11 Teşrinievvel 1932 Akşam | | Tetrika No. 61 AŞK DİLENCİLERİ Nalelam 183 11 Teşrinievel 1932 | DER FAHRETTİN Hepsi de deniz ortasında kalmışlardı. Ispanyol güzeli Tim - Tom'un kollarına sarılmıştı. Geminin battığını görüyorlardı. Tim - Tom: — Bu neraketsizliğimin hesa- bini, sağ kalırsam, veririm. Gemi bakıyor, çabuk kalkınızl Bir dakika teehhür edersek ikimiz de boğula- cağız.. Dedi ve genç kadını kucakla- | yarak cebren kamaradan dışarıya Şıkardı. Felâket birdenbire büyümüştü. kolları arasında yüğerteye çıktığı zaman, ber tarafı su basmıştı. Kayıklar denize indiriliyor, can kurtaranlar takılıyordu. Tayfalar telâş içinde bağrışıyorlardı. Suvari haykırıyordu : Gemide kimse kalmasın... Herkes denize... Bunu mütsakıp süvari de yerin- den indi ve son kayığa atladı. Ispanyol güzeli de beraber bu kayığa binmiş Alksilik buya.. Uzaktan yakın | dan hiç bir vapur geçmiyordu. Inpanyol dilberi gemiyi, batır- mak için istical mi etmişti Tim - Tom kayığın içinde, genç kadının. kolundan © yakalamış, en söyleniyordu: — Ben ne talisiz bir adam- mışım... Nevyorktan kolayca ya- kamı sıyırdığım halde, şimdi tekrar böyle bir felâketle karşi” laşıyorum. Sonra suvariye döndü: — Şimdi ne yapacağız, kaptan ? Suvari hiddetinden köpürüyordu: — Aksi şeytan. Bütün elmas- larım gürültü Bütün ser- m mahvoldu. Şimdi ne yapa- cağızl Bir gemiye raslayıncıya kadar deniz ortasında bocalayıp duracak: mıyız” Tüm - Tom sordu: — Ne tarafa doğru gideceğiz? — Olduğumuz yerde beklemek- ten başka çare yok. Elbette bir vapura tesadüf ederi — Kazanın sebebini biliyor- mısınız? — Hiç bir haberim yok. — Böyle çürük bir gemiye hasıl süvari olduğunuza şaşıyorum. Ben daha iki ay evvel ge- minin teknesini muayene ettirmiş” tim. Hiç bir tarafında en ufak bir rahnesi yoktu. Bu kazanın nasıl vukua geldiğini bir türlü anlıyamadım. Bu gemi kayadan kayaya çarpsa gene delinmezdi. — Neresinden delinmiş? — Baş ambarda — Rahneyi gördünüz mü? — Ne gezer... Su öyle müthiş hücum ediyordu ki. o Ambara girmeğe imkân yoktu. Iki dakika zarfında bütün makina dairesini su bastı. Tayfalar yavaş yavaş kürek çekerek, yarı batmıs geminin ya- nından elli metro kadar uzaklaş tılar. Süvari: ir az daha çekiniz! Diye bağırdı. Geminin baş tarafı tamamile suya gömülmüştü. Isabet ki biraz. gemiden uzaklaşmışlardı. Vapurun batışı pek feci oldu. Baş tarafı suya | gömülünce arkası yukarıya kalktı.. Ve büyük gara çıkararak bir anda dalğaların arasında kaynayıp gitti. Açılan dalgalar yuvarlanarak üzerimize doğru geliyordu. Ispanyol güzeli: — Keşke bir az daha uzaklaş- saydık. Diyerek telâsa düştü. Tayfalar küreklere sarıldılar. Peşlerinden gelen dalğalar in- #afsız hamlelerle kayıkların zerine devrilmeğe başlamışlardı. (Arkası var) Yakında SUMER KIZI Tarihi roman şeyden IBir zamanki yakal ve bolluk devri Geliyormuş? Bunu haber veren iki kişilik bisikletlermiş ! Dünya artık buhran devrini atlatıyor ve eski sükünet ve bol luke devrine giriyormuş.. Bunu söyliyen bisiklet fabrik: bipleridir. Fabrika sahiplerinin bu hükmü vermelerine sepep de ye- niden iki kişilik bisiklet yapık masına başlanmasıdır!... Iki kişilik. bisikletler bundan 30 sene evvel, 1900 - 1905 sene- leri arasında çok rağbette Ekseriyetle karı kocalar iki kişi lik bir bisiklet satın alır, pazar gönle bununla gezmeğe çıkar- Iki kişilik bisikletin bir çok İ faydaları vardır. Bunların başlı- caları şunlardır: Bu bisikletler iki ayrı bisiklete nisbetle çok ucuzdur. Saniyen buna binen iki kişi pek az kuvvet sarfederek sabuk gider ve yorulmaz. Bu bisikletlerin bir de manevi faidesi varmış: İçtimai hayatı, aile bağını kuv- vetlendirir, birlikte hareket fik- Avrupada, otomobilin ucuzlar masına rağmen bisiklete olan rağ- bet azalmıştır. Masrafsız ve ber İ keseye elverişli olduğu için orta balk, bilhassa fakirler bisiklete çok rağbet ediyorlar. Fakat harp- ten sonra, 30 sene evvelki iki kişilik bisikletler hemen kâmilen ortadan kalkmıştı. Bisiklet fabri- kaları bu tarzda bisiklet yapmı yordu. Alu aydan beri iki kişilik bisiklet siparişleri yeniden başla" miş, işler son zamanlarda birden bire çoğalmıştır. 1900 senesi düriyanin en rahat zamanları idi, Şimdi © zamanın kıyafet modası yeniden başlamış, o vakitki âdetler tekrar canlan- mıştır. Bir çok kimseler, bilhassa bisiklet fabrikatörleri buna baka- rak dünyanın rahat ve bolluk devrine girmekte olduğuna hük- mediyorlar. lagilterede mecburi askerlik usulü yoktur. Istiyen para ile asker olur, Son zamanlarda askere yan- lanlar azaldığından hükümet eski askerler vasıtasile gençler arasında propaganda yapmaktadır. Resmi- mizde yukarıda eski bir asker gençlere askeri menakıp anlatırken ve bir nskeri gösterirken, aşağıda yazılan gençlerle birlikte kışlaya giderken görülüyor. İstanbul » Ç rini uyandırırmış.. | Hı | | Her akşam bir hikâye — Ah hanımcığın #ml Sorma olan işleri Bizim komşulardan bir arnavut Murtaza efendi var. Öyle sofu, öyle mübarek adam ki, yürüye yürüye Hicaz'a gitmiş. Bu adam, Paçacılıkla, ciğercilikle mevsimine göre bozacılıkla, dondurmacılıkla hayalını kazanıyor. Gözbebeği den fazla sevdiği, bir tane evlâdma bakıyor. Karısına da, neme lâzim şimdi, son derece iyi muamele ediyor. Elinden gelse, bunları kuş südüyle besliyecek, amma, neyleyesin ki, darda., Murtaza efendinin karısı Habibe hanım, benim pek can ciğer ah: babımdır, hanımcığım beni © ah hanımcr- | dar sever, o kadar severki, “An- nel, der... Bütün esrarını bana açar. Bu Habibe yosma mıdır, yosma- dır, hanımcığım derdi günü, ko- nudan komşudan gen; cuklar bulsun; bun avcundaki paraları yedirsin; gece- den kalma yemeklerle onu bes lesin.. Hani geçen gün, çük bey, “cigolo, mu, “cigol,, mu ne diyordu? işte, İşte Habibe hanım da, o “ciyol,ardan tutuyor. bir oyun oynadı ki, başından ırak... Mustafa isminde- ki bu oğlan bir gün kürk bir işe girişeceğini, zengin olacağını ileri sürerek, Habibe hanımdan düşman lira borç istedi. Üç günde beş lira faiz verecekmiş. Paçacının karısında yirmi lira toptan para nerede?.. Arada sırada, oğlana, yirmi beş kuruş, yarım haydi haydi, bir lira, iki lira borç para veriyor amma, bir nefeste yirmi lira bulmak ne mümkün ?... Mustafayı kızdırmak, elinden kaçırmak da istemiyor. elekleri tutuşmuş, bana geldi — “ Ahval böyle böyle. dedi. - Ah, anneciğiml Bana bir akıl öğret. Ne yapayım? Eh, kadıncağız kapıma kadar gelmiş; benden akıl danışıyor. “Ne yapıp yapmalı, şuna bir akıl öğretmeli!,, diye düşündüm. tebileceğim akıldan iğim... Tuttum, efendim, dedim kiz — Bizim ev ipleri zengin kadınlar... Dur, gidelim de şundan borç isteyelim, Belki sevabına ik oldum, hanımcığım, ev sabibine gittik. “Selâmünaleyküm.,, “aleyküm selâm, “merhabal , “ merhabal,,.. Açıldık. Bize yirmi lira para Jâziml -de- dikl - üç günde geri getireceği: Beş lira da faiz vereceğiz. Aman ne yapın yapın bize bu parayı verin, kocalarımızdan da gizlidir. Ev sahibi hanım: — Vallahi ben, borç para ver mem, yeminliyim! - Dedi.- Zaten Yirmi liramda yok. Hele ramdır. O tarafa yanaşmam: ma, size bir iyilik yapabilirim, Bir hacı hafız hanım tanıyorum, Faizle para veriyor. Ona gi Bir haftada beş lira faiz vereceği dersiniz size yirmi lira ver Lâkin rehin ister. Rehin verecek bir şeyiniz yok mu? — Yok, hanımcığıml Ab, yok. diyerek göz iki Ben ne yapayım şimdi?, kaymış. Göz yaşına dayanamadı: | — Eh mademki çok sıkıdasınız, | size bir beşi bir yerde vereyim. Onu rehine koruz. Lâkin, müddeti gelince mutlaka çı i yerdeyi geri getirirsiniz?- dedi Habibe hanımı haceti böyle- likle görüldü, hanımcığım. Lâkin aradan bir hafta geçti, bizim Habibe banım ortada yok, on gün geçti, görünmiyor, on beş gün geçti. Gaiplere karıştı, Üstü müzde ev sahibi, surat asm. homurdanmağa başladı | Habibe Hanımın “cigol,,u — Hani benim beşibir yerdem?- diye haber yolliyor. Baktım olacak gibi değil, çarşa fımı geyince, Habibe hanımları boyladım. Bir de One bakayım? Yatağında iki dizi göz yaşı şıpır da sapır ağlıyor. — Ne o, kadın? — Ah, sorma, Anne, başıma geleni! Mustafa parayı aldığı günden beri, ortalıkta yok. Arr- yorum, arıyorum. Sırra kadem bastı. Bulamıyorum. Sakın yirmi lirayı kaynatmasın oğlan, sonra biz ne yaparız? — Aman söyleme, ağzını ha, aç. Asıl — , 5 şi rım. Öhbö ölhö de öhhö. Habibe gene hüngür de hüngür... Ab, hanımcığım, bu gönül işleri böyle belâli işlerdir işte... Körpe oğlanları “cigol,, tut diye ona kim söyledi. Gene iş başa düştü. — Mustafanın hangi fabrikada çalıştığını biliyorsun, değil mi?- dedim. - Haydi, düş bakalım önüme... Şunu gidip bir yol göre- lim... Ne yapsın yapsın... Parayi bulsun buluştursun... Yoksa, — Murtaza efendinin kulağına giderse billâhi beni öldürür. — Benim lâz da beni öldürür.- diye o kocamdan / korktuğumu Habibeye © anlattım hanımcığım. Sonra, sordum: - Söyle bakayım, Senin Murtaza efendi Mustafayı © tanımıyor mu? — Tanımaz olur mu? Tanıyor amma, sabun Fabrikasında çalışı- yor, fabrikadan ona bedava sabun veriyorlar. O da sabunların bize hediye getiriyor diye tanıyor. Hattâ, bunun için, Mustafayı se- viyordu bile.. Şayet ona yirmi lira kaptırdığımı duyarsa, ayıkla pirincin taşını, le konuşaraktan, fabrikaya gittik, hanımcığım. Mustafa'yı kapıya çağırttık. Filiz gibi, sarı papa bir oğlan... Bir içim su... Bizi görünce, suratım buruşturdu — Ne 07. -dedi.- Ne gek diniz 7. İş zamanında bizi ne 'demeğe taciz ediyorsunuz ? Habibe; iki elini çömlek kulpu gibi beline koyarak — Vansaay! - dedi - Cicim, şekerimdik de şimdi böyle tu kaka mı olduk? Ne zamandan beri buradan yirmi li borç verdiğimiz günden beri mi? Oğlan, büsbütün kışkırdı: — Ne yirmi lira borcu be? Be- nim haberim yok.. Gidin başım- danl.. Senediniz var mı, sepetiniz var mı?.. Neyle isbat edeceksiniz.. Biçare hatun parayı kaptırdı ğına mı, “cigol,u kaçırdığına mi yansın, hanımcığım? (Sonu yarına) Nakili: Hatice Süreyya EMLÂK SAHIPLERİI Kira kontratları tecdit zamanı yaklaşıyor! Kiracılarla münakaşa ve pazarlık her vakit müşkil ise de bu sene ahval dolayı sile daha güç olacaktır. Bu nahoş münakaşalardan Kurtulmak isterseniz EMLÂKINİZiN iDARESİNi Bahçekapı Taşhan No, 20- ÖL UMUM EMLÂK ACENTESİNE TEVDİ EDİNİZ! TELEFON 20307 2040