A h, bu sine malar!... - Manzum hikâye - IÇok gençler biliriz ki, sinemada tanışıp evlenmişlerdir. Fakat, bazen böylesi de oluyor:|J Zil Uzun saçları kumral, iri gözleri elâ, Henüz yirmi birinde bir güzeldi Süheylâ | Kar gibi görünürdü eğer göğsü açıksa; Bu ince peri kızı, ne gün sokağa çıksa, Halkı imrendirirdi, bir olgun meyva gibi! Yerinde duramazdı bir lâhza, cıva gibi: Küçücük bir sebeple, neşelenir, coşardı, Yaramaz bir çocuktu bağırırdı, koşardı! Gönlüne bir dakika kanat germedi hüzün; Kalbe yaz mevsimini hatırlatan bu yüzün Hatlarına kederin gölgeleri çökmedi, İri, elâ gözleri bir damla yaş dökmedi! Onunla küçük, büyük tanışırsa ne zaman, Derlerdi: “Bu hoppa kız, bu kâfir kız ne yaman, ei Haydar, yap yalniz geçen zamanları unuttu, Artık o da bahtiyar, artık o da mesuttu! En mühim hadiseydi bayatında bu düğün: Eli bir minimini ele uzandığı gün, Bir nurlu güneş oldu bahtın güneş yıldızı, Karısıydi yordunun belki en güzel kızı! Mevzundur, mükemmeldir, kusursuzdur her yeri, Desem ona yaraşır: Hilkatin şaheseri | Nişanlanmadan evvel, üç yıl güneşte, karda, Onu ne gün görürse geziyorken yollarda, Mutlak takip ederdi hattâ evine kadar, Böylece Süheylânın kocası oldu Haydar! e Son baharda mevsimin durgun, hazin bir günü, Sarı çiğdemler örtmüş tarlaların üstünü | Ağaçlar bir gelinken, bir iskelet olmuşlar, Yazlık yuvalarını çoktan terketmiş kuşlar, Ruha gariplik veren bir mevsimdi hasılı | Yarım saattenberi duruyordu asılı, Genç adamın kolları Süheylânın boyrunda | Haydar ne kadar derin bir zevk bulurdu bunda: Yüzüne bakıyorken kendisinden geçerdi, Tabrirli gözlerinde gölgesini seçerdi | Bu, aşkı en ziyade duydukları bir gündü, Kıskançlık hayal gibi gözlerine göründü! Güzel kadın Haydardan olmak istedi emin, Dedi ki: “Eder misin şu dakikada yemin “Sadık kalacağına ebediyen bana sen?..,, Genç adam cevap verdi : “Duyduğum aşkı bilsen “Bana bugün sormazdın bu suali muhakkak, “Sana yemin ederim kocan sadık kalacak !,, Genç kadın da ahtetti bu sözlere mukabil: “Sen de buna iman et, sen de bunu iyi bil: “Artık vakfedeceğim ben kendimi bu aşka, “Benim için erkek yok dünyada senden başka! “Fakat ihanetini elimle tuttuğum gün, “Aramızdaki düğüm çözülür bütün bütün: “Kapanır aşkımızın kitabında son fasıl | “Razı oluyor musun bu teklifime, nasıl?...,, Genç adam birdenbire karar verip dedi ki: “Sana ister istemez söyliyeceğim, peki “Heceliyemezse de bu sözü hiçbir ağız: “Evetl O meşum günde mutlak ayrılacağız!,, Aşıklar, olmak için sonra büsbütün emin, Tekrar karar verdiler, tekrar etti MSOSDUNSANSEUAASESEERAEE! iğ Vakit çabuk geçmiyor, saat iki buçuktu, Kadının sıkıntıdan beti benzi uçuktu ! En nihayet giyinip fırladı dışariya, O anda benzemişti küçük bir haşarıya | Küçük yaşındanberi severdi sinemayı, Gölgelerin oynuna zamanlarca dalmayı | Süheylâ bir lâhzada kapıldı hevesine, Hiç tereddüt etmeden, girdi bir tanesine! m TL Sahnede kıpkırmızı bir ışık yandı, söndü: O anda koca salon tıpkı zındana döndü! Muzik birden başladı.. Şu dakikada işte, Perde kucak açıyor bir hazin sergüzeşte | Süheylânın kalbi de şimdi sık sık atıyor, “Marlen Ditrich,, en coşkun bir aşkı yaşatıyor | Süheylâ gölgelere merakla bakıp gitti, Varlığı bir su oldu perdeye akıp gitti! Genç kadın heyecanla, * hevesle seyrederken, “Ah bu filim, bu filim ne kadar güzel!..,, derken, Geç kalan biri gelip oturmuştu yanına | Kendi kapılmıştı ki öyle heyecanına, Komşusunun değildi zerre kadar farkında: Ha uzakta oturmuş, ha seyretmiş yakında | Daha devre bitmeden, öyle bir an geldi ki, Bu, bir filmin en güzel, en hoş yeriydi belki; Kadının gelmiyordu heyecanının sonu | Fakat birden hülyadan uyandırmıştı onu Yanındaki erkeğin dizlerine teması | Ona bir yabancının şu anda dokunması Kalbinde bırakmıştı garip, tuhaf bir tesir, Zaten olmuştu filmin heyecanına esir | Genç kadın gene sustu, çıkarmadı sesini, Yabancı temaslara bıraktı kendisini ! Devrenin bittiğini bir zil verince haber, Birden ciddileştiler ikisi de beraberl —. O anda salondaki elektrikler yandı, Bir saniye içinde her taraf aydınlandı! Süheylâ koltuğunda utanmış büzülmüştü, Günahıni anlayıp, bir üzüntüye düştü: Her ne olsa etmişti kocasına ihanet, “Nerede yemin?!..,, diye, etti kendine lânet! Fakat bir dakikada gene buldu teselli, Dedi ki: Ihanetim nerden olacak belli? Bu fikir de geçmişti yanındaki erkekten, O da bu genç kadından utanmıştı gerçekten, O da yanındakine dönüp bakamıyordu | Nibayet bu üzüntü ikisini de yordu, Tereddüdü bırakıp nihayet yavaş yavaş, Döndü yekdiğerini görmek için iki baş! O and: üstlerine birer yıldırım düştü: Kadın yanıbaşında kocasını görmüştü, Hayretle bakıyordu karısına da Haydar! Demek ki, habersizce, filmin sonuna kadar Ihanet etmişlerdi biribirlerine demin | Şöyle düşünmüşlerdi: “Artık bozuldu yemin!, Gerçi titredi amma ikisinin de kalbi, O anda ayrıldılar birer yabancı gibil... Necdet Rüştü Amerikada şiddetli sıcaklar devam ediyor. Bu yüzden plâjlar müthiş kalabalık olmaktadır. Resmimiz bir pazar günü New York civarındaki bir plâjın hâlini gösteriyor. ş Tefrika No. 18 31 Temmuz 1992. 31 Temmuz 1932 Ana - Kız Rakabeti Nakili: (Vâ - No) — Ölemedim.. Ölmeğe muvaf- fak olamadım. Kendimi hayatta bulunca, yeni baştan teşebbüs kabiliyetim kalmamıştı. Lâkin, ne yapabilirdim. Ikinizi birden gör- memezlik edemezdim. Bu yabançı memlekette ikinizden birini seç- mek lâzımdı. Sizi seçtim. Ehvenişer olarak... Yahut da tesadüf bana sizi seçtirdi. Bilmiyorum. Fakat artık her şey bitti. Bundan asla bahsetmiyelim... Bir daha asla bahsetmiyelim. Hasan, meseleyi kurcalamadı. Bu cüreti kendisinde bulamadı ve sustu, Aradan bir kaç yeknasak gün daha geçti... Leylâ hanımefendi, belki onunçu defa olarak ; — Peki amma, Meliha'nın iste- diği nedir? - diye soruyordu. Hasan, o sabah, hastaneden dönmüştü. Meliha, artık, hastalığından temamile iyileşmiş bulunuyordu. Hastaneden çıkacağını doktorlara haber vermişti. Lâkin, bittabi, eski otele dön- mesi mevzubahs olamazdı. Kocasının yanında ve ona doğ- rudan doğruya birşey söylemeden, Istanbula giden vapurların tarife- sini hastane adamlarından isten- mişti. En yakın vapurun nezaman hareket edeceğini ve bu vapurun nasıl vapur olduğunu sormuştu. — ... Evet, Meliha'nın istediği nedir? Ne yapmak niyetinde? Hasan çevap verdi: — Anlaşılan, evvelemirde bhu- radan gitmek niyetinde. Sizi görmeden buradan gitmek istiyor. Türkiyeye dönmek istiyor.. Benimle beraber. — Sizinle beraber mi?.. Bundan size bahsetti mi? — Biliyorsunuz ki, bana hiç bir şeyi doğrudan doğruya söylemiyor. Yani projelerinden bahsetmiyor. Hattâ, istikbal hakkında muayyen, mukannen bir düşüncesi olup olmadığı hakkında tereddütteyim. Lâkin, vapurda birer kişilik iki kamara tutulmasını istedi. Leylâ hanım efendi, azap içinde: — Ya... - Dedi. Biraz sonra sordu; — Peki, bu vaziyet karşısında, ne yapacaksınız, Hasan?... Hasan, kayın valdesine uzun uzun baktı, Sonra, omuz kaldırdı. — Sevdiğim sizsiniz... Ve bunu biliyorsunuz zannederim... Yanım- da siz olmadan, onunla gitmem... Sizden ayrılamam... Leylâ hanımefendi: — Aman yarabbi ...Ne felâketli, ne çapraşık ve içinden çıkılmaz iş... - diye mırıldandı. Bu mırıldanışta, endişe ve kor- kumu daha fazlaydı, yoksa neşe mi?... Hasan anlıyamadı. — Sevdiğim sizsiniz... . Bütün bu hadiseler, bana, işkence gibi tesir ediyor. Lâkin ben, hiç bir şeyden mesul değilim. Size itaat edip de o lâfzı izdivacı kabul ettiğim zaman şart koşmuştum: Sizinle benim aramdaki münase- bet bozulmıyacaktı. Bunun için yemin ettiniz... Bu yemininizi iade etmiyorum... Sözünüzü tutu- nUZ... Kadın, şimdi, ıstıraptan fazla sevinç hissediyordu. Fikirlerini yüksek sesle söyli- yerek düşündü. — Mamafih, Meliha'nın sizden ayrılmaması lâzım. İlk önce, be- şanmaş fikrine düşmüş, degil mi? Aman, rica ederim, evvelemirde buna mani olun. Bu iş sizin için de hepimiz için de fena olur.. Bunu arzu etmeyorum.. İstikba- liniz bozulur.. Bu iş, bu kadar ilerledikten sonra.. talâk, bir rezaletli dedi kodu halini alacaktır. Yepyeni bir mesele müvacehe- sinde imiş gibi durdu. — Ne fena.. Ne günah.. Ne rezalet., Korkmuş gibi gözlerini açtı. Sabit bir notaya bakarak, düşün- ceye daldı. — Babasının da, benim de mensup bulunduğumuz tarikatta, talâk, çok büyük günahtır! -dedi. Leylâ hanımefendi, her şeye rağmen, çok mutekitbir kadındır. Akşam üstü, sadede avdet etti. Hasan bey, Meliha'nın yanından oteline dönmüştü. Meliha kocasının fikrini sorma- dan, vapurda, biribirine komşu iki kamara almıştı. Hem de iki gün sonra kalkacak bir vapur için... — İşte biletlerimiz! - diyerek, bunları Hasan beye vermişti. Leylâ hanım, meseleyi öğren- diği vakit: — Peki amma, Türkiyeye niçin böyle alelâcele dönüyor ? - diye üzüldü, - Türkiyede ne yapacak? Hasan bey: — Ne bileyim ben?... “dedi ,- Fikirlerini söylemiyor ki... Müşkil vaziyetlerde, daima ka- dınlar ilk defa 'olarak kendilerini toplarlar... Bu mevkide de aynı kaide cereyan etti. İradesine ilk hâkim olan Leylâ hanımefendi oldu. Dedi ki: — Hasan! Beni dinleyin... Size şunu tavsiye ve emrederim! Meliha her ne arzu ederse hepsini yapınız. (Arkası var) ONUL EAAA A r Bergama belediyesi şehirde asri bir kabristan yaptırmıştır. Kab- ristanın etrafı dıvarla çevrilmiştir. İçerisinde muntazam yollar va Belediye bu suretle büyük bir ihtiyacı temin etmiştir. a <<”