlardı. Hareketinden sonderece kılıbik oldü- ğu anlaşılan bir erkek aslan yanında | yatan dişisini büyük bir itina ile ya İıyordu. Erkek aslan şöyle biraz ya- Iamağı ihmal etse dişi yattığı yerden korkunç korkunç böğürüyordu. O 28 man erkek aslan büyük bir telâş için- de dişisini tekrar yalamağa başlıyor- du. Düşündüm ki aslan bile kılıbık” lıktan kurtulamıyor... Aslanın bu ha Mini gördükten sonra âdeta müteselli oldum. Erkek aslan böyle olursa biz aslan olmiyan erkeler haydi haydi..." Fakat aslanların yeri ne kadar Si- caktı. Sonradan öğrendim ki bu sun? çölün dört tarafına gayet mükemmel bir kalorifer tertibatı yapılmış... Çölün önünden geçtik, şimdi bir Kutub manzarası karşısındayız... Et raftan elektrikler ve vantilâtörlerle #oğuk bir hava esiyor. Yerler kar şek .. Penguenler tabur tabur dolaşıyorlar, zaman zaman ön lerirdeki sulara dalıp balık avlıyor lar... Etrafta diğer Kutub hayvanlar rı, Buz ayıları, Kutub geyikleri, fok- Kutuptan buraya gelmiş biçare Rehberim: — İşte... dedi, dünyanın en nadi- de iki hayvanı... Siyah pars, siyah Kapkarâ iki hayvan çıldır çıldır gözlerile kafesin dışmdaki ziyaretçileri seyreğiyorlar. Rehberim ilâve etti: — Böyle maasum Gurduklerina bakmayınız... Dünyanın en zalim, en yahşi hayvanlarıdır. Filozof ruhlu bir adam olan yeni arkadaşımız gülerek sözlerini göyle tamamladı: — Kadınlar da böyle masum gö” rünmezler mi?.. Dünyanın en uzun ve en şehirli 78 5 5 çe » dedi yılanlarile kaplumbağa dairesine gir- dik. Yanımızdaki Alman: — Şimdi size dünyanın en yaşlı malılükunu göstereceğim... İşte... Bu mübalâğasız bir koyun büyük- lüğünde muazzam bir kaplumbağa, 4di, Âlimler bunun 340 senedenberi yaşadığını tahmin ediyorlarmış... Kendisine yiyecek uzattık, görmedi. Ben: — İhtiyarlıktan bunamış galiba... dedim. — Hayır... Bunamamış... Fakat Artık ihtiyarlıktan: gözleri görmü- yor... Aynı zamanda sağırdır da... Yanında top patlasa işitmez. Hattâ bu kamlumbağanın kendisi ve sağır- lığı Hamburgda çok meşhurdur. Ham- burgda söylenilen bir şeyi işitmedi- niz mi size: «300 yasındaki kamlum- Bu esnada bizi hayvanat bahçe- sinde genç bir ğlim karşıladı: — Ben, dedi, dünyanın en nadide, en kıymetli kolleksiyonu içinde çalı- şıyorum.... Ben de bu nadide kolleksiyonun mü- cevher kolleksiyonu, elmas kolleksi- yonu filân olduğunu zannettim. Me- ğer kolleksiyon dediği şey en zehirli yılan kolleksiyonu imiş... 22 metrelik boğa yılanının, içi kaloriferle bir Af- rika çölü kadar ısıtılmış, camekânı önünde tüylerimiz ürperdi... Renk renk papağanların dairesine girdik. Bir takım papağanların tü- eklerine lâvhalar yapıştırılmış. «İn- gilizce konuşur» , #Hindce konuşur.» Bu papağanlar bahçenin kapısı önündeki boz ayıdan da marifetli imişleri... Karınlarındaki torbaların- da yavrularını taşıyan kanguruların dairesi önünde durduk... Karnında yavrusu olmıyan iki kanguru gözü- me çarptı. Bu iki hayvan öteki arka- daşlarından tamamile ayrılmışlardı. "Arkadaşları yanlarına yaklaşsa boks yapar gibi ellerile onları kovuyorlar- dı. Yanımızdaki Alman: — Hani, dedi, şimdi yer yüzünde bası kadınlar zahmete girmemek için çocük yapmak istemezler ya... Bu iki kanguru da öyle. ikisi de dişi... Er- kek arkadaşlarını bir dakika yanla- rına sokmuıyorlar... Çünkü aksine ha- reket etseler belki çocukları olacak! Dakikada bir renk değiştiren büka- Jemunlerı, nesli tükenmek üzere olan gergedenların dairesinden geçtikten sonra kaplanlara geldik. Uyuyan kaplanların önünde bir sürü genç kız bağırarak, çığlıklar sa- vurarak onları uyandırmağa çalışı yorlardı. Biri başını kaldırdı. Şöyle » eski bir tabirle - büyük bir ademi tenezzülle genç kızlara baktı. Kapla- nın gözlerinde «Ah ben şu kafesin haricinde olsaydım size (gösterir. dims gibi bir mana vardı. Daha binlerce nadide ve acayip hayvan... İşte dünyanın en büyük hayvanat bahçesinde gördüklerim... Hikmet Peridun Es | Yazan: Arif C. Denker ESRARENGİZ KERVAN Sahife 7 'Tefrika No. 588 — Hasan Beyle Güldost tenvir fişekleri yakmağa karar verdiler. Bu suretle etraflarını da görebileceklerdi — Peki, işlerimizi mümkün olduğu kadar, fakat belli etmeden, tacil ede- lim. Çin generalinin bize hücum et- meğe sonradan karar vermiş olması da ihtimal dahilinde bulunduğunu unutmıyalım. Şayed Ming-Tse asker- lerini teşci ederek bize karşı saldırt- mağa muvaffak olursa, Çin askerleri- nin gök gibi gürüldiyen ağızdan dol- mâ tüfekleri bize karşı patlamağa başlarsa, Hele o koskoca kurşunlardan birisi dinamit sandıklarından birine isabet ediverirse, artık seyreyleyiniz siz gümbürlüyü, Hasan bey! Güldost bu sözleri yarı ciddi, yarı müştehzi bir tavırla söyledi. Çünkü söylediklerinin mutlaka Hasan bey tarafından kabul edilmesi lâzım gel- diği hissini vermek istemiyordu. Bu- Dunla beraber, ilk plânlarının akim kaldığını Japonlar anlıyacak olurlar- sa onların derhal yeni bir plân kura- caklarından ve bu ikinci plânın ilk plân gibi kolayca tahkik edilerek mey- dana çıkarılamıyacağından Güldost emin bulunuyordu. Hasan bey dedi ki: — O gümbürtünün göz kamaştırıcı parlâklığı etrafı seyretmemize vakit bırakmaz, Güldost hanım, Maamafih, alacağımız tedbirleri hiç belli etme- meğe çalışırız. — Evet, bunu yapmamız muhak- kak lâzım, Evvelâ bütün denkleri na- kil için sahile yığdırmalıyız ve yalnız bu derklerin etrafını kordon altına alarak bütün karargâhı kordonla çe- virmekten çekinmeliyiz. Bunu yap- mamiz dikkat nazarı çekmez. Ondan sorira siz adamlarınızdan bir kısmını bütün gün yalnız atları karşı sahile çekmeğe memur edersiniz. Bunu yap- tıktan sonra geceleyin bir şenlik ya- pacağınızı ilân edersiniz, meselâ vede, şenliği dersiniz. Bir miktar barutla bir iki dinamit çubuğu bu şenlik için Mizım olan gürültüyü . çıkarmağa ve seyircileri çıldırimağa kâfidir. 'Tabii sizin tarafınızdan tertib olu- nacak bir tamaşa münasebetile deve- lerinizi daha sıkı bir tarassud altında bulundurmanız icab edecektir. Hem dedeveler sizin tarafınızdan çıkarla- cak gürültüye yavaş yavaş alışacak- larından, Ah-Sing tarafından — tertib edilen gürültü tamamile boşa gitmiş olacaktır. Bundan başka sizin tamaşa karargâhınızdan epeyce uzakta yapı- lacağı için Ming-Tsenin askerleri bel- M etmeden karargâhınıza kadar yak- laşmak fırsatını kolhyamıyacaklardır. Uzak mesafeden onların kurşunları develerinizin bulunduğu yere kadar erişemez. 'Tertib edeceğimiz bu husu- si eğlenceyi tabii öğleden sonra ilân ederiz ki düşmanlarımız ona karşı ye- ni bir şey düşünmeğe artık vakit bu- Jamasınlar. Develer karşı sahile geç- medikçe düşmanlarımız ilk plânların- dan herhalde vazgeçmiyeceklerdir. Çünkü develer olmadan öbür sahilde hiç bir şey yapamıyacağımızı pek âlâ bilirler. Hasan bey birdenbire bir kalıkaha savurdu, sonra dedi ki: — Affedersiniz, Güldost hanım, İza- hatınızı büyük bir alâka ile dinleme- diğimi zannetmeyiniz. Yalnız, siz şen- lik yapmaktan ve gürültü çıkarmak- tan bahsederken aklıma tenvir fişek- leri geldi. Cephanemiz arasında bir çok tenvir fişeği de var. Ekserisi beyaz ve kırmızı. Onun için şenlik hazırlık- ları yapmamıza hiç lüzum yok. Orta- hk kararır kararmaz karargühimiz- dan biraz uzaklaşır ve bu tenvir fişek- lerile ortalığı aydınlatmağa başlarız. O zaman, eminim ki hiç bir kimse ka- rargâhımıza yaklaşmağa cesaret ede- mez. Hem uzaktan gelen herkesi gö- rebiliriz. OÇimendeki «dostlarımız» plânlarının altüst olduğunu görür görmez kimbilir nasıl bir tavır takına- caklar? Doğrusu bunu görmek ister- dim! Güldest, sordu: — Tenvir fişeği ne demek? Bildiği- miz donanma, fişeklerinden mi? Atar- ken patlar mı? — Hem de nasıl patlar! Havada yanmağa başlar ve bir iki dakika et- Tafı aydınlatır. Şayed bu fişeklerin çıkaracağı gürültüyü kâfi görmezse» «niz, bir dinamit çubuğunu küçük par- çalara ayırırım, Onları patlalırım. Hele yere gömülecek olursa kıyamet koparırlar! O halde tamaşaya düşmanları- mızdan daha mükemmel surette hazı- rız! Bu programımızdan ayrılmıya- ım. Dinamit dediniz de hatırıma gel- | di. Haniya siz bana iki çubuk dinamit verecektiniz, onları şimdi verseniz çok iyi olur, Hasan beyle Güldost konuşurlarken ortalık ağarmıştı. Her ne kadar güneş ufukta görünmüyorsa da ilk şunları uzaktaki dağları aşıyordu. Karargâh canlanmağa başladı. Ateşler yeniden yakıldı, kervancılar kahvaltı için grup grup toplandılar, Yerde yatan atlar bağrışmalar, dana çıktığı zaman herkes tam bir dırından içeriye girdi. Biraz sonra açık renkli kâğıdlara sarılı olan iki çubukla dışarıya çıktı. Onları Güldeste doğru tutarak ve ce- binden iki madeni kapsül çıkararak dedi ki; — İşte bunlar dinamittir. Kullana- Cağınız zamani bu kapsülü buradan, yukarı tarafından açarak çubuğun içine sokacaksımız. Fitili kapsüle sr kıştıracaksınız. Bakınız fitilde zaman işaretleri var, Bitil işaretten işarete bir dakika kadar yanar. Yaktıktan sonra kendinizi kurtarmak için ne kadar zamana ihtiyacınız olduğunu evvelinden hesab ederek fitili ona gö- re uzun tutacaksınız. Ondan sonra fitilin ucunu yakacaksınız, Fitil ta- mamen yandıktan sonra dinamit pat lar. — Mesele gayet basitmiş! Teşekkür bulunduğu kutunun içine koyacağım, Çünkü o kutu dalma elde taşınır. Evet, böyle yaparsanız iyi olur. Muhafaza etmesini bilirseniz dinamit hiç bir zarar vermez, Hasan bey bunu söylerken dinamit çubuklarını Güldesta teslim etti. Bun- dan sonra: — Şimdi artık sahilden sahile nak- My çabuklaşlırmağa çalışalım! Güldost ayağa kalktı ve dedi ki: — Ben de Ahmed Abudu tarassuda çıkaracağım. Gelen ziyaretçileri birer birer tetkik etsin. Develeri otlamağa çıkarmaz ve karargâhtâ tutarsak da- ha muvafık olur. Siz çok meşgul ola- cağınız için bu İşlerle ben uğraşaca- Eım: Aklıma birşey daha geliyor. Ben de sizinle betabör Karşı sâhile geçöce- gim ve bir iki gün size refakat edrog- im. Ondan sonra ayrılarak Kaşgara gideceğim. Bu suretle nazarı ölkkati celbetmeden biribirimizden ayrılmış oluruz. Hasan bey — Bu kararınız yalnız akılâne bir tedbir değil, sizl bir kaç gün daha ya- mımızda görmek benim için ayrıca bir sevinç olacaktır. cevabını verdi. — Öyle demek istemiyorum, Hasan bey. Ben biran evvel Kaşgara vasi) ol- malıyım. Bunun için, karşı sahile geç- tikten sonra müsald bir geçidden ge- nebu sahile geçmek, doğru yoldan Aksuya gitmek ve oradan itibaren Kaşgar yolunu tutmak niyetindeyim. Fakat, haydi artık vakit kaybetmiye- lim. Adamlar birinci salı yüklemek Üzere! Güldost bunu söyledikten sonra Ha- san beyi selâmladı ve kendi konâk yerine doğru yürüdü. Büyük kervanın konak yerinde hummali bir faaliyet başladı. Hasan bey bir gruptan diğerine koşuyor ve adamlarını daha çabuk çalışmağa teş» nehre salıveriliyor ve selâmetle karşi- ki sahile eriştiriliyordu. Salların ge- çirildiği yerden biraz aşağıda atlar d8 sığ yerlerde yürütülerek ve derin yer- lerde yüzdürülerek karşı sehile çekil- di, : ve (Arkası var)» .. zam