SİYASI İCMAL; ———aa B. Hitlerin son nutku Almanyanın hem. devlet, hem de ida- Te şefi olmak ifibarile politikasına hâ- kim bulunan B. Hitler, Avrupanın si- yasi ve askeri son derecede karıştığı şu zamanda Würtemberg'de söylediği Pir nutukla bütün dünyayı heyecana düşürdü. B. Hitler, Almanyanın yal niz âskeri cihetten değil, iktisadi ci hetten de tamamile hazırlanmış olup Dir daha ezilemiyeceğini ön elti Umumi harpte Almanya karada, de- nizde, yahud havada deği, iktisadi sahadaki uğradığı sıkıntı ve daha doğ- Tusu açlık ve ham maddesizlik yüzün- den mağlâb olduğuna işaret etmiş ve bundan sonra Almanyanın birdaha Döyle bir felâkete uğramıyacağını te- min etmiştir. Leipeig Alman kruvazörü hadise- sinden de bahisle Valencia önünde gsrplt dört devletin donanmaları nü- mayiş yaparak aralarındaki tesanudü Dösteremediğinden, Almanyanın artık müşterek emniyet usulünden büsbü- tün çekildiğini ve bundan sonra AL manya kendi hürriyet ve namus ve emniyetini kendi vesaitile mudafaaya azmeylediğini ve bunu yapabilecek kudreti de haiz bulunduğunu beyan eylemiştir. Alman devlet şefinin başlıca mua vinlerinden Göbbels de ayni zamanda möylediği bir nutukla bugünkü Alman- marn yanın galib devletlerin her dediğini yapan yedi sene eevvelki Almanya ol- mayıp kendisini müdafaaya muktedir. olduğuna emin kuvvetli bir büyük devlet bulunduğunu ehemmiyetle kay- detmiştir. Bu nutuklar Londrada ademi mü- hale komitesinde Almanya ile İlalya- nin kontrol çekilmeleri üze- rine bütün konirol işlerinin İngiliz ve Fransız donanmalarına bırakılması ve âdetâ bütün İspanya işlerinin ne- zareti İngiltere ile Fransaya hasredil- mesi için Londra ve Paris kabineleri- nin yaptıkları teklife cevaptır. Lon- dradaki Alman ve İtalyan murahkhas- ları bu teklifi metbuları hükümetlere bildirmişlerdir. Fakat gerek Berlinden, gerek Ro- madan gelecek cevaplar B. Hitlerin nutkundaki ai ve olacağa benzemiyor. Almanya yö, SONA na kadar mücadele etmek için ittifak ettikleri komünistliğe ve bunun arka- sında bulunan devletlere, İngilterenin kendilerile beraber olmakta tereddüd ettiğini görerek, yalnız kendi kuvvet- lerine güvenmeğe karar vermişler ve serbestilerini ellerine almışlardır. Bu yüzden Avrupa sulhü çok büyük fırtı- naların arifesinde bulunuyor. Feyzullah Kazan Moker öldü İngilterenin meşhur bir bar srtisi | O Moker öldü, Moker, büyük harpte, vardı: Bayan Vesta Tilley... Bu kadı- nin kendi yazıp kendi bestelediği ve ç şarkılar, yarım asır evvel bütün İngiltereye yağılır, dillerde des- tan olurdu. Bayan Tilley bügün 73 yaşındadır. ına esmiş ve gençliğinde garkı söy- leyip dans ettiği barları dolaşmıak is- temis ve bu suretle barların yüzde o- tuzunum sinema haline geldiğini gör- müş!... Yeni Albion Amerikalı bay Beril, San Fransis- akl giderken, şehirden bir kaç ki- re mesafı e ede otomobili bozulup Bay Beril, ootmobiliri tamir büyük bir taş arahirken, elinde e deni bir plâk Eeçiyor. Bu plâkla otomobilin tekerleğini kaldırıyor, işi- ni görüyor, plâğı otomobilin arka- pa atıyor. Bir kaç gün sonra plâk a eline geçiyor, evirip çevirirken ünde yazılar olduğunu üyor. Plâğı temizliyorlar da enli ez yorlar: #Bu satırlar 17 yazılmıştır» “Allahın ve Kraliçe Elizabetle va- rislerinin emri üzerime bu sahip oldum, adınıda Yeni Albion koydum, — Frans Drak» .— “ğe Öğle tatili 3 —— Manifatura ve tuhafiyeciler cemiyeti reisinin bir teşebbüsü Avrupanın ekser Mer de, hattâ Bal öğle vakti çarşı ve dükkânlar kâpanır, burada çalışanlar evlerine : ler ve bir müddet istiri İki sene evvel. mi ime ta bu güzel usulün bizde de tatbik edilmesi tavsiye ediliyordu, O zaman neşrettiğimiz mektup bir çok itiraz. lara uğramıştı. İstanbulun şehirlere benzemediğinden, şehir çok dağınık olduğu için evlere gitmek ka- bül olamadığından iş, ileri sürülen fikrin tatbik edilemiyeceği Böylerimişti Öğle tatili fikri son zamanlarda, gene ortaya atılmıştır. Bu defa mani. fatura V& tuhatiyeciler cemiyeti re- isi B. Salâhaddin bu işle meşgul ol- maktadır. B, Salâhaddin, belediyeye müracaatla pu hususta teşebbüste wnacaktır. Manifatura ve tuha- İlyeciler cemi, eti pe ü iyeti i ların iki reisi dükkünl kânunusani 1559 da İ | , | Amerika ordusunda çalışmış olan gü- Moker, 12 eylül 1918 de, cepheden 43 kilometre geriye bir emir götürür- ken bir gözünü kaybetırişti. Bu onun son hizmeti oldu, ondan sonra 777 inci alayla beraber Amerikaya döndü ve 19 sene rehat bir ömür sürdü. Mokerin bir de arkadaşı vardı: Vil- helm, Wilhelm, esir edilen bir Alman güvercinidir. Bacağında gümüş bir yüzük ve bu yüzüğün üstünde de Al- man krallık arması ve güvercinin doğ- duğu tarih yazılıdır: 1917 de Bavyera Krallık güvercinliğinde doğmuş... Kokerle, Vilhelm başka güvercin- lere sokulmazlar, hep bevaber gezip uçarlardı. Vilhelm yalnız kaldı, İlk satılan gazete Eskiden sokaklarda gazete saltık madığını, ilk defa 1883 de İngiltere- de Midleton kardeşlerin çıkardıkları gazetenin sokaklarda satıldığını yaz- mıştık. Meğer yanlışmış. 1864 de Pariste intişare başlyan «Le Monteur du Soir» gazetesinin 80- kaklarda satılmasına Dahiliye Nezareti müsaade etmiş, i Demek ilk defe sokaklarda gazete, değil, Taksi ücreti Belediye mühim tenzilât yapılmasını istiyor ————. Benzin fiatlerinin #nmesi üzerine taksi ücretlerinin de tenzili lâzım-” geleceği görülmüş ve bü hususla be- iediye iktisad müdürlüğü tarafından tedkikat yapılmıştır. Bu tedkikat neticesinde şimdiye kadar 26 kuruştan açılan taksi sa- alinin 20 kuruştan açılması muva- fık görülmüştür, Bundan başka her kilometre ba- ına 13 kuruş alinacaktır. Yani şim- diye kadar her 100 metre başına taksi saati 2 kuruş yazarken, bun- dan sonra 150 metre başına 2 kuruş İktisad müdürlüğünün bu teklifi dün Şehir meclisi daimi encümeni- ne bildirilmiştir. Daimi encümen karar verdiği takdirde taksi ücretleri bu suretle ucuzlıyacaktır. e palı bulundurulmasını istemektedir. Evvelce ortaya attığımız bu fikrin tatbiki! kabil olursa bunu memnuni- ÜÇ buçuğa kadar ka- | yetle karşılıyacağız. Elektrik şirketi erkânının muhakemesi Mahkeme dün de bazı şahidleri dinledi Gümrük resmi vermeden getirtti- ği elektrik malzemesini Anadolu ya- kası yerine şehrin İstanbul şebeke- | sinde kullanmaktan suçlu elektrik | şirketi erkânı hakkındaki gümrük kaçakçılığı davasına dün sabeh ta kaçakçılık dayalarını rüyete salâ-. hiyettar ceza mehkemesi tarafından devam edildi. Geçen celsede şahid sıfatile din- lenen Nafıa Vekâleti hukuk müşa- viri B. Tahirin hadise etrafında ma- lümatına müracaat edildi ve ken- disine iddia makamı tarafından ba- a Süller soruldu. Şehid bu sual lere cevaben dedi ki: — Malzemenin defterlere kayitleri ayrılmadan yapılmış, muaf ve gay ri muaf eşyalar ayni defterlere kay- dedilmiştir. Bu hal 932 senesine ka- dar devam etmiş, sonra muaf eşya ya ait dosyalar tutulmasına başlan- mıştır. Bu muaf dosyaların tödki- kinden muaf malzemenin Rumeli ci- hetine gönderildiğini anladık, Müddelumumi: — Silâhdarağadaki muaf malze- Me nereden gelmiştir? — Şirketten aldığımız malümata göre Satgazel şirketinden gelmiş. Tedkikatımız sırasında sipariş dos- yalarını birer birer almıştık. Fakat Satgazel şirketine alt sipariş dosya» ları bize verilmedi. Eğer bu eski şirkete ait elimizde bir kayıt olsay- dı, araşlırmalarımızı O bakımdan da derinleştirilecektir. Silâhdarağadaki tedkikatımızın 88 beplerini şirkete söylememiştik. Fa- kat şirket bunun mânasını anladı ve munf malzemeyi hemen yerlerinden kaldırdı. Hattâ 932 senesinde levazıni müdürü B. Sadi ile Şebeke baş mü- hendisi B. Haşim arasında geçen bir muhaverede B. Sadi: «— Ne merak ediyorsun; biz güm- rülklü, gümrüksüz malzemeleri yek- diğerinden tefrik etmiyoruz ki.» de- miş ve böyle söylediğini bize de be- yan etmiştir. Bundan da anlaşılır ki şirket muaf malzemeyi bile bile kul- lanmıştır. Bundan sonra suçlulara şahid hakkında bir şey söyleyip söylemi- yecekleri soruldu. B. Lâzyan, Sat- gazel şirketinin devri esnasında ken- disinin şirkette bulunmadığını Söy- ledi ve ilâve elti: — Şirket muaf malzemeyi bile bi- le kullanmamıştır. Âletleri yerlerin: den kaldıran da ben değilim. Beno zaman seyahatte idim. Başmühendis B. Gileri de dedi ki; —, Kartotekler (heyeti fenniyede değil, şebeke dairesindedir. B. Tahir ilk beyanatında bunların heyeti fen- niyede bulunduğunu söylemişti. Şe- beke dairesile fen dairesi ayrıdır, Bu kartotek hakkında B, Haşim daha çok malümat verebilir, Benim anla- dığıma göre bu kartotekler kolaylık olsun diye yapılmıştır. Resmi bir ma- hiyeti yoktur. Diğer suçlular şahidin beyana hakkında bir diyecekleri olmadığını söylediler. Bunun üzerine şahidlerden elektrik şirketi umumi muhasebe ka- lem âmiri B. Salamon Benar din- lendi: — 931 senesine kadar gayri a malzeme için ayrı defter yoktu. ra muaf malzeme için dosyalar tu- tulmasına başlandı. Munf malzeme- nin Rumeli tarafında kullanıldığın- dan haberim yoktur. B, Gileri şahide sordu: — Mağazalarda, senede kaç bono muamele görür? — Tahminen 40,000 kadar. Şahidin müstantiklikteki o MHadesi okundu ve şehadet kâfi görüldü. Bundan sonra, müddelumumi gel- miyen beyannamelerin gümrükten celbini ve gümrük avukatlarıda Si- lâhdarağa fabrikasındaki tedkikatta hazır bulunan mühendislerin çağınl- maları ile tahkikat dosyalarının ehli vukuf tarafından tedkikini istediler, Suçlu avukatları itiraz ettiler Mahkeme, müddetumumi tarafın- dan vukubular isteklerin kabulüne, mühendislerin, ehli vukuf raporunun hazırianmasından sonra lüzum gö- rülürse çağırılmalarına karar vere. rek muhakemeyi başka güne bıraktı. Bahife Istanbul Mektuplar işte Beylerbeyi. Meşhur sarayı ile bu köy tabii letafeti tarihi kıym Manzaralarının, su cereyanlarının, hattâ havasının ve ikliminin çeşidi- le yeryüzünde tek olan Boğaziçi, coğ- rafya bakımından, Kizkulesi hiza- sından baylar. Eskilerde onu böyle ilibar ederler, Beşiktaşla Üsküdarı da o Boğaziçin- den sayarlarmış, Bugün böyle değildir. Rumeli yö kasında, tâ Arnavudköyüne, belki de Bebeğe kadar, gerek sahili boyu, ve gerek içeri kısım, İstanbulun âdetâ bir varoşu olmuş, Üsküdarla OKuz- guncuk ta sayfiyelikten, mesirelik- ten çıkmıştır. Bu suretle, bugünkü Boğuziçini Beylerbeyi ile o Arnavud- köy arasındaki noktadan itibar et- mek doğruya daha yakın olur. Hakikaten, vapurla İstanbuldan yukarı Boğazoçine gidenler, bu nok- taya gelince havanın birdenbire baş- kalaştığını, değiştiğini (hissederler, Bu tertemiz, iyod kokulu, can verici hava kanın cereyanmı, teneffüsü ko- Yaylaştırır. Yüze çarpan hafif mek tem, insana, dimağındaki pası silip süpürüyor gibi gelir. Çengelköy, Bey- lerbeyi, Vaniköyü sırtlarındaki, - ba- harda bülbül dolu - koruluklar, beri yakanın girintili, çıknıtılı sahili, şeh- rin levsinden incinmiş olan nazar- ları tatlı tatlı oyalar. Boğaziçine gidiş geliş, insan için hem maddi, hem de mânevi bir kür- dür. Bazan, yorgun vücüdumüu, bo- şuk snirlerimi, yıpranmış dimağımı dinlendirmek, tazelemek için ben bu gezintiyi yaparım, , Şirketi Hayriye hakkında daima birçok dedikodular vardır: Boğaziçi- ni öldürüyor, derler. Bir zamanlar bu kanaat benede de yerleşmişti. Ve ih- timalki o vakit, Şirket te bir takım mütereddid ve münasebetsiz icraati- 18 herkesteki bu kanaati takviye edi- yordu. Şimdi bundan rücu ediyorum. Zira görüyorum ki, bedbaht Boğaz- içinin kalkınmasına, bilâkis Şirketi Hayriyeden başka, canla başla hiz- met eden yoktur. Amma, Şirket böy- lece kendi menafliini güdüyormuş. Tabildir: Nimetsiz külfet olmaz. Var- sın, Şirketi Hayriye kazancını artır. sın. Elverir ki dünyanın en güzel kö- şeslde bu yüzden mamur ve âba- dan olsun! Şuracıkta, aklıma geliverdi de kay- dediyorum: Bütün Boğaziçini sevin- ler, orada oturup ta sükün arıyan- lar namına, deniz işlerile meşgul makamlardan bir dileğim var: Mo- törlü mavnalar, takalar, Boğazın ö- Tümüne yardım etmiyorlarsa bile, kı- yılarındaki insanları — kaçıracak ka- dar İzacatta bulunuyorlar, Günün en şairane, en vecdâver saatinde, ba- kıyorsunuz, tâ uzaklardan bir «pat pat: tır başlıyor. Bu, İstanbula gi- den veyahut ki Boğaza dönen bir motörün gürültüsüdür. Motör, bir kaplumbağa süratile ilerilediği içi bilhassa durgun havalarda, sinir tör- püliyen, beyin çiviliyen gürü'lüsü bir çeyrek, yarım saat öteden işitiM. yor. İspanya engizisyon mahkeme- lerinin suçlulara tatbik ettikleri (su damlası) işkencesine rahmet okutan bu (taka) işkeneösine tahammül edemeyip te baygın düşeni, Boğazdan kaçanı biliyorum. Ne olur? Limın dairesi mi, Deniz ticaret direktör. lüğü mü, her kimse, bu taka sahip- etle mezcetmiştir lerni, motörlerinin ekzos borularını uzatarak suya vermeğe icbar else, Boğaziçi cennetini vakit vakit cehem- neme çeviren bu muacciz gürültüden kurtulurduk. Bu, nihayet bir azim meselesidir ve motör sahiplerin? âza- mi beş liraya patlar... Haydi, şimdi, 'aziz okuyucularım, sizinle Boğaziçini gezelim. Daha me deni, daha mamur ve daha modem olan Rumeli yakasını sonraya bıra- karak, ruha ve gönüle daha munis, daha tabii ve samimi, daha şairane görünen Anadolu yakasından başlı- yoruz. İşte Beylerbeyi... Minarelerinin na» rin gölgesini denize aksettiren şirin camisi, Fransa imparatoriçesi Öjeni- nin şaşsialı güzelliğine bir müddetçik muhafızlık ettikten sonra kızıl sul- tan Abdülhamidin son demlerinde bu salim adama mahpes vazifesini gören sarayı ile bu köy, tabii letafeti, tari- nur, ne de satılırdı. Karamanlı Rum mamıştı. Senelerce devam eden bu. taassup sayesinde Beylerbeyi Türk ve islâm hususiyetini muhafaza etti, Beylerbeyinin mesireleri mahdudğ- dur. En marufları «Havuzbaşis ile ile «İstavruz. dur. Müslümandan gayrisini harimine uğratmıyan bu köyde <İstavruz» adının aykırılığı hemen göze çarpar. Fakat bu ad, kim bilir hangi vesile ile konmuş- tur? Burası Çamlıcaya çok yakındır. Yazın, yirmi dakikalık bir yürüyüşle Kısıklının eteklerine çıkılıp, insanı gaşyeden bir manzaranın karşısında dinlenmek ve doya doya temiz Boğaz havasını teneffüs etmek mümkün- dür, i Çengelköyü, bostanlarile ve bu boş- tanlarda yetişen meyvalar ve bilhas- sa incirile meşhurdu. Bir vakitler, keyif ehli ve meraklı olanlar, mutla- ka yılda bir defa o bostanlara gidip şeftali ve inciri meze yaparak dem- lenirlerdi. Kübera yalıları buradan İtibaren artardı. Osmanlı devrinde Berlin ve Vyana büyük elçiliklerinde bulun- muş ve tarihte çok temiz bir şöhret bırakmış olan edib ve diplomat Sa- dullah paşanın yalısı hâlâ durur, ve «Boğaziçi» üslübu namını vermek is tediğimiz eski Türk mimari üslüyu- nun en güzel nümunelerinden bi- ridir. Çengelköyünün tepesinde, Boğaza hâkim bir noktada Rumların bir a“ yazmaları vardı. Bunun yanı başın- daki kahve, sıcak mevsimde her ak şam dolardı. © zaman Kuleli askeri hastanesi baş hekimliğinde bulunmuş olan rah» metil doktor Şemsi Molla, Çengelkö- yünün, Boğazın havaca en mutedil ve bilhassa nekahat halinde bulunan hastalar için şifalı bir yer olduğunu söylerdi. Filhakika bu yer, sert poyraz Yüz- gârlarından mahfuz, bütün gün gü- (Devamı 12 nci sahifede) l Ercümend Ekrem Tau |