e Çöcüklürmi derse çalıştırırken gü- üyor: İki kere ikinin dört ettiğini öğrendin mi bari? diyor. ... * Oğlum ne zaman fazla yaramazlık, terbiyesizlik edecek olsa şöyle çıkışı- yor: — Sen tıpkı babana benziyorsun! ... Ne zaman gazetemde moda sahife- #i olsa, arkasında siyasi haberler var- dr diye düşünmeden sahifeyi kesiyor, ... Yemekten sonra sigaramı yakınca hemen öksürmeğe başlıyor. ».. Likör şişelerini saklıyor, kahve pi- şirtmiyor, Söylenecek olsam: — Senin iyiliğin için, kara ciğerin hasta! diyor. ... Kendisi zayıflama kürüne başlayın- ca bana da haşlama zarzavat yediri- yer. Korku Nikâh memuru biraz geç kalmıştı. Herkesi bir telâş aldı. Herkes korku içindeydi. Nihayet memur geldi, nikâhı kıydı. Bu memur on sene sonra damada Tasladı —- Hatırlıyor musunuz deği, on s€- ne evyel sizi korkutmuştum!.. Evet, ama ben hâlâ o korku içinde yaşıyorum!.. — Dediğim çıktı, işte gene et yi- yorlar!.. Aferin Doktor, ölüm ilmü haberinde: «Ölümün sebebi> hanesine imzasını attı... Ne zaman kavga etsek: l — Ben bu hayatı çekemem, anne- min evine gidiyorum diyor ve... Git- miyor. ... Ne zaman evime bir mektep arka- daşım gelse: — Ne iyi ettiniz de geldiniz... Geçen gün de gelen sizdiniz değli mi?.. Ge- ne mi siz geldiniz?.. diyor, ”.. Arkadaşım gittikten sonra hediye | getirdiği çiçeklere veya şekerlere ba- kıp: — Beş on kuruş fazla verip daha iyisini alakilirdi! diyor ... «Bundan sonra ellemmiyeti yok» diyip saçları bigudlil, yüzü gözü krem içinde karşıma çıkıyor. #. Akşam eve geldiğim zaman boynu- ma sarılıp öpecek yerde! | — 16 ncı Lüi karyolası, 15 inel Lül koltuğu, 2 nci Anri büfesi... Bu kral ların hepsi de döşemeci miydiler?.. Gece, elektrikleri yakıyorlar. Afa- can başını sallıyor: — Güneş battı, ampuller çıktı... ... Yaramaz yatıyor. Annesi bebeğini kutusuna koyuyor. — Koyma anne, nefessiz kalır, bo- Kulur. — Dükkânda iken kutusunda de- ğil miydi? — Evet ama o zaman doğmamıştı. iv... Yumurta şeklinde çikolata almış- lardı, Küçük kardeşi bir misafire ver- di: — Alınız, bunları ablam yumurt- dadı!. ... Hava çok güzeldi, Fakat Afacan bir türlü ânnesile sokağa çıkmak is- temiyordu. Orada bulunanlardan biri: — Aferin doktora, dedi, tıbbi bir se- bep uyduracağına doğruyu yazdı!.. Kurnazlık Bulut gibi sarhoş biri tramvaya at- ladı, gürültü etmeğe başladı. Biletçi seslendi: Hey hemşeri, gürültü etme, yok- sa bu araba ile Aksaraya gidemezsin.. Sarhoş: — Aksaraya mı?.. Ben Fatihe gide- ceğimi., Dedi ve tramvaydan indi. O indikten sonra Harbiye - Fatih' tramvayı yoluna devam etti. — Dünya böyledir, bugün burada. yım, yarın öbür dünyadayım... — Öbür gün serbest misiniz?, — Neden gelmiyorsun? — Gelemem anne, babam hesap vazifemi yapacak, ona yardım edece- dimi. Nereden Bay Ahmed o sabah gazeteyi aldı, kendi ölüm haberini okudu. Hemen telefonu açtı, dostu Mehmedi buldu: — Allo Mehmed!.. Sen misin... Ben Ahmed... Gazetedeki haberi okudun mu?.. — Okudum, nereden telefon edi- yor?.. Arıyor Arkadaşını gene bir resmi öperken görünce: — Artık çok oluyorsun, dedi. Bir zaman Bedianın, bir zaman Feriha- nın, bir zaman Şevkiyenin, bir zaman Meleğin resmini öptün.. deli misin? — Bayır, bir kere zevkime gidenin resmini bulayım başkasını öpmem!., Telefonda — Allo... Allo!.. — Allo!,, — Orası arpa ambarı mı? — Evet. — Ben Mehmed Torkom... Bana he- men elli kilo saman yollayınız... — Kimin için? — Haydi haydi şakayı bırak, tabil hayvanlarım içini, AKŞAM — Hemen terliklerini giy, ortalığı bugün süpürttüm! diyor. pa Aramız biraz açık olduğu zaman, evlenmeden evvel kendisine talib olan- ları sayıp döküyor. ... Sinemada atlet vücütlü erkekleri görünce içini çekip: — Dünyada ne güzel erkekler var! diyor, #.. Hizmetçi ile, kapıcı ile ne zaman kavga edecek olsa, bana koşup: — Benim yerinde ölsan ne yapar sın? diye soruyor. ... «Erkekler giyinmesini bilmez» idâi- sile ejbiselerimin kumaşlarını, kra- yatların kendi intihab ediyor, ve. En güzel, en beyendiğim kadın ar- kadaşlarına benim için: O geceleri horlar! diyor. Içmediği — Bir kahve içer misiniz? — Hayır. — Bir çay? — Hayır, — İhlâmur yaptırayım mı? — İstemem, — Şu halde soğuk 'bir su ile rakı vereyim, — Teşekkür ederim, soğuk su iç- mem! Hayır Bir seyyah ihtiyar bir köylüye ras- Jadı: — Siz çok yaşlısınız değil mi? — Elbet, 96 yaşındayım. — Bütün hayatımız bu köyde mi geçti... — Bayır, henüz bütün hayatımı ge- çirmedim!, Yürümüş Bir Avusturyalı, gönüllü yazılmak üzere Sidney askerlik şubesine geldi. Müuâyene ettiler, ayaklarını hasta buldular, almadılar: — Sizin uzun yol yürümenize im- kân yoktur. — Yazık, buraya gelmek için 302 kilometre yol yürüdüm, boş yere gel. mişim demek!.. Miele Ne güzel çocuk! İhtiyar bay — Ne güzel kadın! 13 Mayıs 1937 Elektrik şirketi erkânının muhakemesine devam edildi (Baş tarafı birinci sahifede) — Siz ambar memuru değilsiniz. levazım şefi değilsiniz. O halde am- barlara ve levazıma ajt işlere karış- manıza sebep nedir? Malzemenin, ambarlar dolu olduğu zaman ait ol- duğu ambara değil de boş bir amba- ra sevki, nakli gibi işlerde niçin sizin fikrinizi soruyorlar? — Bunu ekseriya bize sorarlar? Sebep nedir? Suçlu burada düşünmeğe başladı ve sonra şu cevabı verdi; — Bilmiyorum! Bunun üzerine müddelumumi de Şu suali sordu: İnşaat işlerile meşgul olmanız Münasebetile bu gibi âletlerin yapı yerlerine yakın ambarlara gönderil- mesi için mi acaba âletlerin naklin- de sizin fikrinizi soruyorlar? Suçlu tercüman vasıtasile dinleği- ği bu suali mükerrer defalar anlama- dı ve başka başka cevaplar verme- Ze başlayınca reis kısa söylemesini ihtar etti w — Sualimizi ya anlamiyorsunuz ve yahut anlamak istemiyorsunuz! Diyerek müddelumuminin suslini tekrarladı. Alman cevap şu oldu: — Olabilir. belki! Saat on iki buçuğa gelmişti. Onun için muhakemeye öğleden sonra 15 de devam edilmek üzere celse tatil edildi. İkinci celse Öğleden sonraki celsede iddia ma kamının talebi üzerine şirket kon- tpl dairesi - şefi Emil Fişlerden şir- ketin iptidai tesisat, işletme husu- satı, Rumeli ve Anadolu ciheti için muhasebede ayrı ayrı hesaplar bu- Junup bulunmadığı soruldu. Şu ce- vapları verdi. — Tesisatı iptidaiye ve işletme ay- rı ayıdır. Anadolu cihetile İstan- bul cihetinin de işletme masrafları birdir, varidat ayrıdır. Anadolu ve Rumeli cihetleri için muaf eşyaya ait ayrı ayrı. hesaplar tutulur, Rumeli ciheti için esasen muafiyet yoktur. Fikrimce âncak bu eşyadan Anadolu cihetine cereyan varmek üzere yapı- lan hususi tesisatta kullanılanlarda muafiyet olması lâzımgelir. Muha- sebe, Anadolu elheline ait mâlzeme- nin Rumeli cihetinde nasıl kullanıl- dığını bilemez. Çünkü bu eşyanın Anadolu ve Rumeli cihetine ait olup olmadığını muhasebe bilmez, sarfe- dilen malzemenin kıymetine de mu- hâsebe bakmaz.. Bundan sonra fen heyeti reisi Jül Gileriden soruldu: — Gümrüksüz eşyayı hangi ahval- de kullanabilecekleri hakkında ma- iyetine emir vermiş midir?. — Gümrüksüz malzemenin ancak Anadolu ciheti tesisatı iptidsiyesin- de kullanılabileceğini memurlarıma Bildirmiştim. Bu emirde muafiyet Kararı verildiği tarihtenberi verilmiş bulunmaktadır. Anadolu eihetindeki ambarda gümrüklü ve gümrüksüz malzeme karışık ölarak vafdir. Fa- kat bunlar inşaat ve işletme için ay- nlmtiş değildirler. Gümrüksüz mal zeme münhasıran tesisatı iptidaiye- de kullanılır. Gümrük resmi veril miş olan eşya ise hem inşaatta hem de işletmede kullanılır. Sonra şebeke baş mühendisi Ha- şim sorguya çekilmiştir. Haşim muh- telif suallere şu cevapları vermiştir: — Şebeke baş mühendisiyim, Ben muaf malzeme kullanılmış olduğunu son zamanlarda haber aldım, 923 senesindenberi o şirkette bulunuyo- rum. Anadolu cihetindeki malzeme- ye gümrük muafiyeti verildiğini 932 senesinde haber aldım. Keyfiyet alâ- kadarlara tamimle bildirilmişti, On- dan sonra gümrüksüz eşyanın alt olduğu yerden başka yerde kullanıl ması gibi bir yanlışlığa meydan ve- rileceğini ümit etmediğim için böyle bir yanlışlık var mı, yok mu, diye araştırmadım. Sadece maiyetimdeki alâkadar mühendislere ve saireye muaf eşyayı tahsis edilen yerler ha- ricinde kullanmamaları için emir verdim. Artık böyle bir yanlışlık ya- pılacağına hiç ihtimal vermedim. Ben inşaat projelerini gördüm. Am- bardan malzem ealmağa salâhiyetim vardır, fakat eşyayı görmedim. Ambardan malzemeyi dalma baş mon- törler alırlardı. Ben sadece tesisat ye işletme projelerini görüyordum, Evvelce Anadolu cihetinde Insaa- ta başladığı zaman henüz orası için sipariş edilen malzeme gelmemişti. Bunun için Anadolu cihetine İstan- bul cihetinden malzeme göndermiş- tik. Bu husustaki masraf hesapları- nı muhasebe tutmuştur. Anadolu cis belindeki tesisatın projelerinde eş- yanın gümrükten muaf olarak fiat- leri yazılmıştır. Biz her sene lâzun olan malzemeyi sipariş şubesine bildiririz. Ve nere- de sarfolunacaklarını da işaret ede- riz. Sipariş şubesi bu eşyayı Avru- padan getirtince bizim evvelce bil- dirdiğimiz şekilde Anadolu cihetine Bit eşyayı Anadolu ambarlarına, İs- tanbul cihetine ait eşyayı da İstan- bul cihetindeki ambarlara gönderir.. — Sizin şebekenizde de muaf eş- ya kullanılmış. — Evet. Böyle yanlışlıklar olduğu- nu sonradan öğrendim. Yanlış eş- yayı mağazacı, montöre vermiştir. Fakat o zamanki mağazacı kim ol- duğunu bilmiyorum. “Her semtin ay- rı mentörü vardır. Malzeme hangi semtte kullanılacaksa bunu O ser» tin baş motörü mağazadan alır... — Şirkette memurların ayrı ayrı Yazifelerini gösteren bir talimatna- me yok mudur?. — Bayır yoktur. — Buarada rels, muhasebe müdü- rü Emil Fislere sordu: — Haşimin ifadesine nazaran mu- af âletlerin muaf olmuyanlara mah- sus yerlerde kullanıldığı muhasebe- nin defterlerde yapacağı tedkikatla anlaşılabilirmiş. Bu eşyanın def- terdeki fiatlerini kendileri kontrol edip görmemişler mi?, — Katiyen bu hususu araştırma- dım. Esasen bu cihet fenni bir iştir, O ciheti biz takdir edemiyeceğimiz için defterlere baksak ta bunun far- kına varamazdık.. Buna karşı Haşim şu cevabı verdi: — Muaf eşyanır kayıtları mağaza defterlerindedir. Vekâletin o tahkik komisyonu da mağaza defterlerini tedkik ederek bü yanlışlığı meydana çıkarmıştır. Fakat bu işlerle muha- sebenin meşgul olüp olmadığını pek iyi bilmiyorum.. Bundan sonra şirket levazim şefi Sadinin sorgusu yapılmıştır. Sadi şunları söylemiştir: — 1924 te şirkete ambar âmiri ola- rak girdim, 1935 senesinde levazını müdürü oldum. 1933 senesindenbe- ri şirketin ambarları benim emrim- dedir. 1929 senesinde bütün ambar- ların nezaret ve idaresi bana veril işti. — 1932 senesinde ambarlarda muaf eşya hesaplarının ayrı tutula- cağını bize emretmişlerdi. Bunun üzerine biz de eşya hesaplarının mu- hasebesini ayırdık ve hepsi için ay- rı ayrı defterler tutluk. Biz ambar- lardaki eşyanın nerelerde kullanıla- cağını bilmeyiz. Bize böyle bir emir de verilmemiştir. Bazı ihraç bono- larında bu cihetler kaydedilir, fa- kat ambar memurları buna bakmak- la mükellef değildirler. Esasen bu- nu bonodaki işaretlerden de anlıya- mazlar. Ambarlarda ayni cinsten hem müaf, hem gayri muaf eşya bu- Tunmaz. Muaf eşyanın hassaten Anadolu ei- hetinde kullanılacağı bize bildirilme- mişti. Bu husus ambar memurlarına tebliğ edilmemiştir. Yani 932 senesin- de yapılan tamim ambarlara gitme- miştir. İsticvaplar bittikten sonra iddia makamı, şirkette ikinci derecede ims zaya salâhiyettar Lâzyanın vazifesi. ni tayin eden şirket müdürünün tek- Jifnamesile meclisi idare kararının asıllarının, Lâzyanın imza salâhiye- tini haiz olduğuna dair yapılan ta“ mimin, oLâzyann tayinini tebliğ eden sirkülerin, yakıldığı « bildirileri evrakın mahfuz listelerinin, memura ların tayin emirlerile sicillerinin sus retlerinin, levazım şefi Sadinin 933 senesinde memuriyetini ve göreceği işleri bildiren tamimin aslının, silâh» tarağada yapılan havat hatta ai Proje ve teferrüatile orada kullanılanı eşyanın gümrüklü olup olmadığının tesbiti için © zamanki ambar kayı» Jarmın mahkemeye eelbini istemiştir, Mahkeme bu hususta bir karat vermek üzere muhakemeyi 24 mayış pazartesi gününe bırakmıştır,