77. men AANAREKASALEI eni İranın en b üyük eseri Hazer denizinden Basra körfezine kadar uzanacak demiryolu Hazer denizi - Tahran kısmı bitmiş gibidir, Tahran - Basra körfezi kısmı 3 sene sonra bitecek Komşumuz İranda. on seneden beri büyük bir yenileşme hareketi vardır. Bu yenilik her sahada göze çarpmak- tadır. Bunlardan yollarda ve nakil va- sılalarında görülen ve binaenalaylı memileketin dahili ve harici iktisadi vaziyeti üzerinde tesir yapan İlerleme bütün dünyayı alâkadar ediyor. Çün- kü 1,646,000 kilometre mesahası ve on milyondân fazla nüfusu bulunan bu memleket Hind Okyanusundan Orta- asyaya ve Kafkasyaya doğru yayılmış- tir. Asyanın yarısını açık Okyanusla» Ya ticaret yolları ile bağlayacak bir va- ziyette bulunuyor. Şimdiye kadar İran Avrupaya dola- $ik yoldan bağlı idi. Paris ve Berfin ile Tahran arasındaki en kısa yol Var $ova ve Kiyef üzerinden Baküya kadar tren, oradan vapurla Pehlevi Jimanı ve oradan da otomobille Tahran fdi Bu otomobiller 400 kilömetrelik mesa- feyi katediyorlardı. Halbuki gelecek yaz Avrupadan gelenler Baküdan Bahrihazerin Pehle- vi değil Bende: imanına gelecek- Ter ve oradan ekspi renleri ile Av- Tupa ekspreslerinde olduğu gibi rahat- ça Tahrana muvasalat edeceklerdir, Bahrihazer! Hind Okyanusuna bağla- Yarak olan büyük İran demiryolu hat- tinın bu denizle paytaht arasındaki kıs« mi bitmek üzeredir. Demiryolu geçtiği yerleri şimdiden ihya ediyor. Benderşahdan sonra ilk geçtiği arazi Türkmenler yurdudur. Vaktile bu yerlerin halkı göçebe olup keçeden yapılmış kubbemsi çadırlarda yaşarlardı. Şimdi ise demiryolu saye- sinde kolayca getirilen ve ucuzca sü- talan irışaat malzemesi sayesinde kazık- lar üzerinde İnşa edilen beyaz evler- den mürekkep köyler kurulmuştur. Bundan sonra demiryolu ovadan Biburz'un şimal yamaçlarma çok dik olarak tırmanır. Hat 140 kilometrelik bir mesafede denizin sathından 2000 metre irtifaa çıkmaktadır, Demiryolu burada en eski zamanlardan kalmış ve içi ayı, çakal, kurd, geyik, pars ve hat- tâ kaplan dolu kesif çam ormanların- Can geçer. Dünyanın av hayvanı çok bol olan memleketlerinden biri burası olduğundan hariçten âv meraklılarının, buraya gidecekleri muhakkaktır. Ara- si gayet ârızah olduğundan demiryolu nun inşası teknik cihetinden burada çok zorluğr uğramıştır. Hattın mazilliğint azaltmak için elli tünel açılmasına mecburiyet hasıl ol- Muştur. Bundan başka vadilerin ve derelerin üzerlerinde gayet yüksek pek çok köprü kurulmuştur. En dik yerin- de üst üste üçer köprü kurulmuştur. Çünkü burada hat geniş kavisler yapa” Tak Gaduk yüksek geçidine tırman- maktadır, Son tünelde demiryolu Elburz'un asri yığınını yararak Firüzgühe vasıl bimaktadır. Burada ilk defa Tahranın uzaktan görünen en büyük bariz alâ- mem Biten D.Yollar, sem »Yöprlmakiz olan — Boru haltı Güzergâhta bir nehir Demavend çok hoş ve kubbe gibi o- In tepesi dünyada emsalsizdir. Yal- nız Japonyada Fujiyama dağı Dema- vende çok benzer, Bu dağ paytaht Tahranın bulundu- du yüksek yaylann üzerinde yüksel- miştir. Hattın Piruzgüh ile Tahran ara- sında mezkür yaylâ üzerinde bulunan kısmı hemen hemen ikmal edilmiştir. Bu kisnun uzunluğun 140 kilometredir. 'Tahranda şimdiden muhteşem bir (gar) yapılıyor. Çünkü Avrupadan ge- lecek Seneden itibaren gelecek yolcu- lar burada her türlü kolaylık ve tahat görmeleri matlâp Bulunuyor. Şimdiden nüfusu 400,000 kişiden fazla olan Tahran büyük demiryolu sayesin- 'VENEDİKLİ BAFFA “Safiye Sultan,, Yazan: Ahmed Refik Hoca Sadettin efendi, konuşulan sözleri hep dinledi. Nihayet paraya Tüzum olduğunu Üçüncü Mehmede şifahen de anlattı. Üçüncü Mehmed müteredditti, Anası Venedikli Baffa ondan daha cömerd davrandı. İbra- him paşaya, yetişecek kadar para verildi. Hiç vakit geçirmeden gitme- | si emredildi. İbrahim paşa, bayramın yedinci günü yola çıktı. Yeniçeri ağası Tu- i nakçı Hasan ağa, sltı bölük, kapi ku- t çık sokakları asfalt caddeler halime | konuluyor. Parlâmento, posta ve telg- | TAİ, muhtelif nezaret binaları ve Üni- versite Tahrana büyük bir ihtişam veriyor. ; Bu «sri binaların arasındaki eski mi-- marinin şah eserleri enmilerin mina» | re ve kubbeleri ve zümrüd bahçeler baş-| ka bir letafet veriyor. Şehrin yanıba- şındaki tepeleri karlar örtülü Dema- vend dağı manzarayı bir kat daha tat- Ulaştırmaktadır. Yalmz şehrin şekli değil sakinlerinin kiyafetleri da hi değişmişi Kadınlar eski siyah feraceleri bırak- mışlardır. Erkekler papahları ve sarık- ları ve cübbeleri bırakarak Avrupalı kiyafete girmişlerdir. Her tarafta askeri kıyafet nazara çarpıyor. İranda mecburi askerlik hiz- meti konduğundan zabit ve efrad her tarafta görülmektedir. İzci kıyafetli kızlar da nazarı dikkati celbediyor, Büyük hattın Hazer denizi ile Tah- ran arasındaki kısmı artık bitmiş sayı- labilir. Fakat Basta körfezi ile Tah- ran arasındaki cenup kısmı takriben Üç senede bitecektir. Şimdiden bu hat- tan körfezle gayet münbit bir eyalet olan Huzistan şimalindek! dağlar ara- sındaki kısmı ikmal edilmiştir. Hat Huzistanda tarihte meşhur Süs şehri eivarmdan geçiyor. Burada eski İranlıların büyük hükümdarı Dara'ya ald eserleri meydana çıkarmak için hafriyat yapılıyor. Vaktile Huzistanın nüfusu birçok milyonlar tutuyordu. Hatl& payıtaht Süs'ün nüfusu bir milyondan fazla idi, Demiryolu ile İngiliz - İran petrol kum- panyasının boru hattı bu eyaleti yeni- den ihya etmektedir. Huzistanın şimalindeki dağlar dahi gayet sarp olup inşaat mühendislerini çok düşündürmektedir. Arazi o kadar ârızalıdır ki, vaktile buralarda kervan yolları bile teesstis edememişti. Hat bu- rada evvelâ Diz nehri vadisini takip edecektir. Hattın inşasından evvel malzemenin nakli için dağlar içinde şose yolları yapılıyor. Bu hat ikmal edildiği zaman 150 ki- Jometrelik bir kısmında denizin sat- hından 2000 metre yükselmek için 150 tünelden geçecektir. Yani her kilo olan bu büyük het bitüği zaman dünyanın misli bulunmayan en çetin demiryolu addedilecektir. Hattın İnşasında 40,000 amele en mümtaz mühendislerin idaresi altın- da çalışıyor. Hattın umum uzunluğu yani Basra körfezi ile Bahrihazer ara- sındaki tamamı 1300 kilometre olacak- tır. Dünyanın yapılması en güç sayı- lan bu hattın tamam olması İranın bü- Tu, hepsi yanında idi, Çekmece köp- Tüsünden geçtiler, Silivriye geldikleri zaman, Rumeli Kazüskeri Ebussuudzade birdenbire ölüverdi. Hoca Sadettin efendi çok memnun oldu. Yalvardı, yakardı. Büyük oğlu Mehmed efendiyi onun yerine geçirdi. İbrahim paşa Bolgrada doğru ile- riliyordu. Fakat Satırcı? O, katledile- cekti, İbrahim paşa ona hiç bir şey sezdirmemek istedi, Askerin mevaci- bini vermesini, ve mühimmatı hazır etmesini emretti. Yapacağı emindi. Yeniçeri ağası Tirnakçı Ha san ağayı daha Çalalcadan Kirkkili- se yolile Belgrada yollamıştı. Salırcı Mehmed paşa, veziri azam geliyor diye ziyafetler hazırlamakla meşguldü. Fakat yeniçeri ağası kar- şısına çıkıp ta katline sadır olan fer- mani gösterince, dona kaldı. Yayaba- şılar, Satırcınn yakasına yapıştılar, Hizmetlerini eda ettiler... Tımakçı Hasan ağn, veziri azama bir gedikli ile haber yolladı. Veziri azam yolda idi. İbrahim paşa, Satır- cının kaflini haber aldığı zaman, hiç haberi yokmuş gibi davrandı. Mecli- sinde pek çok kişiler vardı. Sipahtler ağası Alaca Mehmed ağa da orada idi. İbrahim paşa, Satırcmın katline yeni- çeri ağası Tırmakçı Hasanı gönderdi- ği gibi defterdar Ekmekçi zadenin bütün emvalini müsadereye de onu memur etmişti. Paşa hiddet içinde idi. Satırcıyı ken- di haberi olmadan neden öldürmüş- lerdi? Halbuki öldürten, kendi idi. — Bu haberi kim götürdü. Yalan- dır. Aslı yoktur. Diye bağırdı. Yeniçeri ağasının yol- tadığı gedikliyi huzuruna çağırdı: — Sen bunu kimden işittin? Diye sordu. Herif, işin doğrusunu söyledi: — Kendim anda hazır idim, İbrahim paşa kızdı: — Bak şu kâfire! Benim hüzurun- da dahi yalan söyler. Padişah başı için bunun aslı çıkmazsa, seni eşsddü siyasetle katlederim, dedi. Zavallı adamı hapsettirdi. Sonra döndü. Mecliste bulunanla- ra hitab ederek; — Ey müslümanlar! Bu ne olmaz iştir. Padişahtan izinsiz ve benim ha- berim, yoğiken yeniçeri ağası şöyle bir namdar veziri katleyliye, Buna itimad eylemen., Sırh yalandır. Demekten utanmadı. Hatta yemin- ler, şartlar ediyor, anlattıkça ağzı köpürüyordu. Venedikli Baffaya da hakikaten böyle bir damad gerekti, İbrahim paşa Belgruda geldi. Def- terdar Ekmekçi zadeyi kâh hapsetti, kâh çıkardı. Artık ne yapacağını bil- miyordu, Nihayet Belgradda askere işten | İ oğullarını hâlâ kendileri gibi biliyor- Tora hos 09 Tatar hanı merdliğini yine muhafaza etti, sefere gelmekten çekinmedi. Tatarlar Vacz üzerine ilgar ettiler Rumeli beylerbeyisi Lala Mehmed paşa, Raka beylerbeyisi, hepsi yanı- na geldiler, Askerin mevcudunu &r- zetliler. Fakat Tatar hanı olmadan bu işlerin becerilmesinin imkânı yok- ta Gazl Giray, eski arkadaşının öldü- rülmesinden çök müteessirdi. Belki kendini de öldürebilirlerdi. Öyle bir idare ki, hizmet te etsen, kıymeti | yoktu. Başımı alıp diyarına gitmeğe karar verdi. Katiyyen sefere gelmi- | yecekti. Etrafındakiler bumu sezdiler, Zombordan kalkıp gideceğini İbra- him paşaya haber verdiler, İbrahim paşa, Tatar harunı ürküt- memek çaresine baktı. Mihalıçlı Ah- med paşayı, Sivas beylerbeyisi Mah- müd paşayı, ve Silâhdar ağasını Zombo- ra <ağır peşkeşlerle» yolladı. Tatar ha- nm «tazim ve tevkirs ile sefere davet etti. Tatar hanının içinde hiç bir kötü- lük yoktu. Asıl Türklüğü koruyan onlardı. İstanbul sarayında, Kanüni- den sonra, ıwkları bozulan Osman lardı Halbuki Osman oğullarını Adriya- tik kıyılarından, Leh diyarından; İstir- yannın sarp dağlarından akıncıların | atlarına bindirip getirdikleri esir ca- riyeler çoktan yenmeye başlamışlardı, Venedikli Baffa, bu kadın, ömründe hiç kiliseye gitmemiş miydi? Bunun imkânı mı vardı? Şimdi, Türk ondusu- Nun zafer ganimetlerile Eminönünde | cami yaptırıyordu... Ve Osmanlı impa- | rTatorluğunun idaresi de hep onun elin- | de idi. vi Gazi Giray bunları bilmez, ve arila- maz adam değildi. Fakat mertliğini gene muhafaza etti. Sefere gelmek- ten çekinmedi. Zombordan kalktı, Peşte sahrasına geldi. Düşman Ciğer- delen denilen Adony sahrasında idi, Üzerine varmak istenildi, - Tatarlar derhal kalktılar. Vaçz üzerine ılgar ettiler. Halbuki düşman Vaçzr yak- muş, yıkmış, savuşup gitmişti. Düş- man dayanamıyacağını anlıyorda. Kurduğu köprülerden geçip Ester. gon yakasını boylamıştı. Bu sefer, Nemçeliler ve Macarlar Türkleri oyalamağa (Karar verdiler, Güya sulha razı olacaklardı! Halbuki Tatarların Üyvar taraflarını yağma edeceklerinden korkuyorlardı. Sulh müzakeresi Saint - Andre adasında başladı. Düşman murahhasları: Es- tergon peskoposu fle Nadasdy Ferenç ve Palfi idi. Türkler tarafindan da Diyarbekir beylerbeyisi Murad pa- | şa, harım kethüdusı Ahmed ağa ile sadrazam kethüdası gitmişlerdi. Türke türlü kaynaşamadı, O da kışlardı..