16 Mayis 1934 AKDENİIZDE TÜRK AKINCILARI İSKENDER FAHREDDİN Yazan: Türk akıncıları (Otranto) kalesini muhasara ettiği zaman, kale kumandanı yatağında yatıyordu. Murat bey kalenin cenup surlarını dövmeğe başlamıştı. Dördüncü kısım (Otranto) kalesi önünde. (M1. 1480) ağustosunun sekizin- ci ve (H. 885) cemaziyülahırının birinci salı günü sabahı, Ahmet paşanın kumandasındaki seksen parçadan ibaret olan Türk donan- | ması (Otranto) kalesini dört ta: rafından muhasara altına almıştı. Olranto kalesi kumandanı o gü- ine kadar, Türk donanmasının bu- ralara geleceğini hatırından bile Kumandan Ayos sa- bahleyin gözlerini açtığı zaman kale etrafının Türk gemilerile sa rıldığını görünce korkudan titre- meğe başlamıştı, Ayos, Papalık makamini işgal öden dördüncü (Sektos) un ada- mıydı. Korkudan yatağından kal- kamıyordu. Kale muhafızları ken- disine: — Merak etmeyi içeriye sokmıyacal Diyerek, koluna Türkleri ine rampa etmişt gemilerden birinde donanma ku- mandanı Gedik Ahmet paşa vardı. Avlonya valisi Avlonyaya bir vekil gönderdikten sonra, i altindaki gemileri teçhiz ederek ye Murat beyi yanına muavin ala- rak, İtalyanın cenup sahillerini zapt ve işgal etmeğe karar ver- işti, Yanaştıği gemide sekiz yüz akıncı ve dört büyük muhasara to- pu vardı. Murat bey bu gemiye ku- manda ediyordu. Deni Murat beyle Ahmet paşa konuşu" yordi — Sahilde dolaşan bir balıkçi- yı yakaladım.. Biraz tazyik edince bülbül gibi bütün bildiklerini söy- lemeğe başladı. Kale kumandanı çok korkak ve canıni çok seven bir adammış. Cenup tarafındaki üstünde Zayıf ve mukavemet derseniz ben kaleyi bu noktadan öymeğe başlıyayım. — Top atmadan vafık olur, Murat be) Gemiden bir kayık indirdiler ve | kale kumandanına bir elçi derdiler, İtalyanlar elçiyi kale dahiline sokmadan sahilde denize batırıp öldürmüşlerdi. Ahmet paşa, kumandan Ayosun mukavemete karar verdi yınca, Murada: — Hay anlam sen cenup surlarini 'döymeğe başla..! Ben de yıkılan yerlerden karaya akıncı cağım. Dedi, Murat, donanma kuman- 'danından bu emri alır almaz, ku- mandan gemisinden açılarak, Ot- surlarını cıkara- zanto kalesinin cenup topa tutmağa başladı. Muradın yakalad Jan söylememişti. O gün öğleye ka- dar cenup surlarının birinci tamamile harap olmuş ve akıncıları bir kaç saat içinde ka- lenin bu noktasını işgal etmişlerdi. Kadirgalarda yüklü kahramanlar. dan üç bin kişi ilk ağızda kalenin gön- | | | | Tetrika No. 53 cenup kapısına Türk sancağını dik- meğe muvaffak olunca, kale ku- mandanı Ayos firardan başka kur- #uluş çaresi kalmadığını anlamıştı. Limanda bulunan gemilerden bi- irk bayrağı çekerek, kim- Seye görünmeden kaçmağa teşeb- büs etmi “Ayos, hizmetine bakan genç bir kizı yanına alarak gemiye girdi ve kıç karamarasına saklandı. “Akşam üstü sular kararınca, ge- mi yelkenlerini açarak limandan açılmıştı. “Ahmet paşa o akşam şehrin ka: le gerisindeki kapılarını yıktırma: ğa çalışıyordu. Halk korkudan şehrin ortasına toplanmıştı. Diğer sahilleri de Türk akıncıları işgal ediyordu. Kale muhafızları iç sur- ların üstünden Türk akıncılarını ok yağmuruna tutmuşlardı. Güneş battığı halde harp mayna olma- | mıştı. Bu sırada Ahmet paşaya Türk sancağını taşiyan bir geminin li- mandan uzaklaştığını haber ver- diler. — Çabuk. Süratli kadirgalarla peşini takip edin. Düşman hile ile kaçıyor.. Tez gidin.. Yakalayın! Ahmet paşa, limandan açılan gemiyi küpeştesinden tanımıştı. Murat bey, derhal yollu kadir- galardan sekizini birden tahrik ederek, bunlardan birine de ken bindi. Balıkçı, ona, kale ku- mını çok korkak bir adam olduğunu si i, Murat arka: daşlarına: — Bu gemi ile kaçan hiç şüphe yok ki Ayostur. Diyordu. Türk gemileri iki saat son hile ile limandan kaçan gemiyi yakalamışlardı. Geminin içinde kürekçilerden maada yüz kadar zengin ve yüksek ailelere mensup firari vardı. Gemi mukavemet et- meden teslim olmuştu. Türk gemileri iyice yanaştıktan ve içindeki yolcuları diğer gemi- lere beşer onar taksim ettikten sonra, sıkı bir araştırma yapıldı.. Fakat, kale muhafızı (Ayos) tan eser yoktu, Murat: — Tahminimde aldanmışım.. O halde (Ayos) şehirde gizlen- Diyerek tekrar kendi gemisine geldi ve gece yarısına doğru li- | mana avdet etliler.. | Firara teşebbüs eden aileler ge- milerde esir olarak alıkonulmuştu. | Murat bey işgal ettikleri birinci | surun dibinde dolaşırken, sahilde | balıkçılıkla | geçinen adalı rumlardan birinin karanlıkları yararak kendisine doğru geldiğini gördü. Türkler bu- yada ateş yakarak eğleniyorlardı. Balıkçı, Murat beyin yanına 60: kuldu: — Beyim, size (Ayos) un sak- landığı yeri haber vermeğe geldim. uzun senelerdenberi Murat dikkatle rumun yüzüne baktı Bizi aldetmiyorsun, değil mi? — Aman paşam, biz Türklerin dostuyuz, Sizi aldatmak istiyen adam, kellesini koltuğuna almalı. Benim başım, bana çok lâzımdır. Bana itimat edi imdi daki gemide sıkı bir araştırma ya- I İ ku 20,10 çiğan orkestra, 21,23 ko” çarşamba İstanbul : 18,3019 fransizca ders, 19-19,30 Musmmer bey tarafından mor melo, ajans, 19.30-21.15 alaturka mur| iki mesriyatı, (Ekrem bey, Rusen bey, | Cevdet bey, Şeref bey, Yahya bey, Cev det bey, Vecihe hanım, Semihe hanım, Nedime hanım), 21,15-21,25 ajans ve borsa haberleri, 21,23-22.30 Necip Yaz kup bey orkestrası tarafından muhtelif eserler (Viyolonsel solo) Mesut Cemil 21,45 2245 radyo i, 22,15 viyelensel, iürmal, 23 kafekonser. Büdapeşte (550,5 m.) — 18,30 gri melon, 20,30 opera, çiğan musikisi, Prağ (4702 m.) — 19,20 Alman zalyosu, 20.10 konser, 2 23.30 havadir Roma (420.8 m.) — 18,10 konu 18,55 havadi, gramofon, 21,45 ke ser, 24 zon haberler. Varşova (1414 m) — 18,10 konser, 19.10” katekonser, 19,55 radyo jürmal, 21,02 konser, 21,35 piyano, 22 23" dana musikisi, 12,03 dana musiki. Viyana (505,8 m.) — 18,20 konser, 20,15 din musikisi, 22,45 radyo jür nal, 24,15 orkestra. 17 Mayıs perşembe opera, İstanbul : 18,30-19,20 plâk | mesri- yatı, 19,20-19/30. ajanı haberler. 19,30-21 alaturka musiki neşriyat (Kemal Niyazi bey, Hayriye hanım, Mahir bey, Müzeyyen hanım), 21-21.25. Selim Sır bey tarafından konferar 21.25-22.30 radyo orkesiraşı tarafın dan dans musikisi Bülereş (364,5 m.) — 18 orkestra, radyo jümeal, 21 opera Budapeşte (550,5 m.) — 18,30 şar medi, 22 radyo jlrmal, 23,40 opera Orkestrası Prağ (4702 m) — 1855 Alman radian, | 20,10 Bratilâvadan nakil 21,05 eledi. 23 radyo jümal, gra mofon, 23,20 konser Roma (4208 m.) — 1810 kon- ser, 18.55 havadis, gramofon, 22 öper. Varşova (1414 m) — 17,35 hafif müzik, 19,10 komedi, 21,02 konser, 22,15 hafif müzik, 2 piyano, Viyana (506,8 gp) — İ810 gra gaofon, 20,45 konser, 22,30 orkestra, 24 gramofon. Universite için tahsisat Ankara 14 — İstanbul üniver- Sitesi İnşaat, tamirat ve tesisatı için 800 bin lira sarfedileceki Bu maksatla 934, 35, 36, 37 büt- çelerine ikişer yüz bin lira konu- lacaktır. AKŞAM Abone Ücretleri SENELİK 1400 kurup 2700 kuruş SAYLIK 750 > 1450 » 3 AYLIK 400 > 800 > 1 AYLIK 150 » — Posla itlihadına dahil çimayan ecnevi memleketler: Senelizi 3600, altı aylı 1000, üç aylığı 1000 kuruştur için yirmi luk pul göndermek Bater 2 Run vi 8 ak Gitinş Oğt İkini Akya Yak 7 Saz Aşı BAT A2 şa Ve 37 Az alo 1607 120 0 Tüarehame: Babul civarı nn“ 13X6. AKŞAM KITAPHANESI Neşriyatı Beyoğlunda Tünel civarında büyük HAŞET kütüpha- mesinde; Ankarada: AKBA ldtaep evlerinde ve MAŞET kütüphanesi şubesinde bu- abilirsi Taşından sipariş veren zevata kolaylık olmak üzere posta pulu ka- bal ediyoruz. Ancak bu pulların her biri 30 kuruşluktan fazla olma: yeahdır, zira büyük pulları Posta idaresi tebdil etmiyor. .parsanız, kumas (Ayos) u - güzel beslemesile beraber - kıç kamaranın kaburgaları arasında saklı bulacaksınız! İ açılacaktı ve ona: (Arkası var), Her akşam bir hikâye yiyordu. O güzel, okunaklı yazi #i ber kelimede daha çarpık, biz çimsiz bir hale geliyordu. Halbuki bu sadece bir davgtnameden iba- relti, Çoktanberi evine | devam. eden bir dosta o gün için gide cek bir davetname, «Bütün eski resimleri sandıkların içinde ara- dım, Hepsini buldum. Bugün çay içmeğe gelirseniz istediğiniz re- simleri de görürsünüz.» Genç kadın mektubu Kapad Sonra içindeki heyecani teskin ekmek istiyormuş Tarinım, Eli titremez bir hale gelince ad- zesi yazdı. Mektubu derhal bi yollamak lâzımdı. Vakıâ telefon da edilirdi amma onun telefonu | yoktu. Telefon alamıyacak kadar fakirdi. ikkat biç bu kadar fakir bir adam görmemişti. Hattâ fukara- ik içinde böyle bir zekâ, böyle bir kalp ve seciye necabeti, bu kadar bağlayıcı bir cazibe bulur macağını bile biç bir zaman aklı. ğlriyordu, Artık ona aşkını itiraf edecekti, İçinde, bir çok kadınların ya- Bip yakıldığı gibi, ah ona neden bu kadar geç rasgeldim, onu ni- çin daha evvel tanımadım diye bir teessüf yoktu. Çünkü on sene evvel onu görmüş olup ta | sevseydi bu sevgisini birisine söy-| lese idi alacağı cevabı biliyordu. Derhal gözler hayret ve taaccüple — Sen, ha, Rikkatl diyecekler. O, bütün hayatında hep bu si itmişti, Bütün hülyaları, bü şiir &lemine uçuş emelleri bu söz ında parçalanmıştı. Daha ini bir kız iken ufak bir itaatsizlik, azıcık bir yaramazlık yapsa, ona: — Sen, ha, Rikkat O kadar akıllı, uslu, derlerdi. derhal göze çarpar, bu müşfik muahezeyi davet ederdi. Sonraları bir genç kız olup ta, «rasgele bir adam» dedikleri bir gnce âşık olduğu zaman da ona: — Sen, ha, Rikkat! diye taac- cüple mukabelede bulunmuşlardı. Rasgele bir adamı kendisinin sevemiyeceğini ona izah ta et mişle, — Sen güzelsin, ahlâkin iyi, akıllısın, tahsil görmüşsün, zen- ginsin, Herkes seni ister, Seninle evlenmeğe can atar. Nasıl olur da sen budalaca bir harekette bir adamla bulunuyor, rasgele evlenmeğe kalkarsın? Nihayet Rikkat ta budalaca bir harekette bulunmağa hakkı olma- 'dığma kannat getirmişti. Bu ka- teki doğruluk ve temiz- zimam edince onu he lik hissine talardan, ztıraplardan vikaye et Dünyanın “en iyi adamını | sevmemek, onunla mesut olma- | mak imkânı var mıydı? İşte Rikkat ta mesut olmuştu. Yalnız bir kaç sene evvel gene «rasgele bir adam» onun raha- | dini kaçırmış, kendisine mektup yazmak cüretini göstermişti, Bir | an için, hemen kocasina koşmak, sıkı sıkı onun boynuna atılmak ihtiyacını duydu. Fakat içinde © ana kadar tatmin edilmemiş bir sevilmek ihtiyacı canlandığını his- sediyordu, Fakat kendisinin bu | disini sevmiyordu! Hayır, sevi ia pekâlâ tatmin edecek ya karşı da koşami, Yordu. Çünkü har tarafan — Sen, ha, Rikkat! sesini işi yor gibi oluyordu. Sanki etrafı daki mevcudatın hepsi Rikkatir münasebetsiz bir şey yapab! İ mesine hayret ediyor gibiydiler.| D İşte bu gizli sesler Rikkatin aklini başına getirmişti, Yapacağı şeyini bir münasebetsizlik olacağını düs yünmeğe vakit bulmuş, ondan! kendisini menetmi Fakat şimdi aradan bir kaç sesi me geçmişti, Bu rüya kuvvet kes betmişti. Şimdi karşısındaki o ©s4 ki «rasgele adam» değildi. Onun tarafından derin derin sevildi! Bini hissediyordu. Bu aşk Rikkat için yepyeni ufuklar açıyordu. Küçüklüğündenberi hep © uslu! Akıllı, muhakemli olmaktan bik maş, yorulmuştu. Kendisini seveni bir delikanlı aklına geldikçe, başe ka bir Rikkat olduğunu, münase betsizlik yapmağa hakkı olan bir kadın. olduğunu zannediyordu. Başka kadınlar gibi Rikkat te kal binden gelen şeyi yapabilirdi. Doğru yolda yürümek, fazilet, ten ayrılmamak çok zordur det lerdi. Halbuki Rikkat, bunun alit si olmuştu, Fakat artık kararımı vermişti. Bir kaç saat üzüntü ve, heyecan içinde bekledi. a Delikanlı gülerek odadan içe Neşeliydi, Halbuki heri, zaman durgun, azabından bahset der, bunları Rikkatin anlıyamıya cağını söylerdi. Bundan © bahsetmiyelim,” ri Rikkat. Ona Rikkat diyordu, Çünkü s& melerdenberi tanışıyorlardı, Ko- casının dostu idi. Rikkat sapsarı idi. Delikanlı bi nun farkına vardı, Pek mütcess oldu. Çünkü Rikkati çıldırasıya, sahiden seviyordu. Hiç bir zaman, onun gibi temiz ve yüksek bir kadın görmemişti. Onun mütees- sir ve bedbaht olmasına tahammül edemezdi. ii Resimlere süküt içinde bakıyori lardı, Rikkat yerine oturdu, Hülya» hı hülyalı bakıştılar. Rikkat birden bire sıçrıyarak, kuru ellerini de- likanlının ellerinin üzerine koy- du, şu sade ve müthiş kelimeler ağzından çıktı: — işte buradayım. Delikanlı bu. eller Sonra onlardan ken: yanmış gibi bıraktı. Anlamak is- | temiyordu, Rilikat, sapsarı, ciddi, bekliyordu. Her şeyi hazırdı. Delikanlı ayağa kalktı, Rikkati bakıyordu. Hiç bir zaman onu böyle görme! yordu. Adeta korkum Anlamıyordu. Dünyadan ir rüya âlemine © şti, Bilâihtiyar ağzında, Seri ie, Ralli elimle döküldü. Rikkat susuyor ve bekliyordül! Birdenbire titredi. Bu sözleri kim O mu? Demek ken- söylemişti? yordu. Fakat o da herkes gibi Rikkate münasebetsiz bir hareket & yakıştıramıyordu. o Ağzından, aşk kelimeleri fışkıracağına bu, sözler mi çıkmışlı? Rikkat içinden: «Bu benim CS 'kümiyetim!» diye düşündü, Acı' acı, tebessim etti, Oda ayağa kalkt — Haydi arık, gidiniz, det Delikanlı, müthiş bir azap içimi de, itaat etti, Rikkat resimleri top Tadı, sonra telefonu açarak Per- vini çağırdı. O akşam bir balo, yardi Hikâyeci İ ENEL