13 Teşrinisani 1997 Elektrik şirketi aleyhinde AKŞAM Esrarengiz Kervan Yazan: Arif C. Denker —Ye Hırsız kaçıyor! Ahmed Abud, nehri yüzerek karşı Bahile geçmeğe çalışırken arkasından &tılan kurşunlar başının etrafında yızıldıyordu. Bu mermiler, ince va di. Çünkü, nehrin sat yıp giden buz parçalarına © küçük, keskin kenarlı delikler peyda oluyordu ve bir de, havayı yırtarken gayet sert bir vızıl- tu işitiliyordu. Hayatını kazanmak için Arada sırada koyun kırsızlığı ve saire gibi maceralara atıldığı zaman” Ah- med Abudun arkasından Kırgız ç0- banların boşalttıkları tüfeklerden çi kan ve dökme kurşundan mamul olan kâba mermilerle bu seferki mermiler arasında ne büyük bir fark vardı? Ahmed Abud, Mogol hemşerilerinin D boğuk ötüşlü kaba mermilerine lü- #umundan fazla ehemmiyet vermezdi, Çünkü, muayyen bir mesafeden sonra onlardan korkulmıyacağını bilirdi. Ko- Yalıyanlarla kendi arasında hasıl olan muayyen mesafenin kısalmamasına dikkat ettiği için her macerasında kelleyi kurtarmağa muvatfak olurdu. Fakat, bu seferki vaziyet mutad olan © hesaba uygun gelmiyordu. Kendisini takib edenlerle arasındaki uzaklık gittikçe açıldığı halde etra- fındaki sert fısıldayışların arkası bir türlü kesilmiyordu. Ahmed Abud mü- kemmel ciğerlere malik olmasaydı, çoktanberi nefesi kesilmiş ve Kunges nehrinin buzlu suları içinde boğulup gitmişti, Ahmed Abudun koşa koşa sahiline yetiştiği Kunges nehri çok genişti ve ilkbaharda erimeğe başlıyan karlar- dan ve buzlardan dolayı sular kabar- mıştı. Nehrin sarımtırak dalgaları ©8- reyana karşı köpürüyor ve firarinin başından aşarak onu sulara gömü- yordu. Ahmed Abud, arada sırada dal- gaların attığı ağaç dallarına tutuna- rak biraz dinleniyor ve ondan sonra karşı sahile doğru yüzmeğe devam ediyordu. Firari kendisine doğru gelmekte olan böyle büyük bir ağaç kütüğünün önünden tam kaçmağa çalışırken kü- tük birdenbire dönüverdi, suyun için- de buluman bir dalı Ahmed Abudun başına isabet etti, kalpağını alınca kü- çük bir buz tabakasının üzerine fır. lattı, Kalpak, kendi başına suyun Üs- tünde yüzüyormuş gibi cereyana kapı- larak sahibinden uzaklaştı, Bu aralık kütüğün başka dalları firarinin ayak- larına dolaştığı için kalpağını kurtar- mak mümkün olamadığı gibi kendisi de, ayaklarını oynatamadığı için, iyi- ce suyun içine battı, Seneler kadar uzun süren bir iki dakika sonra Ahmed Abud tekrar su- yun yüzüne çıktığı zaman, şimali Çin 'Türkistanının temiz ve berrak hava- sını teneflüs etmek için ağzını ve bo- gazını kaplıyan çamurları -yutkuna yutkuna midesine indirerek nefes bo- rTusunu temizledi. Mecalsiz kaldığın- dan İfelâketine sebep olmasına Tâmak kalan kavak kütüğüne sımsıkı sarıldı, Kütük, unuttuğu mühim bir şeyi sor- mak istiyormuş gibi, buz üstünde yü- zerek giden kalpağın arkasından ko- şuyordu. ziyasına tekrar kavuştuğundan dolayı memnundu. Suyun buz gibi soğuk ol- masına rağmen su altındaki mücade- deden sonra vücudü ısınmıştı. O zaten soğuğu düşünmüyor, kendisini selâ- mete erdirecek olan karşı sahile biran evvel kavuşmağa bakıyordu, !i Buaralık firarinin gözü biraz ileri- de yüzen kalpağına ilişti. O anda kal- pak birdenbire yerinden fırladı ve üs- tünde bulunduğu buz parçasının «l- tana dalarak kaybolup gitti, Aynı za- manda, kovalıyanların bulunduğu sa- hilden sert bir silâh sesi işitildi. Ah- med Abud sesin geldiği tarafa baktı- ğı zaman, çalılıklar arasından çıkan hafi? barut dumanından silâhin han- gi noktadan atıldığını anlamakta güç- İlik çekmedi. Biraz sonra çaltlıkların arasından kalın kürklere bürülü bir adam çıktı, Kütüğün arkasına gizlenmiş olan Ahmed Abud, kürklü adamın tekrar silâhunu doldurmağa başladığını ö dü, O, silâhına fişek sürerken nehrin Seyahat arabası sahiline doğru inen sarp yamacın üs- tünde bir atlı peyda oldu. Bu atliyle o kürklü bir müddet hararetli hare- retli konuştular. Çalılıklar arasından silâh atan adam konuşurken elile işa- ret ederek kalpağın suya battığı nok- İ tayı bir kaç defa aflıya gösterdi. On- dan sonra, atlı elini uzattı ve kürklü- yü yamaçtan yukarı çekti, İkisi de İ yamacın arkasında kaybolup gittiler, Ahmed Abud bir iki dakika daha bekledikten ve kendisini takib eden- lerin sahilden iyice uzaklaştıklarına kanaat getirdikten sonra tutunmakta la yüzerek karşı sahile çıktı. Firari, yorgunluğuna ve soğuktan uyuşmuş olan vücudünün dermansız- lığına hiç ehemmiyet vermeden he- men sahil boyunca uzanıp giden ka- vak ağaçlarının arasına daldı, biraz ileriledikten sanra çalılıkların içine gizlendi ve çaldığı andanberi açıp bakmağa vakit bulamadığı bir pake- ti koynundan çikararak önüne koy- du. Ondan sonra, bir kere de etrafı dinliyerek artık takib edilmediğini iyice anlayınca o paketi açmağa baş- Tadı, Uzun ve yassı şekilde olan bu paket ince bir deriye sarılıydı. Ahmed Abud deri kılıfı açınca içinden parşömen kâ- #ıda sarılı bir paket daha çıktı, Bu paketi de açtı. Bir çok yazılı kâğıtlar- la ayrıca bir demet İngiliz banknotu gözüne çarpa. Ahmed Abud İngiliz banknotlarını tanırdı, Onun için, yazılı kâğıtları bir tarafa bırakarak banknotları birer birer saydı. Beheri onar liralık tam iki yüz elli tane banknot vardı. Bu iş bit- tikten sonra, yazılı kâğıtları eline ala- rak evirdi, çevirdi. Fakat bir şey anlı- yamadı, Nehri yüzerek geçerken biraz ıslanmakla beraber okunamıyacak kadar bozulmıyan o kâğıtların da bir git olduğunu, bu silâhların ve cepha- nenin o zamanlarda Buharada bulu- nan ve Basmacılar denilen kabile ile birlikte Sovyetlere karşı bir isyan ha- zırlıyan sabık Osmanlı orduları baş- kumandan vekili Enver paşaya tes- lim edilmek üzere yola çıkarıldığını nereden bilecekti? Keza, o vesikaların yüzünden ne müthiş maceralar geçireceğini, ng Tefrika No. 1 korkunç belâlarla karşılaşacağını ve ne feci hâdiselere şahid olacağını na- sıl hatırına getirebilirdi? Ahmed Abud paketi koynuna yer- leşlirdikten sonra ağaçlıkların arasın- dan yoluna devam ederek bir müddet yürüdü. Ormanın bittiği noktaya va- sıl olunca daha ziyade ileriye gitme- den evvel tekrar etrafını tarassud etti, Üstü başı o kadar ıslaktı ki başından tırnağına kadar sızıp âkan sular, dur- duğu noktada ayaklarının etrafında küçük birikintiler has ediyordu. Firari, kimseye görünmeden ilerili- yebileceğine iyice emin olduktan son- ra tekrar yürümeğe başladı, Hızlı adımlarla bir saat kadar yürüdü. Önü- ne çıkan bir tepeyi şark tarafından dolaşarak geride bıraktı, dosdoğru ce- nup istikametinde uzanan bir vadiyi takib etti, Biraz sonra vadinin mün- tehasına vasıl oldu. Burada üzeri he- nüz buzla örtülü bir su birikintisi var- dı. Suyun etrafı hep kamışlıktı. Ah- med Abud burada tevakkutf etti, Bir kucak kamış keserek ortaya yığ- dı, üzerine bir kucak da ağaç dalları attı, Cebinden çakmağını çıkararak kuru kamışları ateşledi. Odun kümesi tutuşarak yanmağa başlayınca gidip bir kaç demet kamış daha gelirdi. Ondan sonra elbisesini kurutmak için soyunmağa başladı. Arkasındaki aba pantalonla.ceketi ve çamaşırları. nı ateşin etrafıra diktiği sırıklara asa- rTâk kurumağa bıraktı, Kendisi de, yüzü ateşe maruz olmak üzere yere oturarak arkasinı ihtiyat kamış yığı- nına dayadı. Bu vaziyette uzun müddet bekle- ni birer birer muayene etti. Poturları hariç olmak üzere hepsinin kurudu- ğunu gördü ve giyinmeğe başladı. Esasen daha fazla çıplak kalması- na imkân yoktu. Çünkü güneş baf- mak üzere olduğundan ortalık gene serinliyordu. Her «tarafta bir ıssızlık hüküm sürüyordu, Ahmed Abud o mexsimde o havaliye kimsenin gelmi- yeceğini ve onun için kimseden kor- kulmıyacağını biliyordu. Buna rağ- men, yaktığı ateşi hiç bir iz bırakmı- yacak surette söndürmeyi unutma olduğu kavak kütüğünü bıraktı, Hız. | dı Henüzaslak olduğu için giyemedi- ği poturlarını omuzuna vurdu. Ayak- larını aba parçalarile sardı ve garp İs- tikametinde yoluna devam etti, Ahmed Abud genç bir Türkmen de- Yikanlısı idi, Bakımsız sık sakalı yü- zünün her tarafını kaplamış, göz ka- paklarına kadar bürümüştü. Bu sakal kendisine valışi bir adam tavrı veri- yordu. Bununla beraber, bakışmda gene munisliğe delâlet eden bir hal görülüyordu. Ahmed Abud sert adımlarla yürü- yerek bir iki saat gittikten sonra Kun- ges nehrine yakın gizli bir yerde ka- mışlardan yapılma küçük bir kulübe- ye vasıl oldu, Ortalık iyice kararmıştı. Kulübenin zor açılan kapısını itip aç- tıktan sonra içeriye girdi. Karanlıkta ellerile etrafı araştırarak bir mangal buldu. Mangalın yanında çuval için- de duran odun kömüründen bir iki avuç çıkararak mangalın içine yerleş- tirdi. Mangalı kapının önüne çıkara- rak ateşledi ve kömürler iyice yan- g padı, ateşin yaptığı ziyaya erzaktan kendisine bir akşam yeme- ği hazırlayıp yedi, bir kaç kat hasırdan ibaret olan yatağına uzandı, yorga- manı üstüne çekti ve derhal derin bir geçmeğe mecbur kalmış ve nihayet Cungaristan havalisine kadar gitmiş. ti. Orada, Kulca şehri yakınlarında kendisine küçük bir kulübe inşa et. mişti. Eşkıyalık, yol kesenlik ve saire gibi Icraatından sonra yorgun düş- tükçe gider o kulübesinde bir müddet istirahat ederdi, Şimdi de, son mari fetini müteakıb, takibattan kurtul mak, izlerini belli etmemek ve bir müddet dinlenmek için gene kulübe sine iltica etmişti, Dün beşinci ceza mahkemesinde, elekirik şirketi aleyhine açılan iki kaçakçılık davasına bakılmıştır. Bİ- Tinci dava, bir müddettenberi devam eden şehrin Anadolu yakası için güm- rüksüz olarak getirtilen malzemeyi gümrüklü malzeme kullanılması lâ- zımgelen Rumeli cihetinde sarfetmek suretile gümrük kaçakçılığı yapmak suçudur. Buna aid muhakemenin dünkü celsesinde, evvelce ehlivukuf raporile gümrük tezkerelerinde bildirilen ra- kamlar arasnda mübaniyet gürül müş olması üzerine verilen karara göre ehlivukuf heyetinden Kadri din- lenmiştir. Kadri, yaptıkları tedkikat neticesinde gümrüksüz olarak gelmiş seksiyonerleri 86 olarak tespit ettik- lerini ve şirketin, ambör mevcudunu da buna ilâve ederek sarfetmiş ol- duğunu, halbuki gümrük tezkereleri İ biribirine karıştırılmak suretile sek- siyonerlerin 89 olarak gösterilmiş ol- duğunu söylemiştir. Mahkeme, bu hususun tavzihi için . gümrük idaresine tezkere yazılması- na karar vermiş ve şirket aleyhine, 17 ton gümrüksüz bakır teli kaçak olarak oSatle, satgazel (o şirketile diğer bazı müesseselere satmak su- retile kaçakçılık yapmak suçundan dolayı açılan ikinci davaya geçtirtir. yeni bir kaçakçılık davası Dünkü celsede bazı şefler dinlendi, muhakeme başka güne bırakıldı Bu davada şahid olarak dinlenen Şirket şeflerinden B. Hâşim şunları söylemiştir: — Kaçak malların Satleye veril diğinden haberim yoktur. Satış ev- rakının bazısında İmzam bulunduğu söyleniyorsa da hangisinde imzam olduğunu hatırlamıyorum. Malzeme müdürü B. Sadi: — Bu mallar doğrudan doğruya hesabı cari suretile Satleye satıl- mıştır. Ben malzemenin muaf olup olmadığını bilmem. Bunu ambar memurları bilirler. Onlara da güm- — Bence elektrik şirketi meselesi- Je Salie şirketi - meselesi aym şey- lerdir, Ben evrakı, muhasebe için kullanıldığını bilmem ve satışla alâ- Muhasebe müdürü Lö Long ile şef- lerden Tiblletti bu hususta hiç bir Şey bilmediklerini söylemişler, vakit geç olduğundan muhâkeme başka güne bırakılmıştır. Aşıkile birlikte Kocasını öldüren kadının muhakemesine başlandı Müddeiumumi idam cezası lâzım geldiğini, ancak hafifletici sebepler yüzünden . 24 sene hapis istediğini söyledi Geçen mart ayının 28 ncı gecesi âşı- kı Receple birleşerek kocası Nureddini öldürmekten maznun İrfan, annesi İfa- ket ve âşığı Recebin muhakemelerine dün ağır ceza mahkemesinde bakılmış- tır. Dünkü celsede müddeiumumi id- dianamesini okuyarak vakayı bülün te” ferrüatile izah ettikten sonra demiştir ki: — Ali Recep suçun doğrudan doğ- ruya mürtekibi ve-failidir. İfakak da katile müzaheret ve muavenet su- Tetile suça iştirak etmişlerdir. Müddelumumi, İrfanla İfakatın ci- nayet esnasında, mümiktiin olduğu hal- de, işe müdahale ederek cinayetin vü- kuunu menetmediklerine işaret ederek bunların, ceza kanununun 65 inci mad- desindeki tenzilâttan istifade etmeme- leri lâzım geldiğini söylemiş ve: — Suç, kararlaştırılarak yapılmış ve taammudle icra olunmuş bir katil fili dir. Ceza kanununun 450 nci madde- sinin dördüncü bendine uyan bu suç- tan dolayı maznunlara verilecek ceza ölümdür. Demiş, ancak, maktul Osman Nuri- nin gayri tabii temayüller saikile Ali Recebe tasallutu ve karısını ih- mal etmesi, suçlular Jehine hafifletici sebeplerden sayılabileceği gibi katil Re- cebin de yaşı göz önünde tutularak bunlardan Recebin, ceza kanununun 55 inci maddesi nazarı itibare alına- rak 450 nci maddesinin dördüncü ben- dine tevfikan, İrfanla İfakatin de 59 uncu madde göz önüne alınarak gene 450 nci maddenin dördüncü bendine tevfikan cezalandırılmalarını istemiş- tir, Ceza kanununun 450 nci maddesi- nin dördüncü bendine nazaran; bir kimse, öldürmek fiilini taammüden icra ederse ölüm cezasma mahküm edi« lir. Ancak, iddia makamının göz önün- de tutulmasım istediği 51 nci madde «Bir kimse haksız bir tahrikle husule getirdiği gazap veya şedld bir elemin tesiri altında bir suç işler ve bu suç ölüm cezasını müstelzem bulunursa yirmi dört.sene ağır hapis cezasına mahküm olur» demektedir, ” (Arkası vap) Osman Nurinin karısı İrfanla, kay- 'nanası İfakst haklarında da idam co- zası istenmiş, fakat 59 uncu madde ile hafifletici sebeplerin göz önüne almmasını talep etmiştir. Suçluların müdafaslarını hazırlama» ları için muhakeme başka güne bira- kılmıştır. Romanya ile ticaret muahedesi Müzakere heyeti bugün Bükreşe hareket ediyor yeti, İktisad Vekâleti dalmi müsle- şarı B. Faik Kurdoğlunun riyasetin- de Maliye Vekâleti nakld işleri umum müdürü B, Halid Nazmi, Türkofiş ikinci reisi B. Nihad ve ofisin Roman- ya masası şefile Cumhuriyet Merkez bankasının bir mümessilinden ibaret olarak dün sabah Ankaradan şehri- mize gelmiştir. tai