Dük do Vindsor mesud Tatil zamanını geçirmek için evine gelen mesud bir talebeyi andırıyormuş Dük, otomobilden iner inmez Bayan Simpson koşarak dükün kolları arasına atıldı Bayan Simpsonun talâkı katileş- tklen sonra Vindsor Dükünün Ti- rolda altı aydanberi oturduğu şato- dan ayrılarak Fransaya gittiğini ve orada Cande köşkünde müstakbel zevcesine iltihak ettiniği telgraf ha- vadisi olarak yazmıştık. Dünkü postaile gelen Fransız ga- zaleleri, Vindsor Dükünün Tiroldan itibaren Cande şatosuna muvasala- tına kadar olan seyehatini adım adım takip etmişler ve sülünlar dolusu tafsilât yazmışlardır. Fransa hükümeti, kendi toprağına girdiği dakikadan itibaren Dükün emniyeti ve muhafazası için sıkı in- zibat tedbirleri almıştır. Vindsor Dü- kü sempleon oekspresine binerek Avusturya hudutlarını aşıncaya kâ- dar ekser vaktini bayan Simpsonun çök sevdiği küçük köpeği kucağın- da'olduğu halde trenin Kçluarında geçirmiş, yanında duran maiyeti er- kânından bir zata da Tirol dağlarını göstererek — İşte şu yamacı beraber tırman- dık, işte şu çam ağacından kayarak düştü, diyerek bu hususta tafsilât vermiştir. Avusturya toprakları ge- çildiklen sonra Dük, perdeleri inik kompartımanına çekilmiştir. Tren Vemöy istasyonuna. geldiği zaman Dük kompatımanımdan çıkmış ve oradan kendisini bekliyen olomobili- ne binerek bayan Simpsonun kendi. sini beklemekte bulunduğu Cande şa» tosuna gitmiştir. Fransız zabıtası, gezetecilerin ve fotografçıların Dükü rahatsız etmemeleri için sıkı tedbir- ler almıştı. Fakat Dük, bu tedbirlere kulak asmamış, muhtelif vaziyetler- de fotoğraflarının çekilmesine muva- fakat ve müsaade etmiştir. Fransız gazetelerine göre bayan Simpson otomobiline binerek Vind- sor Dükünü, karşılamak arzusuna güçlükle imukavemet etmiştir. Dü- kün otomobili, #aat ikiyi çeyrek ge- çe, önünde iki polis motosikleri ve arkasında da Fransız emniyeti umu- miyesinin otomobili bulunduğu hal- de şatonun bahçesine girerek dış ka- pının eşiğinde durmuştur. Bayan Simpson, kapının eşiğinde duruyordu. Dük otomobilden iner inmez, bayan Simpson koşarak Dü- kün kolları arasına atılmıştır. Dük dö Vindsor mesud Deyli Ekspres yazıyor. Madam Bimpsonun boşanma kararı pazarte- si günü saat 10,33 de katileşmiştir. Madam Simpson saat 10,51 de der- hal Düke telefon etmiş ve müddet konuşmuşlardır. O akşam sat 4,50 treni İle Dük Salzburgdan Fransaya hareket etmiş. Esasen Dü- kün valizleri üç gündür hazırmış. Dük hareket etmek Üzere iken ga- yete fotografçıları gelmişler. Dük ev- velce bunlara bir kaç fotograf çek- tireceğini vadetmişti ve vadini tut- muştur. Dük çok neşeli görünüyormuş. Alay edercesine Almanca sormuş; — Nerelisiniz? Sonra bir diğerine dönerek: — Ben seni tanıyorum, demiş. Dün resmimi çektin, görmedim zannedi- yorsun, değil mi? Halbuki haberim yar. Sonra muhavereye devam ederek, ,Bv. Wolfgangdaki © ikametlerinden haşlanıp hoşlanmadıklarını sormuş ve Sehalberg dağına tırmanıp tırman- madıklarını öğrenmek istemiştir. Gazeteciler Kendisini takipten dağ sporları yapmağa vakit bulamadık- Yarını söylemişlerdir. Bunun üzerine gülerek içeri gir- miş, alelâcele bir yemek yedikten sonra Avusturyada Ikameti esnasın- da kendisine misafirperverlik göste- renlere telgraflar çekmiştir. Dük beraberine sekiz bavul ak mıştır. Bir çok golf çantaları ve ufak mukavva kutular da vardır. Bu ku- uzun | i son için Eğ yök, e Di e Dük dö Vindsor trenden iniyor, otomobile binmek üzere istasyondan çıkıyor ve otomobile biniyor tul m birinin içinde madam Simp- kendi eli ile topladığı çiçekler vardır. Diğerinde ise Vila Appesbah sahibinin madam Simpso- na hediye ettiği bir Avusturya köy- (Baş tarafı 7 nci sahifede) — Bizim talebemizin aşağı yuka- rı hepsi çalışkan. Bilhassa erkekler arasında fevkalâde çalışkanları var. Lâkin kız talebe umumiyetle dersi erkeklerden daha iyi dinliyorlar, Çün- kü üniversiteye gelen kız talebe hiç bir düşüncesi olmadan yalnız oku- mak için geliyor. Bir kız liseyi bitir- dikten sonra isterse okumasına de- vam etmez, evlenir, çoluk çocuk sa- | hibi olur değil mi? Fakat buraya ge- lenleri üniversiteye bir tek şey sü- rüklüyor: Okumak. hayatını ka zanmak İkinci derecede kalıyor. Halbuki erkeklerin çoğunun üni- versite tahsili yapması hayatlarını kazanmaları, memur olursa barem derecesini .yükseltmesi, ve sair gibi dü elerdir. Nihayet bir erkeğin üniversite tahsili yapması da asıl ol- muştur. Erkeğin her halde bir üni versite tah © ihtiyacı vardır. Hal- buki kiz talebe böyle çok mübrem bir ihtiyaç hissetmeden üniversite- ye koşuyor. Bunun da sebebi nedir? İlim aşkı — Bugün yeniden talebe olmak is- mii lü kostümü bulunmaktadır. Gri ek bisesi, gri pardösüsü ve mölon şap- kası ile Dük tatil zamanını geçirmek için evine gelen mesud bir talebeyi andırıyormuş. Gençlik nasıl yetişiyor ? ter mi idiniz?.. l — Size bir şey söyliyeyim mi?, Bir çokları . büyüyüp, hayata atıldıktan gonra İalebeliklerinin hasretini çe- kerler;: «Ah yeniden talebe olsam!» diye hasret duyarlar. Ben katiyen orta mektep ve lise talebeliğinin has- retini duymam ve o Hayata dönmek istemem, Çünkü çok sıkıcıdır. Fakat yeniden Üniversite talebesi olmak için önüne geçilmez bir has- retim yardır. Ben üniversite talebe- liğine bayılırım. Talebeliğin en tatlı devresi . üniversite talebeliğidir, — Yeniden talebe olsaydınız hangi meslek için çalışırdınız? — Riyaziye okurdum... Hikmet Feridun Es Sıvas hastanesi başhekimliği Sıvas (Akşam) — Memleket hasta- nesi baş hekimi Celâl Yorkinoz İzmir memleket hastanesine, yerine de he- nüz buraya geleli az bir müddet oldu- gu hâlde kendisini herkese sevdirmiş ve tanıtmış olan kıymetli ve çalışkan âoktorlarımızdan Sağlık ve içtimai yardım.direktörü Mehmed Şerif ta- yin edilmiştir. Hekımın ıçtımal vazıleleri Doktor Ahmed IOrtaköy Şifa yırdu sahip ve mü- dürü doktor Ahmed Asim Onur dün akşam Eminönü Halikevinde Güzide bir dinleyici karşısında bir konferans vermişlir. Konferansın mevzuu «He- kimliğin içtimai vazijeleris tdi, Çok mühim olan bu mevzu hakkında kıy- metli doktorun hilabesini bir. parça ihtişar ederek aşağıya dercediyoruz.| Bugün hekimliğin tıbbi ödevlerden dır. Bunlardan kısa ve umumi bir tarzda bahsedecek, ana hatlarını çi- zeceğim, Asıl mevzua girmeden evvel hekimin ne lduğunu, ve halkın he- kimden neler istediğini, ve neler bek« lediğini muhtasaran gözden geçirelim, Doktor her şeyden evvel hastasının arkadaşı, onun dert ortağıdır. Hasta- İığa tutulan bir kimse, tutulduğu dertten kurtulmağa çalışırken, heki- min hem ilminden, iktidarından; hem | de vereceği öğütlerden istifade eder; Aâyni zamanda doktorun, kendi hasta lığı ile candan alfikadar olduğunu, kederine iştirak ettiğini ve kendisi- Dİ teselli ettiğini, hülâsa kendisine ar- kâdaşlık yaptığını görmesile müsterih olur, sa, derdinin ehemmiyetsiz olduğunu ve kısa zamanda geçeceğini söyleme- ğe, hem sanat ve hem de insa guları bakıstından borçludur, lâkin burları söylerken kalben müteessir. Gir, batlâ teessürü belki haslanın- kinden fazladır. Kadınlar hekimi, saatlerce bazen günlerce, doğum ağrısı çeken bir ka- dının yanında kalmağa ve onunla bir- likte ıztırap çekmeğe, onun âhuenini- ne ortak olmağa ve onu heran teselli ve teskine mecburdur, Doktorlukta muvaffakıyetin en bü- yük sım, yalnız hastayı mükemmel surette ameliyat veya isabetli bir tarz- da tedavi etmek değildir. Hasta bun- larla beraber, belki bunlardan fazla, doktordan tatlı dil, güler yüz ve can- dân alâkâ bekler. Bu hakikate on 6- kiz senelik hekimlik ve mutehassıslık hayatımda sayısız denecek kadar çok rasladım. Çok defa hekimin ayak seslerini da- ha sofada, antrede iken duyan hasta, kendinde bir hafiflik hisseder; üstün- den ölüm korkularının, sıkıntı veren kâbusun kalklığını görür; doktorun sükünet verici eli, nabzını tutmasi- le, ağrılarının azaldığını, hattâ büsbü- tün kaybolduğunu duyar. Hasta ken- disini emin bir himaye altında hisse- der ve böylece çabuk iyi olur. Hekimin muayyen yemek zamanı yoktur. Meselâ doktor yemek yerken bir mecruh gelse, zehirlenmiş birisini getirseler, yahut kan kusan bir haş- taya çağırsalar, veya midesi delinmiş, apandisiti patlamış bir hasta gelmiş | olsa, yemeğini, her şeyi olduğu gibi İ bırakır ve bunun imdadına koşar; za- vallıyı tedavi ve teşfiyeye uğraşır, Bu İ asil hareket, onun hemi meslek ve hem i de insaniyet duygularının Şlarıdır. Ke za kış gecelerinde kapısı çalınıp do- ğuma çağırılan veya komaya girip len hekim, sıcak yatağını bırakıp has- taya gitmeği ve ona elinden gelen her türlü yardım ve tedaviyi yapmayı, fa- zilet ve vicdan borcu bilir. İşte hekimlerin şu bir Kısmını söy- lediğim her günkü güç, yorucu ve teh- likeli vazifelerinden başka, daha bir- çok içtimai ve terbiyevi ödevleri var- dır ki, bunlardan belli başlılarını sa- yıyorum: 1 — Umumiyet itibarile halkı has- talıklardan korumak, 2 — Verem, kanser, sıtma, trahom gibi, insan top- Tulukları içinde derin ve büyük tahri- bat yapan beliye ve felâketlere karşı savaş, 3 — Çocuk ölümüne karşı mü- cadele ve memleket nüfusunu çoğalt- mak, 4 — Frengi, belsoğukluğu gibi zührevi ve tenasüli hastalıklarla mü- cadele etmek ve bunların intişar ve sirayetine mani olmak: Keza sefahalt- le mücadele etmek, 5 — Alkol, morfin, esrar, kokain, heroin, eter ve ilh.. keyif veren ve fakat bünyeyi tahrip eden zehirlere karşı savas, 6 — Marazi irsiyet ve akıl hastalıklarile mücade- başka, birçok içtimai vazifeleri var- , ilk duy- baygın yatan bir hastaya davet edi- | Asım Onur dün akşam mühim bir konferans verdi Dr. Ahmed Asım Onur konferans verirken le etmek, 7 — Cehalete karşı umumi savaş, 8 — Sefalete karşı koymak, 9 — Pislik ve gayri sıhhi meskenlerde ika- mete karşı mücadele etmek. Hekimin ve hekimliğin bu saydı gum ödevlerinden (halkı hastalıklar- | dan koruma) meselesi çok mühimdir. Heklin nasil hasta olan bir şahsı İyi etmeğe uğraşiyorsa, onun basta ol- mamasını da temin etmesi gerektir. Eski zamanlarda bu cihete o kadar chemmiyet verilmiyor ve hekimin sa- lâhiyet hududu, hasta koğuşundan veya tedavi ettiği hasta odasından dr Şarı çikmiyordu. Halbuki bugün bü- tün dünyanın tabebetten istediği ve beklediği şeyler; sıhhati haleldar ede- cek hüdiselerin vukua gelmemesine gayret etmesi, vukua geldiği takdirde, hiç olmazsa fena neticelerini ıslah ey» Yemesi, çalışmak kuvvetini arttırması ve hayat: uzatmağa sârfı mesai €y- lemesidir. Hekimliğin bu vadide Ken- disinden beklenenleri yapmağa Ç&- lışmakta olduğunu ve buna, bir çok memleketlerde olduğu gibi, ülkemizde de epeyce muvaffak olduğunu iftihar- la söyliyebilirim. Bugün halkın sıli- hâtini hastalıklardan siyanet için (Koruyucu tıp ve İçtimai Hıfzıssıhha) ismile yeni bir ilim meydana gelmiş ve bu ilmin öğrettiği kaide ve usuller dahilinde yapılan çalışmalar, müsbet semere ve palpable neticeler vermiş ve elân da vermektedir. Hekim yukarda izah ettiğim muh& telif içtimal ve terbiyevi vazifelerini yaparken, şimdi isimlerini sayacağım teeşkkül, cemiyet ve şahıslardan, çok değerli yardımlar görmektedir: 1 — Hükümet ve belediyelerden, 2 — Kızılay ve Kızılsalip cemiyetlerinden, 3 — Terbiyecilerden, 4 — Higienist- lerden, 5 — Sosyoloğlardan, 6 — Mus alimlerden, 7 — Ediplerden, 8 — Ga- zetecilerden, 9 -— Ressamlardan, 10 — Ziyaretçi hemşirelerden Sözüme nihayet verirken sizlerden ve bütün vatandaşlardan hekimi ve | hekimliği vazifelerinde himaye etme- nizi, onun çalışmalarını ve işlerini Ko- laylaştırmanızı, ve kendisine topsuz bir erniyet ibzal etmenizi diler, hepi nizi candan selâmlarım. Hudud sahiller sıhhat umum müdürlüğü bütçesi Ankara ') (Akşam) — Hudud ve sas hiller sıhhat umum müdürlüğüne 1936 yılında, Montrö mukavelesinin tetbikinden dolayı varidatında hasıl olan azalmayi karşılamak üzere hü- kümetçe 215,000 liralık bir barem ya- pılmış ve idarenin yapacağı işler için dört yüz bin ilraya kadar sarfi- yal yapmasına izin verilmişti. Bu para merkez hıfzıhsıhha mües- sesesinin muhtelif masrafları için sar» fedilmiştir. e Halbuki bu sene içinde behemehal satın alınması zaruri gös rülen bazı malzeme için idarenin da- ha yüz bin liralık taahhüde girişme- si icabelmektedir. İdarenin muhtelif masraflar neti- cesinde elde ettiği yüz bin Ilranın bu taahhüdlere karşılık gösterilmesi hü- kümetçe muvafık görülmüş bunun i- çin hazırlanan kanun lâyihası miecliş ruznamesine almmıştır.