- 19 Heziran 1037 Fehminin hayatta en büyük zevk- lerinden biri belki de birincisi miğe- si idi. Meselâ balığa, bilhassa bars bunya tavasına bayılırdı. Bol sarmı- saklı encığa canını verirdi. Zeytin- yağlı enginara biterdi. Bir sahan c- bırı en güzel bir musikiye, en güzel manzaraya, kâttâ en güzel bir kadı- nın en candan iltifatına değişmezdi. Fakat aksiliğe bakın Ki, karısı Şa- yeste bunların hiç birini ağzına koy- mazdı; Balık sevmez, cacığı, sarmı- sak konduğu için, sofrasına yaklaş- tırmaz, enginara çatal değdirmez, cılbırdan nefret ederdi. Bunun için evde yalnız Şayestenin canmın İste Ciği yemekler pişendi, Zavallı Fehmi hakikaten acınacak haldeidi, Bar- bunye tavası gözünde “tütüyor, bol sarmusaklı cacığa aşeriyor, zeytinyağlı enginarın hasretini çekiyor, cılbır ge- celeri rüyalarına giriyordu. Fakat Fehmi kurnaz erkekti. Uzun uzun düşündü, taşındı. Şayesteye bu yemekleri nasıl yaptırabilirdi? Niha- yet mühim bir şey keşfetmiş gibi ye- rinden fırladı. Şayeste son derecede gençliğine, güzelliğine düşkün bir ka- dındı. İşte Fehmi de bundan istifade edecekti. O akşam eve gelince karısına: — Eyvah... dedi. Yazıhanemde «Güzellik sırrı» adındaki kitabı unut- tum... Ne meraklı bahisler var o ki- tapta Şayeste alâka ile gordu: — Meselâ ne gibi?... Fehmi gayet sakin izahat verdi: — Gayet garip bir tavsiye.. amma çok maki... İnsanların güzellikleri aldıkları gıdalardan ileri gelirmiş. Bu gıdalardaki maddeler vücuda dağılı- yor ve güzelliği vücuda getiriyormuş. Meselâ balıkta, bilhassa barbunyede fazla fosfor varmış.. malüm ya fosfor parlak bir maddedir. Bazi maddeleri de parlatır.. fazla balık, barbunye yi- yenlerin gözleri ışıl işil olurmuş.. en parlak gözlü milletler, en güzel gözlü insanlar fazla belik yiyenlermiş.. Şayeste hemen O günden çarşıya edam gönderdi. Taze, iri barbunye geldi. Tavada kızardı. Büyük bir iştiha ile yediler, Fehmi ertesi sabah yatak- tan kalkar kalkmaz Şayestenin yüzü- ne baktı. Son derece şaşmış gibi: — Fakat hayret!.. Hayret!.. dedi. Şayeste merakla sordi — Ne var? Yüzümde hayret edecek ne gördün? — Gözlerin Karıcığım.. gözlerin... şaşılacak şey.. ne parlaklık bu.. içle- lerinde elektrik yanmış sanki... Hey Allahım hey.. neler de yaratırsın?.. Bir gecede gözlerin bukadar parlasın. Şayeste memnun: — Sahi mi?.. dedi. Aynaya koştu. A: Tasından barbunye tavası eksik ok xmyord: Aradân iki gün geçti, Şayeste mü- temsdiyen güzellik kitabını getirmesi ye israr ediyordu. Lâkin ğun Bir arkadaşımın karısınınını; ver- miyor... Ben senin işine yerıyacak şeyleri oradan kopye eder, eder sana m... diğordu. üçncü günü Fehmi Şayes- ne son derece yarayacak bir — Şaşılacak şey... diyordu... Bol sarmısaklı cacık kadınların cildlerini pespenbe yaparmış. cilde bir berrak- rn . Efendim sarmısak kanı eder ye... kan tasfiye olunca da insanın rengi tabii pespenbe, cildi Şimdi de cacık yenir zl Sarmısaklı sarmısakii.. Şayes ya?... — A.. dedi, hani seh oğdiği çök sever-" — O eskidendi. Şimdi sevmiyorum. Ben cacık macık yemem., — Ne olur kocacığım... Hatırım için... Bir kaç kaşık alırsın. Fehminin, Şayeste cacik yapmak- ten vazgeçecek diye ödü kopuyordu. Fekat renk vermedi! — Peki, dedi, senin hatırın için bir kaç kaşık içerim. Erkeğin fendi kitap benim değil.. ? Caciği yediklerinin sabahı Fehmi hayretler içinde karısını seyrediyordu: — Ne cild. ne billür gibi bir ten. ne penbelik bu... Şayeste gene: — Sahi mi? diye memnun gülümse- di... Öğleye doğru ahçı kadına ses- lendi — Öğleye bol sarmısaklı bir cacik., amma sarmısağı çok bol olsun.. İki gün sonra Fehmi güzellik ki- tabında okuduğu bir bahsi daha en- latıyordu: — İnsanın bütün güzelliği, yüzü- nün neşesi barsaklarıfın iyi işleyip, işlememesinden ileri geliyormuş... Zeytinyağlı enginar da barsaklar için bir ilâç makamına geçermiş. Zeytin- yağlı enginar yiyenlerin, barsakları gayet düzgün ve yüzleri güzel olur- muş. Ertesi günü evde zeytinyağlı engi- nar pişiyordu... Üç gün sonrs Fehmi mühim bir güzellik havadisi daha ge- tirdi: — Karıcığım cilbir yok mu? Ci- tar... Meğer o bir harika imiş... İn gan bol yoğurtlu cılbırı yiyince gece gsyet nefis uyurmuş... Malüm ya yo- ğurt insana derin bir uyku verir... Cılbırın böyle deliksiz uyutması in- sanın sinirlerini yatıştırır ve kalkınca yüzüne bir canlılık verirmiş. Doğrusu şaştım kaldım... Şayeste: 4 — Öyle ise, dedi, akşama bir cıl- bir yaptıralım.. Fehmi gene yalandan nazları — Canım cılbır da yenir mi?.. Şayeste hayrette: — Sen cılbıra bayılmaz mu idin?.. — Eskiden severdim. Amms şimdi yiyemem... — Benim hatırım için kocacığım.. ne olür?.. Akşama yersin değil mi? — Peki... Görüyorsun ya,, senin için ne fedakârlıklara katlanıyorum. — Teşekkür ederim.. Akşama sofrada cılbır vardı... Şayeste günden güne güzelleşiyor mu, yoksa çirkinleşiyor mu bilmiyo- rum?.. Fakat bildiğim bir şey varsa odaşu: Fehmi heristediği yemeği Yarısına yaptırtıyor.. İşte bazan böyle erkeğin fendi de kadını yener. «Bir yıldız» CİLDİN GIDASI BULUNDU Her şey gibi cild de büyük bir tekâ- mül devresi geçirir. Her genç kız ve kadının kendisine mahsus parlak bir devri vardır. Bu zamanlarda cild ga: yat parlak “çok düzgün cazip bir bal alır. Cilde bütün bu güzelliği veren cil- din ikinci tabakasında bulunan hücey- relerin “bünyeden aldıklan gıda ile mümkündür. Bünye bu gıdayı zamanla veremez olür. Çildde buruşuklar, leke- lir ye büne solma ünzüler görülür. Cild bütün güzelliğini Kaybeder. Gaip olan kuvveti iade etmek ancak bü ilin” KÖDDİNMEE verdiği gib ile Kündür. Büyük kabiliyetli eller bunun da ça resini bulmuşlardır. Yatım yağlı Hasan gece kremi, yöğez Hasan kar kıer iyacı olan bu gıdanın tamamı- nı ve özünü ihtiya eder. Her Bayan gece yatarken yarım yağlı Hasan gece kremini ve gündüzleri yağ- sz Hasan kar kremini, yüzlerine bü- yük bir itina ile sürerek cildin güzelli- öini kazanırlar. Buruşuklar, lekeler ta- mamile zail olur, bu kremler artık her Bayanın “tahil bir ihtiyacı haline girmiş- tir. “Cildin güzelliği bu kremlerle tems- di eder. Çünki esas olan hüceyreleri bu kremler o beslemektedir. oCildini bu kremlerden mahrum © etmeyiniz, sayın bayanlar, yer aya p 19 Haziran 937 Cumartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30: Plfkla Türk musikisi, 12,80: Havadis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 son. Akşam neşriyatı: 17 Ankara Gençler birliği Güneş maçı Taksim stadın- dan naklen. 18,30 Plâkla dans müsi- kisi. 19,30 Konferans: Doktor İbra- him Zati (Gıdalarımız). 20 Fasıl Saz heyeti . 20,30 Arabca söylev: Ömer Rıza tarafından, 20,45 Fasıl Saz he- yeti (Saat ayarı). 21,15 Orkestra, 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve erte- si günün programı. 22,30 Plâkla 80l0- lar, opera ve operet parçaları, 23 San. Ecnebi istasyonların bu akşamki en müntehap programı Roma (421) saat 22 «Fdords opera. Marsilya (400) 21,30 Konser, Prağ (470) 22 Orkestra, Brüksel TP (322) 23,10 Viyolonsel konseri, Peşte (549) 22,30 Tzlgan musikisi, Dans musikisi Berlin (356) saat 23,30, Prag (470) 23,35, Lüksemburg (1293) 24, Londra 'Oasa dalga) 19,30 - 24. 20 Haziran 937 Pazar İslanbul — Öğle neşriyatı: 12,30: Plâkla 'Türk musikisi, 12,50 Havadis, 1$: Beyoğlu Halkevi göslerit kolu tarafından bir temsil, 14: Son. Akşam neşriyatı: 17: Ankara Genç- lerbirliği - Galatasaray müçı, Taksim stadından naklen, 18,30: Plâkla dans xrusikisi, 19,30: Konferans: Ordu saylavı Selim Sırı Tarcan tarafın- dan (FOLKLOR), 20: Müzeyyen ta- rafından Türk musikisi ve halk şar- kıları, 20,30: Ömer Rıza tarafından arabca söyler, 20,45: Muzaffer ve ar- kadaşları “tarafından Türk müsikisi ve halk şarkıları (Saat ayarı), 21,15: ORKESTRA: 22,15: Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün proğramı, 22,30: Plâkla sololar, Opera ve ope- ret parçaları, 23-.SON. Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Pangaltıda Nargileciyan, Taksim: Limonciyan, Beyoğlu: İs- tiklâl caddesinde Dellâsuda, Te- pebaşında Kinyoli, Galata: Hü- seyin Hüsnü, Kasımpaşa: Müey- yed, Hasköy: Nestm Aseo, Eminö- rü: Agon Minasyan, Heybelia- da: Halk, Büyükada: Halk, Fa- tih: İbrahim Halil, Karagümrük: Ahmed Suad, Bakırköy: İstepan, Sarıyer: Asaf, Tarabya, Yeniköy, Emirgön, Rumelihisarındaki ec- zaneler, Aksaray: E. Perlev, Be- şiktaş: Vidin, Kadıköy: Pazaryo- Tunda Rıfat Muhlar, Modada Alâ- addin, Üsküdar; Merkez, Fener: Emilyadi, Beyazıd: Kumlkapda Belkis, Küçükpazar: Hasan Hu- lüsi, Samatya: Teofilos, Alemdar: Cağaloğlunda Abdülkadir, Şeh- Temini: Topikapıda Nâzm. HÜSEYİN CAHİD m Fikir Hareketleri 191 ci sayısı çıktı 19 Haziran 1937 Cumartesi İçindekiler: Demokrasiye hücumler (Fran- cesco Nitti) — Devlet ve menşele- ri (Wil Durant) — Meşrutiyet Hatıraları (Hüseyin Cahid Yal- çın) — Sanatların paye ve merte- beteri (Fölleten Chailaye) — Bâzı fikirler (Gonzague de Reynold)'- New-York sokaklarında (Ren& Puaux) — Matbuat hayatı (Por- tralt de la Lettonie). (Jules Ros mains) — Filozoflar. Hayat ve Mezhebleri (Wil Durant) — Ti- mürun sarayında bir İspanyol se- firi (Clavijo) — Kitaplar arasın- da (Küçük notlar) —.Lehde ve aleyhde — Vecizeler, Fiyeti her yerde 20 kuruş Müracaat yeri: İstanbul: Ankara caddesi, No. 100 — Matbaacılık ve Gazetecilik Bürosu sahibi Ulvi Olgaç. Köylü, çılgınca seviyordum. O yaşasaydı, şüp- hesiz beni affadecekti. Yuvamız temelinden yıkılmıyacaktı..,, — Bugün bizim için yoruldünuz.. bizi büyük mabede götürdünüz. bize saadetler dilediniz! Bu şerefli günün verdiği heyecan ve sevinci ölünciye kadar unutmıyacağız. dedi. Kubilây tekrar oğlunun ve gelininin alnından öptü.. Iksini de kutladı. — İstikbal sizindir, yavrularım! Gözleki sulandı.. fazla bir şey söy- liyemeği.. çiftler odadan çıkarken, Semga bahadır da adalet istiyen Çin- yi hakanın odasina getiriyordu. Cin-Kin kapının önünde durdu. Semga balıadıra yaklaşarak: — Bu adamın derdi nedir? Diye sordu. İhtiyar vezir; — Bilmiyorum, dedi, bir cinayet- ten bahsediyor, sordum.. söylemedi. hakandan başkasına anlatamıyaca- ğını söyledi. İçeri girdiler, Cin-Kin karısile beraber yürüdü. güzel prensesin eteklerini tutan yir- mi dört cariyenin arasından yavaş ya” vaş geçerek ileriledi.. Yeni evliler dairelerine gittikleri za- man hakanın odası, dünyanın en he- yecanlı hâdiselerinden birine sahne oluyordu. Hakanın yanında Semga bahadır- la adalet istiyen uzun boylu Çinliden başka kimse yoktu. ser Adalet istiyen Çinli, Kubilâya neler anlatıyor? 'Hakanın kapısındaki nöbeiçiler mızraklarını üstüsle uzatmışlardı. İçeriye girmek yasaktı. Semga bahadır hakanm yanında ayakta duruyordu Adalet istiyen Çinli yere diz çöktü: — İçim yanıyor, hakanım! Diyerek birdenbire ağlamağa baş- ladı. Kubilây: — Haydi, anlat bakalım, dedi, der- din nedir? Bahselliğin cinayeti işli: yen kimdir? Çinli anlatmağa başladı: — Ben bir köylüyüm. Üç yıl önce Pekinli bir ihtiyarın kızile evlöfimiş- tim, Bamı, evlendiğim gündenberi karımın imparatoriçe 'Tiyen-Foya ben- zediğini söylerlerdi. Bu yıl köyüme gittim.. oradaki işlerim biraz uzadı. bir kaç ay köyümde kaldım. Benim yokluğumdan istifade eden düşman- larım, karıma benim köyde bir başka kadınla evlendiğim! söylemişler. Ka- rımın beni çok sevdiğini bil ama, benim uğrumda kendini feda edeceğini ummazdım, Zavallı karıcı- ğım, kendini öldürmek suretile bana olan sevgi ve sadakatini göstermeğe karar vermiş. Bu kararını tatbik et- mek için beni bekliyormuş, İşte sizi alâkadar eden cinayet buradan son- ra başlıyor. Bakanım! Kubilây bütün bu sözlerden, Çinli- nin karısını çok sevdiğine ve teessü- rTünden ne söyliyeceğini, ne yapacağı- nı şaşırdığına hükmetmişti. Fakat, onun derdini sonuna kadar dinlemek azmile; — Sonra ne oldu? Karın kendisini öldürdü mü? Diye sordu Çinlinin gözleri ıslaktı, Elini göğ- sünün üstüne koydu. Sözüne devam etti: — Bir gün, ben köyde iken, saraya mensup bir adam karımı görmeğe gelmiş. Ve kendisine şunları söylemiş: «Kendinizi kocanız uğruna feda ede- ceğinizi duydum. Sizden bir ricam var., yanlışlıkla zindatiz Atılan impa- ratoriçe Tiyen-Fo yarın İdam edile- cektir. Siz de ona çok benziyorsunuz! İpmratoriçeyi ölümden kurtarmak İçin, onun yerine ölmek İstemez misi- niz? Bunu kabul ederseniz, hem yur- dumuüza büyük bir hizmet etmiş, hem de ailenizi zenginleştirmiş olursu- nuz!» Kubilây birdenbire Semga bahadı. KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli Hakana anlatıyordu: Sahife N No. 85 “Karımı n yüzüne bakarak, hiddetle yerin den fırladı: Kulaklarıma “İnanmak istemi- yorum, Semga! Bu köylü neler söylü yor Ve köylünün omuzuhu okşıyarak: — Seni dinliyorum, dedi, demek karna bunları söyliyen saraya men- sup bir adammış, öyle mi? Köylü başını salladı: — Evet. onu karımın babası tanı- yor. komşularımızdan görenler de varmış. , Evimize birkaç kere gidip gelmiş, © — Adını bilmiyor musun? — Hayır. Kayınpederim biliyor ama intikam alırım korkusile bana söyle- — Peki sonra ne olmuş?.. lü içini çekti: — Ne olacak hakanını? Olup biten- leri hâlâ ânlâmadınız mı? Karim alıp zindana götürmüşler.. ve Tiyen- Foyu kaçırmışlar, Kubilây hayretinden yerinde otura- muıyordü: — Tiyen-Fonun kesik başını gören- ler var. buna ne dersin? — O kesik baş, karımın başı imiş, hakanım! O başı kayınpederim ve komşularım gözlerile görmüşler, Cel- dın idm ettiği kadın, Tiyen-Fo de- gil, benim karımdır, Şimdi onun ka- nına kan ve adalet istiyorum sizden!.. Kubilây: — Sarayımda bu kadar büyük en- trikalar çeviren adanu derhal bulup kafasını koparmalıyım.. Diye bağırmağa başlamıştı. Köylünün dedikleri rüya değil, ha- kikatti. Semga bahadır da bu sözleri doğru- lamak istedi: — Çoktanberi halk crasında da Tiyen-Fonun ölmediği hattâ bir kaç kere sokakta görüldüğü şayinları dönmektedir. Dedi. Köylü sözünü bitirmemişti: — Ben küyden dönünce işi enla- dım. Halbuki karım Kandırılıp ta vel IAdın eline teslim edilmemiş olsaydı, ben kendimi ona çok çabuk affettire- cektim. Çünkü ben köyümde işlerim- den başka bir işle meşgul olmamış, hattâ bir kadına kötü gözle bile bak- mamıştım. Karımı çılgınca seviyor. dum.. ona aşkımın hiç bir sebep ve bahane ile sarsılmıyacak kadar temiz ve kuvvetli olduğunu ispat edecektim. Bütün köylüler benim karımı ne ka- dar çok sevdiğimi bilirler ve sadaka timi görürlerdi. Eğer karımı Kandı- rıp ölüme sürüklemeselerdi, karım beni bekliyecek, hakikati anlayınca beni affedecek ve yuvamız temelin- den yıkılmıyacaktı.. Kubilây köylüye acımakla beraber, Tiyen-Fonun — ölmediğini - duyunca gözleri ışıldamağa başlanışlı, — Demek ki Tiyen-Fonun kurtar dığına sen de inanıyorsun, öyle mi? Köylü nefsine itimadı olan bir in- sandı.. yavaşça başımı salladı: — İnanmasam, bilmesem derdimi size açar mıyım, hakâanım? Karımı hiç yoktan ölümün pencesine teslim eden bu adamı siz tanımıyor musu- nuz? — Hayır.. ben sarayımda bana bu derece ihanct edecek bir adamm var- ığına inanmak istemiyorum. Bunun kim olduğunu anlamak için, karının babasını serguya çekmek gerektir. Haydi, çabul: onu al, buraya getir! Semga bahadir da bu fikirde idi. — Bu cinayetin bütün esrarım bi- ze ancak o anlatacak. Kadının baba» sını hemen buldurmalıyız, dedi, Köylünün yanına iki muhafız a- 'keri verdiler. köylü karısının babasi nı aramağa gitti, #*» Kubilây: — Eğer TTiyen-Fo ölümden kurtul muşsa cidden sevineceğim, diyordu. (Arkası var) dal imi al ağ Süme RE ŞİLİ iç sl nil m Main sab saanen m 1 | il a e me