“ Musun?.. Altında ne güzel otomobili Sahife 12 Eylenmeğe karar veriMişlerdi. Şakir: | — Saclöe, dedi, biz dünyanın “en doğru karı kocası ojacağız. Gel senin- le yemin edelim. Yaptıklarımızı değil hattâ aklımızdan geçenleri bile biri- birimize söyliyeceğimize dair karşılık- lı and içelim. olurmu? Sacide: — Tabii olur... deği. İkisi de yemin ettilem Evlendikten sonra akıllarından''geçenleri bile bi- ribirlerine aleni dair söz verdilaer. İki ay sonra evli kenan, Son de- Tece mesuddular. Aralarında en küçük bir sır, en ufak gizM'bir'şey yoktu. Akıllarından geçirdikleri şeyleri bi- le biribirlerine söylüyorlardı. Aradan dört beş hafta geçmişti” Sacide bir sa- bah kocasına: — Şakirciğim... dedi, evlenmeden evvel aklımızdan geçen'her şeyi biri- birimize söyliyeceğimize' yemin etmiş- tik değil mi? Şakir menun, gülümsedi: — 'Tabii karıcığım... “Aklından ne geçiyor bakalım?... Sacide: — Mühim bir şey/7. Çok mühim bir — Söyle, söyle... Seni bekliyorum... — Aklımdan şöyle güzel bir kürk manto geçiyor... Şakir duraladı. Vziğeti öyle güzel bir kürk manto alacak. gibi değildi. Sacide Şakire biraz'daha sokuldu: — Bunu sana Söylemiyecektim... Fakat biliyorsun ya... Yeminliyiz... Şakir mırıldandı: — Evet, doğru nonoşum.. Yeminli. yiz... Ne yapalım... Mâdem ki bu se- nin aklından geçiyor..."Çok ta istiyor- sun... Bir yolunu bulup her halde ala- cağız... Kürk manto alınalı üç ay olmuştu. Sacide yine bir sabahi: N — Şakirciğim... dedi, evlenmeden evvel aklımızdan geçen her şeyi biri- birimize söyliyeceğimize dair yemin etmiştik değil mi?.; “© — Tabii karıcığım... Söyle baka- lım, aklından ne geçiyor?... Sacide tatlı bir şımarılıkla ona 50- kuldu: — Mühim bir şey... Çok mühim bir şe — Söyle, söyle... Seni dinliyorum... — Aklımdan şöyle gayet şık bir ge- ce tuvaleti geçiyor ;. Şakir tepesinden aşağı bir kazan kaynar su yemiş gibi oldu. Maamafih Sacideye bir şey hissettirmemeğe ka- rar verdi, Sacide, şimdi güzel ve biçimli kolu- nu onun boynuna dolamıştı: Bunu sana hiç'söylemiyecektim #mma... Malüm ya arada yemin var...) Şakir boynunu büktü; — Doğru... Arada yemin var... Ne yapsak acaba?.. Her halde bir çaresini bulmalıyız... Sacidenin istediği şık gece tuvaleti yapıldıktan iki hafta sönra idi, genç kadın bir gece Şakir radyoda bir is- tasyon ararken, onun: yanına 86 kuldu: N — Şakirciğim... Yemiinimizi hatır- latmağa hiç lüzum yok değil mi?... Şakir bu sefer endişe ile sordu: — Toksa aklından bir şey mi geçi- yor Sacide?... Sacide başını salladı! — Öyle kocacığım.. "Aklımdan bir şey geçiyor... — Ne geçiyor? Hemen söyle... Sacide: — Fakat seni âdeta endişeli görü- yorum Şakir... İstersân aklımdan ge- çen şeyi söylemiyeyim... Fakat mas löm ya... Yemin , — Evet... Yemin gar, Söyle. hay- di seni dinliyorum”. Si heyecan içinde bekliyordu. — Aklımdan. en m bir şey geçi- yor Şakir... Şakir Gila 5 gelecek felâketi anla- mıştı. Sacidenin bu aklından geçen şey yine ona pek tuzluya pişen tı. Hayecan içinde sördu: - — Meselâ ne gibi mühim şey?... — Komşumuz Nâdideyi görüyor var... Ne de güzel kullanıyor... Doğ- Fusu otomobil kullanmak kadına pek yaraşıyor... Benim Nadideden ne ek- siğim var ki... Niçin benim de bir otö» mobilim a # em » nin gibi bir adamın karisının otöMmo- bili olması lâzımdır değil mi?., Onun için aklımdan şöyle küçük fakat güzel bir spor otomobili geçiyor... Şakir: — Aman karıcığım!.. Diye itiraz edecek oldu. Lâkin sözü yarıda kal- | dı. Sacide — Keske bunu sana hiç söylem&- seydim... dedi, fakat yemin... Ah şu yemin... Şakir — Evet... dedi, âh şu yemin! Nihayet küçük, şık bir spor olomo- bili de alındı. Şakir bu işin böyle yü- | Tüyemiyeceğini anlamışlı. Bir akşam karısına: — Ah Sacideciğim.. mizi hatırlıyorsun değil mi? Sacide: — Tabii kocacığım... verdi. - Aklımdan bir şey geçiyor Sacide- ciğim... — Söyle... Seni dinliyorum. — Sana güzel bir gece tuvaleti yap- tırdık... Fakat benim şöyle şık, güzel bir frakım yok... Aklımdan bir frak yaptırmak geçiyor nonoşum!.: Sacide: — Peki amma.. dedi, bu çok paha- lıya çıkmaz mi? Şakir omuzlarını kaldırdı: — Onu bilmem... Fakat bu benim aklımdan geçiyor... Sana söylemem lâzım değil mi?... . Doğru, hakkın var... — Aradan bir hafa geçmişti. Şakir yine karısının yanına sokuldu: — Sacideciğim.. aklımdan bir şey geçiyor.. — Ne geçiyor kocacığım?.. — Geceleri bizim klübe mühim ti- caret adamları geliyormuş... Eğer ge- celeri klübe gidersem işlerim dahs ge- nişler... Aklımdan: geceleri klübe git- mek geçiyor... Sacide itiraz etti: - — Fakat Şakir bu âdetin de yeni çıktı, Eskiden bana gece sokağa çık- maktan hiç bahsetmezdin... Şakir gülümsedi: — Ne yapayım karıcığım... Bunu senden saklıyayım mı?. Aklımdan geçti bir kere... Sacide, kocasının aklından geçenle- ri öğrendikten sonra vaziyeti değiş- tirdi. Şimdi genç kadının aklından öyle kürk manto, otomobil ve saire gi- bi pahalı şeyler geçmiyor. Şakir de artık geceleri sokağa çıkmıyor. İkisi- nin de aklından makul, güzel ve ucuz yapılabilecek şeyler geçiyor. (Bir yıldız) KA diye cevap dedi, yemini- NEVROZ En şiddetli baş ve dişağrılarını dindirir. NEVROZIN Bütün ağrı, sızı ve sancıları keser. NEVROZIN Nezle, grip ve ro- matizmaya karşı çok müessirdir. icabında günde 3 kaşe alınabilir. İsim ve markaya dikkat, taklidlerinden sakınınız. azm a ERME Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Pangaltıda Nargileciyan, Tak- sim: Limonciyan, Beyoğlu: İstiklâl cadgesinde Dellâsuda, Galata; Ka- Taköyde Hüseyin Hüsnü, Kasımpaşa: Müsyyod, Hasköy: Aseo, Eminönü: Yemişte Bensason, Heybeliada: To- madis, Büyükada! Merkez, Fatih: Şehzadöbaşında &Azaf, Karagümrük: Melhirned Arif, Bakırköy: Hilâl, Sarı- yör: Osman, Tarabya, Yeniköy, Emir- gün; - Rumelihisirındaki — eczaneler, Aksaray: Yenikapida Sarım, Beşik- taş; Süleyman Recep, Fener: Defter- darda Arif, Beyazid: Yeni Lâleli, Ka- dıköy: Pazaryolurida Merkez, Moda» da Nejad Sezer, Üsküdar: Ömer Ke- nan, Küçükpazar: Hikmet Cemil, Samatya: Kocamustafapaşada Rad- van, Alemdar: Ankara caddesinde Eşref Neşet, Şehremini: Ahmed H ŞE NEOKALMINA Grip, Baş ve Diş Ağrıları, Nevrajji, Artritizm, Romatizma EM MN DEE diplom donör ve altın madalyayı kazanan ve bu suretle birinciliği bihakkın olunan. $ HASAN özlü unları Vitamin, kalori, gıda, sıhhat rınıza tam afiyet temin eder, Neşvünemalarına yardım eder, Onları çabuk büyütür, Nepeli, tombul, hastalıksız tombul yapar, Hasan Ölü Unlarile çok yapılır. Mutlaka Hasan markasına dikkat, | KAPTAN PAŞA GELİYOR Tariht Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertel mam Tefrika No. 66 Greçyano ambarda yavaş yavaş anlatı- yordu: “Gemilerimiz, Kılıç Ali paşanın Akdenize çıktığını duyunca Misina boğazında saklandılar, — Fakat Venediklilerle — tü ti arasında ne harp var; he de böyle bir nlik. Bu vaziyel karşısında tür sizi uzun müddet - bir esir gibi - tutamazlar sanıyorum. — Venedik hükümeti beni türkler den istiyecek kadar kuvvetli olsaydı, kurtulmak ümidine düşer ve bu ka- dar meyus olmazdım. — Ben, Venediklileri her zaman kuvvetli görüyordum. Türkler Arşi- pele gelince Venedik donanmasının da Arşipele akacağını umuyordum. Halbuki bir yelkenli bile uğramadı adalara, — Sen çıldırdın mı, Zora? Kılıç Ali paşa Akdenizde dalaşırken, Venedik yelkenlileri İtalyan sularından bir yere kımıldayabilirler mi? Yedi par- ça gemimiz Modon limanında yatı- yordu. Türklerin Rodos civarında dolaştığını haber alır almaz Misina boğazına zor sığındı. — Hâlâ orada mı bu gemiler? Şüphe yok. Türk donanması buralarda dolaşırken, orlar o boğaz- dan bir yere çıkabilir mi hiç?... — Sen nasıl düştün türklerin eli- ne, sinyor ? — Orasını sorma, Zora! Bu ne bü- yük bir talihsizliktir bilsen!... Greçyano içini çekerek anlattı; —, Kızım Rozitayı Rodosun arka- İ sına çıkardıktan sonra enginlere doğru açılmıştım. Birdenbire müthiş bir fırtınaya tutuldum. Gemim bat- tı. Bir tahta parçasına sarılarak dal- galar üstünde- bocalamağı başla- mıştım. İşte böyle dalgaların arasın- da yüzerek nihayet türklerin eline düştüm. — Bu insafsız adamın eline böyle düştün demek?... Şimdi size çok acıdım, sinyor! — Ben gerçek acınacak bir halde- yim, Zora! Hem kızımı kaybettim. Hem de hürriyetimi... — Benim dediğimi yaparsanız, iki- sine de kavuşursunuz! Greçyano sevinçle rakkasenin yü- züne baktı: — Ne diyorsun, Zora? kavuşabilir miyim? — Evet. Benim yapmak istediği- mi siz de yaparsanız, ikimiz de kur- tuluruz. — Nasıl? — Ben bu ambarda beş on gün dâ- ha kalırsam, ölürüm. — Ölmemek için ne düşünüyorsun? — Kaçmak... — Kaçmak mı dedin? — Kaçmağa karar verdim, Eğer siz.de benimle birlikle gelirseniz, o zaman dahâ kolay kaçabiliriz. Greçyano şehadet parmağını ağ- zınâ götürerek yavaşça fısıldadı: — Yavaş, Zora! Konuştuklarımızı kimse duymasın. Mahvoluruz... — Esaretten daha müthiş bir ceza olur mu insanlar için?... Kimden korkuyorsunuz, sinyor? Burada in- liyenlerin hepsi bizim gibi, hürriyeti alınmış esirlerdir. — Ben, kendi gölgemden bile kor- karım, Zora! Bazan kendi kulağıma da itimad etmem. — Bana itimad ediniz, sinyor! Yıl- lardanberi Arşipel adalarında ne mesud yaşıyordum... Orada bir çok dostlarım vardı.: Her gece sabaha İkisine de lar. Yarın ne olacağımı bilmiyorum. — Sen yarını hiç düşünme, Zoral Senin gibi meşhur ve kıvrak bir sem, atılacağım yer, (Yedikule) zin- danlarından başka neresi olabilir? Keşke ben de bir kadın olsaydım... Yarını aklıma bile getirmez ve senin gibi daima neşeli yaşardım! — Hetırnma bir şey geldi, sinyor! İstanbula giderseniz, Venedikli( Baf- fa) dan da büyük yardımlar görebi- Mirsiniz! — Onun Venediklilere ufak bir yar- dımı bile dokunmadı, Zora! Herkes: «Baffa, üçüncü Muradı avucunun içine almış!» diyordu. Venedik elçi- sile el altından Senatonun gönder- diği haberlerin hiç birine müsbet ve faydalı bir cevap veremedi. Türk sarayına giren - mezara girmiş gibi - bir daha hayata dönemez. Birdenbire sözü Kestiler, Etraftan hazin bir inilti işitildi. Esirlerden biri hastalanmıştı. Greçyano oturduğu köşede büzü- lüp sindi. Zora kendi köşesine çekildi. Acı bir ses ambarın alçak tavan- larında korkunç akisler yapıyordu: — Ah, ölüyorum. Etrafa bakındılar. Gittikçe kabaran büyük . dalgalar | geminin teknesini döğüyordu. Forsaların çektiği yüzlerce kürek gıcırtısından başka, arasıra yükselen leventlerin sesleri de duyuluyordu. Greçyâno bir aralık yâvaşça sordu? -— Nereye gidiyoruz, Zora? — Bilmiyorum... Biraz sonra cali bir teessürle ilâ- ve etti; — Bildiğim bir şey var: Şimdilik bu korkunç cehennemde inlemeğe mahkümuz... # Erte: — Zora! İçimizde eksik biri var diyorlar, doğru mu? — Evet, Gece inliyen adam sabaha karşı öldü. Denize attılar... Greçyano kaşlarını çatarak önü- ne baktı: — Bu yolculuk uzarsa, hepimiz bi- rer'birer onun gittiği yere gideceğiz. Zora, şövalyenin yanına sokuldu: — Dediğimi yapmazsanız, balıkla- ra yem olmak tehlikesinden kurtula- mayız. — Bırak, Zora! Dün gece bahsetti- ğin iş çok tehlikelidir. Ben ölmeyi, kaçmıya tercih ederim, — O halde bana yardım ediniz! Ben kaçacağım... — Sahi mi söylüyorsun, Zora? — Evet. Hem de bu gece... Ambar nöbetçisi peksimet dağıtmağa geldi- ği zaman... Greçyano düşünmeğe başladı. — Kaçmak... Bu, merd adamların yapacağı “bir iş değil. Fakat, ben şimdi bir esirim, Kaçmak fırsatını bulursam kaçırmamanyım. Sonra birden rakkaseye döndü: — Sen yüzmek bilir misin? — İyisini bilirim. Hemde su al- tında istironkiloslar gibi süratle yü- zerim. — O halde kendine güveniyorsun demek! Bana gelince, Venedikte «meşhur yüzücü diye anılırım. — Ben sizin yerinizde olsaydım, şimdiye kadar yüz kere kaçmıştım. — Bir kere kaçmalı... Fakat, iyi kaçmalı, Zora! Türkler yaman adanı- lardır. . Yakayı ele verirsek, bir da- ha ölünceye kadar ellerinden kur tulamayız. — Korkmayın, sinyor! Karanlık- : ta bizi görmezler. Suya dalar, uzak- laşırız. — Ya sonra?... — Akşama kadar adalara varaca- Ez, Elbette bir sahile çıkar, kurtu- Turuz. Greçyano cesaretini topladı. (Arkası var),