PAZARTESİ KONUŞMALARI: ———— Lirizmi kalmıyan insanlık Hayat, hendesilikten kaçan bir do- guş ve oluştur; Canlı, riyaziyenin mü- savatından daima uzak kalmıştır. Yek- diğerinden kolay kolay ayırd edemedi- ğimiz bir zenci çocuğu başka bir zen- ci çocuğuna ne kadar benzerse benze- sin veya benzetilirse bepzetilsin; aslâ biribirinin ayni olamaz. Hayatı olan ve hayatta olan iki varlığın tıpatip biribirinin gölgesi gibi olmalarına im- kân yoktur, Canlı olabilmek, esasen "meycudak İçinde, daha ilk kademede benzersiz olmak demekili “ vr Halbuki medeniyet, varlıkların en mütekâmili olan insanı biribirine ben- zete benzete, ilmi tabiri ilâ standardize ede ede onun esli olan cephelerini dur-| madan yontmakla, onu günden güne hendesileştirmektedir. Paris sergisin- de, ayrı bir duhuliye ile yüzbinlerce kişinin merek edip seyrine koştukları | makine insan, kendisini seyredenler de ancak tiksintili bir hayret; yerini, kazancını, hattâ yarınki hayatını kapmıya hazırlanan ve gene insan 26- kâsının acaip bir mahlükundan baş- ka birşey olmıyan bu hareki canavara karşı iğrenen bir korku uyandırmıştır sanırım, Bu hissi almamak için o makine in- san gibi makineleşmiş olmak lâzım. Bu acubenin nesi eksik? Resmini gördü- ğüm zaman duyduğum ürpertici çe- kinme, neden sinirlerimi bir anda sa- rıverdi? Belki birkaç sene sonra ucuz bir fiatle satın alacağım bu makine, | bana hiç bir endişe yükletmeden, evini- de aşçılık; hizmetcilik ve çocuğuma dadılık edecek. Öyle ise neye bu fay- dalı mahlüka nefret duyayım? Biran için farzedelim ki, yarının iç- timai ve iktisadi kurtuluşu, hiç bir fer- di işsiz ve refahsız kalmıyacak hale ge- tirecek. Bu vaziyet içerisinde bütün iş- lerimizi de çok mütekâmil bir şekle gi- Tecek olan bu makineler görecek. O zaman bir hastanenin koğuşunda çe- tin bir ameliyattan sonra ağır hasta olarak yatan bir zavallı ile hasta be- kıcı hemşire arasında şöyle bir konuş- maya imkân kalabilecek mi: — Emine, bir saattenberi seni bek- Tiyorum. Elimi kımıldatıp zili çalamı- yorum, Sesim çıkmıyor. Bana bir yu- dum su ver. Vah yavrum, çok mu susadın, Öbür hastaların yanında idim. Affe- dersin, İçi şefkat ve merhamet dolü bir ka- dın hem bunları söylüyor. hem de dol- durduğu kupadan ona yudum, yu- dum $u veriyor. Zanneder misiniz ki, hasta, yalnız yudum. yudum içebildi- Zi bu su ile hararetini söndürüyor. O; bu su damlalarında parlıyan insani rahm ve şefkatin özünü içiyor. Onu sakinleştiren, suyun maddesi kadar onu veren ve içerenin ruhundaki mâ- na deği midir?. vap olan ve konför denilen daha a3 yo- rTucu hayat'vasıtalarını insanlık haya- ta namına kâfi görebilmek için ruhu- muzdaki bütün ateşler sönmeli ve Pa- ris sergisinde hususi duhuliye ile giri- Hp seyredilen makine gibi olmalıyız. İnsan uzviyetinde bir sinir sistemi mevcud bulundukça ve içtimai heyet- lerde bu yaradılıştaki ferdlerin karşı- lıklı münasebetleri devam eder olduk- ça esasen böyle bir makine olmamıza imkân tasavvur edilemez. Verilen mad- dedi terbiye ile sinirlerimizin işleme- sindeki içli tarafın aleğ * söndürmekte ne fayda var öyleyse?!. Ağlayamıyan bir göz, içini göremiyor demektir ki, dışarıyı görmesinin ne ehemmiyeti olabilir?, Bevemiyen, kin duyamıyan, isteği olmıyan, beğenmek, takdir etmek, ve- ya fena bulmak, hoşlanmamak gibi hasisalarım kaybeden bir insan, ken- di kendisi için ne kadar yoksul bir mahlük kalır? Esasen zekâ ve şuuru- muzun kemaline nisbetle çok kısa olan hayatımız içerisinde, hiç olmazsa bu kabiliyetimizle ve ruhumuzun bu tür- lü hislerden gelen ihtizarlarile bu kı- sa zamanı uzaltmak, çektiğiniz iç izti- raplarile biraz daha zekâ ve şuurumu- zu bilemek kudretinden de mahrum olduğumuza göre bir taşın varlığı ile insan dediğimiz mevcudun varlığı ara- sında ne fark kalır?. *İnsan, insan kaldıkça, içinde, ya- nan bir taraf olmalı ve bunun sıcaklı- ğını heran duymalıdır. Bu sıcaklık ve- ren &teş, sinirlerimizde dolaşarak bi 2e cöşkunluk verir. Şiir, bu coşkunluk- tur; musiki, bu coşkunluktur; hakikat arama mânasına gelen İlim bile bu coş- kunluktan doğmuştur. Bu coşkunlu- ün adıdır Trizm. Ciğerlere dolan bir hava, insaniteşip dışarı çıkarken iztı- rap ise bir ah, neşe ise bir oh. Olma- h. Ahsız ve ohsuz bir hayat, herne bahasına olursa olsun hakiki bir ölüm- dür. Ölüm, zaten devam eden şuursuz- Yuk değil midir?. Bu coşkunluk ferdde lirizm, cemiyet içinde mânalarınca ideslizm olur. İde- alist, kendi hayatını hiçe sayacak de- recede cemiyette kendini duyan bir coşkundan başka nedir? İdealizm, fer- di hesapları unutmakla başlar. Cemi- yetin hayrına düşündüğüm şu fikri söylersem acaba bana ne derler, elim- den kazancımı alırlar mı?.. Yahud.. Bankadaki paralarımın faizi ile iktifa edeyim mi, yoksa onu gayri menkule mi yatırayım? Kabilinden düşünceler- den başkası, kafasında yer tutamıyan; iş görmekten ziyade iş görür görün- mek ve hoğça eyyam geçirmek kaygu- sundan gayrisi yüreğinde bir kırlan- giç gölgesi kadar barınamıyan bir adamda idealizm olur mu?. (Devamı 9 uncu sahifede) Medeniyetin maddi ihtiyaçlara ce (AKŞAM) ın edebi romanı Hasan - Âli Yücel Tetrika No. 44 Mektep arkadaşları Boğaziçinin “erguvanları mor ve | pembe çiçeklerile iki sahili ipekli bir paravanın açılmış kanatları gibi süsle mişti. Gül bahçelerinden yükselen bâygın kokular akşamın serin rüzgü- rına karışmıştı. Koyu yeşil gölgeli sahillerde mesud görünen çiftler“ aşkin her bahar ta- zelenen şiirini söyler gibi birbirleri- ne sokulmuş adımları gibi belki kalb- leri de beraber hareket ediyordu: Cevvale hemen hemen boş dönen bu hafta arası akşam vapurunun gü- | vertesinde - başı kollarının arasında, gözleri silinen, tatlı bir rüya gibi kaybolan “iki sahile takılmış düşü- nüyordu. İçinde çözülmez bir düğüm gibi kalbini acıtan bir şey vardı. Daima tebessüm etmeğe alışkın dudaklarını #cı bir tekallusla donduran bu kalın Ağrı nereden peyda olmuştu. Bir menekşe tarlasına benziyen göz- lerine bu ince bulutu indiren sebep ne idi?, Genç kız daha hararetini parmakla» | rında taşıdığı dostlarından ansızın ne- Bürhan Cahid Ortalık karardı. Biraz evvel lâciverd helezonlarla bü- küle büküle akan sular bile kararnış- tı. Sahillerde yanmağa başlıyan işik- lar biraz evvelki hayal âlemini silip götürmüştü. Genç kız bu Karanlık içinde kendini yapayalnız görünce birdenbire şiddetli bir yeisle hıçkıra hıçkıra ağlamağa başladı. Buhran o kadar ati ve şiddetli gel- mişti ki, kendini tutamamış ve yalniz- lığın verdiği vaktile bozulan sinirleri- İne mukavemet etmeden kendini bu fir- tınaye teslim edivermişti. Gözlerinden yaşlar yağmur gibi aki» yor, göğüs ölüm korkusu geçiren bir kuş kalbi gibi çarpıyordu. Buhran uzun sürdü, Köprüye yakın iskelelerin birinden binen birkaç yol- cumun gülüşüp şakalaşarak bulundu- gu yere yaklaşmaları genç kızı hareke- te getirdi. Kendini topladı. İradesi işlemiye başladı. Güverteye çıkanlar bu tenha köşedeki Şülrüz bâşila bir genç kızın den kaçmıştı?. bulunu$undan manalar çıkarmak iste- İ yanin en büyük Kıtası olduğu kadar | tabir İ Cevvale derhal kendine hâkim oldu. AXŞAM Dünyanın Dünyanın en büyük hayvanat bah- çesi Hamburgdaki Hackenbeck par- kıdır, Yeryüzünde yaşıyan bütün vah- $i hayvanları ancak burada bir ara- da seyretmek kabildir. Fevkalâde tesisatı olan bu hayvanat bahçesini görmek için her sene Hackenbeck parkına Avrupanın muhtelif yerle- Yinden ve Amerikadan ve diğer mem- leketlerdeli bir mfiyondari füzla ziyar retçi've mütehassis gelmektedirler. Bu hayvanat parkı emsalsiz olmak | la beraber bir kat daha tekemmül et- tirmeği müessisi Carl Hackenbeck sene- lerdenberi düşünmekte velâkin mali imkânlar bulamamakta idi. Muma- ileyh ve şimdi. bahçenin idaresi ba- çinda bulünan iki oğlu bu bahçeyi Kürrelarzm bir küçük nümunesi ha- Wine getirip kıtalara ayırmak istiyor- lardı. Ahiren bu büyük maksada eriş- tiler. Prusya başvekili ve Almanya hava nazırı ve dört senelik iktisadi plânın icra şefi bulunan B. Göring ile umu- mi vali Kaufman geçen sene bu hay- vanat parkının tesisatını gezerken burasının dünyanın beş kıtasını ken- dilerine mahsus suları ormanları, çölleri, dağlarile küçük mikyasta tem- sil için nelere ihtiyaç olduğuna dair müdürlerin verdikleri izahatı dinle- mişler ve bu plânın tahakkuk ey- lemesi için icab eden mali vesaiti te- min eylemişlerdir. Küçük bir Asya kıtası 'Hamburgda vücude getirilecek Kür- relârz kıtaları nümunelerinden birin- cisi Asya kıtası olacaktır. Çünkü dün- şekil ve manzaraları ve vahşi hayvanları en mütenevvi olan bir kıtadır. Şimdiden bu kıtanın en geniş tarafı olan uzak şark kısmı ikmal edilmek- tedir. Burada yaşıyan mütenevvi vah- şi hayvanların cümlesi, Sibiryada, Mançuride, Çinde, Hindi Çinde ve Hindistanda yakalanarak Hamburg- taki küçük uzak şark kıtasına yer- leştirilmektedir. Burada vahşi hay- yanlar kendi ana memleketlerinde olduğu gibi gayet serbes yaşıyorlar. Fillerin ini Bu vahşi hayvanların parkı ziya" ret edecek seyircilere zarar getirme- mesi için bunların yaşadıkları yerle» rin etrafına derin ve geniş hendek- | ler kazılmış ve bunları içine su ie durulmuştur. En masraflı tesisat Asyanın iri vah- Şi fillerine aiddir, Bunun için parkın güneşe nazır tarafında büyük han- garlar yapılmıştır. Güneşe nazır pen- cerelerinden içeriye nasları ile takılıyorlardı. Böyle hareketlerden pek sinirlenen EL çantası. aldı, ve alt salona indi. Burası daha aydınlıktı. Birkaç yaşlı kadın ve erkek yolcu vardı. En emni- | yetli gördüğü ve hallerinden gün gör- | müş yaşlı bir karı koca olduklarını tah- | min ettiği iki yolcunun bulunduğu kompartımana yerleşti. Artık buhran geçmişti. Şimdi sakin ve şuuruna hâkim dü- şünüyordu. Gerçi buhran geçmişti. Fa- kat neden gelmişti. Onu birdenbire bu inkisare, yeise, buhrana düşüren sebep ne idi? Genç kız bunu düşünmek bile istemiyordu. Saadetlerine şahid olduğu dostları onu sıkacak, üzecek hiç birşey yapma- mışlardı. O kadar candan kabul et- mişlerdi ki, karı koca belki onun için rahatlarını bile feda etmişlerdi. Ve iki gün neşe içinde ne tatlı vakit geçirmişlerdi. Süheylâ her yalnız ka- ışta onun boynuna sarılıp çocuk gibi öpmüş. Bu saadetini kendisine borçlu olduğunu kaçıncı defa tekrar etmişti, Doktor Naci o zaten ağır ve bu ağır- lığı için mağarur diye tanılan bir âdam- dı, Buna rağmen hayatının bu müs“ tesna günlerinde yüzü her zamankin- den fazla gülüyordu. O halde genç kızı birdenbire teessü- yerek biribirlerine bayağı kaldırım çi. | 7€; yeise düşüren şey ne olabilirdi? memleketlerinde imişler gibi yaşıyacaklar en büyük girmektedir. Fil güneşten çok hoşla- nır ve bundan taze hayat bulur, Hayvanat parkı Avrupanın en bü- yük ve modern bir beldesi yanı ba- şında olduğu halde gerek vahşi hay- vanlar gerek seyirciler kendilerini şarki Asyanın Beyabanlarında zan nediyorlar. Çünkü suni yüksek dağ- lar ve kayalar ve ormanlar Hambur- gun. yüksek fabrika bacalarının ve Killer” görünüesine mani olu- yor. maz Hindistandan yeni getirilen on iki fil parkta suni çöl üzerinde serbes bırakıldıkları zaman müthiş bir mü- barezeye girişmişlerdir. Ayakları ve hortumları ile kumları tavaya fır- latmışlar ve tozu dumana katmışlar- dır. Meğer hayvanlar uzun müddet kum banyosundan mahrum kaldık- larından una kavuşur kavuşmaz sırtlarını >umla temas etmişler... Dar ha sonra cesim havuzlara girerek banyo etmişlerdir. Filler burada Hin- Cistan göllerinde olduğu gibi yüzmüş- ler ve oynamışlardır. Su aygırı Fillerin inleri ikmal edilmiş oldu- Eundan şimdi boynuzları burunlar rında olan su aygırlarının ini yapılı- yor. Sonbaharda bu inler ikmal edi- lecektir. Bundan sonra Hindistanda kaplanların ve parsların yaşadıkları Çengelistan denilen gayet sık orman- lar vücude getirilecektir. Kaplan su- yu sever ve İyi yüzer. Bumun için ge- niş göller de vücüde getirilecektir. Asya kıtasının tertibat ve tesisatı 1938 senesine kadar ikmal edilecek- tir. Diğer kıtaların inşası beş sene zarfında tamam olacak ve o zaman Hamburg dünyanin emsalsiz hayva» nat parkı olacaktır. — F. Bursa festivali ilk günü çok neşeli geçti Bursa 11 (Akşam) — Bursa fes- tivalinin ilk günü neşeli ve muvaffa- kiyetli geçti. Zeybekler ve diğer fes- tival grupları dün Atatürkün heyke- line çelenkler koyduktan sonra cad- delerde dolaşmışlardır. Muzik ve şar- Ki seslerile yapılan bu gezintiden son- râ Uludağa çıkılmış, gece dönülmüş- tür. Bugünkü proğram çok zengidir. Kaplıcaların açık ve üstü kapalı ha- vuzlarında, okaplıcn ( bahçelerinde mubtelif eğlenceleri muhtevidir. Ya- rın festivalin son (deniz günü) dür. Ayni zamanda Mudanyanın da kur- tuluş gününe rastlıyan deniz günü, Mudanya, Gemlik ve Armutlu arasın- da tesid edilecek ve vapurda bir balo verilecektir. edemiyordu. Ve etmesine imkân yoktu. Onun şöy- le böyle bulduğu sebp doktor Nacinin ona bir türlü emniyet vermiyen sami- mi görünmiyen tebessümleri, kahka- haları idi. Doktor ya neşeli görünmek için ya- hud kurduğu yuvanın saadetini ifar de etmiş olmak İçin gülünmiyecek şeylere gülüyor. “Tebessüm edilecek şeylere kahkahalar atıyordu. Bu me- fistofelik kahkahalar yavaş yavaş genç kızın sinirlerine dokunmağa başlamış- tı. Ayni zamanda içine bir şüphe dü- Acaba doktor Naci bu daveti bilhas- sa oha, teptiği saadetin ne olduğunu göstermek için mi yapmıştı? Süheylâ- nın samimi olduğuna şüphe yoktu. O bütün neşesile bu saadetine onu ortak etmek fikrile hareket ediyordu. Fakat doktor Nacinin bu madeni sesli kah- 'kahaları ona habis bir intikam çanı gibi geliyordu. Dolmabahçe yolunda kendisinden red cevabı alınca sinirlen- diğini belli etmemek için çalışan fa- kat hıncını otomobilin pedallarından alan doktor Naci bu kadar zalim dü- şünebilir miydi?, Fakat genç kız bunu 0 kadar iyi his- setmişti ki, Tarabyadan aynlırken Cevvale bunu kehdi kendine izah | 18 Eyldl 1997 K ADIN KÖŞESİ Klasik tayör Mevsimlik gri fanilâdan klâsik ta- yör. İçinin blüzu gri ile şarabi em- primedendir. Şapkası, eldiveni, çan- tası ve ayakkabıları şarabi podösü- ettir. EE Nafıa Vekâleti teftiş heyeti nizamnamesi Nafia Vekâleti teftiş heyeti için ha- zırlanan ve Heyeti Vekilece tasdik e- dilip meriyete giren nizamname alğ- kadarlara tebliğ edilmiştir. Nizam- namede müfettişlerin vazife ve sala- hiyelleri tayin edilmekle beraber haklarında tahkikat yapıain memur- ların müfetlişlere karşı hareketleri de tasrih edilmiştir. Müfettiş lâyihalarına cevap verecek olan memurlar en çok 48 saat zarfın- da cevaplarını hazırlıyacaklardır. Tah- kikat esnasında müfettişlere geniş salahiyet verilmektedir. Bu meyanda müfettiş lüzum görürse memura İş- ten el çektirebilecektir, Buna mukabil, hakkında tahkikat yaptığı mamur cezaya istihkak kes- bettiği halde bu hususta yapacağı vazifede ihmal veya hâdiseyi kasden başka bir şekle soktuğu görülen mü- fettişler hakkında da kanuni takibat yapılâcaktır. İran parlâmentosu açıldı Tahran 12 (A.A.) — İran parlâmen- tosunun 1 inci teşri! devresi, dün Şa- tarafından açılmıştır. Bu cel- sede veliaht ile bütün hükümet azaları ve kor diplomatik hazır bulunmuştur, Kalması için israr eder görünerek: — Vallahi kalsaydınız'ne -memnun olacaklık. Bu güzel yer bırakılır mı, cennet gibi. ; Deyişinde bile ona karşı? — Görüyorsun ya, bu saadet senin için hazırlanmıştı. Sen muvafakat et- seydin bu cennet gibi yerde kuşlar gi- bi sevişen sen olacaktın!. Diyen acı bir ima vardı. Muhakkak ki, bu izdivaç Süheylâ için ideal bir izdivaç olmuştu. şöhre- tini hergün arttıran bir genç doktorla evlenmek herhalde çalıştığı yerde kene disi gibi aylık bekliyen bir memurla evlenmeğe benzemezdi. Hayattane olursa olsun her zaman maddi düşün- mek lâzımdı. Karısının arzularından yüzde doksan dokuz tenzilât yapan bir koca ne kadar genç vene kadar yakışıklı olursa olsun verdiği hâraret- li aşktan bir iki hafta içinde bıktıran bir koca olabilirdi. Çalıştığı zamanlar hayatın hakiki çehresini pek iyi tanıyan Süheylâ şöh- reti kadar serveti de olan doktor Na- ciyi elbet de ideal bir koca olarak ka- bul etmişti. Fakat Cevvalenin kurulmasına yar- dım ettiği bu mesud yuva için haya- Tinde yaşatılmış bir tasavvur y doktor Naci bu maksadla onu taz doktor Nacinin bakışlarında bile bu maksadı ifade eden manalar sezmişti, miş olsun.