? Ağustos 1997 AKŞAM © Sahife 9 Küçük bir adada bir deniz Dünya güzeli Keriman Halis dün dünya evine girdi Keriman Ece : “Mesud olmasaydım evlenmezdim,, diyor gelin nikâh defterini imzalarken eli titredi Dünya güzeli kocasile, yanyana, Keriman Sanus ihtisaslarını muharririmize (anlatıyor. ay, YA güzeli Keriman Halis Ece ik dünya evine girdi, döktor Orhan US'la evlendi, Dustu Güzeli ile doktor Orhan Sa- dün sabah Fındıkldaki apartı- gk telâş içinde buldum. Keriman Or Ah. dedi, kuaföre gidiyorduk... anla beraber... Maamafih buyu- hiz İstirahat ediniz biraz... Surduk. Onlara ilk sualim; Da tanıştınız? oldu. Doktor Orhan Sanus cevap verdi: tanışırdık. Düşündük ki mi ciddi, sıcak bir alle yuvası ku- iriz. Ebeveynlerimize fikrimizi &ç- Onlar biribirlerile konuştular. ve Keriman Ece'ye sordum: eğ mMusunuz?, Mesud olmasam bu kararı ver- Ti mi?, — evekelli değil Akşam Kız Sanat- dar, mektebinde mütemadiyen yemek hazırlıkmış, y Halis; - dedi, siz onu şimdi görü- ne yemekler, ne yemekler öğrendi. din g bl kadını olmuş ki... Dama- lerinden birinin ceketine çay Şekerli bir şey mi ne dökül- un siman Ece bir aralık telâş! hatırladı. ia Baş yak... dedi, vi de merakla sorduk; Ne olduz.. taa, anın ceketini silmeği unut- din Ya? Annesi arkadan bunu takdir ett: — Af felerini ge kızım... Fakat Salık içinde Bir aralık. — Kurum Keriman Ece.. dedim. Herhalde kılıbık olması- tin telâş, heyecan, sabır- olduğunu görüyordum. Ev kadınlığı va- | ! dan çıktık, Kapının önünde küçük bir spor otomobili duruyordu. Evvelâ doktor bayan Kerimanı, an- nesini bindirdi sonra da doktor Sanu$ direksiyonun başına geçti. Sordum: — Siz de otomobil kullanmasını öğ- rendiniz mi? Buna otomobildeki akrabadan biri cevap verdi: — Tabii. Saat tam beşe beş var...» Beyoğlu be- lediye dairesinin nikâh dairesi hınca- hınç dolu. misariflere dondurmalar, Mmonatalar, sıgaralar ikram ediliyor. Bayan Keriman ile doktor Orhan Sanus misafirleri kapıdan karşılıyor- lar. Keriman Halis göğsü tamamile kapalı siyah bir elbise giymiş, elbise- nin penbe süsleri var.. başında küçük bir şapka, gayet uzun bir tül... Kapıdan içeriye damadın meslek- daşları, meşhur doktorlar giriyor... İşte meşhur dahitiyeci Abdülkadir. ecee.. damadda dahiliyeci değil mi?.. Damad siyah kostümü içinde heye- candan epi sararmış. Orta boylu, ma- Yİ gözlü bir genç. dalma bayan Keri- man ile yanyanalar ve arasıra gülü- Balon o kadar kalabalık Ki bir ara- ık nikâh memurları aman, dediler, nikâhı bir an evvel yapalım. Daha ka- labalık basacak.. belediye mühendis- leri salonun bu kadar kalabalık olma- sını tehlikeli görüyorlar... Mühendisler: — Evet., diyorlar, bu kadar kala- balık salon için tehlikeli. Nihayet üzeri çiçekler, büyük çe- lenklerle, sepetlerle dolu büyük ma- sanın tam karşısındaki küçük nikâh masasının başına bay Übeydullahın halefi meşhur çöpçatan bay İsmet geldi. Şahidleri ve gelin ile damadı önüne çağırdı.. Masa başında yer alındı. Nikâh memuru; — İsminizi tabi! biliyorum, Dün- ya güzelisiniz. Fakat kanunen ismi- nizi soracağım.. isminiz nedir? Keriman Halis kendisine sorulan suallere gayet açık cevap verdi. Sıra damada geldi. Damsd daha heyecan- lı idi, Bay İsmet malüm © formalite sözlerinden sonra evvelâ geline sor. du: — Orhanı zevçiiğe kabul ediyor. musunuz? © li Bayan Keriman cevap verdi: — t., — Siz Orhan Fatma Kerimanı zev- celiğe kabul ediyormusunuz? Heyecanlı bir ses; — Evet.. Ve arkasından salonda dehşetli bir âlkış.. nikâh memuru onlara saadet- ler diledi. Bayan Keriman kırmızı ka-| lemi titreyen ellerile alarak deftere imzasını atmağa başladı. Fakat «Ke- riman» İsmini attıktan sonra tered- düdle durdu. Yanındaki bir zata sor- du: — Kerimandan sonra babamın İs- mini mi yazacağım.? Bu zat güldü: — Bitti artık. babanın ismini bir kenara bırak kızım.. kocanm ismini atacaksın... Defteri imzalayınca dünya güzeli sordu:: — Şimdi ne olacak7?. Buna nikâh memuru cevap verdi; — Size uzun #aadetler dilerim. ar- tık karı - kocasınız., Ve nikâh masasından kalkan dün- ya güzeli evvelâ kayın babasının son- ra gözleri yaşlarla dolu annesinin ve babasının elini öptü. İşte dünya güzeli dünya evine böy- le girdi. — H.F. Arşidlik Fransua Jozef gitti Arşidük Varna tarikile Budapeşteye gitti X işaretli Arşidük Fransua Jozef Rodos tarikile memleketimize g& len Arşidük Fransua Jozef iki gün İstanlubun şayanı dikkat yerlerini gezdikten sonra akşam Çar Ferdi nand vapurile şehrimizden ayrılmış- tır. Arşidük kendisile görüşen mu harririmize siyasetten bahsetmek iste- medi ve dedi ki: — Çok sevdiğim İstanbula beşinci defadır geliyorum. Az zamanda ya- Pilan büyük işlere hayranım. Hükü- met ricalinizden B. Rüştü Arası iyi tanırım. Kont Chaba namı müstearı altın- da seyahat etmekteyim, Chaba çok eski bir Macar adıdır. 42 yaşındayım. Saksonya Kralının k L çocuğum var. En büyüğü 1? yaşın- dadır. Onlara birer meslek öğretece- ğim. Çalışarak hayatımı kazanıyorum, mesudum, buradan Vama yolu ile .Budapeşteye. gidiyorum. »- » : - fenerinde müthiş facia İki arkadaşı ölen ve yalnız kalan bir bekcinin işkenceli hayatı Bu bekci, farelerin ken aylarca geceleri uy Bundan bir hafta evvel Amerika Bahriye Nezaretinin neşrettiği bir tebliğ matbunai mahafilinde ve efkâ- disini yememeleri için ku uyuyamamıştır > a Dz nı umumiyede derin bir tesir uyan- &59 dırmıştır. Bu tebliğ, Bahri Muhitike- birin ücra ve 1ssız bir adacığında bu- | lunan üç fener bekçisinin Akibetine dairdir. Bahri Muhitikebir adaların- da her sene fok balığı sürek avları tertib edilir. Bu adacıklarda bulunan fener bekçilerinin diğer bir vazifesi de fok balıklarının doğum zamanlar rında balıkçıların bunları avlamala- rını menetmektir, Fener bekçileri bu adacıklarda bilâ fasıla alti ay kalır Yar, ve altı ay sonra değiştirilirler, Geçen hafta Amerika fener idare- sinin vapuru, altı ay vazife görmek- te olan fener bekçilerini değiştirmek için bu adacıklardan birine gittiği ge“ zaman pek feci bir vaziyet ile karşi- laşmıştır. Altı ay evvel aynı vapurun bu ada- cıkta bırakmış olduğu üç fener bek- çisinden ancak biri sağ kalmış, bu d4 pm altı ay içinde bembeyaz kesilen saç- ları çöken avurtları ve porsuyan vü- cudile iskelete dönmüştür. Bu kısa müddet zarfında adacıkta nasil bir facia cereyan etmişti ve di- ğer iki bekçi ne olmuştu? Bu facia ” hakkında malümat verebilecek vazi- yette bulunan üçüncü bekçi, madde- # ten ve manen öyle perişan bir hale gelmişti ki, bunu acele en yakın bir © tedavi neticesinde kendine geldikten sonra bu facianın tüyleri ürperten safhalarını dinlemeğe mecburiyet ha- ıl olmuştur. İki bekçinin ölümü Üçüncü bekçinin, kendine geldikten sonra verdiği tafsilât şudur: 30 - 35 yaşlarında olan üç bekçi, (ik aylarda gayet sakin ve rahat bir hayat (sürüyorlardı. Yiyecekleri, içecekleri, kış aylarında yakacakları bol idi. Yaptıkları iş, fenere nezaret etmekten ve fok balıkları avlamak için adacığa giden balıkçıları menetmek- ten ibaret İdi Nocl yortularından sonra fener bekçileri taze balık ye- mek istemişler ve iki bekçi sandala binerek adanın civarında belik avına çıkmışlar... Fakat biraz sonra ansı- gan Bahri Muhitikebirde müthiş bir kasırga başlamış, sandal parçalana- rak iki bekçi boğulmuştur. Ertesi sa- bahı, fırtına dindikten sonra üçüncü bekçi, adacığın sahilinde dolaşırken iki bedbaht arkadaşının dalgalar ta- rafından sahile atılmış olan cesetle- rile karşılaşmış, bu süretle adacıkta yapayalnız kaln ; Diğer yerlerle muhabere vasıtasın- dan mahrum kalan üçüncü bekçi, altı ayda bir bekçileri değiştirmek Üzere adaya uğrıyan fener idaresi vapurunun gelmesini beklemeğe baş- lamıştır. Aradan aylar geçmiş, Bahri Muhitikebirde müthiş fırtınalar ay- larca hüküm sürdüğü cihetle, fener idaresinin vapuru da buraya uğrama» miştir. Farelerin hücumu Zavallı bekçiyi ıssızlık ve arkadaş- sızlıktan başka, diğer müthiş bir teh- lke de “tehdid etmeğe başlamıştır. Adada türeyen kocaman fareler yi- yeceklerine saldırıyorlar, ve günden güne şayanı hayret bir süratle Ürü- yorlardı. Bekçi, silâhile ve elindeki diğer vasıtalarile gündüz bu müthiş mahlükları fİepelemeğe uğraşıyor, fakat bu işin altından kalkamıyordu. Vaziyet ümidsiz bir safhaya düşmüs- tü. Bu hal, bir müddet daha devam ederse adada yiyeceksiz de kalacaktı Bekçi bu vaziyet karşısında, geri- | erini fa; sal 1 kurtarmak için fener binasının etrafında bir çukur kaz- mış ve elinde ne kadar gaz varsa bu | hendeğe doldurarak farelerin binaya girmelerini menetmek istemiştir. Bir kaç gün bu tedbirin faydası görül- > za müş. Fakat güneşin tesirile hendeğe doldurulan gazlar tebahhur . edince birkaç gün aç kalmış olan fareler daha büyük bir hırsla bekçinin yal- nız yiyeceklerin değil, fakat bizzat bekçiye de saldırmağa obaşlamışlar- dır. Bekçi uyurken fareler tarafın dan diri diri yenmemek için geceleri de uykusuz kalmağa mecbur kalmış, bu hal takatsizliğini bir kat daha arttırmıştır. Son çare Bekçi, &linde kalan erzak kırıntı. larını ve kendisini bilhassa geceleri farelerin saldırışlarından korumak için son bir çareye baş vurmuş, elin- de kalan sandalı, fener kulesinin en yukarı te iplerle ba asmış, elinde ne sa bunları da sar kendisi geceleri sandalın mağa başlarız Fakat zavallı bekçi, bu son s ğında da farelerden ral memiş, Fareler, fener yukarı kısımlarına t dala girmişler yip bitirmişlerdir. Artık fener bekçisi kalmıştı. Takstsizlikten ayak- larını sürüye sürüye adacığı dol yor, ötede beride bulduğu otlar, ve deniz kuşlarının yumurtalarile ke: dişini beslemeğe ve açlıktan ölmem ğe uğraşıyordu. Vücudünde OKuv- vet ve kudret kalmamıştı. Kocaman fareler kendisini de yiyip kemirmek için etrafında fırfır dör rlardı. Ölümü beklemekten başka ça yoktu. yiyeceksiz de Ölümü beklerken İşte bu ümidsiz dakikalarda fener İdaresinin gemisi ufukta göründü ve bekçiyi kurtardı. Adacıkla üreyen farelerin nereden geldiklerine & ce, fok balıkları avlamı | ra adacığa uğr barlarında bülunan ilk zamanlarda öte len fok balıklarının bitince ve kendileri de aç kâalmağa başlayınca iener kulesine ve oradaki yiyeceklere saldırmışlardır.