21 Haziran 1934 — Ben sizden kirlenince yıka- nan eldiven istemedim. — Biliyorum, fakat yıkamağa mecbur değilsiniz? Balatı güzelleştirme I ül Adaları güzelleştirmek için bir cemiyet kurulduğunu biliyorsunuz. Bu cemiyet, bir çok yerlerde oluranları harekete getirdi. Me- selâ Balatlılar da, «Balatı güzel leştirme» cemiyeti diye bir cemi- yet kurmak i Salaman, Behar, Moiz, Rebeka, Ester önayak oldular. Her şeyden evvel para topla mak lâzumdi. Balatın zenginleri- ne baş vurmağa karar verdiler ve doğru banker Levi efendinin evi- ne gittiler. Levi bunla larını dinledi — Para veremem, dedi, fakat | Balatın göze güzel görünmesi için ben başka türlü yardım ederim. — Meselâ? ! traş karşıladı. Mal — Meselâ yarın sokağa olup terütaze çıkacağım! Ean Hanımefendi kaşındı, kaşındı, nihayet ensesinde bir pire tuttu, usulcacık yere bıraktı. Kocası şaşt — Ayol öldürsene — Nasıl öldürürüm, damarla- rında kendi kanım var! ! Sebehi | Yahu, meyhanende iki üç | var. Sen muktesit davranaca- ana, oturup boyuna — İşte bunun için içi İçinde müşterileri biri iki görme- ğe büşliyorum! Kocularile her an kavga ettik” lerini söylüyorlardı. Biri adıldı: — Ben, kocasile hemen kavga edenlere şaşıyorum. Biri sordu: — Neden, sen sanki hiç kavga etmez misin? — Şimdi ediyoruz amma, ev öelden hiç etmezdik — Meselâ ilk kavgamızdan evvel kavga etmiş değiliz. — İlk ne zaman kavga ettiniz? Biraz düşündü: İ — Nikâh memurluğundan çi: karken? Yok nazmış, yol niyazmiş... Yutan Sen olmazann — başkası, © olmazsa Benim kuyum böyledir, yok maliası Bana yalnız sen değil, bütün dünya Dağ başları hop serin, Sulara baktım derin. Yalnız yatakta değil, Burada da gel gerini Uludağda Dünyayı Göllere İni Sıkıntı — Sizden şikâyet ediyorlar, — Neden efendim, inize bir gün geliyorsaniz, gün gelmiyormuşsunuz. — Ne yapayım efendim, eğer canım. sıkı hergün gelmezsem — Yoo... Affetmişsin sen onu... Her haklı olduğun sefer ben hak- siz olduğumu itiraf edecek deği- Tim ya Konser Konsere gittiler. Konser devam ettiği müddetçe esnedi, uyukladı. — Pek hoşuna gitmiyor, dedim. Hem de hiç gitmiyor. — Peki, ne diye geliyorsun öyle ise? Ne diye bilmem ki, — Hakkın var, kadınlar erkek: lerden çok daha güzel, — Tabii, 2 — Hayir, sahte! VİZGELİR VE HIZ GELİR aşk fiyakı... başkası! sakası: Önce can; sonra MANİLER ger, dolaş, Kaleyi içinden al. gözlerle aş. Bunu yapabilirsen, orda koy başl Malçup genç! Postanede, postrestant gişesi- nin önünde, kadın erkek sekiz on kişi vardır... Bir genç te postane- ye girdi, postrestant gişesine yü- rüdü, duranları ite kaka, ayakla yına basıp geçti ve memura sordu: — Bana mektup var mı?, — Ne ismine? — Çikarken zevk duymak içini. — Mahçup genç, Gönülden sevenlerin, başımda vardır Sevdalı değiştikçe, işime bir bız gelir! Ondan sonra ona dal, Na kadar yersen ye bal. Namuslu yer! Salamon, arkadaşı Moize anla- tiyordu: — Azizim, bundan sonra lokan- taya gideceksen, muhakkak be- lokantaya git. nim yemek yedi Moiz sordu: — Neden? — Çok namsslır yer, — Ne gibi. Salamon anlatti: — Geçen gün bastonumü unut- tum. Ertesi gün geldim, bir de ne göreyim, benim bastonuma bırak- dığım yerde daha yeni, daha iyi bir baston bırakmışlar. Ona aldım! canan... Böyledir Kalenin içindeki, | Bak kaçırma atldırl Z.V. | Vaaz Hocafendi vaaz ediyordu: — Bur miyorlar, güzelleşiyorlar, kendilerini a vaaz dinlemeğe gel lenip püsleniyorlar, gös. termeğe, beğendirmeğe geliyor. lar... Bereket versin sizin aranız- da böylesi yok! — Babasına yaziyor, ya para veyn bir tabanca gönder, diyor. — Ya tabanca gönderirse? — Hemen satar! Hasis “Amma, zengin olduğu kadar da hasisti. Meselâ tramvayda ikinci ye, trende ü Bir gün, Yahu dedi, nasıl oluyor da üçüncüye biniyorsun? — Ne yapayım azizim, dördün- söylediklerim belki doğ- ru değildir; fakat insan bir şeyi duydu mu, anlatmak fırsatını ka- çırmamalıdır! İzzetin sözleri şen yazılara mev- zu oldukça, oğlan gevez: tırdı. Böyle giderse, tıraş Hiç değilse, yemeklerde konuş masını yasal eltim, Geçen sabah, alakok yumurta- sını yerken: — Baba, bu yumurta bayat, dedi, Çakaştım: — Sus, ne verilirse onu ye, ses çıkarma. İzzet sustu ve yumurtasını ye- | meğe devam etti, fakat biraz son- ra gene başını kaldırdı: — Kanatlarile gagasini da yi- — Benim bir katırım vardi. trenle yarış eder ve geçerdi. Maryüs derhal atıldı — Bu bir şey dei kan bir İngiliz atım vardı. Bir fırtınaya yakalandık. Baktım, ar- kamızdan bir kara bulut geli Atı mahmuzladım. Ki ladı. öyle koşuyordu, bize yetişemiyordu. Ben hiç ıslan- madım, Halbuki on adım ötemiz- den gelen tazım, yağmurdan sırıl sıklamdı! “Zemin — Artık akıllandı. Bundan bö; le rakı içmiyecek, kumar oynamı- yacakmış. — Yemin'etti mi? — Namusu üzerine — Gene mızıkçılık etti desene. — Kızım orada ne yapıyorsun? — Aya bakıyorum bab: — öyle ise aya söyle, #ine binip gitsin, cü mevki yok?”