A ŞAM BIR CINAYET NUVELİI | ' Yemin etme Baliha ile annesi, bahçeye DASIF, Yakirane döşenmiş bir küçük odada konuşuyorlardı. Gurup yaklaşmıştı; hava kararıyordu. Saat beşi çaldı. Genç kız lâmbayı yaktı. Bnünde oturmuş, : mektup yazan bir delikanlının yanına koydu. Erkek ba“ şını kaldırdı. Biribirlerine samimiyet- le ü z Annesi anlatıyordu: — İşte bu sabah, paşanın hanımın- dan mektup aldım. Biliyorsun YA, kendisi Bursada... Yanından hiç #yır- madığı ve dalma başı ucunda bulun» durduğu saatini köşkte unutmuş, &i- dınp kendisine yollamamı yazıyor. — Peki, köşkün bekçisine niçin tembih etmemiş? — Çünkü adamcağız bir kaç gün- dür İstanbul'da. Oğlunu evlendiriyor. Giderken anahtarları bana teslim et- ti, Ama kuzum, bensana bunların hepsini anlatmıştım. Aklın nerede? Saliha, nikâhlısını göstererek: — Onda! - dedi. Kadın bu muhabbeti için için tak- ölr etmekle beraber, böyle izhar edili- şini doğru bulmıyarak kaşlarmı çattı: — Ah bu zamane gençleri... - diye söylendi. Nail, kıza büyük bir alâkayla bak- tı. Bir ay sonra düğünleri olacaktı. Sordu: —— Seninle beraber köşke kadar gel- memi ister misin, Salihs? — Hayır, hayır... Yazıların var, AK şama mutlaka bitmesi lâzım olduğu” nu biliyorum. v, .— Peki ama, yalnız gitmekten kor maz mısın? .— Neden Korkayım? «— Köşk uzak... Civarda da bu yer Kınlarda epey hırsızlıklar oluyor. olur. Hem köşk te o kadar uzak değil; ben yarım saate kadar dönerim. Ba. kın, göreceksiniz, geldiğim zaman Or- talık tamamen karsrmamış olacaK- tar, Erkek saate bir göz attı. — Pek &lâ. Eğer beş buçuğa kadar görünmezsen, ben de çınarlı yoldan kargılamağa — Hemen gidiyorum. Kız, çıktı. Yitretinde sükün ve muvâzene VAT- &ı. Emniyetli ve sakin adımlarla yü- rüdü, Ciddi, ağır başlı, kendine hâkim bir kızdı. Ptrafına neşe ve saadet sür çardı. Köşkün bahçesi, beş yüz metre ka» dar ötedeydi. Baliha, demir parmaklıklı kapıya varınca, kanadı açtı; binaya doğru Meriledi. Evin içinden kulağına garib geri patırdılar gelir gibi oldu. Rüzgârdır diye ehemmiyet vermedi. Köşkün kapısını da açtı, Büyük mermer taşlıkta yürüdü. Buralar ona hiç yabancı değildi. Çünkü çocukluğundanberi dalma, annesile beraber, paşalara gider, ge- Hrdi. Merdivenlerden çıktı. Ökçeleri, bi- nanın içinde akisler hasıl ediyordu. Genç kız, kendi kendine söylendi: — İyi ki daha geç kalmamışım. Çünkü etrafımı hiç göremiyecektim. Karşısında duran bir kapının tok- mağını çevirdi. İçeriye girdi. Birdenbire, iki el onu omuzların- dan yakaladı ve yere devirdi. Genç kiz, boğuk bir sesle bağırdı ve düşerken etrafında bir kaç erkeğin kendine bak- tığını gördü. Hepsinin yüzü haşin, en- dlşeli ve haindi. İçlerinden biri: — Sakın bağırayım deme. Yoksa halin dumandır! - dedi. Başka biri homurdandı: — Ne bekliyorsunuz? Gebertin, git- gin. Elin! ayağını Jâhzede bağlamışlardı. 'Ağıma da bir tıkaç sokulmuştu. Bir pence, - müthiş bir pençe, - boğazın sıkıyordu. Artık mukavemete metali kalma- mıştı. Kendini mukadderata teslim etti. Fakat tam o sırada bir ses emir verdi: — Çekilin kızın etrafından... Bura İ ya niçin geldiğini anlamadan öldür- mekte ne mâna var? laştı ve kızı görerek, hayretle: — Vay... Ben seni tanıyorum, yahu! Baliha da onu tanıdı. Bu adam, köşkün eski uşaklarından biriydi. Hanımefendinin maiyetinde uzun müddet bulunmuş, kıymetli bir balının çalınması üzerine şüpheler kendisinde toplanmakla beraber, po- Use haber verilmemiş, sadece köşkten kovulmuştu. Erkek; — Evet, evet, İyice tanıyorum, Bi- xim eski hanımla beraber cami cami dolaşırlardı. Her gün namazında, du- sındadır. Bu yakınlarda nikâhlandı galiba... Saliha, baştan aşağı titredi. Ya Najl gelirse? Korkusu içinde, şimdiye kadar onu € Fakat işte birdenbire aklına geldi. Beş buçuğu kadar dön- mease, delikanlı mutlaka burada ola» cak; p da onun gibi içeriye girecek ve ya 2 pa Nikâhlannışlardı, #evişiyorlardı, yakında evleneceklerdl... bu haydudların eline düşecekti. Herif, kıza doğru iğilerek: .— Eh... Küçük hanım. Buradan çıkar çıkmaz beni ele vereceksin, de- ğü mi2... — Hayır. Erkek bir kahkaha atlı. — Korkuyorsun da onun için böyle söylüyorsun. Kim inanır?... Ama, me- rak etme seni öldürtmiyeceğim.. Ne demeğe elimizi kana boyayalım?... Bİr saate kadar bizim burada işimiz biter, Bu zaman zarfında da kimse gelip seni burada aramaz. Sonra istediğine meseleyi anlat... Biz, uzaklara kaç- mış oluruz... Bulanın alnını karışla- rım. — Bir saat, iki saat sonra değil, be- ni on dakika sonra gelip arıyacaklar. — Ne? Bütün hursızlar telâşa düştüler. İçlerinden biri teklif etti: — Haydi kaçalım. Rels olan eski uşak, üm'rane bir ta- yırla: — Aptal masınız be?.. Alacakları- muz almadan nereye gideceğiz? — Ya yakalanırsak? — Haydi ulan... Böyle fırsat kaçırı- ır mı?... Bomboş koca bir köşk... İçin- de taktım taklım kıymetli eşya... Hepsi- ni taşıyıp dağ tarafında bekliyen ara- baya doldurmadan şuracığa kımıldan- mak yok! — Ama... k yüzü — Haydi, sus ta ben sorup işi anlı- yayım... Belihaya doğru tekrar iğildi. Gözlerini kızın gözlerine dikerek: — Seni kim almağa gelecek? — Nikâhlim... İki arkadaşile bera- ber... — Yalan... Nikâhlın yalnız gelecek, — Evet ama, yanında silâhı var... Cesurdur, bağırır... Polisi çağırır. — Çeneni kıs... Fazla lâf istemez... Ben onu seviyorsun, değil mi? — Evet, — Peki öyleyse... Ben seni serbest bırakacağım... Koşa koşa git.. Yal — E... Ne olacak?. — Nikâhlına raslarsan, koluna gir; dosdoğru evine götür... Ve yarın akşa- ma kadar hiç kimseye bizim hakkı- mızda bir söz söyleme, Anladın mu?.. Bir söz bile... İşte buna mukabil hem kendi hayatını, hem de sevdiğin ada- mınkini kurtarmış oluyorsun. — Pekâlâ, — Yemin et. — Vallahi... Billâhi... Tallahi! — Hayır, öyle yemin istemem... Al- lahın birliğine, nikâhlının başı üzeri- ne, yemin edeceksin... Ağzından bir gey kaçırırsan, dinden, imandan mah- rum olmanı göze alacaksın... İşte böy- le bir yemin... Kız, ciddiyetle tekrar etti: — Allahın birliğine, Nail'in başı Üzerine yemin ederim ki ve dinden, imandan uzak ka- Jayım ki, ne sö- zümle, ne helim- le hiç bir şey bel- M etmiyeceğim... Sizi ele vermiye- ceğim. - Pek âlâ. İpleri çözdü. Öteden biri söy- lendi: -—— Senin yaptı- onu kaç senedir fudur... Allahtan öyle korkar ki... Artık Oo kafasını kesen su sızdır- maz... Yeminini bozmaz!.. — Ne olursa ol- sun, güvenilmez. — Canım, size ne?... Bu mesu- Hiyeti üzerime alı- yorum... Siz denk- leri yapadurun. Kın çözdü, kak dırdı. Sokak kapısına kadar götürdü. İ Orada tekrar etti: — Yeminin yemin, değil mi? Saliha, ciddiyetle: — Ben inime bağlıyım. Yalandan yemin etmesini bilmem. - O halde, haydi, çık, git. Ben bu kapının arkasında saklı duracağım... Eşyalar taşınıncıya kadar.. Şayed içeriye biri girmek isterse... Elindeki kamayı gösterdi: — ... Bunu ciğerine saplarım... Yak Jah... Kaş beni de duadan eksik etme! Genç kız, çıktı. Bu sefer, koşarak gidiyordu. Alaca | karanlık içinde, gözü, etrafta nikâh- ısını araştırıyordu. Fakat ona hiç bir yerde raslıyamağı, Bir aralık, yanyana yürüyen iki jandarmayla karşılaştı. Onlara doğru koşup meseleyi anlatmak hissi, için- den kabardı. Fakat yemini aklına gel- diği için kendini tuttu. Eğer ahdini bozarsa kendisine ve sevgilisine dünyada ve ahrette felâ- ketler geleceğinden korkuyordu. Ar- tık ister istemez susmağa mecburdu. Yoluna devam etti. Uzaktan bir saat altıyı çaldı. Mademki nişanlısına Taslamamıştı, demek Nail dışarı çıkmamış. Biraz sükün bularak, evinden içeri girdi. Ne- fes nefese, küçük taşlıktaki hasır is- kemlenin üstüne yıkıldı. Bacakları kesilmişti. Vücudünde mecal yoktu. nden... Nakleden: Vâ - Nü İçeriden, odadan, iki kişimin konuş- tuğunu işitiyordu. Biri erkek, biri ka- dın sesi. Demek, nişanlısı, snnesile Saliha, sevinçle, cenabı hakka şük- retti. Gözleri yaşla dolmuştu. Hayatın tatlılığını bir kat daha anlamıştı. Bu kadar ucuz kurtulduğuna nasıl şük- retse azdı. İskemlenin üzerinde hamdüsena ederek epey kalmış olacak ki, bir müd- det sonra annesi elinde idare lâmba- sı, dışarı çıkıp ta kızı orada görünce, hayret etti: — Allah Allah... Neye burada ka- ranlıkta oturuyorsun sanki?.. Saati getirdin mi?... Saliha, bu sualle karşılaşacağını hiç düşünmemişti: Gelişigüzel bir ce- vap verdi: — Evet. Odama koydum... Paket yapacağım... İhtiyar kadın: — Peki ama burada ne bekliyor sun? Gel içeri. Mühim bir mesele var... — Ne hakkında? İ — Düğünün hakkında... Yavaş ya- | yaş hazırlanmamız lâzım... Dayınla müzakere etmeli... — Yarın gider, kendisini görürüm. — Zahmete hacet yok.. O, burada! — Burada mı? — Evet... Seni çene çalıyorduk. Saliha'nın içini hall! bir endişe kap- adı, Sordu: — Mademki burada o halde Nail'le anlaşsaydınız? — Naile mi? — Öyle ya... Onun bütün söyliye- çekleri kabulündür. — Nall yok... Çıktı. —I. — Seni karşılamağa gitti. Raslama- dın mı? Genç kız, boğuk bir feryad kopara- rak: bekliyor, karşılıklı — Ne öiyorsun?.. Ne?... Yerinden fırlarmştı. Heyecan için- deydi. — Aman... Aman anne... Nasıl çık- mış olabilir?... Ben ona raslamadım... Onu görmedim. İhtiyar kadın sordu: — Neye telâş ediyorsun?.. Gayet tabii değil mi?... Nail yanlarını çabu- cak bitirdi. Postaya götürüp oradan da çarşı yolile köşke gideceğini söyle- di, Genç kız, sendeledi: Gözlerinin önünde, herifin çizdiği tablolar teressüm etti: Kapının arka- sında saklı duracak... Elinde bir ka- Sonra, jandarmalara Traslamasına rağmen aptalca yeminini bozmadığı- mı düşündü. Birdenbire, çılgınlar gibi, dışarı fir- ladı. Belki Nail çarşıda geç kalmıştır. Belki yetişebilir, onu yolundan çevi- rir, Hem kaşuyor, hem bağırıyor, hem çağırıyordu. — İmdad... İmdad.. Gelin. şin... Köşke... Esnaf kılıklı bir kaç delikanlı, pe- şine takıldı, Kız, demir parmaklıklı kapıdan rüzgâr gibi girdi. İki adımda kendini evin içinde buldu, Kapı, ardı- na kadar açılmıştı. Fakat karanlık- larda ayağı, taşlar üzerinde yatan bir cesede çarptı. iğildi, Hareketsiz olan bu vücudü tuttu. Arkasından yetişen köylüler kibrit çakıyorlardı. Ve o soluk ziyanın altın- da, göğsünde bir bıçak olarak, nikâh- ısının cansız yattığını gördü. Saliha, inlemedi, ağlamadı. Kamayı elile sevgilisinin göğsünden çekerek kendi kalbine sapladı. Nakleden: (Vâ. - Nü) Yeti- Sahife 11 Beynelmilel briç nizamnamesi Madde 17: 1 — Bir oyuncu yapıl olan muhtelif deklarasyonları tekrar el tirebilir; A: Deklarasyon devresinde kendisinin deklare etmek sirasi geldiği zaman, B: Deklsrasyon devresinin hitamile 9k karl oynanıncaya kadar geşen müd- det zarfında. olmuş olan, kartlarile oynar. Madde 19: :Mor ne bir hareket ne bir kelime ile — her hangi bir oynamasını kin edemiyeceği (80 nci madde) m e rasiz oynanmış kâğıd, yapılmış bir Tönons ve yahut bir kart nanmış addolunur: A: Kuz sahibi tarafından, Elinden yürü görükecek surette bir kart çıkarmış ise, morun kâğıdlarından birine dokunmuş ise, (morun kâğdna dığını evvelce söylerse, ve yahut bunun böyle olduğu farla üşikâr ise dokunulan Xir ve bu tarafa iade odilir, Bu bak, yeni oyun için küğnd verilmek üzere, lörelerin toplandığı ana kadar mevcuttur. (48 ner maddenin. 1, 2 ve 3 üncü fıkraları, Sıram sız stük ve netâyicil. kapanmış löve tedkik edilemez. (53 üncü madde), Ancâk* A: Lövenin hangi larafa sit olduğuna dair ihtilâf mevcul bulunduğu, B: Lâzmgeler mikdarda kari ibtiva D: Bir oyuncu rünans yaptığından korkarak müteakip Yöre için kendisi veya ortağı oynamadan evvel, Yöveyi çevirmek müsaadesi istediği ve müsaade verildiği, takdirlerde Yöve çevrilebilir. Bu son vaziyette hasımlardan biri mü- sandeyi red hakkını haldir. Fakat kendi ve ortağı artık zönons iddlasında bülüs namazlar, Madde 25: Bir löve kapanmadan evvel her oyuncu tabloyu sorabilir. (Arkası var)