18 Nisan 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

18 Nisan 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

18 Nisan 1937 KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli Romalı prensesin boynundaki bereler- den, boğulduğu anlaşılıyordu. Kubilay bütün saray halkını sorguya çekmişti Diyerek Kaçı a başlamıştı, Rahip ne yapacağını bilmiyordu. (Yeşil mezâr) ın başında sağdası, 80l- dan, önden, urkadan.. her taraftan girip çıkıyor, fakat bir türlü eski ha- line gelemiyordu. Rahip derdini kime anlatacaktı? Kimse ile konuşamıyor, yüzyüze gele- miyordu. Romalı rahip bu sırada (yeşil me- gar) in başında yeni bir tılsım daha keşfetmişti. Günün Kroene şöyle bir şil gıranitlerden bir küçük par- çayı, durmak üzere bulunan bir insan kalbinin üstüne koyunca, © insan derhal dirilir ve bu taş kalbinin üstünde durdukça © kimse ölüm tehlikesile karşılaş- maz'» Kroen bü sirade sarayda kendinden geçmiş bir halde bıraktığı prensesi hatırlamıştı. Kendi kendine: — Hiç olmazsa şu kadıncağızı ölüm- den kurtarayım. Diyerek mezarlıklan başka bir taş aldı.. yeşil granit sütunlarının kena- rma vurdu. Sütundan iki parça taş kopmuştu. Rahip bu taş parçaların- dan birini kendi boynuna astı. öte“ kini cebine koydu. «Yaşıyan ölüler» mezarlığından ayrıldı. ”.. | Kroen saraya dönmüştü. Romalı rahibi kimse görmüyordu. Fakat o Rerkesi görüyor, herkese söz söylüyor ve bu sözleri işitenler: — Cinler geliyor!.. Diyerek korkup kaçıyordu. Artık rahip kendisinin cinlere ka- rıştığı hissini vermemek için kimseye Mf atmıyordu. Saraya gelir gelmez prensesin odasına girdi. Balinanın başı ucunda bir Japon cariyesi oturmuş, prensesin yüzünü serinletmek için yelpaze sallıyordu. Sarayın içinde müthiş bir hareket vardı. Kubilây bu işi ehemmiyetle ta- kib ediyordu. Bir taraftan cüceler, haremağaları sorguya çekiliyor; di- ğer taraftan haremdeki cariyeler bi- Ter birer dinleniyor, hesab veriyorlar- dı. Hakanın misafirin! kim boğmuştu? Salinanın iple boğulduğu boynun- daki berelerinden belliydi.. fakat, na- silsa, bir mücize kabilinden olarak Romalı prenses ölmemiş, biraz sonra kalbi çarpmağa ve inlemeğe başla- mıştı. Hakanın tabipleri onu ilâçlâmışlar ve Kubilâya: şlerdi. Kubilüy çok asabi ve heyecanlıydı. Denebilir ki, Moğol imparatoru o güne kadar bu derece asabileşmemiş- ti. O gün sabahtan gece yarısına ka- dar meydanda görünniyen rahip Kroenin böyle bir zamanda kaybolu- şu da hakanı sinirlendiren sebeplerden birini teşkil ediyordu. Bir aralık sarayda garip bir şayla çıktı: Mademki rahip meydanda yok.. prensesi o boğmuştur! Halbuki hakan buna inanmıyordu. — Prensesi boğmak cesaretini gös- terenler, rahibe de bir fenalık yap- mışlardır. Diyordu. Uzağı gören bir insanın bundan başka türlü düşünmesine im- kân var mıydı? O gün bahçede dolaşan Japon dil- beri Şi-Yama bir tesadüf eseri olarak hakanın saray nazırı İle karşılaşmıştı, Şi-Yama saray nazırını görünce çe- kindi.. onun bu hali herkeste bir şüp- he uyandırabilirdi. Saray nazırı biraz sonra Kubili — Şi-Yama yalnız olarak bahçede dolaşıyordu. Hakanım! Çok heyecan- Yıydı. — Bahçeye niçin çıktığını sorma- dın mı? — Sordum. çiçek Koparmak için , çıktığını söyledi. , No. 23 Kubilây, Şi-Yamayı sık sık çiçek koparmak üzere bahçeye gönderdiği- ni hatırlıyarak — Ondan şüphem yoktur, dedi, sen bir şey sezdinse açıkça söy! Saray nazırı kati bir şey söylemedi. — Gözümle görmediğim fenalık- ları, olmamış gibi telâkki etmek da- ha hayırlıdır, dedi. Kubilây devlet işlerini bırakıp böy Je manasız entrikalara zihin yoracak halde değildi. saray nazırına şiddetle bağırdı: — Başka bir duyduğun ve bildiğin varsa, çekinme.. söyle! Bana fenalık etmek istiyen karım ve çocuklarım da olsa, hepsini merhametsizce cezalan- dırmak isterim Saray nazırı korktu.. sustu. — Hiç kimseden şüphem yok, ha- kanım! Diyerek yanından çıklı. Saray nazırının şüphesi pek de boş ve mgnasız değildi. Şi-Yamanın, gün- er geçtikçe, saraydaki nüfuzu artı- yor, her şeye burnunu sokuyordu Son günlerde baş cüce Tumanın da onu himaye etmesi, onunla sık sik konuşması, saray nazırının çok haklı olarak, şüphelerini derinleştiriy. Dünyanın bu en büyük sa bu kadar entrikalar dönmemesi ki değildi. Kubilâyın bir huyu vardı: Saray dedikoduklarına kulak vermez ve din- lemezdi. Birisinin aleyhinde söz söy- Jiyen adamın ağzını kapatmak için: — Dün de senin aleybinde söyle- mişlerdi! Diyerek, karşısındakini derhal sü- küta davet ederdi. Kubilây, Semga bahadırdan başka kimsenin sözünü dinlemezdi. Kubilây, maiyet zabitlerinden 'Tan- gutun sözüne de itimad ederdi. Tan- gut, bir avda vücudünü siper ederek hakanı ölümden kurtarmıştı. Kubilây, Tangutu çok severdi. Zaten hakan fedakâr, ferakali ne- fis sahibi insanlardan hoşlanır, onlar- la sik sık görüşmekten, derdleşmek- ten ve onları dinlemekten zevk du- yardı. Japon dilberi Şi-Yama da bu mezi- yetleri taşıyan ve ayni fedakârlıkları | hem de bir kaç kere gösteren bir kız- dı. Kubilây, Şi-Yamayı da çok sever, onun aleyhinde söylenen sözleri din-” Jemezdi. Semga bahadır, Japon dilberini gunun odasında gördüğün! cek olursa, acaba hakan buna yecekti? Gelgelelim, Semga bahadır Kubilâ- ya bu hâdiseden bahsetineğe bir tür- Tü cesaret edemiyordu. ”.. Romalı prenses gözlerini açarken.. Rahip Kroen, prensesin başı ucür- da yelpaze sallıyan Japon cariyesinin kulağına iğildi: 4 — Biraz dışarıya çikar mısın? Japon kızı birdenbire başını arka- sına çevirdi.. etrafına bakındı.. kimse- | yi göremedi. Ayni sesi ikinci defa işitti,. Eilerile | yüzünü kapıyarak, korku ve heyecan içinde titremeğe başladı. Eroen: — Korkma yavrum! dedi. Ben pren- sesin arkadaşı, Romajı rahibim.. hay- di bizi yalnız bırak.. dışarıya çık. Ve sakın benim buraya geldiğimi kimse- ye söyleme! Japon kızı korkudan aklını oyna- tacak gibiydi.. odada kimseyi göremi- yordu.. fakat, Romalı rahibin sesini duyuyordu. Dizlerinin üstünde odadan dışarıya çıktı. Rahip Kroen derhal kapıyı sürme- ledi.. Prensesin başı ucuna oturdu. koynundan çıkardığı «yeşil mermer parçasını Salinanın kalbinin üstüne koydu.. ve yavaş yavaş genç kadının elini okşamağa başladı; — Haydi, gözlerini aç, Salina! Al lah seni buralarda öldürmemek için, beni senin imdadına gönderdi. Şimdi kurtulacaksın.. ölmiyeceksiri, Salina! (Arkası var) sendeliyerek ! İ 18 Nisan 937 Öğle neşriyatı: 12,30 k musikisi, 12,50 Havadi gösterit Son, 13: Beyoğlu Halkevi kolu tarafından bir temsil, 14 neşriyat: 18,30 i, 19,30; Konferansı lavı Selim Sırrı Tarcan (Londra), 20 y daşları tarafından Türk musikis 20,30: Ömer Rıza ta- halk şarkılar rafından : Mu zaffer v Türk musikisi ve halk şarkıları: Saat aya- rı, 21,15: Orkestra: 22,15: Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün prog- ramı, 22,30: Plâkla solololar, opera ve operet parçaları, 23: Son. Ecnebi İstasyonların bu akşamki en Müntehap Programı Münih (405) saat 11,15 Bachın Şarkılarından Nr. 30, Viyana (506,8) 11,45 Vivaldi - Sehuman 4, cü senfoni. Roma (421) 17,00 Respiginin eserleri Frankfurt (251) 20,00 Cperalardaki aşk sâhnelerinden, Beromünster (540) 20,05 Brahms-Sehubert - Sehumannın kor şarkılarından. Lyon. (463) 20,30 Bach - Giuck - Vagner. Hilversum (801) 20,55 Beethoven 6. cı senfoni Stokholm 21,05 Şubertin eserlerinden Londra (242) Schubert. Dans Musikisi Paris (432 saat 23 - Paris Radio 1648 23,00 Toulouse Radio (328) 22,15 Roma (421) 2245 - Milâno (369) 23,30 - Belgrad (437) > 23,00 - Zagreb (0,7) 22,20 19 Nisan 937 Pazartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230 Plâkla Türk musikisi, 12,50 Havadis. 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14,00 Son. Akşam neşriyatı — dans musikisi, 19,30: Afrika avı hatı- raları: 8. Selâhaddin Cihanoğlu taru- fından, 20: Rifat ve arkadaşları tara- fından Türk musikisi ve halk şarkı- ları, 20,30: Ömer Riza tarafından erapça söylev, 20,45: Safiye ve arka- daşları tarafından Türk musikisi ve Or- halk şarkıları, Saat âyarı, 21,1! kestra, 22,15: Ajans ve borsa hal leri ve ertesi günün programı, 22,30: Plâkla sololar, opera ve operet par- çaları, 23: Son. ! Bu akşam ) tu Nöbetçi eczaneler Şişli: Halâskârgazi caddesinde Halk, Taksim; Nizameddin, Tar- labaşında Nihad, Beyoğlu: Kan- zuk, Datrede: Güneş, Galata: Top- çular caddesinde Sporidis, Kasım- paşa: Vasıf, Hasköy: Hahctoğlur- da Barbut, Eminönü: Beşir Ke- mal, Heybeliada: Tomadis, Bü- yükada: Merkez, Fatih: Vezneti- lerde Üniversite, Karagümrük: Ali Kemal, Bakırköy: Hilâl, Sa- nyer: Osman, Tarabya: Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarındaki ec- zaneler, Aksaray: Cerrahpaşada Şeref, Beşiktaş: Süleyman Receb, Kadıköy: Söğütlüçeşmede Hülü- si Osman İskele öaddesinde Saag- det, Üsküdar; İmrahor, Fener: Balatta Hüsameddin, Beyazıt: Asadoryan, Küçükpazar: Necati, Samatya : Kocamustafapaşada Ridvan, Alemdar: Ali Riza, Şeh- remini: Topkapıda Nazım. Türkiye © Kenet SENELİK © 1400 kuruş 2700 kuruş 6 AYLIK 750 > 1480 » 3 AYLIK 400 » © » LAYLIK O > — Posta ittihadına dahil olmayan ecnebi memleketler: Seneliği 3600, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Sefer 6 — Ruzu Kasım 162 & İssek Güneş Öğle İkindi Akşam Yatı EL RS7 1025 622 907 1200 13 Va 328 5,17 12/8 0559 1052 2028 İdarehane: Babılli civan Acımusluk Sok, 18,30: Plâkla | Her akşam bir hikâye rosu Kral liri oynuyor- | Şehir tiy | du. Oyun gerçekten mükemmel idi, Artistlere de, sahne tozyinatına da hayran kalmıştım — Ne güzel oynuyorlar, değil mi? diye yanımdaki kadına sordum. bu sözler payalnız tiyiiroya gelmiş ve tallin Jütfile yanıma tesadüf etmiş olan bu süz kadınla muhav Genç kadın oyunun seyrinden al- dığı zevki kaçırmamak ister gibi bir dalgınlıkla bana cevap vermedi. Yal- kabele etti Bu mukabele bana cesaret vermek için kâfi idi. Perde kapanır kapan- maz sordum: — Bir çay, yahut bir likör ikram edebilir miyim? Müsaade buyurur mu- | sunuz? : Gene gülümsedi: — Pek naziksiniz, dedi. Fakat şim- değil, oyun bittikten sonra; Sevinçten titredim. “Demek oyun bittikten sonra?... Hemen murıldan- dım: — Doğrusu, bu klâsikler pek can sıkıyor. Oyunun bitmesini bekle- meden ise şimdi çıkabiliriz. Genç kadının salonda bir erkeğe dikkatli dikkatli baktığını gördüm. Bu erkeğin halinde öyle nazarı dik- kati celbedecek bir şey yoktu. Yal nız birini ârâr gibi görünüyordu. Gidelim, nafile yere burada sıkıntıdan patlıyacağız, diye ısrar et- tm. Genç kadın yerinden kalktı. Ben dikkatle baktığı erkeğin bu âni ka- rarda alâkalı olduğuna ihtimal ver- dim. Acaba akrabasından biri mi? Yoksa eski bir âşığı mı? Tiyatro kapısında bir otomobile bindik. Biraz sonra benim apartıman- da karşı karşıya oturuyorduk. Şüp- hesiz ki ikimiz de içimizden bu ma- ceranın bizi nereye sevkedeceğini düşünyorduk.. Hayatın tertip ettiği garip bir komeğdyada karşı karşıya bir erkek ile bir kadiın vardı ki on dakikadan beri tanışmışlardı. Bun- lar aradan bir saat geçerse birbirle- rine pek yakınlaşmış olacaklarını hissediyorlardı. Bu yakınlaşma belki bir gece sonla bitecek, belki bütün hayat müddetince sürecekti. Ona sordum: — Kimsiniz? Rasgele bir kadın ol- madığınızi hissediyorum. Her hali- niz şeytan gibi bir tebessümle mü- İ di niz buhu gösteriyor. Buraya gelmeni- ze sebep ne? — Rica ederim, bana hiç bir şey sormayınız. Onu kollarımın arasına alarak ha» vaya kaldırdım. Sonra gece... Sen- ra, sabah... Nihayet, gözlerimi aç- tığım zaman yanımdaki nefis kadı- nın kaybolmuş olduğunu gördüm. Nereye gitmişti? Meçhul. Odaları dolaştım. Belki bana bir satır bir şey yazark izahat vermiştir diye kâğıd- ları karıştırdım. Hiç bir şey yok. Bir- denbire, hayret içinde, durdum. Bir şey arandığı zaman ©y bulunmuya- cağı yerler bile nasi karıştırılırsa, geniş kaideli küçük bir masayı, âde- | Bir kadın » ve bir yüzük | Kimseler yok. Yüzüğü saklamı! ta bilâihtiyar yerinden kaldırmıştım. Altında bir yüzük vardı. Tek taş pırlantalı bir yüzük. En aşağı bin Hira edeceği şüphesizdi. Belki de da- ha fazla. Kendi kendime düşündüm: Dün akşam kadının parmağın- dan düşmüş olacak, Demek hiç far- kına varmadı! Aklıma gelen düşüncelerin hepsini tahlil edebilmek pek zor. Zihnimde muttasıl «hiç farkında değil!» cümle- si tekerrür edip duruyordu. Yüzüğü çekmeceye kilitledim. So- kağa çıktım. Yarım saat sonra, bir kuyumcunun dükkânında idim, Tek taş bir pırlanta yüzük satacağımı söylüyor, alıp almıyacağını soruyor- dum. Kuyumcu tasdik cevabı verdi, Fakat bu düşündüğüm şey âdi, ahlâksızca bir hareket değil miydi? Ya kadın gelirse? Ona ne diyeceğim? İnkâr mı edeceğim? Ne mütiig bir şeyi Maamefih... Ne yaptığımı bilmeden, tekrar apar- imana dönmüş olduğunu. “gördüm, (ili açıktı Hemen iç koştum. ol- duğum çekmeceye koştum. Bomboş! Hayretler içinde etrafıma bakındım. Masanın üstünde bir kâğıd duruyor. dn. Hemen yakaladım ve okumağa başladım: <Dün akşam, kim olduğumu anla- mak istiyordunuz. Ben bir hırsizim, şekerim. Bunu niçin size söylediğimi düşünürsünüz... Yormayınız zihnini- Zİ. Arkamdan çok esef duymamanız için hakikati size anlatıyorum. Dün akşam bana: Buraya gelmenize 8 se bep ne? diye de sordunuz. Size şimdi cevap verebilirim. Tiyât- roda bir adama dikkatli dikkatli bakmıştım, hatırlıyor musunuz?... © bir taharri memuru idi. Eğer oda- kikada beni tevkif etmiş olsaydı yü-, zük çantamda idi. Artık bir kaç sene' tiyatroya, zevk ve neşeye, aşka veda etmek içap edecekti. Değil mi? Bu sabah yüzüğü küçük masanın altıma sakladım ve senin yanından yavaş ça savuştum. Birile beraber tekras gelip sen yok iken onu almayı karar Jaştırmıştım. Darılmadın, değil mi? Fakat yüzü- ğü sakladığım yerde bulmayınca ne kadar korktum bilsen! Birdenbire hakkınızda peyda ettiğim fena fikri affettirmek içindir ki hayatınızdan tamamile kaybolmadan evvel $ize dün akşamkiler gibi uzun ve tatlı bir buse gönderiyorum...» Hikâyeci BORSA Istanbul 17 Nisan 1937 (AKŞAM KAPANIŞ FİATLERİ © Esham ve Tahvilât İst. dahili © 99,—)İş. B. Hamiline 9,90 Sayonam 133 95,—İT.C. Merkez Dani 1-20,67,50| Bankası 93,50 » NM 20,15,—| Anadolu hin, 23,70 » M 2005,—) Telefon 6,25 Mümessil | o 44,85) Terkos 11,2$ »..N s0 14,40 » MN at değir. 11,— İş Bankası — 980) Şark o» Para (Çek fiatleri , Paris oo 17,68,50) Preğ 22,66,88 Londra 622! Berlin 1,96;44 Nev York * * 79,10) Madrit —“ 1270— Müâno | 15.—.İ Belgrad 34,56,60 Atina. 87,86,— Zeti 4,15,43 Cenevre — 3,46,— a Brüksel. 4,68,50) Pengo oo 397,99 Amsterdam 1,44,20| Bükreş | 107,85,62 Solya --63,98,75İ Moskova 24,04,50 İSTANBUL Ticaret Ye zahire borsası 17/4/937 —— mm FİATLER ——————ğ mm Cinsi Aşağı: Yukarı Kr. Pa. Kr. Pa, Buğday yumuşak ,| 624 —— Arpa . AR Çavdar 439 5— Misir sari pa —— Fındık iç 52— —— Tiftik oğlak 139 — —— Tiftik mal 130 — 135. Yapak Anadol 58 — aaa aaa 5 GELEN — e e — Buğday 540 Ton Çavdar 135 » Arpa 240 » Kepek 30» B. Peynir Ha Pamuk yağı 21x Zeytinyağı , Misir İrmik

Bu sayıdan diğer sayfalar: