13 Ocak 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

13 Ocak 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

kr — > J a Ir ışlar Ma- Kısır fir- olan nyan akal eçen asya atık be ıma gok nlar çok edir. Suri rdan edil- ıda mek- düş- mile kkâ- yim, gür MAZ, türe- adar ayni görür Ores- ekti; ben- ka 1 ya» ÜZE stier sik- kal aber dan rar) di 13 KAnunusani' 1938 AEŞAM Eski dünyadan Yeni dünyaya: 5 rüyaları çalgı çalıyor. Berlinde Lehterbanof dan Hamburg trenine bindik. Biz 1çe> gide küldür küldür ia kompartımanımızın adam dikildi. Meğer bütün Avrupada Türkiyenin hasretini çeken insanlarla, karşılaşmak nasipmiş. Kompartımanı Muzın kapısında duran elli beşlik, kar #ası ustura ilo adamakılır. kazınmış; Zat bize kendisini takdim etti Hem | de pürüzsüz bir türkçe ile: — eNişan» bendeniz... İstanbuldan mı geliyorsunuz?... ş Cevap verdiki — Evet... Kompartımanımızda oturmak için müsaade İstedi. Oturur oturmaz d& anlatmağa başladı. Romanyada bü yük bir şeker fabrikasının sahibi İmiş; 85 sene evvel İstanbuldan çıkmış. — Trabzonluyum:.. diyor, Trabzon burnumda tütüyor... Bay Nişan şakacı bir Ermeni idir — Hele hamsi... Rüysma giriyor. dedi. Sordum: — Köstencede de hamsi bulamıyor musunuz? . — Hamsinin ancak tuzlusunu bula» biliyoruz. Kendisi neredekt... Bay Nişan sanki aklına çok mühim birşey gelimiş gibi birdenbire sordu: — İstanbulda pastırmayı yasak et- mişler öylemi?.. — Yakından bilemiyorum amma zannederim... Bay Nişan uzun bir «yazık!» çekti, Sonra ilâve etti: gi — İstanbula, gidersem hamsi, pas- tirmalı yumurta yiyeceğim diya sevi” hiyorumu... Bir istasyonda durmuştuk. Büfeden 8u istedik. Bize bir bardak su getirdi- ler. Ben suyun lezzetini pek beğen- medim. Bay Nişan: — Sen artık bizim memleketin, İs- tanbulun, sularını burada arama... Bu- lamazsın o suyu... Suda o lezzeti bu- mazsın.. O bal, şeker su yok Avrupa» da... diyordu. Türkiyede uzun müddettenberi bu- Yunmadığı için bizdeki yenilikleri yal hız ağızdan işitmiş... - İstanbul çok değişmiş, diyor, öyle anlatıyorlar. İstanbuldan gelen biri bana «Eminönünde», «Beyazıd»da tay- yare meydanları var... Bir semtten öteki semte tayyare ile gidiyor... ded. Vallahi inandım... Türkler herşeyi yâr Ppabilirler...n Biz bay Nişanla konuşurken bir is- tasyondan kompartamanımıza iki genç Alman kadını bindi. Biraz sonra çan- talarını açıp birer domates çıkardılar, Bir tane de bize uzattılar. Teşekkür et- tk. Fakat öyle bir israr ki hiç sorma yınız. Hayatımda böyle bir Ikram kar» Şisında ilk defa, kalmıştım. Almasak Almanlar belki kızacakler, hatırlar gönülleri kalacak... Alsak domatesi nâ- sil yersin.. Hey yarabbi sen: bilirsin... l İ TrabzonluB. Nişan:“Ah hamsi ma giriyor ,, diyor Hamburgda gazinolarda genç kadınlar Çaresiz aldık... Bereketki, tren bu es nada büyük bir durdu. Do- matesi pencereden fırlattı. Yokua ha- limiz haraptı... ... Nihayet Hamburg. Eşyalarımızı birkaç gece kalacağımız istasyon. kar şısındaki büyük otele yerleştirdikten sonrabir tramvaya atladık. Hamburgu gezmeğe başladık. Fakat bu Alman | tramvay kandüktörleri ömür adamlar. | dı. Her istasyona geldiğimiz zaman: — İnecek var ım?.. Silzünü nutuk söyler gibi kalın bir sesle sert sert Öyle tasyona gelsek de bağırsalar... diye bek- Hiyor... Sonra biletçilerin boyunlarda para bozmağa mahsus küçük bir âlet asılı... Biletçi kendisine verilen büyük parayı bu makinenin deliklerinden bi- rinden atıyor. Öteki delikten müşteri- ye verilecek bozukluk para çıkıyor. Bu- rada: — Bozukluk yok!.. diye tramvay kondüktörleri insanı aşağı indirmiyor- Jar, Berlinde, Hamburgta günlerce tramvaya atlıyan tek bir insan aradım. Ve bulamadım. Bir tek kişiyi tramvaya atlarken görmedim. Hamburg, Berlin kadar değilse bile onun yarısı kadar bol barı ve gazinosu olan bir yer. Sonra gariptir. Bütün barlarda, büyük gazinolarda çalgıyı genç kadınlar çalıyor. Kadınların hep- si de sanki kardeş. Uzun boylu, sapsarı» şın saç... Ve hepsi de güzel... Muzikayı idare eden ve ayni zaman- da keman çalan kadınları görmeli, Bir taraftan yayları çekerken bir taraf- tan'da saçlarını dağıtarak öyle bir har reketler yapıyorlar ki, insan onları uzaktan uzun uzun seyrediyor. Hamburg, şimal Alman tipinin kay» naştığı bir yer... Bütün şimalli Alman». lar dağ gibi iriyarı, upuzun boylu in» Akşam üstleri Hamburgun geniş as- #nlt caddelerinin ki tarafı seyyar sa- Hamburgdaki muazzam binalar Hepsi de kardeş gibi... birikmişler. Dumanları tüten sucuklar- la, haşlanmış ve henüz kaynar sudan çıkarılmış patatesle biraları yuvar. yorlar... Saat yediyi çeyrek geçe İstanbulu hatırlatacak bir manzara her tarafta göze çarpıyor. Bütün dükkânların ke- penkleri, demir kapıları çekiliyor. Ye» diden sonra dükkün açmak yasak.. Manmafih içeride ışıklar yanıyor. Mağazalarda çalişan genç Kızlar cam6- kânların içine girerek vitrinleri düzel- tiyorlar... Birşey almak isteseniz içeriden ma- ğaza müstahdemlerinden biri bağıra- Trak size bunun yasak olduğunu söylü- yor. Yarın size Hamburgtaki dünyanın en büyük hayvanat bahçesinde gördük- lerimi anlatacağım... Hikmet Feridun Es Çalışkan genç bir Türk talebe İstanbul “Kole- jini bitirdikten sonra Nevyork # Kolombiya üni- versitesinde ikti- * sad tahsilini 23 yaşında muvaf- fökıyetle. ikmal eden bay Nejad Sönmez memle- kete dönmüştür. Kendisini tebrik eder ve hayırlı muvaffakıyetler dileriz. Geçinme masrafını ucuzlat- mak için ne yapmalı? Geçinme masrafını ucuzlatmak için Dahiliye Vekâletinin yeni bazı tedbir- ler olacağı yazılmıştı. Vekâlet bu. hu- susta bazı belediyelerin, mütalâasını sormuştur. İstanbul belediyesi, şehirde halkın geçinme kudretini arttırmak ve haya ta ucuzlatmak için hükümetçe veya- hut belediyelerce ne gibi tedbirler ai- | mak lâzım geldiğine dair tedkikata Başlamıştır. Bu tedkikaf vali ve bele- diye reisi B. Muhiddin Üstündağ ile ——— Yazan: Arif C, Denker ESRARENGİZ KERVAN Sahife T Tefrika No; 97 — Hasan bey ve Güldost hazırlanan suikasde karşı tedbir alıyorlar Güldost: uykusuzluk; Çünkü bir saatten fazlg — Korkak Çinlinin hakkı var, Bi» bir zamandanberi kervanın akıbeti sim silâhlarla Çin askerleri başa. çıka» mazlar. Fakat neticede neye karar verdiler? Çabuk. söyle! — Bizim kervancıların müsellâh olmadıklarını gönderdikleri casuslar vastasile tesbit etmiş olduklarım söy- ledikten sonra da Ming-Tseyi kandi- ramayınca Jâponyali Takomo - Asa desise kullanıTmasını teklif etti. Ming» Tse buna muvafakat eyledi. Teklif olunan desiseli plân şundan ibaret: «Yarın Ming-Tsenin askerlerinden larken gürültü çıkararak, iterek, iğ- neliyerek develeri büsbütün ürküte- cekler. Bir kere bir kaç atla bir kaç deve koşarak kaçmağa başladı mı, di- ğerleri de onları takib edeceklerin- den bütün hayranlar etrafa yayılacak ve büyük kervan hayvansız kalacak, ileri gitmesi artık mümkün olmuıya- cak. Bir kere başını alıp kaçmağa baş- tâ haftalarca uğraşacaklar, lar dağıldıktan ve konak yeri laştıktan sonra Ah-Sing için sizi ve Hasan, beyi yakalamak, denkleri ele geçirmek artık güç olmıyacak. İşte müzakere ettikleri plân bundan iba- Tet, Heriflerin bu plânda müttefik kal- dıklarını işitince hemen oradan ayrıl- dım, Hüseyin efendiyt buldum, yarın atımı alarak buraya geri gelmesini kendisine tembih ettikten sonra va- ziyetten seni Haberdar etmek üzere koşarak geldim.» Ahmed Abud uzun hikâyesini bitir. dikten sonra Güldost: — İyi ettin, Ahmed Abud, dedi. Bu gece bir şey yapılmıyacağından emin misin? Güldost ne yapmak lâzım geldiğini düşündü. Tabif her şeyden evvel Hü» san beye haber verilmesi lzımdı, On» dan sonra kervanın ertesi günü akşa» ma kadar karşı sahile geçirilmesini tamamlamak icab edecekti. Şayed bu- na imkân hasıl olamazsa kervana mensup hayvanların dağıtılamaması için tedbirler alınmalıydı. Güldost saate baktı, gece yarısından Sonra üçtü. Bir buçuk saat sonra ortalık aydınlanacaktı. Geçen her dakikadan istifade: etmek elzemdi. Onun için Güldost ayağa kalktı. Ahmede: — Sen yat ve uyul Ben de gidip Hasan beye haber vereyim!.. dedi, Üşüdüğünden arkasına kürkünü. giy- di. Sahili takiben Hasan beyin çadırı- nın bulunduğu tarafa doğru yürüdü. Çadırın önünde Hasan beyin. uşa- ğı yatıyordu. Güldost dürterek onu uyandırdı ve gidip efendisini çağır- masını emretti. Uşak çadırdan içeri girerken Güldost orada yanmakta olan ateşin İçine bir iki kuru odun attı, ateşi alevlendirdi. Biraz sonra Hasan bey çadırdan dışarıya çıkarak hayretle: — Ne var? Hasta mısınız? Bir şey mi oldunuz? diye sormağa başladı. Güldost Hasan beyin evvelâ kendi- İktisad müdürü B. Asım Süreyya- nın Ankaradan dönüşünden sonra no Hcelenecek ve bunun hakkında Vekâ- Tete bir rapor gönderilecektir. sini merak edip sormasına çok mem- nun oldu, — Bana bir şey olmadı, merak et- meyiniz, dedi. Yegine rahatsızlığım; hakkında münakaşa yapıyordum. Ge» Hiniz, şuraya yanıma oturunuz dü: ba» kınız neler anlatacağım. Hasan bey onun bu sözüne itaatle göl ortasında yaman bir vaziyette ka Yacaktınız! — Doğru, hakkınız var. Şimdi bü- tün gün çalışarak hem denkleri, hem de hayvanları karşı sahile geçirmeğe çalışmalıyız. Ondan sonra Konak ye- rini sıkı bir kordon altına alacağım. Yola çıkmadan evvel de adamlarıma birer tüfek dağıtacağım. Bahsettiği- niz Çin generali tüfekleri görürse hü- cumdan ebediyyen vazgeçecektir.. — Ya bu akşama kadar her karşı sahile nakledemezsek, ne ola- cek, sonra | ve iki katlı iplerle bağlanacak. Üçün- cüsü, hayvanların. bulunduğu mınta- kanın etrafında bütün gece ateş yak- tıracağım. Onun için ne kadar gürül. tü çıkarılırsa çıkarılsın, hayvanların. yerlerinden bile kımıldamalarına im» kân yoktur. Kurulan tuzak, bu ted- birlerim sayesinde akim kalacaktır, kalmasa bile desisenin icra mevkiine konulması zorlaşacaktır. < Güldost hiç sesini çıkarmadı. Ce- binden tabakasmı çıkardı, bir sigara alarak yaktı. Hasan bey: — Niçin susuyorsunuz? Mukabil tedbirlerim Hoşunuza gitmedi mi? Eksik bir tarafı mı var, diye sordu. Güldost dedi ki: — Teklif ettiğiniz tedbirlerin hepsi doğru ve alınması kabil olan şeyler. | Hattâ içinde bulunduğumuz vaziyet- | ten kurtulmak için pek muvafık ola- | rak düşünülmüş şeyler. Yalnız Japon- ların ve Çinlilerin akılsız adamlar ol | madıklarını unutuyorsunuz. | © — Ne demek istiyorsunuz, Bilâkis heriflerin çok kurnaz olduklarını ka» bul ediyorum! Fakat bize yaklaşa- mıyacak bir hale gelirlerse kurnazlık- ları neye yarar? — Evet, belki hiç bir şeye yaramaz. çalışıyormuşuz gibi göstermeliyiz. — Fakat mukabil tedbirler almağa mecburuz. Kurulan tuzağı ve tasav- vur edilen hücumu başka türlü nasıl başımızdan: defedebiliriz? Çünkü bu akşama kadar develeri, hem de bütün develeri karşı sahile geçirip geçiremie yeceğimi bilmiyorum. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: