v AKŞAM nâzaran damatlar iki <#Kekâ damatlar», | «saka damatlar»... «Kekâ damatlar» mütemadiyen “yan gelirler; rahat ederlermiş, Saka damatlar ise müt&- madiyen bol delikli kalburtarla çeş- meden su taşıyan sakalara benzer- | lermiş... Ha bre çalışırlar, fakat bir türlü didinmeleri bitmezmiş... İşte Fuad Fahir birinci sımf da- matlardandı. Yani ekekâ damat lâr> dan... Bütün işi gücü evde yan gelmek, pek sıkılırsa bahçe ile meş- gul olmak, senede bir Kere karısile bir buçuk iki aylık bir seyahat yap- maktan ibaretti. Karısı vakia yaşça kendisinden çok büyüktü amma çokta zenğindi. Puad Fahir zaten çocukluğundanbe- ri çalışmağa alışmamış, iş miş tub mak aklına bile gelmemişti. Günün birinde Fuad Fahir geniş rahat şezlongda öğle yemeğinde tı- ka basa şişirdiği midesini dinlendir- meğe çalışıyordu. Bir yandan düşü- nüyordu. Bu işsiz güçsüz hayattan artık bikmıştı. Kendisini oyalıyacak bir iş arıyordu. Birdenbire aklına gel- di. Acaba şöyle büyük, güzel, fev- kalâde bir roman yazsaydı, bütün genç kızların, genç kadinidrın kalble- Finde heyecan alevleri parlatsaydı. Az bir zaman içinde şöhreti bütün ağızlarda dolaşsaydı. O geçerken genç ve güzel kadınlar birbirlerine işaret ederek; İşte Fuad Fahir.. Fuad Fahir... Meşhur romancı.. diye-güsterseydiler ne kadar fevkalâde olurdu. Derhal kararını verdi, Muhakkak bu işi yar pacaktı. Roman yazmak için şöyle iyi, gü- zel bir dekor lâzımdı. Bunun için he- men bir otomobile alladı. Deniz ke- narında güzel bir babçeye,gitti. Ya- ü kâğıd, kalem almıştı, bakıyor, kendisine bü- türlü olurmuş. sini binlerce, yüz binlerce genç kızın, genç kadının göz yaşları ısla- tacağı hazin bir roman yazması lâ- zımdı Lâkin şuilham denilen şeyde amma da zor geliyordu. Fuad Fahir garsonu çağırdı: idi... Fuad Fa- birayı dikti. yazmak usulü bitti, ilham yok... Gece Ol 2, file, dedi, deniz bana ilham or... Zaten her sanatkârın ik vembat ayrı imiş... Benim iha» mum da denizden gelmiyor, Şöyle mü- zikli, kadınlı bir yere gitşem... Bir Bahçeden çıktı, Gene bir otomobi- le atladı. Bu seferde bir bara gitti. eki caz gürültülü bir rumba Barın ışıkları söndürülk. Yalnız dans edilen yerde, ken- dön gi iş, yanak yanağa dans dının hayatı başlı başına bir aşk ve safahet romanı idi. Belki Peştede başlıyan bir aşk ma- cerası,.. Sonra gürültülü artistlik ve bar hayatı... Peşteden onu şarktaki küçük bir bara sevk eden macera- nn iç yüzü kimbilirne kadar es rarlı ve meraklı idi... Fuad Fahir: — Bir romancı evvelâ hayatı am lamalı., dedi, hayatı anlamak için de insanları anlamak lâzımdır. Şu güzel Macar kadınının esrar dolu ma cerasını muhakkak dinlemeliyim... Fakat kâfir kadın ne güzel de sigara içiyor... Kadını evvelâ dansa, sonra da ma- sasıma davet etti. Bir aralık aklına evi geldi. Karısı geldi. Fakat bu gece Fuad Fahir mazurdu. Çünkü çalışı- yordu, büyük istikbali için saatler. denberi kafa patlatıyordu. Nihayet yaşça kendisinden çok büyük olan ka- rısı da kendisini ne yapsa her şeyi affedecek derecede seviyordu. Macar kadını pek şirin şeydi. Saat- ler gtçiyor, konuşuyorlar, bir türlü Fusd Fahire mevzu çıkmıyordu. Dışarısı perde perde -aydinlânı. yordu. Güzel bir yaz sabahı başlıyor. du. Mâcâr kadını: — Yazın, dedi, gece yarısından son- ra barın kapalı kısım hiç çekilmiyor, biliyor musunuz?.. Sıcaktan insan bunalyor. Sabahleyin plâj ne Kadar da iyi olur. İnsanın bütün uykusuz Yuğu, sersemliği geçer. Bu bir nevi ecplâja gidelim bir-teklitti, Fuad Fahir dü yade geç kalacaktı. Adam sende... Nasıl olsa çok gep kalmıştı. Sonra bütün bunları keyfi için yapmıyordu ya... Bugün öğleden sonra, bütün bir.gece çalışmış, ro- manın mevzuu için kaç saat kafa pat- latmıştı. Sonra plâja giderse belki orada güzel bir mevzu büulabilirdi. Bunun için Macar kadınına: — İsterseniz bir otomobile. atlayıp Floryaya gidelim... dedi. Macar kadını razı oldu. Biraz son- ra bir otomobil onları. plâj'yoluna doğru koşturuyordu. Denize girdiler. Lük bütün bunlara rağı ham perisini bulamadı. Nihayet öğle- den sonra evine dönebildi. Kendisini büyük bir merak ve he yecan İçinde karşılıyan karısı: — Neredeydin canım? Birdenbire kayboldun... O kadar merak ettik ki şimdi polise telefon ediyordum. Ne redesin? — Aman sus karıcığım dedi. Dündenberi çalışıyorum, kafa patla- tıyorum, romanımın mevzuunu bul mak için didiniyorum. Fena halde yorgunum... Hemen yatacağım... Karısı biraz söylenecek oldu, lâkin Fuad: — Rica ederim. gibi indü: Eve pek zi. bu (derece 3 Ağustos 977 Salı İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 1305: Muh- telif plâk neşriyatı, 4 SON. Akşam neşriyatı" 1830: Plâkla dans musikisi rans: Eminönü Hal- kevi namına Nusret Safa, 20: Nuri Halilin iştirikile Türk m heyeti, 2030: Ömer Riza tarafından arab- ca söyler, 2045: Vedia Rıza ve arkadağ- lart tarafından Türk musikisi ve halk şar- kıları (Saat ayar, 2115: Radyo fonik dram (TAİS), 22,15: Ajans ve borsa ha- berleri ve ertesi günün programı, 2230: Plâkla #ololar, opera ve operet parçaları, 23: BON, Ecnebi istasyonların en müntehap programı Diilâme (368) saat 22: (Madam Butterfiy) operası, Bordo (778) 21,19; Opera Komik- ten nakil Sottens (443) 2135: Konser, Kolonya (458) 22: Senfonik konser, Prag (#10) 2155: Orkestra ve keman, Menakn (405) 23,20: Oda musikisi, Dans musikisi Hilversum X (1875) saat 2350. 4 Ağustos 957 Çarşamba — Öğle neşriyata: 1230: Plâk- la 'Türk musikisi, 1250: Havadis, 1305: Muhteli? plâk neşriyatı, 14: SON. Akşam neşriyanı: 1830: Plâkla dans musikisi, 1930: Konferans: Beyoğlu Hal- kavi namına Feridun Osman (Türk bay- râğına saygı vazifesini yapmak), 20: Ne- #he ve arkadaşları tarafından Türk mu- sikisi ve halk şarkıları, 2030: Ömer Rıza tarafından arabca söyler, 2045: Bimen Şen ve arkadaşları tarafından Türk musi- kisi ve halk şarkıları (Saat ayarı), 21,15: ORKESTRA: 22,15: Ajans ve borsa ha- berleri ve ertesi günün programı, 2030: Plâkla sololar, opera ve operet parçaları, 28: SON. Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişi!: Pangaltıda Nargileciyan, Tak- sim: Limouciyan, Beyoğlu; İstikiği caddesinde Dellâsuda, Galata: Hüse- ii Kasımpaşa: Müeyyed, isim Aseo, Eminönü: Hüg- nü Onar, Heybeliada: Tomadis, Bü- yükada: Merker, Fatih: Saraçhanede İbrahim Halil, Karagümrük: Mehmed Arif, Bakırköy: İstepan, Sarıyer; Asat, Tarabya, Yeniköy, Emirgân ve Bumelihisarındakt. eczaneler, Aksa- ray. Nuri, Beşiktaş: Vidin, "Ka- dıköy: Pazaryolunda Merkez, Modada Faik İskender, Üsküdar: Ahmediye, Fener: Defterdarda Arif, Beyamd: Ye- ni Lijeli, Küçükpazar: Hikmet Ce- mil, Sartatya: Yedikulede Teofilos, Alemdar: Cağaloğlunda Abdülkadir, Şehremini: Akmed: Hamdi. Hasan Âli Yücel Pazartesi Konuşmaları Kitap halinde intişar etti. Satış yeri Remzi kita, idir. çalıştıktan sonra bir de senin kapris- lerini dinliyemem... Dedi ve yattı. Ertesi gün, daha erte- si gün, daha ertesi gün Fuad Fahir hep böyle çalıştı. Ve hâlâ da roma- nın mevzuunu bulmak için gene tıpkı ilk gecedeki gibi zavallı geberin- ceye kadar çalışıyor. Hâlâ ilham pe- TİSİ ortalıkta yok... Zavallı Fuad Fa- hir ne derecede yoruluyor! (Bir yaldız) Pe o RE ge ee Her yemekten sonra mutlaka günde 3 e um“ İdata dişleri niçin temizlemek lâzımdır? Çünkü unutmayınız ki: Fuad Fahir: — Ohhh, dedi. Burada ilham ge il Hattâ roman da böyle başlı- Gece... Loş bir bar... Mavi yşıkların altında yanak'yanağa dans eden bir çif... Böyle çlgm bir gece de başlıyan aşk macerası ne facialar geçirdikten sonra gayet hazin bir tarzda bitebilir... Bir masaya olurdu. Röniahının mevzuunu düşünmeğe başladı. Yok, yok, yok... Mevzuu bir türlü bulamı- yordu. Bir viski içseydi belki fikri açı- lırdı, kafasında bir şeyler doğardı. Gelen garsona: — Bir viski.. dedi. Buzlu soda ile viskiyi yuvarladı. Arkasından bir tane daha getirtti... Hey kör olasıca ilham perisi hay... Hâlâ ortalıklarda kendisini göstere Mmiyordu. Güzleri ilerideki masâda oturan bir Macar kadınına rasladı.. Güzel ka- dundı doğrusu... Fuad Fahir düşün- dü. İşte belki de kendisine büyük bir göhret temin edecek olan romanının mevzuu ilerideki masada ötüran, iri, Mücudlü, kızl kızılcik dudâklı Macar Bakımsızlıktan çürüyen dişlerin difteri, bademeik, kızamık, enfioenza, ve hallâ zatürrieye yol açtıkları, ir tihap yapan diş etlerile köklerinde mide hümması, apandisit, nevresteni, sılma ve romatizma yaptığı fennen anlaşılmıştır. Temiz ağız, ve sağlam dişler umumi vücud sağlığının en bi- rinci şartı olmuştur. Binaenaleyh diş- lerinizi her gün kabil olduğu kadar fazin - lâakal 3 defa - «Radyolin> diş macunile fırçalıyarak sıhhatinizi gür ranti edebilirsiniz ve etmelisiniz. BU suretle mikropları imha ederek diş- lerinizi korumuş olursunuz. RADYOLİN Bütün tehlikelere ka Sabah, öğlen ve akşam günde 3 defa dişlerinizi fırçalayınız | KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli No. 130 Terlan:"Sizi seviyorum, İmparatoriçemi diyerek, Tiyen - Fonun boynuna sarılmıştı. Bu sırada perdenin arkasından bir gölge uzandı — Hakan seni Kora civarında bir vilâyete göndermek niyetindedir. Hal- buki oralarda isyan devam ediyor. Sen Koraya gidersen, Koralılar seni bir gün içinde parçalarlar, Terlan! Terlan vaktile Koraya gittiği için oralarda yaşamanın - bilhassa böyle isyan günlerinde - ne kadar müşkül olduğunu biliyordu. — Beni hakan Koraya sürüyor de- mek! Acaba suçum nedir? Diye sordu. 'Tiyen-Fo: — Bilmem, dedi, fakat bildiğim bir şey var: Hakanın artık sana iti- madı kalmadı. — Bu itimadı kaybettimse, Koraya değil, cehenneme gitmeğe hazınm. Gülçinin kaçırılmasında ufak bir te- sirim olsaydı, ben de onunla birlikte kaçardım. Eğer suçum buise, ha- kan beni henüz tanımamış demektir. — Herkes senin hakkında böyle düşünüyor. Yani Gülçini Terlan ka» çırmıştır, diyor. — O halde Koraya gitmeğe razr- yım. Mademki hakan kendi güzile de- İ gil, başkalarının gözile görüyor. Ben bundan sonra sarayda duramam, im- paratoriçem! — Bu meseleyi kapatmak ve seni suçsuz göstermek mümkündür, Ter- lan! Senden geçenlerde bir şey iste. miştim. O isteğime müsbet cevap ve- rirsen, her şey yoluna girecek. Hakan tekrar eskisi gibi sana itimad göste- recek. Bunu temin etmek benim elim- dedir. Terlan bu kadar ısrar karşısında dayanamadı. O zaten hareme geçer- | ken imparatoriçeye karşı menfi vazi- yet almamağa, her dediğini yapmağa karar vermişti. İnsanlar iradelerini kaybedince, ço- cuk kadar zayıf ve tehlikeli olurlar, | Terlan'da tapkı bir çocuk gibi - Gük çinin kaçtığı gündenberi - her rüzgâ- ra kendini kaptırmağa ve her söze inanmağa başlamıştı. Terlan imparatoriçenin gözlerine dikkatle baktı: — Ben artık âvucunuzun içinde eriyen bir buz parçası gibiyim, impa- ratoriçemi Bundan sonra en büyük kuvvet olarak yalnız sizi tanıyaca- ğım. Taptığım mabudların hiç birisi bana sizin kadar kudretli görünmedi. En büyük iztırabı sizden aldim. En büyük saadeti de sizde tadacağım. Ayağınızın dibinde dolaşan ceylân- lar, tavuslar ve tavşanlar gibi sadık ve zararsız bir mahlük olarak #lze bağlı kalacağım! © 'Tiyen - Fo: — Haydi, sanl öyleyse boynumal Beni yıldızların altında kucakla! Ve bana: «Seni seviyorum, imparatori- çem!> diye bağır! Kulaklarım sesini Tiyen - Fo bu Sözleri çok yavaş söylüyordu. 'Terlân kendini korkunç bir aşk bumması içinde kaybetmişti.. yüksek Sesle bağırdı: «— Sizi seviyorum, imparatoriçemi Beni affediniz!» Ve kollarını uzatarak Tiyen - Fo- nun boynuna doladı. Pi Bir gölde.. bir ses.. ve bir inilti 'Tiyen - Fo kapıda duran cariyeye seslendi: Sim derhal taraçanın yan tarafın. daki perdeyi açtı. Perdenin arkasından iri boylu ve iri gövdeli bir gölge belirdi. Terlan birdenbire şaşırdı. Kolları- nı imparatoriçenin boynundan çeke- medi, Taraçanın üstünde Tiyen . Fonun sesi işitildi: — Alçak. nankör adam! Burada ne işin var senin? Terlan derin bir sersemlik içinde bocaliyordu. — (Miyen - Fonun kime bağırdığını n MR lar, a siri yam İmparatoriçenin sesi gittikçe yü — Buraya beni kucaklamak için # saklandın? Hain köpek! Hakana vet diğin sadakat yeminini ne çabul unuttun? Terlan perdenin arkasındaki göl genin kendisine doğru yürüdüğün gördü. Birden gözleri dışarıya uğr# atılmak istedi. Fakat, kolları om zundan yarına sarktı. dizleri titre di ve muhakemesini kaybederek y& re kapandı: — Hakanım'... Arkadan iki meşale uzandı 'Taraçanın üstü birdenbire gündüf gibi aydınlandı. Kubilây han, karısını Terlanın kol ları arasında görünce beyninden yık dırımia vurulmuşa dönmüştü, Gö# lerinden kıvılcımlar saçılıyordu. Alçak köpek! Namus düşman! melün! Kızıma yaptığın fenalık ye” miyormuş gibi, şimdi de karıma mW güz diktin! Ve yumruklarını sıkarak bağırdı: — Yakalayın şu haini... Arkada duran iki Moğol nöbetçisi Terlanı kollarından yakalayıp yer$i vurdular. Kubilây ayağile Terlanın göğsün# basarak karısının yanına koştu. Terlan nihayet Tiyen-Fonun tuz“ ğına düşmüştü. Yerde bir inilti ve bir feryad... Di ha sonra bir kahkaha işitildi. Terlan inliyor ve Tiyen - Fo gülü- yordu. Nöbetçiler Terlanı sürükliyerek ta“ raçadan dışarıya çıkarırlarken, Ku bilây karısının saçlarını okşuyordu: — Her sözüne inanırdım, Tiyen * Fo! Fakat, Torlanın sana tecavüz ef tiğini, ikide birde yolunu kestiğini | söylediğin zaman tereddüd etmiştim. | Artık kimseye itimadım kalmadı. | remdeki akağalarla cüceleri bile de fedeceğim. | 'Tiyen - Fo cali bir heyecan ve te- Jâş içinde homurdanıyordu: — Terlan yolumu kestiği zaman, | ona benden ne İstediğini sormuştum. Bana: «Seni çılgınca seviyorum! Bir kerecik olsun kollarımla sarayım. Başka bir şey istemem!» demişti. N- hayet bu gece taraçaya geleceğini bir cariye ile haber göndermiş. Ben de size söylemeğe ve şerefimi koruma ğa mecbur oldum. Sizi eğlencenizden ve misafirlerinizin yanından ayır- mak istemezdim. Fakat, beni mazur görünüz, hakanım! Etrafımda dola- şan düşmanları gözlerinizle gördü- ğünüze memnun oldum. Kubilây eğlence salonuna dön medi. Tiyen - Foyu aldı ve yatak odasıns götürdü. “ Gece yarısı... Kubilây şarap içiyor. Konuşuyorlar: — Artık kimseye itimadım kalma” dı, Tiyen - Fol Saraydadönen bü münasebetsizliklere nihayet vermek sırası geldi, Haremdeki kıskançlıklar | yüzünden pek muztaribim, Kıskançlıkları yapan ben değk müddetçe mişlerdi. Saraya döndüğümü duy- dukları zaman tekrar benimle uğra$” mağa başladılar. Bütün emmelleri, beni sizin gözünüzden düşürmektir. | — Terlan da onlara mi uydu ac” ba?... — Şüphesiz... Terlanı teşvik eden Gökçin hatundur. Kızını ölümden kurtarmak için 'Terlanı avlamış. Şi” di bunun öcünü benden alacak. Bum dan sonra - Gökçin hayatta oldu” ça - ben rahat ve emniyet içinde y8” şayamıyacağım. — Kınnın kaçınımasında Gök” nin parmağı olduğunu anlasam, onü da saraydan sürerdim. ANAL Geli