Bahile 8 Akşam Bir felâketin hikâyesi - Manzum hihâye - a 4 dest, birbirinin dayanarak koluna, ikmıştılar Adanın en tenha bir yoluna! Bir hazin yolcu gibi gün geriye dönüyor, Bulutların ucunda son alevler sönüyo: Titrek, nefti gölgeler çöküyordu çamlara, Dalgasız, helecansız uyuyordu Marmara| Eski arkadaşını Adnan o gün bulmuştu, O gün bu sıkıntıdan bir parça kurtulmuştu! Mazilerin sıyrıldı gitlkçe dumanları, Derileşip konuştular © geçmiş zamanları! Böyle bahsederlerken eski senelerinden, Çamlığın en gölgeli, en kuytu bir yerinden, Birbirine sokulmuş iki sevdalı çıktı! Arkadaşı Adnanın birden kolumu sıktı, Yüreği heyecanla titriyerek, dedi “Böyle kadın bulunmaz dünya yüzünde belki, “Yanındaki adam da ne büyük gurur duyar, “Onun sahibi olan bahtiyardır, bahtiyar!.... Asri Onlardan bahsederken böyle Yanlarından geçmişti âşıklar Genç kadının yanında vardı Bir aslan gibi güzel! Bir aslan gibi Heykel gibi uzundul Şişkin, genişti göğsü, Sarı bıyıklarıydı üst dudağının süsü! Mavi nazarlarında şimşekler çakıyordu, Etrafına hem munis, hem de sert bakiyordul Kadın bu güzel gence o kadar düşküdü kü, Canını verecekti bir sözü için belkil... ki Biz gariplik sarmıştı Adnanı o saniye, Arkadaşı dedi ki: “Düşünüyorsun, neye? “Gezerken birdenbire görünce bu kadını, “Anlamadım geriye dönmekten maksadını: “Sen bu sevgilileri mutlaka tanıyorsun, “Yüzlerini görmekten belki utanıyorsunl “Ne olur, anlat bana, bu düşünceyi bırak, “Bu manalı sükütu pek ediyorum merak! “Gözlerinde bir hal var, gam gibi, keder gibi, “Bu ani tabavvülün söyle nedir sebebi... a Adnan arkadaşına: “Söyleyim peki. Gözleri yaşararlık, heyecanla titredi Sanki tutulmuş gibi, mazi denilen, ağal Yavaş yavaş başladı derdini anlatmağa: “Bu, gördüğün genç kadın eski karımdır, kayin a layla saya yanmdızi “Ne çare ki talim bana etmedi yardım; “Gönlümde nihayetsiz bir merhamet duyardım, “Onun, bir sene evvel, saçlarını okşarken, “Ne kadar bahtiyardım kollarımda yaşarkenl “Şimdi o saadeti düşünürüm muttasıl, “Bak, sana anlatayım, nasıl ayrıldık, nasıl: dedi, “Bir gün, yatak odamda, mânalı bir ses duydum, lenen, şeytan hislere uydum! “Ses vermeden dinledim anahtar deliğinden, “Bir şey anlıyamadım karımın dediğindeni “Tuttum kendimi en son kuvvetimle, gücümle, * Çünkü buydu karımın ağzından çıkan cümle £ “Sen yanımda değilken ben kendimde değilim, “Bak, sana ne derece kapılmışım, sevgilim(.., “Bu sözleri duyunca, girdim birden içeri, “Karımın korkusundan büyümüştü gözleri vuçlarma baktım : Bir renkli kâğıttı bu. ipheye mahal yoktu: Mutlaka aşk mektubu! Gizli bir âşıkından geliyordu mutlaka; “O kadar kıskançtım ki, götürmezdim biç şaka | “Hiddetin uçurumlu, korkunç yoluna saptım, “Sakladığı mektubu zorla elinden kaptım | “Gözlerim satırlar da süratle geziyordu: “Karımın yazısına bu yazı benziyordu; “Üzerinde kendine bir hitap vardı ammall.. “Bu mektup dümağımda olmuştu bir muamma: Dedim: “Okurken duydum, bur işi açık söyle, “Yoksa âşığın mı var, bu mektup nedir böyle?.,, “Telâşsız, heyecansız kulak verip sözüme, arlarını çevirmişti yi “Dedi ki: (Merak etme, benim eğlencemdir bu, “Âşıkımdan zannetme, ben yazdım bu mektubul. “Sakın bi anetle ittiham etme beni, “Dur, sana anlatayım ben bunun sebebiniz Bilirsin, evlenmedim seninle sevişerek, “Kızken benim yaşardı hayalimde bir erkekl “Bir âşık düşünürdüm: Mektup yazacak bana, “O zaman kapılırdım bir derin heyecana, “Yazacağı şeyleri hasretle ben özlerdim, “Doğrusunu söyleyim: Bu âşıkı gözlerdim? Ne çare ki tatmadım bu zevki bir an bile, Ciddi bir rabıtayla, ben evlendim seninle! 'Gerçi bugün mesudum, memnunum bu halimden, Fakat kurtulmak için o eski hayalimden, “Ben mektup yazıyorum kendi kendime şimdi! “O genç muhayyelemde kızken benim eşimdi, “Şimdi onun ağzından yazıyorum bunları, “Bir parça anlatayım: Bu gencin saçı sarı, “Kendi: Donjuanların en cesuru, en genci, «Gel, söyle kocacığım! Beğendin mi bu genci?.., “O lâhzada şüphenin pençesinden kurtuldum, “Bu mektup oyununu ben tehlikesiz bulduml “Ondan sonra, onunla hergün alay ederdim: “Sarışın sevgiliden mektup geldi mif..., derdim! “Bazı: daha yok.. Derdi, bazı: var, derdi, haberi, “Beraber gülüşürdük, eglenirdik beraber! “Ne çareki, azizim! Karımı buldum bir gün, “Bir parça fazla dargın, bir parça fazla küskünl Mn eni Ki AL in “Galiba sevgiliden haber gelmedi?!. , dedim! «O benim hakikaten masum sandığım Leman, “Bu şakaya tahammül edememişti o anl “Yüzüme bakmıyarak çıkarmadı sesini, “Düşündüm: gösteriyor tehlike kendisini! “Bu mubayyel aşkı sormuştum gene bir gün, “Karım isyan etmişti bu sefer bütün bütün! “Âşıktan bahsedince beyni bir anda attı. “Artık yeter...., diyerek, bana şiddetle çattıl “Feci, müthiş bir mâna gizliydi sözlerinde; “Çünkü, canlandırarak o genci gözlerinde, “Muhayyel âşıkını en nihayet bulmuştul... “İşte o dakikada ayrıldı ellerimiz, “Söndü hülyalarımız! Söndü emellerimiz! “Bak, sen de düşüyorsun dinliyorken hayrete, ket böyle geldi hayalden hakikate!.. Necdet Rüştü İspanyanın Sevil şehrinde bir isyan çıkaran edilmiş, sonra cezası müebbet hapse ceneral San Jurjo çevrilmişti. yakalanarak iptida idama mahküm. Ceneral geçen hafta Madritten kürek merkezine gönderilmiştir. Resmimizde başında bere ile görülen mahküm ceneraldır. Tetrika No. 73 ln 25 Eyini Ana - Kız Rakabeti Nakili: (VA - No) lay dedi ki: daha doğrusu bu karşı, ehemmiyetli gece, sabaha bazı evraki cephe komşum mira- lay Ferhat beye göndermeği dü- şünüyordum. Kendisi 6 kilometre Bu evrakı iki adamla göndermeği tensip etmiştim. - Bunlardan biri, maiyetimdeki bir çavuş olacaktı. Zira, o çavuş /ârazinin girinti ve siperlerin vaziyetini or. Bu çavuşun ya- nında, diğer bir emin ve'cessur adam bulunması icap ediyordu. Şayet isterseniz sizde çavuşumla birlikte gidiniz! Arzu ederseniz gavuşa başkaca kimse refakat etmesin. Yahutta etsin. Siz, üçüncü Şahıs olursunuz. iktiyaç yokl- i dane zırın var, Onu giyer, gidilecek yere, en kısa tarikten gider Miralay Macit bey: — Pek alâ öyle olsunk d Sonra, hintlinin omuzunu okşadı: — Müthişsiniz.. Vakıa, me derece kâşif olduğunuzu henüz bilmiyorum; fakat herhalde pek cessur — insansınızl. o Anlaşıldı efendim. Yarın sabah, çavuşumla birlikte © gidersiniz. — Çavuşum, münevver bir. gençtir. Sabık konsoloslarımızdan Hasan bey... Hi — Hasan bey if... - diye sordu. sabık konsoloslardan!... Ben, bu orum! Trabluslu zadeler- den Abdülmuttalip paşanın dama- dı... Kayın valdesi meşhur peren- it bey omuz silk — Vallahi aile münasebetini bilmiyorum! - Dedi. - isterseniz, kendisinden sorun. Arkalarna döndüler. Fakat, bu esnada, Hasan bey, Pertev beyle birlikte, evinden ayrılmış bulunuyordu. Pertev bey miralayın Hintli ile un wzadıya bir şeyler konuşmağa başladığını görünce, orada fazla kalmağa | lüzumsuz görmüştü. Vazifesini hitama ermiş addetmişti. Hasan çavuşa hafifce bir işaret çakarak, sessizçe çekilmesini söy- lemişti. Iki eski ahbap, çekilmişlerdi. Demin miralay Macit beyin çıktığı yer allı odasının yanında, diğer bir yer altı odası mevcuttu, Burası, evvelkinden daha ge- nişti ve |miralayın yazı ve mesai odası mesabesinde kullanılıyordu. evvelce, burası, bir evin bodruma imiş. Ev tekmil köyle beraber yanmış. Yerinde, şimdi siperler var.. Kumandanın makamı bu siperlerin yeraltı odaların havi kısmına isabet ettirilmiş... Mülâzum Pertev beyle Hasan çavuş, miralayın yazı odası mesa- besinde kullanılan bodurum bölü- Burası, Macit b sından daha geni Içinde, fıçıları ta masa teşkil edilmiş kalaslar pazara çarpıyordu. Bu kalasların etrafında, üç yazıcı neferi otur muşlar, bir şeyler yazıyorlardı. Keza, diğer kalasların üzerine haritalar serilmişti. Fakat, bunların başında kimse yoktu. Bu odanın bir tarafında, üç asker, çöreklenmiş, (yatıyordu. Başlarının altına, torbalarını yastık makamında koymuşlardı.. Hasan çavuş, mülâzim Pertev beye, gürültü etmemesini bildi- ren bir işarette bulundu. Sonra, elile, bir sıranın kena- rını göster, 'Mülâzim, sıraya oturdu. Çavuşu- da, onun yanındaki bir kalasın üzerine çöktü. Bu hareketi okadar sessizce yaptılarki, çalışanlar da uyuyanlar da, başlarını kâğıtlarından veya yaslıklarından kaldırark onlara bakmadılar. Hasan çavuş, mülâzım Pertev den pek çok şeyler öğrenmek istiyordu. Içi, merak içind kavranıyor, burkuluyordu. Zira, biçare genç, Istanbuldan halâ mektup alamıyordu. Pertev, erkâm barbiyeye merbut bir mülâzim olduğu için, muktelif seferler, Istanbul'a gitmiş gelmiş olacaktı. Belkide, Melihayı görmüş, onun bir haberini almıştı. Hasan: *— Istanbula gitmiş bile olsa, ancak yirmi dört saat, haydi haydi kırk sekiz saat orada kalmışlar. Melihayı nereden görecek!,, diye esefleniyordu. Maamafih, içinde, genede küçük bir ümit vardı. Sabık diplomatlardan olduğu işin Pertev diplomatçasına istintak etti. Bununla beraber, üçüncü sualde, Pertev, Has anlamak istedi sna ne maksat gizlediği O da ihtiyatkâr davrandı. Hüsnü'nün Melihadan hiç mele tup almamasına rağmen, Pertev, genç kadından üç mektup almıştı. Filkakika, Trablustan ayrıldıktan sonrs, genç kadını hiç görmemişti. Fakat, uzaktan uzağa abpaplıkları devam ediyordu. i (Arkası var) Sıvasta bir olmuştu. Son gün evvel Tokat gençler birli ve Sıvas takımile yapılan maçta 2-3 mağlüp Olimpiyat gazetesinde futbol maçı Tokatlıların galip geldiği haberini okuyarak hayret ettik. Maçta Sıvas takımı galip gelmiştir. Bu münasebetle Spor klübü takımının bir resmini gönderiyorum.