De ra : 1937 Balm amca bavulundan son derece yeni sistem, gayet bahalı cinsin- bir makinesi çıkardı, Ye- Üeni Hasana zatı: e sana hediyem Hasan... derece güzel bir fotoğraf makine- bir Düşündüm ki, sen zamanenin Sok geçleri gibi kadın peşinde koş- Mazsın, içkin sefahatın yoktur. Kendi Bab * «Şu bizim delikanlıya bir makinesi alayım da biraz olsun...» dedim. Sana bunu SR 2 pH p ! ederim, atmcacığım... gir yeni fotoğraf ma- Hı bu harikulâde güzel bir makinesi idi, Gece o kadar “olmıyan bir elektrik işığında enstantane resim çekebiliyordu. © günü fotoğraf makinesini ça- şirkete götürdü. Mizsanm bir koydu. 4 Pazartesi günü idi. Ayni oda- dünkü pazar günü g€- kadınlı, eğlenceli macera- birbirlerine anlatıyorlardı. Hasan dilemiyordu bile... Onun o ih bezi yoktu. Gayet uslu, kadın T gençti. Hayatındaki bütün Mâcetası mektepte iken karşıki ik komşu kızına gayet sal bir li- etti e bir kaç mektuplan iba- sini çe lepten çıktıkları sonra ken- büsbütün işe, mesleğine ver- lay ann üstünü dolduran kâ- biri Him Mmeşgulken arkadaşlarından ketin ç. mMâsüsna yaklaştı. Bu, şir- 7 €n çapkın memuru Ferdi idi. tolöğr, yasan, dedi, bu ne fevkalâde ne a ii... Bu makine ile E iler çekebilirsin... Heiiişii ları H a Eve, dedi, ra.. Sok güzel de” amma. e Yİ konuşmaları bu kadar Mİ Bir hatta Hasan yeni makine €vde, Urup yaş, okakta, şirkette bir takım tekir m PN *y çen hihayet resmi çekilecek bir Metreler işl. Halbuki Hasanın filmi vardı. Şimdi bütün bütün eğlencesini fotoğraf / kizi, . Lâkin artık neyin ve tanın ç İNİ çekebilirdi?... İşte Ha- den Sekecek resim aradığı günler- Yang çapkın arkadaşı Ferdi a. Hakan, dedi, filimlerini yazık edi- « Beri çektiğine göre güzel tekir kedi 81... Evdeki aşcı kadının, leri De resmini alacağım diye tün Revi ea etme... Mademki bü- Binle pi, Şimdi fotoğraftır, gel se- Püje, Has Hi dibe Bi? diye yüzünü buruştur- dim, sl Sıkılırım.... Biry b . Hem plâjda re- Ferdi Dek Yâsakmış diyorlar... güldü: > | Plâjda sıkılır mı hiç?... ki... aramağa gitmiyorsun. Bila Sekmeğe gidiyorsun... resim çekmek yasağı da eski- ba md herkes İstediği resmi çe- Ferdi; Hiç gilme- | > k azizim. dedi, Dünya. nın en güzel resim mevzuu... Amma dikkatlı bak... Hasan dikkatlı bakıyordu. Abdel- laşmıştı. Şimdiye kadar fik defa bu kadar güzel dekolte bir kadın vücu- du görüyordu. Ferdi: — Haydi, dedi. Bir resmini çek... , Hasan tereddüt içinde; — Ya darılırsa... dedi. — Neden darılacak canım?... Tanı- rım onu... Şen bir ber artistidir. Hasan makinesini açlı, Kumlar üs- Gülümsiyerek elinde tuttuğu kırmızı şemsiyesini biraz yana aldı, yeni bir poz aldı ve: a — Eğer arzu ederseniz, dedi, böyle de bir resmimi çekebilirsiniz... ii Hasan bu ütifat karşısında Şaşır- mıştı: — Mersi... dedi, sizi rahatsız etmez- sek böyle bir resminizi de çekelim... Çekti, Genç kadın, Ferdinin söyle- diği gibi hakikaten çok şen ve iltifat- kârdı. i Hasan onun poz poz resmini aldı. Genç kadın: — İsterseniz, deği, arkadaşlarımı da çağırayım... Denizde top oynar- ken resimlerimizi çekiniz, amma hep- sinden birer tane isteriz. Zaten biz de resim çektirmek istiyorduk. Genç kadın biraz sonra civü ew kaynaşan bir sürü arkadaşını çağırdı. Hasan, Ferdi ve genç kadınlar hep bir- den denize girdiler, Ilik dalgalar ara- sında çılgın bir top oyunu başladı. Fotoğraflar çekildikten sonra Hasa- nın da iştirakile hep birden top oyu- nuna başladılar. Fotoğraf makinesi soyunma kabinesine bırakılmıştı. Zaman zaman çilgın gibi neşeli olan genç kadınlardan bir ikisi Ha- sanı çekingen gördükleri için onun üstüne hücum ediyorlar, delikanlının yüzüne güzel ellerile su atıyorlar, ken- disini boğacakmış gibi suya batırıyor- lardı... Hasan, hayatında tik defa bu kadar çılgın ve neşeli bir gün geçirmişti. Denizden çıktıktan sonra piâjm radyosu başlamıştı. Kumlar üstünde mayolarla dansa başladılar. Hasana; — Aman... dediler. Bir de böyle bir fotoğrafımızı çekiniz. Arıma bize de vereceksiniz... Hasan derhal makinesine yeni bir filim daha koyarak onların mayo ile dansederken resimlerini çekti. Genç kadınlardan biri: — Lâkin, dedisiz niçin dansetmi- yorsunuz.... — Zararı yoku, biz sizi idare ©de- riz... Böyle tenbel tenbel durmak si- zin gibi genç bir adama yakışmaz... Haydi dansa ... O gün Hasan dünyanın en eğlenceli gününü geçirdikten sonra #kşam dö- nerlerken Ferdi: — Aman, dedi, gece enstantane re sim çekmesini tecrübe ettin mi?. Hasan buna da itiraz etli, fakat Ferdinin dediği doğru idi. Bakalım gece elektrik ışığı altında ne dereceye kadar güzel resimler çekebilecekti. Sonra hakikaten barda dansedenlerin, varyete yapanların güzel resimleri olurdu... Kâlktılar. Gittiler... Yalnız kırmızı karanfiilerden yapılmış kısacık bir mayo İçinde sarışın bir genç kadın sahnede dansediyordü. Karanfilden mayolu genç kadın sahneden indik- ten sonra masalar arasında da şarkı söyliyerek dolaşıyordu, yanlarından geçerken Ferdi: — Haydi, dedi, tam sırası... Bir res- mini gl... Her zaman böyle güzel re- sim mevzuu bulunmaz... Şu karanfil- den mayonun güzelliğine bak... Hasan doğruldu. Bütün cesaretini toplıyarak karanfilden mayolu kadı- nın bir resmini çekti, Karanfil mayolu kadın bundan Adetâ memnun olmuşlu. Onların ma- sasının önünde durarak türlü türlü pozlar aldı. Hasan da Onun türlü tür- lü resimlerini çekti. Karanfil mayolu kadın böyle bar artistlerinin daima yaptıkları gibi sonunda Hasan ya- nağından öptü ve mayosundan ko- pardığı kırmızı bir karanfili müşteri» lerin alkışları arasında genç adanın yakasına taktı. Hasan çok utanmıştı, amma karan- filli mayolu kadının kırmızı dudakları başını fırıl fırıl döndürmüştü. Bir kaç resim daha çekmek için o gece barda sabaha kadar kaldılar. Artık iyi resim mevzuları bulmak için Ferdi ile hergün bir yere, bir sayfiye- ye, bir eğlence yerine, bir mesireye, bir plâja gidiyorlardı... Bu fotoğraf merakı, Hasanı dünyanın en çapkın ve eğlenceye en düşkün adamı yaptı... (Bir yıldız) Bir muvaffakiyetin filmi Dişleri boyuna çürüyor, ağzından fena kokular yıkıyordu. Midesi hazxm vazifesini yapamıyordu. Bu neticenin sırrı şudur: Dişlerimiz; yemek içmek, nefes ar mak, konuşmak ve saire gibi ağız faa- Myetleri sebebile. harici ve dahili pek çok tesirlere msruzdur. Het hareketi- le mikroblar, hastalıklar, muzır mad- delerle karşı karşıyadır. Dişlerin çü- Tümesi ve ağız nahiyelerinde illihab- Jar başlamasile beraber mideye, ciğer- lere, âsaba irinli ve müteaffin mürek- 'kebatlı ifrazatın gitmeside başler. Malüm bir çok hastalıklarla beraber teşhis edilememiş bir çok hastalıkları da bu ifrazat yapar. Bu tehlikeli vaziyet karşısında diş- leri mütemadiyen kontrol etmek ve hemen her dakika temiz tutmak lâ- zamdır. Bu temizlik içinse, dişleri yal- nız sabahları fırçalamak kâfi değildir. Bugünkü tıb, dişlerin sabahleyin, ge- ce yatarken ve her yemekten sonra mutlaka ve itinalı şekilde diş macuni- le temizlenmesini zaruri görmektedir. RADYOLİN Pan inen meki “ Buda, Rüyada, benim atımın dizginle- rini Tiyen - Fodan alıp Terlanın eline vermiş... bunun manası nedir?,, — Ona: (Şeytanın kızı) demek da- ha doğru olacak! O, şeytanetten baş- ka birşey düşünmüyur. Bu sırada, Şanga, Terlanı ölümden kurtarmak için şöyle bir hile düşü- nüyordu: — Hakan gökten gelen musibetler- den çok çekinir... Kendisine görülen bir rüyadan ve Terlan idam edilir- se Moğol tahtının yıkılacağından bah- sedilse, acaba Terlanı aficder mi? Ti - Ma: — Hakanın bana çok teveccühü vardır, baba! İstersen böyle bir rüyü- yı ben görmüş gibi, kendisine anla” tayım! Zaten bugünlerde Cin- Kini de merak ediyor. Kendisinden bir ha- ber alamadığı için çok kederli görü- nüyor, Benim böyle bir rüya uydura- cağıma ihtimal vermez. Bu suretle belki Terlanı ölümden kurtarmağa muvaffak oluruz... dedi, Baba kız, Terlan kurtarmak için ellerinden geleni yapmağa karar verdi- ler. ... Prenses Ti-Ma'nın uydurduğu rüyal.. Şanga iki gündür, kızından bir ha- | ber alamadığı için merak ve endişe içinde, odasında dolaşıp duruyordu. Ti - Ma hakana söylenecek rüyası- nın mevzuunu hazırlamış ve bir ha- remağasile kendisine şöyle bir haber göndermişti: «— Çok mühim bir rüya gördüm... Cin - Kinden yeni haberler var. Ha- Kanı ziyaret, etmek istiyorum.» Kubilây gelinini çok severdi. Haremağasına: — Gelsin, dedi, fakat hemen $im- di... Haremağası koşarak prensesi aldı, Kubilâyın odasına gelirdi. Kubilây o gün büyük mabede gide- cekti. Tahtırevan saray kapısında bekliyordu. di öyle mi? Ti - Ma Kubilâyın önünde diz çöktü... — Evet, hakanım! Cin - Kini gör- düm bu gece, Yeşil bir ağacın üstün- de mağrürene oturuyordu. — Bunün mânasını Pantaya sora- hm, Ti-Ma' Cin-Kinin ağaç üstünde İ oturması ne demektir? — Pantaya sormağa lüzum yok, Kubilây gelinini görünce gülümse- | .— Cin - Kini rüyanda görmüşsün, | bakanım! Rüyaları ben de tabir edebi- | dirim: Cin - Kin muzaffer olmuştur. Kubilây sevindi: — Sahi mi söylüyorsun, Ti - Ma? Eğer Cin - Kin ordusile muzaffer ol duyse, Kora prensinin burnu kırılmış demektir. 'Ti - Ma rüyasına devam etti: — Cin -Kin ağactan biraz sonra yere atladı, hakanım! O sıralarda siz kır atınızla geçiyordunuz. İkimizi birden atın üstüne aldınız ve bizi at- la beraber göklere doğru çıkardınız! — Ya bunun mânası?... — Bunun mânası dâ şudur! Cin - Kin çok yukında Koradan muzaffer olarak dönecek ve siz onu taltif edeceksiniz! Ti- Ma burada birdenbire. sus- muşlu Kubilây bir türlü odadan çikamı- yordu. Hakânın rüyaya çok inandığı- ni bilen Ti - Ma: — Göğe vardığımız zaman “izi (Buda) karşıladı... Ve size şunları söyledi: (Bir insanın parmakları cüzzam illetine müptelâ olsa; o par- makları kesip atmak mümkün mü- dür?) Siz: (Hayır, mümkün değildir!) dediniz. Buda; (O halde kızını kendi elinle nasıl idam ediyorsun?) diye sordu. Kubilây telâşla: — Ben ne cevap verdim? Dedi, Ti-Ma: — O sırada gözlerimi açmıştım... Keşke uyanmasaydım... Verdiğiniz cevabı işilemedim, hakanım! Fakat, Kubilây ayakta durmuş, düşünü yordu. 'Ti-Ma geriye çekildi: — Aftedersiniz, dedi, telâşla rüya- mın bir yerini az kaldı unutuyordum. Gök yüzünden dönerken atınızın dizginlerini Tiyen - Fo tulmak iste- mişti. Buda nurdan elini uzattı. Diz- ginleri Tiyen - Fodan aldı ve O Sira- da beliren Terlanın eline verdi. Kubilây, gelininin rüyasını dinlier- ken hayretten hayrete düşmüştü. — Ya bunun mânası nedir, Ti-Ma? Diye sordu. Ti - Ma soğukkanlılığını muhafaza ederek: — Burasyi ben de anlıyamadım, hakanım! Dedi. Bunu Pantadan başka bir kimse tabir edemez. Mâna- sını ondan surunuz! Kubilây yürüdü: — Pek âlâ... Ben Pantayı mabeğ- de görür, sorarım. Haydi sen odana git ve sakın bu Tüyadan kimseye bah- setme! Kubilây aynlırken, her zamanki gibi Ti - Mann saçlarını okşamıştı. Hakan mabed yolunda xmütemadi- yen 'Ti - Manın rüyasını düşünüyordu. Hele bir mabede varsın. Şüphe yok ki, ilk yapacağı iş, Budanın «Bin bir eliis heykeli önünde Gua etmek- ten evvel, Pantayı bulup gelininin rü- yasını anlatmak ve mânasını sormak olacaktı. «Buda» nın heykeli önünde. O gün möbed çok kalabalıktı. Kubilây tahtırevandan iner inmez, kendisini karşılıyan rahiplerden biri- ne Pantayı sordu. Rahip, Pantanın üç gündenberi münzeviler köşesinde çile doldurdu- gunu söyledi. Hâkân mabede girmeden münzevi- | ler köşesine doğru yürüdü. Rahipler birdenbire şaşırdılar. Kubilây, derin bir vecd İçinde üç gündür yemek yemeden, gözleri ka- palı dun eden Pantayı görmeğe mİ gelmişti? Yoksa mabedi ziyarete mi?... Herkes hâyretle birbirine bakış yordu. Kublây: — Panlanın hücresini gösterin ba- na... Dedi Rabiplerden biri demir hücrenin önünde durdu. Kubilây kapıyı açtı ve arkasındaki Tahiplere: ni Panta ile yalnız bırakınız! Diyerek, Pantanın yanına girdi Kubilây, mabedin (Münzeviler kö- şesi) ne ilk defa giriyordu. — Acaba hakan da bir kaç gün için İnzivaya mr çekilecekti? Rahipleri saran bu şüphe, biraz sonra başkâlarına da sirayet etmiş Kubilâyın Pantayı niçin aradığını bilen yoktu. Panta gözünün ucile, yanına giren gölgeye baktı, Hakanı tanıdı, titre- di... Bir heyaletle karşılaşlığına hük- mederek gözlerini tekrar kapâdı. Kubilây yavaşça seslendi: — Panta... Beni rahatsiz ettim. Fa- kat, seni görmeden duramıyacağım. Gözlerini aç. Beni dinle! İhtiyar rahip gözlerini açlı; — Ulu mabud bizi affetsin... Biraz önce onun (huzurunda idim. Şimdi sizin huzurunuzdayım. Emrediniz, Ulu hakant dedi, Kubilây sordu: — Buda, rüyada, benim atımın diz- ginlerini Tiyen - Fodan alıp Terlana vermiş... Bunun mânası nedir? Panla önüne bakarak cevap verdi: — Tiyen - Fonun yıldızı sönecek, 'Terlana itimadınız artacak... Bütün kuvvet ve salâhiyetinizi ondan &lp Terlana vereceksiniz! Kubilâiy hiddetlendi: — Böyle bir niyetim yok. Ben Ter- lanı idam etmeden rahat edemem. — Buda böyle istemişse, bunun önüne geçemezsiniz, bakanım! Suda ne isterse, o olur. mp ei. kapılı bir