18 Aralık 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

18 Aralık 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“ Mehmed Münire büyük bir radyo mağazası önünde rasgeldim, Came- © kündaki satılık radyolâra dikkatlı dikkatlı bakıyordu. Münirle çocuklu- Yumuzdanberi arkadaştık, Onun bü- tün tını iyice biliyordum. Beni görünce: — Aman, dedi. Allah aşkına gü... Ben radyodan anlarsın. Bir radyo makinesi alacağ Bana yardım et. Dükküna gir Bir radyo maki- nesi beğendik. Münir paraları verdi. Radyo mağazasına evinin adresini bıraktı. Mağaza sahipleri radyoyu €vine göndereceklerdi. e Beraber çıktık, Yolda sordum: — Musikiye mi merak sardın Mü- nir?... Böyle en güzel raiyoyu satın almak ona delâlet eder. Yahut ak- şamları hoşca vakıt geçirmek istiyor- sun. Münir güldü: — Bizim bayanı bilirsin, dili biraz kuvvetlicedir. Akşamları karşılıklı birbirimizi yiyip duruyoruz. Hele be- nim şöyle akşam üstleri soframı ku- Tup bir kaç kadeh çakıştırmama fe- na halde kızıyor. Ne zamandanberi tutturdu: «Herkesin radyosu var, İs- tanbulda radyosuz ev kalmadı gibi bir şey... Bana bir radyo al. şündüm, Radyo alırsam - belki bizim bayan bununla oyalanır da beni gır gır yemekten vazgeçer... Ben de Ta- hat rahat soframı kurarım. » Dü-| İstedi- | ğim gibi çakıştırırım... O beni vır vir | yemezse ben de rahat rahat keyfime bakarım. İşte bu niyetle radyoyu al- | dım. İyi etmedim mi?... — İyi etmişsin kardeşim. Münirden ayrıldım. Arkadaşıma an- cak bir ay sonra rasgeldim ve İlk sö- züm: — Ehhh Münir... Nasıl artık ba- yanla aranız iyi mi? Seni vır vır ye- miyor mu?... Diye sormak oldu. Münir hiddetli hiddetli başını iki tarafa salladı: — Bırak Allah aşkına, dedi. Anla- tayım da dinle... İlk akşam senden ayrıldıktan iki saat sonra eve gittim. Baktım radyo gelmiş... Bizim bayan son derece memnun... Anteni çabu- cak yaptırmış. Radyo makinesinin başında... Ben onun bu keyfinden istifade ede- Tek şöyle ciğer kebabı ile bir kaç ka- deh atmağa karar verdim. Hemen Apartıman kapıcısını göndererek bir takım ciğer aldırttım. Bizim hizmetçi kaçtığı için evin işlerini, yemeği filân bayan yapıyor. Bunun için bayana rica ettim: — Bak şekerim, sen isteğiğine, gü- sel musikiye kavuştun. Benimde keyfimi yerine getir... Ciğer aldırttım. Şunları güzelce bir kızart da şöyle iki üç kadeh atayım. Nuriye: — Peki kocacığım!... Diyerek ciğeri aldı. Mutfağa koştu. Beş dakika sonra tekrar radyonun başına geldi: — Ciğeri tavaya koydum. O kıza- rirken biraz musiki dinleyeyim... Nüriyenin radyoya, musikiye karşı olan hevesini kırmak istemedim. Se- simi çıkarmadım. Bende gazetemi açarak okumağa başladım. Biraz sonra radyoda Nuriyenin pek öevdiği: «Yanıyor ciğerim!... Ah yanıyor!..» şarkısı çalınıyordu. Nuriye kendin- den geçmiş bu şarkıyı dinliyordu. Birdenbire evin içini bir yanık ko- kusu aldı. Ben telâşla bağırdım: — Aman Nuriye... Ciğer yanıyor galiba... Nuriye bana ters ters baktı; — Allah aşkına sus... dedi, Bu gü” »el musiki sırasında avazavaz be- tırma... Radyoda «Yanıyor ciğerim... Ah yanıyor!...> şarkısı devam ederken bizim ciğer mutfakta göz göre göre Yandı, kavruldu. Neden sonra Nuriye mutfağa koş- tu ki elğer taş kömürü gibi simsiyah Ve kaskatı kesilmiş... Sofraya mah- Min mahzun oturdum: — Ben de, dedim, bu gece ciğer ta- Yasile bir kaç kadeh içeceğimi tah- min etmiştim. Ne hayal peşinde koş- Muşumi!... — Allah Allah.. dedi. Bu gecede tavası yemeyiver.. Musiki de Tuhun gıdasıdır... Ciğer tavası yerine Musiki dinlersin, «Anla» değildir — Musiki ruhun gıdasıdır dık amma, midenin gıdası ya... Nuriye bana istihfafla baktı: — Ah zaten sen musikiden ne an- larsın ki... Bar düzlü iyi bir musiki dinletsinler... Ne yemek versinler, ne içmek... Razıyım Güldüm: — Yavaş gel... O kaşlarını çattı: — Vay.. sen benim musikiye ne derece düşkün olduğumu bilmiyor musun?.. Ben senin gibi midemin zevkini güzel musikiye tercih edecek derecede kaba değilim, — 'Teşekkür ederim, teşekkür ede- rim... Yine iltifatlar başladı, Bu bah- si uzatmıyalım rica ederim. Yemekten kalktık. Ertesi günü ben sabahleyin saat beşte kalkmak mec- buriyetinde idim. Bunun için gayet erken yatağıma girdim. Birde ne göreyim? Nuriye radyosunu kucak- lamış, yatak odasına getirdi. Bana: — Radyo mağazasından gelen adamlâra yatak odasında da tertibat yaptırdım. Musiki ile uyumak isti- yorum. Burada radyo çalacağım... Düşün ne güzel... Kitabımı açmışım. Yalağıma uzanmışım. Tatlı tatlı mu- siki dinliyorum. Ne fevkalâde değil mi?... Nuriye böyle söliyerek yatağa gir- di. Radyoyu açtı. Bir şarkı dinledi. Bir daha, bir daha... Her parçası çalın. dıkça Nuriye : — Ne güzel, ah ne güzel!... Diyordu. Nihayet dayanamadım: — Nuriyeceğim... dedim. Muhak- kak ki radyo çok güzel şey... Musiki de ruhun gıdası... Fakat şekerim ben yarın sâbsh karanlıkta kalkacağım. Sen öğleye kadar uyuyabilirsin... Mu- sikiyi biraz paydos etsek de uyusak.., Nuriye: — Alah Allah ... dedi. Niçin rad- yoyu aldık?... Çalmak, dinlemek için değil mi?... Çalmadıktan, ruhun gr dasını almadıktan sonra ne yapalım? Sen madem ki güzel, ince, hassas musikiden anlamıyorsun. Odanı ayır efendim... Ben güzel musiki ile uyu- mak istiyorum, İçimden bir «Lâhsvlee çektim. Ben uykusuzluktan yatakta bir yan- dan öbür yana dönerken, radyoda «Dili viranemi yıktın tâ temelinden bu gece...» arkasında da «Gözlerime girmez oldu uykular..» şarkısını ça- Yıyordu. NEO Baktım ki olacak gibi değil... Yas- tığımı, yorganımı alınca kapağı öte- ki odaya attım. Kanepenin üstüne | kıvrılıp yattım. O daiçeride ince, İray geceli gün- | KALMINA Grip, Baş, ve Diş ağrıları Nevralji, Artritizm, Romatizma hassas musiki ile yapayalnız kaldı. Aradan iki üç gün geçti, Bizim ba- yan radyoda yeni istasyonlar keşfet- mişti, Bu istasyonlarda güzel rumt lar çalınıyordu. Bizim bayan o muazzam, şişman vücudile oynamağa başladı. Bir rum- ba.. bir rumba... Bana da tutturdu: — Kalk beraber rumba oynıyaca- gız. — Aman karıcığım, filân bilmem... — Öğren efendim... Benim rumba oynamağa ihtiyacım var... Her kadın gibi bende şiire, musikiye, dansa meftunum, Canım rumba oynamak isteyince mahalle bekçisini çağınp «gel rumba oynıyalım!» diyemem yal Tabii seninle rumba” oynıyacağım. Bilmiyorsan öğren!... Karım o derece ısrar etti ki, “biz rumba derslerine başladık. Şimdi akşam üstü yorgun argın eve gidince başımıza bir de rumba belâsı çıktı, Gündüz bütün gün di- din; eve gidince de zıp zıp sıçra... Bir» şey değil, ben şişmanım. Karımda benden şişman... Rumba diye biz zıp zıp sıçrarken oturduğumuz apartı- manın sıvaları döküldü. Alt katımızda oturan ev sahipleri: — Aman, tavanı başımıza yıkacak- sınız... Diye şikâyet ediyorlar... Şimdi ne yapacağımı bilmiyorum... (Bir yıldız) Ben rumba Bu akşam Nöbetçi eczaneler ei Pangultıda Nargileciyan: Tak- Beyoğlu: İstiklâl elele Dellâsnda, Tepebaşında Kinyoli, Galata: Hüseyin Hüsnü, Ka- sımpaşa: Vasıf, Hasköy: Halıcıoğlun- da Barbut, Eminönü; Salih Necati, Heybeliada: o Tomadis, Büyükada: Merkez, Fatih: Şehzadebaşında Asaf, Karagümrük:'Ali Kemsi, Bakirköy: Merkez, Sarıyer: Nuri, Tarabya, Ye- niköy, Emirçin, Rufmelihisarındaki eczaneler, Aksaray: Btem Pertev, Be- şiktaş: Nali, Fener: Balatta Hüsa- meddin, Beyazıd: Asadoryan, kör: Söğütlüçeşmede Hulüsi Osman, İskele caddesinde Saadet, Üsküdar: İttihat, Küçükpazar: Necati, Samat- ya: Çula, Alemdar: Ankara cadde- sinde Eşfer Neşet, Şehremini: Topkü- pıda Nâzım. Kadı- Kendinize beyhude yere eziyet ediyorsunuz. NEVROZIN varken ıstirap çekilir “mi? Baş, diş ağrıları ve üşütmekten mütevellid bütün ağri, sızı, sancılarla nezleye, romatizmaya karşı NEVROZIN KAŞELERİNİ ALINIZ. İcabında günde 3 kaşe alınabilir, İ miyorum ya... Tarihi KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli mumu Tefrika No, 89 Kılıç Ali paşa, Kara Mihalin diri olarak yakalanmasına çok sevinmişti, derhal Sinanı idamdan kurtardı — Kılıç Ali paşa benim hakkımda neler düşünüyordu acaba?... Susline bile baltacıla” güler yüzle: — Her zaman seni sorardı. Sinan çok mert bir gençti, derdi. Diye cevab verdiler, Bu dostane konuşmalar - saray bahçesine girer girmez - derhal de- işmişti. Sinan, saray kapısına varmadan, cellâd Halil ile karşılaşmca şaşırdı. Kara Halli çok insafsız bir adam- dı. İdam edeceği kimseye: «— Ecel erişti. Dünyann üstü varsa, altı da var.. merak etmel> Derdi. Sinana da aynı sözleri söyledi ve kolundan tutarak (Kuru ağaç)ın önüne götürdü Kuru ağaç... Bu, bir kaç asırlık, ihtiyar bir kavak eğacıydı. Dalları kurumuştu. Asılacak kimseler bu ağaca çekilerek idam edilirdi. Sinan itidalini kaybetmedi; balta- cılara döndü: — Padişah, benim İstanbula esir olarak kimi getirdiğimi duysa, beni hemen affederdi, » Dedi. Baltacılardan biri gülerek sordu: — Mutlaka güzel bir cariye getir mişsindir.. değil mi? Sinan gözlerini açarak: — Akdenizde yıllardanberi türklere meydan okuyan meşhur korsan (Ka- ra Mihal) i diri olarak getirdim. Baltacılar birbirlerine bakışarak gülüştüler: — Onu, büyük bir donanma ile Kılıç Ali paşa bile yakalıyamadı. Küçücük bir yelkenli ile bu işi yap- mak sana mı kaldı? Sinan bağırdı: © — Haydi gidin, kaptan paşaya ha- ber verin! (Kara Mihal) gemi amba- rında bağlıdır. Bana gelince, kaç- İşte elinizdeyim! Gö- receksiniz ki, padişah bunu duyarsa beni idam değil, teltif edecektir. Hay- di, kıymayın bana! Kara Halile bunlar vız geliyordu. O, idam edilecek kimselerin dalma kendi masumiyeflerinden bahsettik- lerini bilirdi. Çırağına: — Yusuf. Diye bağırdı. İpin ucunu ağaca attılar. öteki uculu da Sinanın boynuna taktılar, Sinan ecel teri döküyordu. İçin- den: «Keşki kimseye görünmeden, ilk ön- ce kaplan paşaya gidip meseleyi anlatsaydım...> Diyor ve dakikalar geçtikçe dizle- rinin bağı çözülüyor, âsabı bozulu- yordu. Sinanın sözlerini dikkatle dinliyen baltacılardan biri: — Kaptan paşa biraz evvel saraya gelmişti. Hele bir gidip anlatalım kendisine, Eğer Sinan (Kara Mihal)i İstanbula getirmişse, dediği doğru- dur. Padişahımız onu derhal affe- der. şu yağlı urganı getir! Diye söylenmeğe başladı. . Cellâd kaşlarını çattı: — Kara Mihalde kim oluyor- muş?! Ben pâdişah fermanını bir da- kika bile geciktiremem, Hele durun, işimi bitireyim de ondan sonra ne- Teye giderseniz gidiniz! Baltacı ısrar etti: — Onun işini bitirdikten sonra, Kaptan paşaya gitmemiz neye ya- rar? Kıyamet kopmaz ya... Dur be kalım biraz! Baltacı tersyüzüne saraya koştu. Kaptan paşanın bir şeyden haberi yoktu. O, Tersanede kızağa çekilen büyük bir tekne hakkında padişahla konuşmağa gelmişti. Baltacı, kaptan paşanın yanına girdi. Meseleyi anlattı; — Padişahımız Küçük &Sinanın idamını ferman buyurdular. Fakat, kendisi, meşhur Akdeniz korsanı (Kara Mihal) i diri olarak yakala- yıp getirdiğini söyledi, dedi. Kiliç Ali paşa, Sinanın geldiğini duyunca hayretini gizliyemedi: — Sinan nerede şimdi? Diye sordu. Baltacı çok telâşlıydı: — İpe çekiliyor, dedi, boynuna yağlı urganı taktılar. Kılıç Ali paşa hızla yerinden kalk- tı. Sarayın bahçesine çıktı ve balta- cının peşinden yürüneğe başladı. Baltacı Mahmud, kaptan paşadan daha m. koşarak, cellâda obağırı- Azrail ile karşı karşıya gelen za vallı Sinanın benzi uçmuş, korkudan gözleri dışarı uğramıştı. Ölümün pençesinden kurtulmak kolaybir iş değildi. Sina on beş dakika ölümle cenk- leşmişti. Kılıç Ali paşa imdada yetişti: — Bre melün, acelen nedir? Hele dür bakalım biraz... Diye bağırdı. Sonra Sinanın 80- Yuk çehresine baktı: — Oğul, Kara Mihali gerçekten yakalayıp getirdin mai İstanbula? Sinan titrek: bir sesle başmı sal- ladı: > — Halep orada ise, arşın burada, devletlim! Gemiyi aratınız. Kara Mi- hali yakalıp getirmedimse, ölümüme “ razıyım. — Nasıl yakaladın o canavarı? — Bir gece baskınında Misinada larile birlikte esir alıp getirdim bu- raya... Kılıç Ali paşa bu sözleri işitince aa koyana sarıla hal dağ vam Gl ğe Sen asılacak b'r adam değilsin! Ben boynundan çıkardı Baltacılara bi- Taz beklemelerini emrederek tekrar saraya döndü. Cellâd Halil, azrail gibi duruyor: — Talihin varsa kurtulursun! Diye söyleniyordu. Cellâd Halilin çırağı da ustasına hoş görünmek: için, her zamanki gibi yaltaklanmağa başlanaştı: — Usta, bu gece rüyanda kara öküz görmedin mi?, Kara Halil çırağıtın yüzüne baktır anın başı ucunda — Bu gece rüyamda kara öküzü Derdi. Cellâd bıyık altından gülerken, di- van kâtibi Sadullah efendinin koşa- rak geldiğini gördüler. Sadulah efendi: Üçüncü Muradın sevinci Küçük Sinan, Cezsirde dolaşırken «Sokullu hadisesi» olmuş, veziriâzam. Sokullu Mehmed paşayı vurmuşlar, yerine Ahmed paşa geçmişti. Yemen fatihi Koca Sinan paşa O gün saraya gelmişti. : Sinan paşa, veziriâzam Ahmed pa- şanın yanında otururken, derya kap- tanı Kılıç Ali paşa, Sinan reisi padi- şahın huzuruna çıkarmıştı. “Divan kâtibi Sadullah efendi kapının iç ta-

Bu sayıdan diğer sayfalar: