SULEYMAN KÂNI SARAY ve BABIÂLİNİN İÇYÜZÜ came, Hktibas hakkı mahfuzdur « AKŞAM Tetrika No. 383 “Paydos!,, Sesini işitince adliyenin tatile uğradığını sanmış! Dikenli yuvarlak! Ahmet Vefile efendi Pariste ek- Şi iken bir gün İstanbuldan kendi. sine gelen bir çantam Fransıx gümrük O memurları tarafından açılmış olduğunu görür. Türkiye- den nefsine mahsus getirttiği ti- #inün gümrüğünü bile “ödiyecek afif ve dikkatli davranmak» ie iken şüpheye delâlet eden böyle bir muameleye maruz birakılmış olmak kendisine fena halde do- kumur. Fransa bariciye nazırı Thouvenele şikâyet ederi — Böyle bir muamele bir daha #ekerrür edecek olurün hüküme- | #imden İstanbuldaki Fradsız elçisi hakkında da mlslile mukabeleyi is #iyeceğim. Sulistimalin kimler ta- rafından yapıldığı o zaman ta- hakkuk edecektir! Der. Hariciye nazırı kendi me- murlarına toz kondurmak istemez. © Ahmet Vefik efendi — O ka dar değil! Senede 700,000 franle- hk elmasın gümrüğü verilmeden bir ücarethaneye hangi kanaldan geçtiğini . İstanbulda bilmiyen yoktur! Osmanlı elçisinin bu sözü Fran- siz hariciye nazırile aralarını aç- mağa kâfi gelmişti. (1) © Ahmet Vefik efendi bir gece ti- yatroda üçüncü Napolyonun Toca- © sında bulunduğu sırada sahnede Türkler aleyhinde sözler söylendi- Bini işitince birdenbire ve şiddetle locayı terkeylemişti. Bu muamele- ye imparatorun Osmanh, devleti aleyhinde söylediği bir sözü çevi- yerek yüzüne karşı Fransız impa- Fatorluğunun yıkılmak üzere ol. duğu yolunda irat eylemekten çe- Kinmediği kehaneti de inzimam edince artık Vefik efendinin Pa- ris sefaretinde tutulmıyacağı pek tabii idi. Ahmet Vefik efendi sefaretten | infisalinden sonra evkaf nazırı, meclisi völü âzası olmuş, daha sonra da Anadolu sağ mintakasi müfettişliğine tayin edilmişti. Bir buçuk sene kaldığı bu me- muriyette kendine mahsus hotse- Tane muameleleri eşrafı, en miş, ahaliye de garip gelmiş, hak- kında birçok şikâyetler. edilmiş, kendisini ötedenberi takdir eden Fuat paşa bile artık sahabet ede mez olmuştu. & Hattâ müfettiş efendinin riva- yet edilen kanunsuz hareketlerin! tahkik için ayrıca bir teftiş heyeti Ahmet Vefik sonra yedi sene açıkta kalmıştır. efendi bundan Molyerden yaptığı meşhur ve makbul adaptasyonlar bu uzun mazuliyet günlerinin mahsulüdür. Ahmet Vefik paşaya tevekkeli «her tarafı dikenli yuvarlak» de- nilmemişti. Ali paşa ile başı hiç hoş olme- mış, ancak Ali paşanm vefatın- dan sonra en yüksek makamları işgal eylemiştir. Fakat o her yerde ve her zamanda umumi görüş ve ihtiyar. eylemeği Tanmıştır; bundan husus! bir zevk alır gibi âdi, Dört sene kaldığı Bursada vali iken vilâyet idare meclisine riya set etmezdi. Bu İşt Naip efendi ifa ederdi. Bir defa mecliste ekseriyetle bir karar ittihaz olunur. Evrale usulen (mucibince) ye arzedilince paşa tek kelime bile söylemiyerek ve yalnız başile bir ret işareti yapa- Tak evrakı getiren kâtiple meclise iade eder; meclisço reddin sebebi anlaşılamaz; kendisinden de soru- lamaz. İkinel müzakerede karar gene ekseriyetle çıkar. Vali bu de- #n da reddeder. Nihayet: — Reddin sebebini izah buyu run da ona göre müzakere olunsun! Ricasında bulunulur. O zaman Ahmet Vefik paşa: — Ben ekseriyetin kararlarını değil, ekalliyetin kararlarını ka- bul ve taslik ederim! Cevabını verir! Usulü muhakeme kanunu ile ad- iye vazifeleri tayin edilmişti. Mül- kiye mernurlarınn tevkif ve ha- pis gibi örfi emirlerine artık müd- 'dejumumiler mâni oluyorlardı. Bundan pek ziyade sıkılan Ah- met Vefik paşa, bir gün sadrazam olursa adliye dairesine giderek binek taşmdar — Paydos! Diye bağırıp dairenin kapıları. nı kapıyacağını söylerdi; bu sözü istanbulda da şayi olmuştu. Bir aralık İstanbul adliye dat Tesl tamir ediliyor imiş. Kudema- 'dan bir kâtip efendi sandıklarda eski bir evrak dosyası aramakla — Paydos! Diye nida etmiş. Bu nidayı du- yan zavallı kâtip o anda Ahmet Vefik paşanın sadrazam olduğu ve adliyeyi tatile geldiği zanıma düşmüş, çarçabuk sandığı kapa- mış, yazı takımını toplamak için kalem odasına çıkmış! Âli paça Ahmet Vefik efendi- min ilmi iletidarımı, fikri ihatasmı tastik ederdi. Yalnız: — Kanuni Sultan vezir olmalı idi! Diyerek (2) hal ve mizacma za- mann tahammülü olamıyacağını işrap eylerdi. Ahmet Vefik paşa bu evsafile iş başında ne padişahı, no arka- daşlarını, ne maiyetini memnun edememi Süleymena Hamdi paşa yerine başvekâlete tayininde küçük Sait paşayı dahi- liye nezaretinden (7 muharrem 1295 - gurrei safer 1295) azlettir. miş, Hamdi paşayı Aydına, şürayi devlet reisi Kadri paşayı Sıvasa, evkaf nazırı Cevdet paşayı Suri- yeyo vali göndermişti. Bu sebeple Vefik ve Sait paşa- lar arasında münaferet hasıl ol- muşta. Maarif nezaretinden &infisal eden Münif efendi ile rüsumat emini Sadık paşa da zaten Ahmet muhalif olmalarile (5) iismer: Bouvenis du mondo mu: Bulma Muhacirlerin işlerine bakmak üzere Yıldız sarayında teşkil olu- nan komisyona Sait paşanın reis, Münif efendi ile Sadık paşanın da Aza tayin edilmesi, bunların ara- larındaki ittifak başvekil Ahmet Vefik paşayı endişeye düşürdü. Ahmet Vefik paşa bazı maru- #atının isaf olunmamasın bu he- yetin, bahusus Sait paşanın siaye- tine hamlediyordu. Sultan Mahmudun adamların- dan müşir Çerkes Nusret paşa ile (seretibbayı hazreti şehriyari) Mavroyeni paşa da açıktan açığa Ahmet Vefik paşa aleyhinde dil uzattılar; Abdülhamidin zihnin- do tebeddüle istidat hazırladılar, Ahmet Vefik paşayı bir buçuk ay içinde yuvarladılar. Olagandır, hoca hanım! .. mazırı ... paşa mefsf müşte. hiyate gayet münhemik idi. Kona- ğında divanhaneye * açılan sıra odalarında karıları, cariyeleri ya- tardı, O da her gece canınm dile. diği kadının odasına girerdi. Bir gece üçüncü odaya gitmeğe niyet eder; fakat dikkatsizlikle başka bir odaya girer. Kadın yatıyor; paşa da hemen yatağa yanaşır ve yatar. Evvelâ sesini çıkarmıyan kadın sonradan, mahcup olmuş gibiz — Aman paşa, ne yaptınız? Diye telâş eseri gösterir! Meğer çocukların hocası hanım imiş, Telâşa hiç mahal görmiyen pa- şa da hoca hanıma: — Zarar yok, hoca hanım! Ola- gahdır, olagandır hoca hanım! Diye tesliyette bulunur! Bir buçuk vali Şürayi devlet adliye dairesi âza- smdan iken Suphi bey - paşa - ile şürayi devlet reisi Mithat pa; sında mahkemelerin tanzimi me- Suphi paşanın Namık Kemal 'bey ile de arası açık idi. Namık Kemal bey prens Mustafa Fazıl paşa zümresine iltihak ettikten sonra Sami ve Ahmet Vefik paşa- larla Suphi paşa aleyhinde bulun- Muştu, Kemal bey Abdülhamit tarafın. dan muhakeme altına alındığı s- rada Suphi bey cinayet mahkeme- sinde bizzat riyaset eylemek üzere istinaf reisi evveli bulunuyordu. Kemal bey Suphi bey aleyhin- de reddi hükim iddiasında bulun- du; mahkeme bu iddiayı reddetti. Kemal beyin mahkümiyete uğ- ramasını istiyen Abdülhamit mu- hakemenin devamı esnasında Sup- hi beye bir yaver gönderdi. Suphi bey bu yavere: — Vicdamının ilhamlar istik: imetten ayrılmıyan hâkimler kümdarın şan ve şerefini tezyit ederler! Cevabını verdi. Namık Kemal bey mahkümiyetten kurtuldu. Fa- kat Suphi paşa bu faziletinin mü- kâfatım iki seno mazul kalmakla gördü. Kiymetli arap atlarım ve me- kşam'ın Ülvi bey egoizmasını kızının önünde dışa vuramazdı, #nnesi, kocasına her zaman hük- metmişti. Anasına çeken Sumer de babasını nüfuzu altında tuta- | biliyordu. Kızımı görünce gülümsedi: — Namlsn Sumer? Asabi biraz yakıştı mı?., Vildamısi sö le göre kocanla barışma; hiyetin yokmuş... Vaz geç inat- tan, Barış görüş olunuz, en iyisi budur. Sumer kati bir sesle cevap ver- dir | — Barışmak için unutmak lâ- | zumdır. Ben ömrüm oldukça unu- | tamıyacağımı, Aklına hep Tekinin onu ara- maması geliyor, bu geldikçe hid- deti artıyordu. İçin için homur- danıyorduz «Gelmedli!.. Neden gelmedi!.» Gecenin düşünceleri de zihnin- de yerleşiyordu. Yaptığı delilik 'değil miydi? Çocuklarını kaçır mağa ne hakkı vardı! Ve bu de- liliğin mesuliyeti karşısında ür- periyordu. Fakat Tekinin gelmeyişi içine biraz da su serpiyordu. Kaçtığı- na pek iyi etmişti. İşte Tekinin çocukları da umurunda değildi. Peki amma Tekin neredeydi? Ne yapıyordu? Muhakkak o ka- dınla beraberdi. Onun yanındaydı, Denizde boğulmak üzere olan- ların gözleri son dakikaya ka- dar ufuklardan ayrılmaz, Görün- miyen karalardan medet umar. lar. Sumer de, her seye rağmen Tekini bekliyordu. Gelmemesine imkân yoktu. Her geçen dakika onu sinirlendiriyordu. Çocukları gezmeğe yollamamıştı. Bahçede oynuyorlardı. Babaları gelince evvelâ onları görsündü. Ve evin içinde, kulağı kirişte bekledi. Gün uzun sürdü. Bitip tüken- mek bilmedi. Her ayak sesinde ümit ve her sesten sonra ümit- sizlik... Sumer için yeni bir hayat baş- lamış gibiydi. Sanki derin bir uçurumun kenarına gelmiş ve ora da ürpererek durmuştu. Önünde uçsuz - bucaksız bir meçhul vardı... Kabahat kimindi? Tekini beklemeliydi. Hakikati | onun ağzından duymalı, Kim bi- lir, belki de bir pişmanlık sözü üzerine onu affederdi Affetmek mi? Bu düşünce bü- tün kinini kabartıyordu... Ondan kaçtığı halde onu aramıyan ee bir adam affedilir mi?.. na bee Gn olmuş, gece çökmeğe başlamıştı. ziyorlardı. oluracaklardı 2 sonra yemeğe Dile yemeğini nz yemişlerdi. Te- kinden hiç bir haber çıkmamıştı. Belki de Sumerin kaçtığına memmun olmuştu. Ulvi bey de şaştı. Kızımı fazlı Tak ile topladığı çini evamiyi fe ile maişetini temin etmeği saraya bulunmağa, müracaatla istitafta tercih etti, Namık Kemal bey Suphi paş aleyhinde dil uzattığına sonra pi man, Mithat paşa da aralarında ki ihtilâfa rağmen Suphi paşayi takdir ederdi. Mithat paşa Suphi paşadan sonra Şama vali olmuştu. Şamda ne yapılmış ise Suphi pa- #anın eseri olduğunu görünce ara- tofrkası No. 31 NİKÂHSIZLAR Yazan: Selâmi Izzet hayalperest, damadını da lüzu mundan fazla inater buluyordu. Kendi kendine mırıldanıyordur «Allah belânızı versin, Şu dün- yada rahat yaşamak öyle kolay 'dır ki... Ne diye insan durup du- rurken başına dert açar!., Şu ya: lancı dünyada kaç günlük ömrü- müz var...» Hem Tekine kızıyor, hem kı. Zina öfkeleniyorduz..» Tekin Sumeri mesut edeceğine #öz vermişti. Sumer kocasının evi: İ me giderken, dönüp geri gelmiye- ceğine ahdetmiş sayılırdı... Hak buki yokyere bir hırçınlık onun da hayatını karmakarışık etmişti. yetişmiyor. üstelik iki de torunu <Evvelden bir kişi vardı. Su mer yalnızdı...» Nihayet bir fedakârlk gör terdiz —Ben giyiniyorum Sumer... Biraz dizlerim ağrıyor amma za- Tar yok, giyineceğim... Sözlerinin Sumerde uyandıra- cağı tesiri anlamak istiyormuş gi. İ bi dikkatle yüzüne bakıyordu: — Evet giyineceğim, gidip ko çanı bulacağım. — Hayır baba. Ona mektup yazıp bıraktım, Bir adam gönde- rip çocuklarını bile olsun sordur: madı, Ha ben gitmişim, ha sen... Olmaz öyle şey, istemiyorum. Ben yalvarmış olurum. mi tasavvur ediyordu. İzzeti nef sini bir paralık edecekti. Muhak- kak söze: «O kadındır, sen onun kusuruna bakma...» diye başlı yacaktı, Ulvi bey bu sefer hiddetini giz Tiyemedi. Çatıldı, sormurttu: — Canm isterse... Amma insaf et, Bir baba kızımın... — Bir aşifteye fede edil görmek istemez... Benim de kı bahatim bu değil mi? Gönl deki acıyı kabahat telâkki edi. yorsun. — Ben mi? — Eğer kocam bemi kovsaydı da buraya gelmiş olsaydım be nimle ancak bu tarzda konuşur. dun... — Ben mi? — Dünyada benim için bir sen varsın. Ancak sanar «Yüre #im yanıyor» diyebilirim. Eğer Burada oturmam camını sıkıyor, rahatını kaçmıyorsa giderim, — Haydi haydi, saçmalama... Ben sana canımı sıkıyorsun, raha- tımı kaçırıyorsun dedim mi? Am- ma fikrimi açık söylüyorum, Des lilik ettin. Münasebetsiz bir şey yaptın. Her şeyden evvel anlaş. malıydınız. Sen kaçtın. Neyse, olan oldu. Şimdi aranızı bulayım diyorum. İstemiyorsun, Âlâ. Kak kıp İstanbula gitmek, Tekini arı mak, konuşmak benim için ej lencs değildir. Artık bahsetmiyelim (Arkası var) ları açık olmasına rağmen bu se defi hakkında: — Şama bir buçuk vali gelmiş! Biri Suphi ipaşadır. Yarım vali de Ziya paşadır - meşhur edip - Şam vali olarak başka kimseyi görme mişl Diye takdirlerini beyan eyle mişti, (3) (Arkası var) (1 lis Tariki yar Supbt paşanın Kardaş Hüseyin beyden maklan Abdün rahman Âdil bey, © mmm