— umum 20 Haziran 1937 SİYASİ İCMAL: Almanya - Çekoslovakya Hali hazırda Avrupa sulhü en zi- yade iki sahnede tehdit ediliyor. Bun- lardan biri İspanyada ve diğeri Çe- koslovakyadadır. Almanyada B, Hif- ferin riyaseti altında kabine bu dev- iletin ordu ve donanmasını ve hava kuvvetlerini idare etmekte bulunan askerlerin iştirâki ile akdettiği fev- kalâde içtimada her halde çok mi him kararlar verildiği anlaşılıyor. Bu kararlar Almanyanın büyük bir ha- reket yapmasına aittir. Fakat bu hareketin sahnesi İs- panya m yoksa Çekoslovakya mı olacağı belli değildir. Çünkü son gün- lerde Almanya ile Çekoslovakyanın arasındaki münasebat ziyadesile ger- Yginleşmiştir. Bunda bir çok hadise- erin tesiri vardır. Beynelmilel balon yarışına iştirâk eden Alman balon- larından ikisinin Çekoslovakya top- raklarında durdurularak yollarından alıkonulmuş olması, Çekoslovakya- daki Alman tebaasından muhtelif kimselerin tevkif edilmesi ve bunla- ra Jena muamele yapıldğı hakkında Alman matbuatındaki neşriyat, AL man ejârı umumiyesini Çek politi- kası aleyhine galeyana getirmiş bu- Üniversitel İ İngiltere üniversitelerinde, talebe- | lerin yatak odaları ayrıdır, herkes kendi odasında yatar. Talebelerden biri, bir gün, gizlice odasına, bir fıçı şarap götürdü, sak- ladı. Fakat saklı ne kalır?... Direk- tör haber aldı, talebeyi çağırttı. Ta- lebe kendini müdafaa için: — Ne yapayım, dedi, doktor kuv- vetlenmem için şarap tavsiye etti, Direktör sordu: — Bari faydasını gördün mü? Elbette. Fıçıyı getirirken kaldır. mak için çok zahmet çektim, bugün- se füy gibi kaldırıyorum!... Ses veren kumlar Cenubi Afrika çöllerinin bir kısmı ses veren kumlarla örtülüdür. Bu kumlarda koşan bir hayvanın ayak sesleri öküz böğürüyormuş gibi ses kumlarda adım atacak olsa, ayak ri öküz böğürüyormupş gibi ses çıkarır, “kumlara el sürülünce, kum- lar çıngırak gibi öter, Yapılan incelemeler sonu bu kum- larda hiç rütubet olmadığı tesbit edildi. Kumlara bu ses hassasiyetini Boks modem bir spor değildir. 18 inci asır ortalarında yalnız İngil- terede “bu maç yapılmağa başladı. İlk zamanlar pek az seyirci vardı. O zaman boksun kaideleri de yoktu. Eldivensiz, yumrukla döğüşülürdü. 19 uncu asır ortalarında o Kinsheri Markisi bir boks talimatnamesi yap- tı. Bu talimatname de tam zama nında “yapıldı, çünkü 1857de bir Amerikalı şampiyonla bir İngiliz şampiyonu arasında cereyan eden müsabakada, İngilizin kolu kırıldı, Amerikalının gözü çıktı. Tunuyor. Diğer taraftan Çekoslovakya ef- kâr: umumiyesi ve hükümeti (AL manyanın politikasına ve askeri hü- zırlığına karşı derin ittmatsızlık duy- maktadır. Bu memlekette fevkalâde bir harp hazırlığı yapılıyor. Âdeta beşikte yeni çıkan çocuklardan me- | zarın kenarına yakınlaşan ihtiyar- lara kadar bütün halk askeri talim | ve Lerbiyeye mecbur tutulmaktadır. Memleketin dört bir tarafı memnu mıntaka ilân edilerek tahkimat yâ- pılıyor. Çekoslovakyanın üç tarafını Alman devletleri ve Macaristan hudutları çevirmiştir. Şimaldeki diğer komşusu | Lehistan ile de derin zddiyet ve ht- sumet içinde yaşıyor. Küçük İtilâfa dahil olması ttbarile yegâne dostu ve hemhudut komşusu Romanya ile hududu hem dar, hemde uzak ve terstir. Romanya da Soveyletrin as- keri kuvvetlerinin Çekoslovakyaya Rumen topraklarından geçmesine mukavemet ve mümanaat etmeğe kati karar vermiştir. Bu ahval Al manyanın cesaretini şüphesiz arttır” yor. Feyzullah Kazan Basit bir hâdise Evet basit bir hadise... Hadiseyi teşkil eden madde de basit bir taş parçası... Paris sergisini dolaşan ba- yan Milli Müller bir yolun kumları arasında parlıyan bir taş gördü, eği- lip aldı. Kumlara gömülüp kalan bu taş 300,000 franklık bir pırlanta idi. Ba- yan Bonöval adında zengin bir Fran- sız, bu taşı düşürmüş ve polise baş- vurmuştu. Bayan Müller de yirmi beş yaşın- da bir dansözdür. Paris sergisini gör- meğe gelmiş, arkadaşı bayan Lan- dalla gezerken, taşı buluyir... Ertesi günü de gazetede bir elmas kaybolduğunu okuyor, hemen gidip 300,000 franklık pırlantayı teslim ediyor... Fevtden âmedi: Kazana.. Büyük harplerde, ortadan kaybo- lan askerlerin künye başlarına kır mızı mürekkeple; Fevt! yazarlar, sonra günlerden bir gün asker çıkıp gelince, gene kırmızı mürekkeple şu meşruhatı verirlerdi: Fovtten âmedi, kazana!... Ölümden döndü, karava- naya dahli olabilir. Arapça ile Fars- çanın cilvesidir bu, Her halde bu cümle Türkço yazılsaydi, kimse yaz- mazdı. Ölümden döndü, kazanal... . Amme: Fevten âme- di, kazana! ,..Bunu anlıyan kim?... Her neyse, İngilterede. yeni bir klüp açıldı: «Ölenler klübü; bu klü- bün âzaları, gazetelerin, öldü diye yazdıkları zevatla, harp sırasında, künyelerine resmen söldür meşru- hatı verilen malüllerdir. Bu klüp âzası her sene toplana- cak ve bir bardak viski ile eski gün- leri yad edeceklermişi... v7 İzmir (Akşam) — İzmirin Karşıyaka orta okulundan bu sene (137) talebe mezun olmuştur. Talebeler, kültürlü yetiştirilmiş, daha yüksek tahsile iyi hazırlanmıştır. Resmimiz, bu seneki mezunları ve müdürle öğretmenlerden bir kısmını gösteriyor. AK ŞAM Almanya ile ticari müzakereler Müsteşar B. Faik Kurdoğlu irimize izahat verdi Almanyı ticari müzakereler- de bulunmak üzere dün Almanyaya gitmesi mükarrer olan heyet An- kara ekspresinin evvelki günkü te- ehhürü yüzünden seyahatini bugü- ne bırakmışlır. Heyet Berlin büyük elçimiz B. Hamdi Arpağ, İktisad Ve- kâleti müsteşarı B. Faik Kurdoğlu, Türkofis başkanı B. Bürhan Zihni Sanos, Hariciye Vekâleti daire şefi B. Fuad Tokay, maliye nakid işleri umum müdürü B. Halid Kişmir ve diğer bazı müşavirlerden mürekkeptir. B. Arpağ ile B. Kurdoğlu dün saat üçte Tarabyadaki yazlık Alman se- farethanesine giderek Alman sefiri ile görüşmüşlerdir. Müsteşar saat İ İ beşte bazı tedkiklerde bulunmak üze- | re deniz ticaret müdürlüğüne gel miş, “Berlin büyük elçimiz dün ak- şamki ekspresle Berline hareket et- miştir. B. Faik Kurdoğlu dün Türko- fis İstanbul şubesine gelerek tedkik- lerde bulunmuş, direktör B. Suphi Ziyadan izahat almıştır. B. Faik Kurdoğlunun beyanatı Iktisad Vekâleti müsteşarı, dün Türkofiste kendisile görüşen bir mu- harririmizin suallerine şöyle cevap vermiştir: — Klering anlaşmalarile bağlı olduğumuz memleketlerin klering he- sapları yaziyetlerini o muntazaman Türkofis şubelerine ve odalara bil- diriyoruz. İhracatçi tüccar bu he- saplardaki tahavvülâtı öğrenmek ve işlerini ona göre Lanzim etmek için bu müesseselerle dalmi temas halin- dedirler. Binnetice Almanya için sureti mahsusada diyebileceğim bir şey yok- tur.» B. Faik Kurdoğlu muharrimizin diğer suallerine toplan cevap vere ceğini, beyanatta bulunmak salâhiyet ve itiyadında bulunmadığını ilâve ederek demiştir ki: «— Biliyorsunuz, Türkiye son yıl- ların dünya iş gidişine rağmen iştir kudretini muntazaman arttıran sa» yılı memleketlerden: birisidir. İştird kudretimiz ihraç kabiliyetimizle mü- tenasiben muntazaman artıyor. Her memleket karşısında Partimizin eko- nomik politikası (malımı al, malını sat) dır. Almanyaya da bu politika ile gi- diyoruz. Almanyanın da politikası budur. İş böyle olunca İki memleke- tin vaziyetlerindeki hüsusiyet ve icapları karşılıyacak ve her iki tara fıda memnun edecek iyi bir anlaş- manın imkânından şüphe etmemek lâzımdır. Aksi halde karşılıklı bir hüsnü niyetten şüphe etmek lâzım- gelri ki buna tabii mahal yoktur, De- mek ki, bütün suallerinize fit cevap oİçin, süratle: yapılması iki tarafın da her bakımdan men- faati icabı olan müzakereler sonunu beklemek lâzımdır, İlk toplantı Ber- İlride - 5 temmuzda, İktisağ Vekâleti binasına yapılacaktır. Trabzon limânı Satın alınma işi bitü, depo- lar inşasına başlanacak Trabzon liman şirketinin satın alınması etrafında Trabzonda yapı Jan müzakereler nelicelenmiş ve şir- ket satın alınmıştır. Mevcut hisse senstlerinde sermayesinin 50,000 Ii- ra olduğu anlaşılan şirket, bu mik- dar para ile satın alınmıştır. Yakın- da bir tasfiye heyeti kurulup, şirke fin tasfiyesile meşgul olacaktır. Müzakerelerde bulunmak üzere Trabzona giden İstanbul liman işlet- me idaresi müdür muavini B. Hâmid Saraçoğlu yarın şehrimize dönecek- tir. Tasfiye işleri esnasında şirketin İstanbul ollman işletme idaresine devir muamelelerine de başlanacak- tır, Bir müddet sonra mühendislerden mürekkep bir fen heyeti Trabzona giderek son ve kati tedkiklerde bu- Tunataktır. Evvelce yapılan etüdlerde tesbit edilmiş olan fındık ihraç depolarının inşasına İlk plânda başlanacak, ayrı- ca bir de hayvan ihraç deposu kuru- lacaktır. Bu suretle gerek findik ve gerek hayran ihracatı için sevkıyat intizama girecektir. Sahife 5 /Tehdidle para istiyen bir şebeke yakalandı Suçlulardan üçü tevkif edildi, biri serbest bırakıldı Zabıta, Ali Vasfi, Fahri, Osman ve Abdullah isimlerinde dört kişiyi yaka- hıyarak müddelumumiliğe teslim et- miştir. Bunlar hakkında iddia edilen suç, Galatada Cermanya hanında ko- misyonculuk eden Hasan Tahsin ile karısı Ferideden tehdid etmek sureti- le para istemektir Tanzim edilen tahkikat evrakına nazaran suçlular, karı kocanın Yuna- nistanda bulu ı emlâkini satarak onlara büyük bir servet temin edebil- meleri için masraf olarak 500 lira, me- | sai ücreti olarak da bilâhare tahsil ! edilmek üzere 10 bin liralık bono iste- mişlerdir. Karı koca bu parayı vermemişler, bu sırada Abdullah da Yunanistan ve Fransaya gitmiştir | Oradan, Ankaraya yazılan mektup- | larla bu karı kocanın casusluk yap- makta oldukları ileri sürülmüştür İş | bu şekli alınca, suçlulardan Vasfi. Fah- Tİ ve Osman evvelâ yakalanmışlar, Ab- | dullah da tekrar Yunanistana gitmek üzere vapura binerken tutulmuştur. | Dört suçlu dün Sultanahmed birin- ci sulh ceza mahkemesinde sorguya | çekilmişlerdir. Bunlardan Fahri suçu | tamamile inkâr ederek: İ — Davacı Tahsin beni müteaddid defalar işini takip etlirmek üzere İz- mire ve Ankaraya gönderdi. Buna mu- kabil ücretimi vermedi. Ben kendisin- den mektupla alacağımı istedim. Bir kısmını da verdi, Kendisini tehdid et- medim, Diğer taraftan Hasan Tahsi- nin karısı Feridenin devlet hazinesini büyük zararlara soktuğunu haber al- dım ve hükümete ihbar ettim. İşte bu- na kızarak bana iftira ettiler. Demiştir. Diğer suçlu Abdullah da: — Hasan Tansinin karısı Feride ile benim karımın Yunanistanda müşte- rek malları vardır. Ben bu işleri takip ediyordum. Hasan Tahsin beni kandı- rarak karısı Ferideye aid ve Yunanis- tanda bulunan emlâki bana 2500 li- raya sattı. Parayı ben Ferideye ver- dim. Sonra ayni mülkü başka birisine satmışlar. Ben bunu haber alınca müd- delumumiliğe müracaat ettim ve işi düzeltmek için de Yanyaya gidecek- tim. Hasan Tahsin benim Yanyaya gi- deceğimi öğrenmiş ve gitmeme mâni olmak için bana bu iftirayı yaptı. Ben kimseyi dolandırmadım, tehdid de et- medim., Diye kendisini müdafaa etmiştir. Ali Vasfi adındaki suçlu ise: — Hasan Tahsin hükümeti zarara | sokacak işler yapıyordu. Muhtelif mü- badele komisyonunu da iğfal etmişti. Hasan Tahsinin uygunsuz muamele- lerini duyunca hükümete haber ver- dim. Kendisi bu yüzden bana kızdı ve intikam almak için de tehdid ve do- landırıcılık isnad etti. Hepsi yalandır.. demiştir. Suçlu Osman bunlarla hiç alâkası olmadığını söyliyerek üç defa Fahri- nin kendisine mektup vererek Hasan Tahsine gönderdiğini ve Hasan Tahsi- nin de iki defa beş, bir defa da on lira verip Fahriye yolladığını söylemiştir. Mahkeme suçlulardan Fahri, Osman ve Ali Vasfının tevkiflerine, Osmanın serbes bırakılmasına karar vererek mu- hakemeyi başka güne bırakmışlır. Dük dö Vindsor 44 yaşında Düşes dö Vindsor kendisine bir çok hediyeler verdi Amerikadaki müzeyi açan kadın ve müzedeki soba Amerikada bir Waliys müzesi açıl- dı. Müzeyi ziyaret edenler pek çok, bir kaç gün evvel Dük dö Vindsor 43 yaşi- nı doldurmuştur. Bu münasebetle Dü- şes dö Vindsor kocasına birçok hedi- yeler vermiştir. Dük sabahleyin kal- kip giyinme odasına girdiği zaman bu hediyelerle karşılaşmıştır. Düşes ken- disine bir fotoğraf makinesi, bir ses- siz yazı makinesi, bir ipekli rob döşam- ber, 6 mendil, gömlekler, çoraplar, eldivenler hediye etmiştir. Paketlerin | üzerinde: «Sevgi ile: Wally, yazılı idi. O gün öğleden sonra İngiltere se farethanesinden de bir paket gelmiş- tir. Paketin içinde İngiliz kral &ile- sinden gelen hediyeler vardı. Dükün annesi kraliçe Mari sırma işlemeli bir masa örtüsü göndermişti. Wallis müzesi Düşes dö Vindsorun doğduğu ve ç0- çukluğunu geçirdiği Baltimor şehrin- de Düşesin kızlık ismi Walliys Warfleld adında bir müze açılmıştır. Müze Dü- şesin çocukluk hayatını geçirdiği yer- dedir. Açık göz bir kadın bu evin epey- ce varidat getireceğini düşünmüş ve j binayı satın almıştır. Bundan sonra burasını bir müze haline koymuştur. Bunun için burada eskiden mevcud eşya araştırılarak bulunmuş, yahud tıpkısı yaptırılmıştır. Müze Amerikada büyük bir rağbet görmüştür. Hergün yüzlerce insan bu- rasını ziyâret etmektedir. Kadın, bun- lardan aldığı duhuliye ile müreffeh su- rette yaşıyor. Bina iki katlıdır. Üst katta yalak odaları, banyo, alt katta salon, yemek odası ve mutfak vardır. Binanın ve €ş- yaların hiç bir hususiyeti yoktur. Fa- kat halk Düşesin bir zamanlar üze- rinde yemeğini yediği masayı, içine girip yıkandığı banyoyu, odayı ısıtan sobayı büyük bir alâka ile seyretmek» tedir. İMREN la Mİİ nis ül ik lr ken mi i i i