11 Teşrinievvel 1932. Akşam Sahife 7 Kese kâğıdı krı alının dükkânında. Banka bonosu gibi her yerde geçen bir şey: Kese kâğıtları. Çoluğu, çocuğu ile kese kâğıdı yapan bir musevi Karaköyden yüksek kaldırıma sapmadan evvel önünüze çıkan yan sokağa pin, bir az ilerleyin. dükkânlar göreceksiniz. Bu dükkânlar kâğıtla doludur ve hepsinin içinde durup inlenmeden kâğıtları kesen, kat- layan, zamkla yapıştıranlar. Baştan üçüncü dükkânın önünde durun.. İşte Istanbulun kese kâ- çocuğun harıl harıl çalıştıklarını görürsünüz. Eger Yasef efendi ile konuşmak hiç çekinmeyin kendisi lir. Size bir . Bir taraftan kese kâğıtlarını yapıştırır, bir ta- raftan da size hayatının nasıl geç- tiğini anlatır... Istanbulda kese kâğıdı yaparak yaşayan bir ailenin hayatı sizin, benim hayatımıza benzemez. Ya" okkalık kese kâğıtlarının ya iştırmasını bitirdikten sonra Ya- sef efendi anlatmağa başladı. — 25 senedir bu işteyim, Dile kolay bu.. 15 yaşımda bu sanata girdim. Bizim madam da bir kese kâğıtçının kerimesiydi, Evlendik.. Beraber bu işi görmeğe başladık. Çoluk çocuk oldu.. Işte bakın en Küçükleri bile burada... Yasef efendi dükküna işaret etti, Bir masada iki küçük oğlan- la bir ufacık kızcağız dehşetli bir el maharetile kese kâğıdı yapıştırıyorlardı. Biraz ölede de iki delikanlı çalışıyor. Küçük kızın kese kâğıdı yaparken elinin ça- bukluğunu görseniz hoyret eder- siniz Küçük. musevi kaz iki üç #aniyede bir kese kâğıdı yapıp Kenara istif ediyor.. Yasef efendi tekrar söze başladı küçük matmazel bizim baş ustamız. Küçük dükkânına, müessesesine baktı... Burası bir arşın enliliğinde, bir arşın derinliğinde ya vardı ya delikanlı ailesi nasıl yaşar? — 25 sene bu dükkânda çalış- tım.. Beş çocuğum var. Hamdol- m maa aile çalışıyor, geçinip gidiyoruz. Zaten biz kese kâğıt çılarda hep birden çoluk çocuk çalışmak © ödettir. Ben er kenden bankaları, kâğıtla işi olan daireleri dolaşırım. Okkası beş kuruştan kâğıt alırım. Çalışı başlarız. Günde 3 küçük İl bir de ben 30-25 okka kese kiğdi yapanız. Bunların okkası on iki buçuk, on beş, on yedi buçuk 20 kuruşa gider. Orta hesapla hepsini on beş kuruş versek bize okkada 10 kuruş kâr kalır. “30, okka satarsak o Allah bin o bereket versin elimize 300 kuruş geçer. Üzüm, incir, dut, kaysı, şeftali, velhasıl” yaz yemişleri çıkınca bizim de işler artar. O ze- man günde kırk okkaya kadar sal bir incir şeftaliye, yemi yumurtaya para vermeyiz... İstan- bulda beni tanımayan bakkal, yemişçi, manav, seyyar satıcı yoktur. Yarım okka kese kâğ verip üzümcüden yarım okka âlâ yapıncak üzümü alırım. Iki okka kese kâğıdı götürüp bakkaldan 10 yumurta alırım. Yarım okka kese kâğıdını gönderip zerzevat- çıdan bir okka domates getirtirim, Gülümsedi: — Ne zannettin efendi. Bizim kese kağıtları Krediliyonenin bo- noları gibi geçer. Krediliyonenin bonolarını bil- mem amma kese kâğıdı kralının anlattıklarına nazaran kese kâğıt larının kıymeti her halde gayrı mübadil bonolarından daha fazla olacak, — Elinde kese kâğıdı olunca aç kalmazsın efendi.. Sen gazele- cisin,, Yazı yazdın. Satamadın, poezi, yazdın, gene satamadın Poezini götürürsen bakkal sana salailık turşusu bile vermez. Ben bu ayın 19 uncu Kese kâğıtçılar çalışı- Aşağıda Yasef liğindeki müesseseleri iki okka kese kâğıdı götürünce istediğimi alırım. — Zerzevatçıya öyle manav öyle. Çok esnaf beni görünce darıldılar : — Neden uğrayıp kâğıt getir- miyorsun. Getir de yağ al, Ne güzel yağ getirttim. Bir dolmalık pirinç var, görme. Derler, Bu on- ların işine daha zi Öyleya, para veretej veriyor. Hem o kâr ediyor, hem ben. lâzım olmıyan esnaf var miki? Halbuki poezi böyle değil Yasef efendi bazan küçük oğ- luna sinirleniyor. — Bizim aldığımız kâğıtlar için- de iyi iyi kitaplar, gazeteler olur. Bu çocuk fazla okuma meraklısı. Her köğıdi okur, poezileri çok | okur, Okuya okuya zayıfladı. Ben, | memnunum bu yüzden iyi Türkçe | öğrendi amma. Okurken hem zayıflayor, hem kese kâğıdi yapıyor... Aldığımız ki de bazı iyi yazılar yazanları alır &ve götürürüm. Ben kendim ço- cuklara okuturdum. Sonra o kâ- ğıtları dükkâna götürüp kese kâ. gıdı yaparız. Bir aralık durdu: kafamı kızdıran şey misiniz?. Hasisler, eli dirhemcilerle para biriktiren hiz- metçiler... “Elli dirhemciler,, bir mi? em pirinç, elli dir- gok z0r yapılır. Hem elli dirhemlik kâğıt çok fazladır. Halbuki fiat bir fiattir. Bakkal- lar elli dirhemlik kese kâğıdı olmazsa öbürlerinden de almazlar. | Onun için biz elli. dirhemcilere gok kızarız. Bir de para biriktiren hizmet- çilere.. Bunlar eve gelen kese kâğıdını . biriktirip okka okka bakkala esnafa “satarlar... Bazan İstanbulda kese kâğıdı | Nakili Ahmet Hilâli! Kafilemizde bulunanlardan biri, bu sihirbazlardan birine müracaat kendisine manasız ve mian- tıksız bir takım sözler söylemiştir. Bu falcıların kehanetleri de falcı kuşların gağalarile çektikleri fal kâğıtlarında yazılı olan şeylerden hiç farklı değil Bir sihirbazın marifeti! Arkadaşım Renaldo da istik- balini öğrenmek istemiş. Sihirbaz talüni söylemeden evvel arkada- şıma gizlice yutmak için bir kaç çekirdek vermiş ve — Bunları yut & olursun demiş. Renaldo bu çekirdekleri yutma- dan ne olur ne olmaz diye bize klağuzluk eden zenci Mutiaya göstermiş, Mutia bunları görür görmez, dehşetle elinden atarak baykurmış : — Sakın bunları yutma, yoksa derhal zehirlenip öleceksin, bun- lar, Afrika ormanlarında mevcut Mercure denilen çok müthiş bir zehirdir. Gergedan diyarına doğru Bütün arkadaşlar, sıhhatçe çok iyi bir. vaziyetleyiz.. Hepimiz nişancı olduk. Canavarlarla karşı karşıya gelirken, ellerimiz. hiç titremiyor. Attığımız kurşunlardan hiç biri boşa gitmiyor. Şimdi Ha- beşistan hududu civarında Juba- land mıntakasında bulunuyoruz. Burası da Uşandada olduğu k vahşi canavarlarla iklim tıklım doludur. Fakat iki mıntaka arasında şu fark vardır ki Jubadanddaki canavarlar, 'Ugandakilerden daha atak, daha korkunç ve daha vahşi. Bunun da sebebi şudur. Uzandada avcılık bir takım şartlara tabi olduğu halde, burada tamamile serbestüir. Jubalandda vahşi | canavarlar, merhametsizce avlanıyor. Onun için de buradaki canavarlar, ken- dülerini korumak için insan, hay- van demeyip rasgeldiklerine derhal saldırıyorlar. Bu sebepten dolayıdır ki, burada i öğrenmiş, gibi ve elektrik lâmbalarımızı kullan: mıyoruz. Bağajlarımızı. asgari bir hadde indirdik. Bize lüzumlu olan İ eşyayı, 12 kamyona yüklettik. Bu “Al şu parayı da bakkaldan fasulye all, , der. O parayı cebine atar, bakkala kese kâğıdı götürüp fasulyayı alır. İşte bunlar bizim işimizi bozarlar.. Belediye bu işe | karışmalı. kullanılmış kese k sıhhat için fenadır.. Hem bunları topl yan hizmetçileri kâğıtları mutfak- larda, tozlu raflarda biriktirirler.. Mikrop kapar. Bir aralık keskin bir musevi zekâsile bana sordu: — Siz okunmuş gazeteleri tekrar geri almamak için ne yar Afrikanın göbeginde .. |“) filim çekmek için generateur aletimizi parsınız 2. | i eşyayı, * yalnız on iki kamyona sığdırmak “için bunları sımsı bağlamağa ve çok sıkıştırmağa mecbur alduk. Jubalamd'da iken, elinde silâhi, parmağımız olarak filim çekmeğe olduk. Bize refakat eden avcılar, bütün tecrübelerine ve ihtisaslarına rağ- men kendilerinden emin görün- meyorlar. Avcılarımızdan Hilton anlatıyor. — Burada seneden seneye a8 lanlar, yabani mandalar, filler, kerkedanlar, daha ziyade vahşi: leşiyorlar. Jubalad'da yalmız bir canavarla karşı karşıya gelmek imkânsızdır. Canavar sürüleri hep birden saldırıyorlar. Stanton ilâve etti, — Eski zamanlarda yalnız sü rüden kovulmuş yabani manda ve ya filden' korkuluyordu. Şimdi onlarla karşı karşıya gelmeği ter- cih ediyoruz. Çünkü hiç olmazsa arkadaşlarından — birinin onun imdadına koşmayacağından emin bulunuyoruz. Bu büyük tehlikeler, arkadaş- ların şevk ve neşesini daha ziyade arttırdı. Bize refakat eden zenciler, bizi tılsımlı. sanıyorlar. Zencilerde bu kanaat uyandıran şey de vabşi hayvanlara karşı mücadelede gös- terdiğimiz muvaffakıyyettir. Hattâ zinci Mutia bile, silâh akullanmakta, ok atmakta büyük bir maharet kazanmıştı. Attığı kurşunlardan hiç biri boşa gitmi- yor. Bagajlarmızı asgari bir hadde irmeğe bizi sevkeden sebepler- den biri de burada çekeceğimiz filimleri Hollivuta avdette develope etmeğe karar vermekliğimizdir. Biz gergedan diyarına yağmur mevsi- mi başlamazdan evvel varmak isti- yorduk, Hattı üstuvanın cenubunda yağmur yaydığı zaman şimal tarafı kurudur, teşrinisani başlangıcında bulunduğumuz cihetle, bir ay sonra yağmurların başlayacağını tahmin ediyorduk, Jubalan da killi toprak- lar, yağmurla yapışkan, kayak bir hale ggelmezden evvel varmalı idik. Aksi takdirde kamyonları" mızın tekerlekleri, killi çamurlara batacak ve yerimizden kımıldan- mamıza imkân kalmayacaktı. (Arkası var) hepimizin tetikte mecbur imi söyledim. Mese e karşı bu lâkaydime şaştı: | — Kese kâğıtlarına birer bant | yapmalı, bakkal, esmaf müşterinin gözü önünde bandı açmalı, Her- kes de mikropsuz kağit aldığım görmeli. Bu çalışkan müessese sahibim den ayrılırken aklıma geldi. Bugün her evde Hâmidin bir eseri, Çal- mın bir tablosu, Cenap Şaba beddinin bir şiiri yoktur amma muhakkak Yasef efendinin eseri vardır. Vr Hikmet Feridun