Her Akşam Bir Hikâye —Siz misiniz madam Brown? Ben Morgân Parker'im. Size mühim ve nâ- zik bir meseleden bahsedeceğim. Far kat rica ederim "sözümü kesmeyiniz. Ben dalma yeraltı *şimendiferlerine K a rasina karışmak höşü- Çünkü insan bazan harikul- Ade güzel kadınlara tesadüf €der, ma- dam Brown. Telefonun öbür ucunda bir kadın sesi; — Beni mahcup ediyorsunuz, diye kekeledi. — Ben sizi seviyorum. Dünyada si- gin gibi bir güzel kumral kadın daha yoktur. Bir aydanberi her sabah kar- şınızda oturuyorum. Yanınızda koca- nızın bulunması yüzünüze bakmama mani olamıyor. Eliniz hep onun avu- cunda.. iki gün evvel, çantanız tesa- düfen açılmıştı. Oraya kartımı sokma» ğa muvaffak oldum. Buna da sizi bek- lediğimi yazdım. İki gündür bekliyo- srum. Çıldıracak haldeyim. Rica ede- rim, madam Brown... Birdenbire telefonu kapadı. Çünkü böyle yapmanın bir kadın üzerinde çok tesiri olacağına emindi. Bir aydanberi bu kumral kadını nasıl ele geçirece- ğini düşünüyordu. Yanındaki erkeği tanımak istiyor, fakat kim olduğunu bilemiyordu. O sabah o adamın, kendi şirketinde çalışan ve T. sınıfına men- sub olup haftada 60 dolar ücret alan biri olduğunu hatırlayınca hemen te- lefona sarılmış ve bu sözleri söylemiş- ti... Yarım saat sonra idarehanenin önünde bir taksi durdu. İçinden çi- kan güzel bir kumral kadın Parker'in yanıma girdi, Bu çok güzel bir kadın- dı, Fakat milyonerin her sabah gör- düğü kadın değildi. İzahat veriyordu: — Ben Evelyn'in kardeşi Annle'yim, dedi. Telefonda sizinle konuşan ben idim. Size izahat vermeme vakit bi- rakmadınız. Maamafih, böyle oluşu da- ha iyi, Kız kardeşimi rahat bırakınız Zannetmem ki o sizi teşvik ve teşci edecek bir harekette bulunmuş olsun.., Fakat, rica ederim, ne yapıyorsunuz, MM. Parker? Milyoner müşkülpesend bir adam değildi. Hem bu kumral kadın, her gün gördüğünden daha endamlı, da- ha sevimli idi. Onun için vakit kaybet- memek İstemiş, onu kucaklıyarak öp- meğe başlamıştı. — Telefonda seninle konuştuğumu biliyordum, dedi. Fakat cesaret ede- meğim. Kız kardeşini tehlikede görür- sen belki onu kurtarmak için sen ge- Mirsin, diye düşünmüştüm. Bak ne ka- dar isabet etmişim... Genç kız pek tatlı bir hayret içinde kalmıştı. Gözlerini zevk ile kapıyarak kendisini bu kuvvetli erkeğin okşama» larına bıraktı, AAnnle gittikten sonra milyoner kâ- tibinin telefonunu açtı, şu emri verdi: — Bizim 'T. sınıfında Brown isminde bir memurumuz vardır. Onu M. sınıfı- na terfi ediniz... Ne dediniz? Bir işe yaramaz budalanın biri mi? Siz in- anları hiç tanımıyorsunuz! sez Annie kapıdan çıkarken kız kardeşi Evelyn ile yüz yüze geldi. Yumrukla- rını sıkarak: — Vay, sen de mi geldin? dedi. Çan- tandaki kartvizitin davetini reddede- medin demek oluyor. İki gün bekledin, güya tereddüd ediyor gibi davrandın. Halbuki ben seni kurtarmak için... — Çıldırdın mı Annie? .— Nefret ediyorum senden Evelyn! Bunu söyliyerek âdetâ koşa koşa yü- rüdü. Kız kardeşi hayreti geçer geç- mez milyonerin odasına girdi: — Ben Madam Brown'um, dedi. Milyoner titredi. Karşısında gayet gü- zel kumral bir kadın görüyordu. Fa- kat her gün tesadüf ettiği kadın bu değildi. Çok şükür ki kadın izahata başladı da onun bir pot kırmasına meydan birakmâdı. — Buraya neden geldiğimi şüphe- siz tahmin edersiniz. Ben hiçbir za- man kocamla beraber sokağa çıkmı- yorum. Hiçbir zaman onunla beraber yeraltı şimendiferine (binmedim. Onun İçin rica ederim, eyiniz ba- na, her sabah elini onun elinde bira- kan o pis kadın kimdir? Bu kadar al çaklık nasıl kabil olur, yarabbi! Milyoner yine boş vakit geçirmemek lüzumunu takdiretti Yebu güzel ! kumral kadını da teselliyi bir vazife bildi. Bir saat sonra, madam Brown'u teşyi ederek” — Sana mahsus yalan söyledim, âlyordu. Bir ay evvel şirketin müstah- demleri tarafından verilen baloda 8€- ni görmüş, pek beğenmiştim. Buraya gelmeni temin için seni böyle mera- ka düşürmeyi düşündüm. Bu yeraltı şimendiferi hikâyesini uydurdum. Madam Brown gittikten sonra mil- yoner tekrar kâtibinin telefonunu âç- | ta ve şu emri verdi: — Demincek size Brown hakkında bir şey söylemiştim. Onu G. sınıfına terfi ediniz... Rica ederim, sizden mü- talâa sormuyorum! ... Parker, kokteylini içerken acaba Brown'un yanındaki kadın kimdir? Diye düşünüyordu. Tam o sırada bu sualin cevabı onun ayağına kadar gel- di. Bir aydanberi her sabah görüp ba- yıldığı kumral kadın içeri girdi: — İsmim Joan Lee, dedi. Lakirdıya nereden başlıyacağımı bilemiyorum, | #ıkılıyorum, affedersiniz... Çantamda kartınızı buldum. Zaten ben de size gelmeyi düşünüyordum. Brown'u se- viyorum. O da karısından ayrılmak is- tiyor... Yalnız, sizin memurunuzdur. Korkuyor ki.... Milyoner kumral kadına dikkalli dikkatli bakıyordu. Onu bu kadar ya- | kından görmemişti , Güzeldi amma öteki kumral kız kardeşler her halde çok daha nefistiler, — Sizin de, Brown'un da benim ha- reketimi yanlış anlamanıza teessüf ederim, dedi, Memurlarımın ahlâkına son derece ehemmiyet veririm. Onun sizinle alenen münasebette bulunması pek canımı sıktığı için bunu ihtar ve tenbih etmek üzere buraya gelmenizi istemiştim. Milyoner ters bir çehre ile bu'söz- leri söyledikten sonra kapıyı işaret et- ti. Kadın çıkınca üçüncü defa kâtibi- nin telefonunu açtı: — Söylediklerinizi düşündüm, hak- | kınız var, o budala herifin hesabım görerek kaydini terkin ediniz, dedi Hikâyeci Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Pangaltıda Nargileciyan, Taksim: Limoncuyan, Beyoğlu: İstiklâl caddesinde Dellasuda, Ga- lata: Karaköyde Hüseyin Hüsnü, Kasımpaşa: Vasıf Hasköy: Halıcı- oğlunda Barbut, Eminü: Hüsnü Onar, Heybeliada: Halk, Büyük- ada: Halk, Fatih, Üniversite, Ka- ragümrük: Mehmed Fuad, Bakır- köy: İstepan, Sarıyer: Asaf, Ta- rabya: Yeniköy, Emirgân ve Ru- mlihisarındaki eczaneler, Aksa- ray: Yenikamda Sarim, Beşiktaş: Vidin, Kadıköy: İskele caddesin- de Sotiryadis, Yeldeğirmeninde Üçler, Üsküdar: Ahmediye, Fener: Balatta Merkez, Beyazıt: Cemil, Küçükpazar: Yorgi, Samatya: Ye- dikulede Teofilos, Alemdar: Ali Riza, Şehremini: Ahmed Hamdi. İAKŞAM Türkiye Zenebi SENELİK 1400 kuruş 2700 kuruş 6 AYLIK 150 > 1450 > SAYLIK 400 > 80 > 1 AYLIK 180 » — 9 Posta ittihadına dahil olmıyan ecnebi memleketler: Seneliği 3600, altı aylığı 1900, üç izne NE SN 1000 ) kuruştur... “© Adires tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır Rebiulâhir 13 — Ruzu Hızır 48 İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yat FP. 623 84 43i 832 1200 204 Ya 208 4,29 12'6 İAİT I9M4 2148 İdarehane: Babıdli civarı Acımusluk So. No, 13 - 22 Haziran 937 Salı İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 son. Akşam neşriyatı: 18,30 Konferans, Beyoğlu Hâlkevinden” nakle Reşat Kaynak tarafından (Türk Filozofla- rından Farabi hakkında), 19,30 Plâkla dans musikisi, 20, Belma ve arkadaş- ları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30 Örer Rıza tarafından arabca Söylev, 20,45 Cemal Kâmil ve arkadaşlari tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları (Saat ayrı), 21,15 Radyofonik dram (Labohem), 22,15 “Ajans ve borsa haberleri ve ertesi gü- nün programı, 22,30 Plâkla sololar, opera ve operet parçaları, 23 son. Ecnebi istasyonların bu akşamki en müntehap programı Milâno (368) saat 22 Polis bandosu tarafından konser. Nis (253) 21,15 Jamıştı, Fakat, neye yarardı bu anlayışlar; bu buluşlar. İhtiyar köylünün vücu- dü birdenbire kapkara olmuştu.. yer- de can çekişiyordu. Nöbetçi bunu görünce koşarak s2- ray muhafızına ve teşrifatçıya haber verdi.. — İhtiyar köylü ölüyor. yetişin!. Opera komikten nakli Strasburg (349) || deği, 21,30 F, Lehar: «Tebessüm memleke- | ti> operet. Marsilya (400) 21,30 Or- kestra ve piyano. Bükreş (364) 21,30 | Mozart «Konsers la majör. Piyano ve orkestra ile. Frankfurt (251) 22 Or- kestra ve keman, Viyana (507) 23,20 Benfonik konser. Peşte (549) 23,40 Orkestra tarafından konser. Varşova (1339) 20,15 Piyano (Sehumann) Berlin (356) 21,10 «Operetler memle- ketindes orkestra. Dans müsikişi Monako (405) 22,10, Breslav (316) 23,50, Peşte (549) 24, Londra (kısa | dalga) 16,50- 22-24. 23 Haziran 937 Çarşamba İstanbul — Öğle neşriyatı: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 son. Akşam neşriyatı — 18,30: Plâkla dans musikisi, 19,30 Konferans: Emin. önü Halkevi neşriyat kolu namına Nusret Safa, 20: Nezihe ve arkadaşla- | nı tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30: Ömer Riza tarafından arapça söylev, 20,45: Bimen Şen ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, (Saat âyarı), 21,15: Orkestra, 22,15: Ajans ve borsa haber- leri ve etresi günün programı, 2230: Plâkla sololar, opera ve operet parça- | ları, 23: Son HASAN KUVVET ŞURUBU Zaafı umumi, kansızlık ve kemik hastalıkları- na şifai tesirleri çoktur. Gençler, genç kızlar ve ihtiyarlar her yaşta istimal edebilirler. İstanbul 18 Haziran 1937 (AKŞAM KAPANIŞ FİATLERİ) Esham ve Tahvilât 1230: | 'Tekinboğa ihtiyarı kurtarmak için İ ne mümkünse yaptı: — Hakana söyliyeceklerini söyle! Diye bağırdı. İhtiyar Çinli: — Damadım, hakana bütün hâeki- kati anlatmış. Şansi beni tehdid ede- rek kızımı elimden aldı.. cellâda tes- lim etti. Tiyen-Fo yaşıyor... Cellâdın vurduğu kadın, benim kızımdı. Ne ya- zık, Şansiden öc alamadan ölüyorum... Diyerek başımı omuzlarının üstüne bıraktı.. Başka bir şey söyliyemedi., Öldü... bana Saray teşrifatçısı ve hassa kuman- danı geldikleri zaman ihtiyar köylü boylu boyunca yerde cansız olarak ya- tayordu... Genç Çinli cesedin üstüne kapanmış ağlıyordu. Saray teşrifatçısı yerde yatan ölü- yü görünce, korkudan çeneleri kilid- Jenmişti. O, ihtiyar Çinlinin saraya İ sağlam olarak geldiğini gözle gör- U müştü. Saray muhafızı şaşkın şaşkın Tekin. boğanın yüzüne bakıyordu Saraya kadar sağlam olarak gelen ihtiyarın ölümüne sebeb ne idi? Saray muhafızı bunu araştırırken Tekinboğa yüksek sesle bağırdı: — Onu Şansi gehirledi.. fakat, te- lâş etmeyin! İhtiyar ölürken, hakana söylemek istediği esrarı bana söyledi. Artık her şey meydana çıklı. Saray muhafızı, Şansinin dostuy- du... Bu sözleri işitince hayretle Te- İ kinboğanın yüzüne baktı: — Ne diyorsun? Bu zavallıyı Şan- si mi öldürdü? — Evet.. onu buralarda biraz önce elinde sapanla dolaşırken gördüm... Saray muhafızı gülümsedi: — Şansi hakanın yanında duruyor. Karanlıkta birini ona benzetmiş olmı- yasın? — Hayır. Gözlerime ve kulaklarıma inanan bir insanım ben, Onunla bura- da konuştum bile. Bu ihtiyarı öldüren Şansidir. 'Teşrifatçının yüreği kopacak gibi İst. dahili — |Jiş. B. Hamiline 9,90) titriyordu. Vaka onun odasında olmuş- Kuponsuz 1933 » Müessis 77,—| tu. Hakan bu cinayeti duyarsa ne de- istikraz 95, İT.C. Merkez mezdi? Ünitürk | 18,47,50) Bankası oo 86,50| o Tekinboğa hakanm diyeceklerini » U 17,92,50| Anadolu his. 24,10) ondan önce söyliyerek: » Mi 1755,—) Telefon 6,50) gansi, teşrifatçı dostu ile Mümessil | 4420) Terkos 9,50) göz bilği yaparak köylüleri buraya ». NM 4035) Çimento İSASİ almışlar, dedi, Tiyen - Fonun yerine 3 nı İttihat değir.. 10,10 bu adamın kızını kandırıp cellâda tes- İş Bankası (o 9,80) Şark O» © 0,80) zim eden Şansi şimdi bu suçunu ört- Para (Çek fiatleri) mek istiyor. İhtiyar köylü yaşasaydı, Pünia . VLİL2S) Prağ, ARAS) eni ke Böy can verirken ea kk sm Berlin 1,96,84İ söylediklerini dinledim: Bütün esrarı lev 77.99| Madrid 13,89,75İ öğrendim. Hakana tacağım Milino © 1499.68 Belgrad 45050) şemdi. yö Gr a Zleti 4;16,30) < Saray teşrifatçısı, arkadaşı Şansiyi vre ,d4,25 kasdile: Brüksel © 467,25) Pergo Oo 598,50) kurtarmak 0 Amsterdam 1,43,50| Bükreş | 107,18,84| > premiere, e Solya (| 63,59,75 Sizler) ya Akba müesseseleri Ankarada her dilden kitap, ga zete, mecmua ve kırtasiyeyi ucuz olarak AKBA mütsseselerinde bu- İabilirsiniz. Her dilde kitap, mec- mua e kabul edilir. İstanbul i için ilân kekul, abone kaydedilir. Undervodd : yüz va'he- sap makinelerinin Ankara acentesi, Parker dolma kalemlerinin Ankarada satış yeridir. Telefon: 3377. Moskova 23,98,50 l ve iftiradır... Diye mırıldandı. N Tekinboğa: — Heplniz söz birliğile vakayı ört- mek istiyorsunuz. Amma, ben hakika- ti öğrendim. Diyerek odadan çıktı, Genç köylü kendi kendine: — Kayın pederimin son itiraflarını 4yi ki bu adam duydu. Diye müteselli oluyordu. Saray teşrilatçısı, hassa kumanda” nına döndü: KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli Tekinboğa Hakana-haklkati-anlatmağa giderken, saray teşrifatçısı ile hassa kumandanı Şansiyi kurtarmağa karar vermişlerdi 'Tekinboğa şimdi Şansinin koridorda | elinde sapanla neden dolaştığını an- | No. 88 — Tekinboğa çıldırmış... Şansiye husumeti olsg gerek. Delikanlının ba» şın yakmak için, hakana kim bilir neler uyduracak?.. — Merak etme.. bizim de gözümüz ve dilimiz var! ... «Tekinboğa yalan söylüyor, hakanım!» Tâhur mehracasi, Kubilâyla yan- yana oturmuştu.. şarab içiyorlardı, Çok neşeliydiler.. Cin - Kin çoktan sarhoş olmuş, ka- nsile beraber kendi dairesine geçmişti. Tekinboğa salona girdiği zaman, Şansi, hakanın biraz gerisinde ayak- ta duruyordu. 'Tekinboğa, ihtiyar Çinlinin Şansi tarafından zehirli sapanla öldürüldü- günü söylemeğe karar vermişti. Saray teşrifatçısı ile hassa kuman- danı da bu sırada hakanın yanına gel mişlerdi. Tekinboğa yere eğilerek telâşla ha- kanı selâmladı: — Kulunuza havale ettiğiniz işi bi- tirdim, hakanım! Gerçi sizi şimdi ra- hatsız etmek bir küstahlık sayılırsa da, bu dakikada sarayda işlenmiş bir cinayetin failini size vaktinde haber vermeğe geldim. Kubilây kaşlarını çattı. ilk önce alâka göstermemişken, cinayet, kelime sini duyunca elindeki şarab kadçhini bıraktı. Tekinboğanın yüzüne baka- rak: — Bir cinayet mi dedin? Diye sordu. 'Tekinboğa gördüklerini ve duyduk- larını söylemekten çekinmedi: — Bugün sizden adalet istiyen bir köylünün kayın pederini aratmıştı- nuz.. bu adamı biraz önce bulup getir- diler. Fakat, zavallı ihtiyar saraya gelir gelmez zehirli sapanla öldürüldü. Dedi. Kubilây bu kısa malümatı dikkatle dinlemişti, Cinayet sözünü duyunca hiddetlendi: — Ne diyorsun, Tekinboğa?Sarayı- ma kadar sağ olarak getirilen bu ada” mı kim öldürebilir? — Öldüreni'de gözümle gördüm. ve ihtiyar Çinli ölürken, bütün esrarı ba- na anlattı. Tekinboğa bu sözleri söylerken Şan- sinin yüzüne bakıyordu. Kubilây hiddetinden ateş püskürü- yordu: — Kimdir bu cinayeti işliyen?.. Diye bağırdı. 'Tekinboğa Şasiyi gösterdi: « we Katil karşınızda duruyor, haka- nım! 'Kubilây, Şansinin yüzüne baktı. sonra başını Tekinboğaya çevirdi: — Şansi buaradan ne zaman ayrık dı? — Az öncet teşrifatçının kapısı ö- nünde dolaşıyordu. Elinde zehirli sa- pan vardı. Şansi suğukkanlılığını muhafaza ediyordu: — Ben ihtiyar köylünün saraya gel- diğinden haberdar bile değilim, haka- nım! Tekinboğa ayakta rüya görüyor Sanırım. Kulunuz saatlerdenbeti bu- rada nöbet bekliyorum. Bir yere ayrıl- madım. Saray muhafızı da söze karışmıştı; — İhtiyarın öldüğü zaman bize ha- ber verdiler, Aşağıya indim. geni o dakikada burada idi. Kubilây saray muhafızına meli — Sen aşağıya indiğin zaman Miy- Tü ölmüşmüydü? — Evet hakanım! Ölmüştü... — Damadı nerede? — O da başı ucunda bekliyordu. — Bu âni ölümün sebebini ondan sormadın m1? — Sordum.. Hakana hakikati an- latmamak için kendini Zehirlediğini söyledi: Tekinboğa: — Yalan söylüyorlar, hakanım! İkisi de ağız birliği etmişler.. beni si- zin yanınızda yalancı çıkarıp kendi suçlarını örtmeğe çalışıyorlar... (Arkası var)