e Sahife 10 > Akşam 8 Eylil 1932. Tefrika No. 57 8 Eylül 1932 Tarih sahifeleri İ, m. : İrgilterede casus hakkında na um IZ a a & i Gİ ee bir piyes yapıldı © Nakili: (VA - Na) Köprülü ve Kolber karşı karşıya hali oi im rai; Hasan bey; henüz, zeveedinin a EA tanı aleyhimize kışkırtan miralay Dışârdan bir erkek sesi. kamarasından ayrılmamıştı. Taklit sadrâzamın kuruntusu. Yeni mülâkatta uzun | Lawrence uzun müddet ortadan Açıldı. i ş — ders. Ne bir, ne üç! — Ben Fransa teşkilâtını öğren- kaybolduktan sonra tekrar ii ez hanımın bir hayret çığ- Kli nl a - . > : © ana çıkmıştır. Lawrence vaktile | İ1ğı iz p a meğe gelmedim! Güneş kralın haşmeti Mustefer- | e.g Hareteki fevkalâde hiz. | | Anlaşılan, beklenilmeyen bir | düzkü avdan bitap olmasınarağ- raganın gözlerini kamaştırmadı - Merasim günlerinde padişahın atı üstünde daha ziyade iri elmaslar var! Sen misin buun deyen! Imansızın aklı başına gelsin! Fransız teşrifat usulü kralın huzuruna yalnız büyük elçilerin kabulüne müsait idi; müteferrika Süleyman ağa ise nameyi bizzat krala takdim eylemek istiyordu. Bu taleple o usul tearuz ediyordu. Istisnaen bu talebi isa'f caiz ve lâyık mıydı? Kralın şeref ve haysiyeti ihlâl edilmeden bu yola nasıl gidilebilirdi? Bu noktalar münakaşa, hattâ vükelâ heyetinde müzakere edil di; padişahın elçilik şeklinde ok mıyarak her hangi bir siyasi vazife ile İstanbula gönderilmiş Fransız memurlarına karşı ne tarzda dav- randığı anlaşılmak istenildi; hari- ciye nazırı bu bapta kâfi malümat toplamayı deruhte eyledi. Mösyö dö Liyon bu tetkikatı icra eylerken bir kuruntu ile muazzap olmakta idi: Süleyman ağa oynanılan kome- diyi ciddi addetmiş, sofada otur- duğunu gördüğü hariciye nazırını Fransanın sadrıâzamı, işi ve gücü olmıyan bir hükümdarın mutlak vekili telâkki eylemiş gibi görü- nüyordu. Kral vükelâsından birinin sad- rıâğzamlık tasladığına kızmıyacak mıydı? Büyük kral kendisinin başvekili kendisi olduğunu be- yan eylemişti; şevket ve kudre- tini temsile başkasını tevkil eyle- diği hakkında bir şarklının bile şüpheye (düşmesine (tahammül edebilecek miydi? Bu zehabı tashih için vakıa Süleyman ağaya Mösyö dö Liyonun Kolber ve Luvua ile birlikte devlet işlerinin yükünü aralarında (müsavaten taksim eyledikleri söylenilmişti; fakat maharetsizce tatbik olunan ilâç derdi teşdit etmekten başka bir şeye yaramamış, bu defa da Süleyman ağanın kralın bir yerine üç sadrıâzamı bulunduğu zannına kapılması ihtimali hasıl olmuştur | Hükümdarını Süleyman ağanın zihninde küçük düşürecek bu gibi mülâhazalara meydan vermemeği elzem addeden M. dö Liyon Süleyman ağa ile ikinci bir mü- lâkat tertibine kendisini mecbur gördü. İlk teşrifat o merasimindeki de- kor bu defa da tebdil edilmedi; M. dö Liyon namenin kendisine verilmesine dair irat ettiği nutka şu cümleleri ilâve eyledi. — Bu imparatorlukta ne bir, ne de üc sadrıâzam vardır; impa- ratorun hüküm ve iktidarından başka hüküm ve iktidar yoktur. Bütün vükelâ her iş için, her gün, her an onun ağzından çıkan emirleri sadece icra ile mükellef- tirler. Bizim imparatorumuz biz- zat hükümet edecek çağa varır varmaz devletin bütün kudretini kendisine hasr ve tahsis eylemiş, bunu hiç bir kısmına kimseyi teşrik 'eylememiştir. O her şeyi emreyler. Günde fasılasız sekiz saat çalışarak tebaasına adalet tevzi eder. Bu surette hareketile milletini refah ve safa içinde yaşatmakta, bütün hristiyanlık âleminin hay- retkârane takdirini celbeylemek- tedir. İstanbuldaki © veziriâzam vazında gördüğünüz ben bile za- tıhaşmetpenabilerinin memuriyetine müteallik işler hakkında ittihaz ettikleri kararları sabah, akşam yazmak vazifesile mükellef bir küçük kâtibiyim! diğer kâtipler de imparatorun kendilerine şeref ve- ren hizmetlerinde aynı veçbile hareket ederler. Müteferrika Süleyman ağa Fransa krallığının teşkilâtına dair bu pek mükemmel derse tamamen lâkayt kaldı! Bu uzun nutka yalnız kısaca — Ben buraya Fransada nasıl hükümet edildiğini oOöğrenmeğe gelmedim! Cümlesile mukabele etti; sırf kendi efendisinin iradesine istinat ederek namei hümayunu faaliyeti bu kadar methedilen hükümdarın eline bizzat vermekte bir kat daha kuvvetle ısrar eyledi. Bu ısrar karşısında Köprülü Mehmet Paşanın Blondele yaptığı muamelenin tatbiki cihetine gidi- lemedi. Süleyman ağa için fransız şehir- lerinde yapılmış şenlikler, hariciye nazırınınjkonağındaki tertibat için çekilen zahmetler boşa gitmeme- liydil Süleyman ağa kralın huzuruna kabul edilmiyerek iade olunursa Osmanlı padişahı ile siyasi müna- sebetler ve şark ticareti tehlike içinde kalmaz mıydı? Bu yolda gene bir çok tered- dütler geçirildi; nihayet Süleyman ağanın nameyi bizzat krala tak- dim eylemesine karar verildi. Fakat güneş - kral en parlak ihtişam ve tantanasile gösterile- rek bu yabancı müteferrika bübt ve hayret içinde bırakılmak iste- nildi. Madem ki o, güneşe bakmak istiyordu, gözleri kamaşmalıydı! Fakat fransızlar bu düşüncele- rinde de aldandılar. Divanıhümayunun Oo memurunu kabul için Sen - Jermen şatosunda yapılan bütün mutantan tedarikât, giyilen parlak üniformalar, fev- kalâde tezyin edilen divanhanede toplanan saray halkı, hatta gü- müş tahtı üstünde otururken, başından nur ve ziya intişar edi- yormuş gibi, tacının kıymetli el- masları pırıldayan Güneş - Kral şarkın efsanevi debdebe ve dara- tına alışmış türk gözlerini hiç mütehayyir etmedi! Süleyman ağa hamil olduğu nameyi takdim için serbes, serbes tahtın dört gümüş basamağını çıktı, Padişahının iki devlet ara- sında iyi münasebetlerin idamesi için name gönderdiğini beyan eyledi. (5 kânunuevvel 1669). Süleyman ağa evvelce namei hümayunu almak için kralın ayağa kalkmasını istemekten çekinmemiş, fakat bu talebi vükelâ tarafından azametle reddedilince ısrar ede- miyerek yüzünü ekşitmekle iktifa eylemiştir. Önüne serilen bütün haşmet eserlerine bizzat nazar atfetmediği gibi alâyişe ehemmiyet vermeme- leri maiyetine de tenbih etmişti. Hattâ bir defa kralın üstündeki elmasların çokluğu ve büyük- lüğü (o kendisine (o methedilince, metlerine binaen miralaylığa kadar çıkmıştı. Sonra bütün unvan ve rütbe- lerini terkederek tayyareci nefer- liğini kabul etmiş ve isminin de Shaw'e tebdil etmiştir. Son za- manlarda Lawrence hakkında “Bu kadar iyi olmak ta fazladır.,, namı altında bir piyes yazılmıştır. Burada gönüllü bir neferin nasıl mümtaz bir zabit olduğu ve sonradan bu rütbeden nasıl feragat ettiği tasvir edilmiştir. Bu piyes ilk defa Birminghamda “oynanmıştır. Tayyareci nefer Shaw (yani Lawrence) ile İngilterenin en bü- yük edibi Beraard Shaw ayunda hâzır bulunmuşlardır. Iki Shaw ayni locaya girdikleri zaman şiddetle alkışlanmışlardır. Rusyada çetin bir dağ seyahati Moskova, 6 (A.A.) — Sovyet Rusyanın tanınmış dağ seyyahla- rından adliye komiseri Krylenco, Rusyanın sathı bahirden 760 mil irtifanda en büyük dağındaki Galmo sivrisine çıkmaktadır. Ken- disine dağ seyyahlarından bir grup refakat etmektedir. Bu çıkış Rus fen akademisi ve turizm cemiyeti tarafından tertip edilmiştir. Heyet dağın cumudiye- sinde 20 gün kadar bütün dün- yadan tecrit edilmiş bir halde kalacaktır. ingilterede işsizlik Londra, 6 (A.A.) — 22 ağustos tarihinde işsizlerin miktarı 48,046 kişi "artmıştır. EMLÂK SAHIPLERİ! Kira kontratları tecdit zamanı yaklaşıyor | Kiracılarla münakaşa ve pazarlık her vakit srüşkil ise de bu sene ahval dolayı- sile daha güç olacaktır. Bu nahoş münakaşalardan kurtulmak isterseniz EMLÂKiNiZiN iDARESiNİ Bahçekapı Taşhan No. 20 - 21 - 22.de mukim UMUM EMLÂK ACENTESİNE TEVDİ EDİNİZ! TELEFON 20307 merasim günlerinde padişahının atı üstünde bunlardan ziyadesi ve irisi bulunduğunu bile mülâhaza- sızca ağzından kaçırarak büyük bir pot kırdı! Süleyman ağanın fransız ekâ- birini veleh ve hayrete düşüren bu derece cüreti âdeta mu- kaddesata tecavüz mahiyetinde görüldü. o Sarayın en büyük senyörleri ve Fransa hükümetinin en yüksek memurları misafirin iaşesine, işlerine memur zabitlere Musteferraganın bir müddet mah- rumiyetlere uğratılması (o emrini verdiler! | Bu garip muameleyi XIV Luinin şöhreti dünyayı tut- muş mihmannüvazlığına muhalif görmediler! Bunu kendi tabirle- rince “ imâüsızım ,, aklı başına gelmek için ihtiyar ediyorlardı! ziyaretçi gelmişti. Içeri kamarada bir hırıltı. Pertevle Ahmet Ramiz, put gibi kalakalmışlar; dört kulak kesil- mişlerdi. — Yoksa, Ferit efendi Valkin mi geldi dersin?... Pertev, titredi. Arkadaşına : — Sus! Dinliyelim ! - dedi. Içerde, iki kişinin konuştuğu işitiliyordu. Kadın sesi, Meliha'nın... Fakat, erkek sesi kimin? Asabi, kesik kesik cümle par- çaları... Ramiz, dayanamadı. Kulağını büsbütün, tahta duvara yaklaştırdı. Arkadaşına: usulla, haber verdi: — Hayır! - dedi. - içeri gelen, Ferit efendi Valkin değil... Üç saniyelik bir zaman daha... Kesik hamlelerle konuşan Me- liha hanım susmuştu. Şimdi, gelen erkek ona cevap veriyordu. Iki arkadaş, bu erkek sesini tanımakta güçlük (o çekmediler. Hattâ, yüksek sesle konuştuğu için sözlerirâ bile anladılar. — Meliha'cığım.. Senin kocan olmak şerefine nail olduğumdan beri, bu gece, ilk defa olarak odana gelmek cesaretini göste- Süleyman Kâni riyorum.. eğe 3 ELİ e ka e ze e Bir saat sonra, Ahmet Ramiz, ayaklarının ucuna basarak, Pertev'in kamarasından çıkıyordu. Bir kamarada çikan görültünün öteki kamarada iştildiği deminki tecrübeyle sabit olduğu için, ressam Ahmet Ras ihtiyatla yerinden kalkraş, *k şey devirmemeğe, öteyi beriyi çıtırdatıp pıtırdat- mamağa gayret ederek dışarı çıkmıştı. Giderken, arkadaşına, elile bir: “ Allaha ısmarladık !,, yaptı. Ve sanki, duvarın tahtaları arkasın- daki kadınla erkeği görmek isti- yormuş gibi, biran O tarafa baktı. ç m Dilsizler elbise giymek, başlarına aade verildiği i;in dünden başlamışlardır. Kırmızı kasketliler yanları takmak üzere müsaade istemişlerdir. Dilsiz ve itibaren kırmızı men, bir dakika bile kırpmamıştı. Dirseğini yastığına, başını da avuçları içine dayamış, bekliyordu. İçeriki odadan sızacak herhangi bir gürültüyü herhangi bir sözü işitmek istiyordu. Fakat, tam bir süküt... Kalın duvar gibi, sur gibi bir süküt... Boğuk olmasına rağmen işitil- meyen, tefrik edilmeyen, mırıltılar, asabi bir münakaşayı, böyle bir derin süküt takip etmişti. Meliha hanımın sabık âşıkı ve namzedi Pertev bey, adaleleri üzerinde (oo atılmağa (O müheyya bir kedi gibi toparlanarak, öylece, saatlar ve saatlerle bekledi. Amma, neyi bekliyordu? Malüm değil. Zihninde bin türlü düşünce.. Acaba, o gün, tüfeğinin hede- fini başka olarak mı intihap et- meliydi?.. Acaba, kendini zorla- saydı, bu cinayeti yapabilir mi idi?. Yapsaydı, netice neye varırdı?.. Şimdi artık, bu sevdiği kadını büsbütün kaçırmış değil miydi?.. Dün gece verdiği vaat ve aldığı avanstan sonra, kadının nazarında kıymet ve itibari kalmış mıydı?.. Hem böyle düşünüyor, hem de dinliyordu. Yan taraftaki kama- radan halâ bir ses sızmıyordu. Içinde dönen esrardan, Pertev bey, bir şey öğrenemiyordu. Ancak sabaha karşı yat durdu. Arakıye'nin deniz feneri, ziya- dan bir fırça gibi, muttasıl fası- lalarla lümbuzları silmeğe başla- mıştı, Yatın makinesinin durması üze“ rine, ortalığı daha vazih bir sü- küt istilâ etti, Işte, Hasan bey, bu sükütun ortasında iki senelik izdivacını müteakip ilk defa olarak sabab- ladığı karısının odasından ayak- larının ucuna basarak çıktı. Ker- di kamarasına çekildi. Pertev, asabiyet içinde, bunun farkına vardı. gözünü (Arkası var) yeni şapkalarile Sağır ve dilsizler, caddelerde fark edilmeleri için belediye tara- fından kabul edilen bazubentleri beğenmemişlerdir. Bunun üzerine vilâyete müraçaat ederek vesaiti nakliyeden korunmak için kırmızı kırmızı ve üstü sarı okasket sağırlara bu müs- kasket (o giymeğe Son zamanlarda buhran dolayısile dilsizler cemiyetinin varidatı pek azalmıştır. Diğer taraftan bir iş için dilsizler cemiyeti reisi Süleyman Sırrı beyin Ankaraya gitmesi lâzım gelmektedir. Cemiyet reisis tren parası vermemek için Ankaraya yayan gidip gelmeğe karar vermiştir. Süleyman Sırrı bey yarın Ankara yolunu tutacaaktır. NN KE SA TARANIR anma