YERE ye era, Sahife 6 Kesmece pazarı.. Kan kırmızı “Şeker attım sürahiye.. Karpuzlarım > kurabiye..Haydi Fatihin gülleri bunlar,, “Hani ya kapalı bira kutusu... Parasız doktor bunlar. Böbrekleri temizliyor.. Kan kırmızı..,, Sergiden üç manzara: Karpuzlar çifter çifter havada uçuyor... Karpuzcular bu havada uçup kendilerine doğru gelen karpuzları dehşetli bir maharetle tutuyorlar. Bir yandan sayıyorlar, bir yandan da neşeli (neşeli bağırıyorlar: — Iki... dört.. altı... sekiz... hey babam hey... on... Fatihin gülleleri bunlar!.. on iki.. on dört... onaltı... Hey gözünü sevdiğimin haysiyetli kurabiyeleri.. Havan topu ( güllesimisin “be mübarek?.. Son günlerde Sirkecide araba vapurunun yanındaki karpuz iske- lesine gidecek olursanız dehşetli bir faaliyet gözünüze (çarpar. Arabalar, etrafı parmaklık gibi çıtalarla çevrilmiş büyük büyük küfeler, karpuzlardan küçük tepe- cikler ve mütemadiyen devam eden bağrışlar... Şarkile, beyitle, manile, teşbihle mallarını met- bedenler... Burası karpuz iskelesi değil, âdeta acayip bir konserva- tuvar... Karpuz dağları arasına girdiniz mi ilk hayretinize çarpan şey burada işittiğiniz esnaf edebiya- tıdır... Karpuzların toptan gelip toptan satıldığı bu çarşıda şöyle bir dolaştıktan sonra bizde esnaf edehiyetm ne derecelere kadar ilerlemiş olduğunu görürsünüz.” Kan çıkmazsa para yok, kes- mece pazarı bey baba, gel sana 25 tane vereyim... En küçüğü kankırmızı.. — Haydiii.. Vizitasız doktor bunlar.. Böbrekleri temizliyor... - ki Münâbiy Effendi baba.. bana bak.. Ye bir tane.. Yatağını ( ıslatmazsah para yok... Ye be ye.. Temizlet- mesi benden caba.. — Iki.. dört.. altı.. sekiz.. on.. — Haniya.. Kapalı bira kutusu, kapalı bira kutusu.. Serinlemek isteyen bana gelsin.. Bundan sonra da şarkı faslı... Kar- puzları birbirlerine atıp tutarlarken hep bir ağızdan şarkı söylüyorlar. Halk bilgisi derneği azalarına tavsiye ederim, biraz Istanbul esnafı arasında dolaşsınlar... On- ların kendilerine mahsus fevkalâde şayanı dikkat şarkıları, manileri, tipleri olduklarını göreceklerdir. — Hey babam hey.. Fatihin gülleri bunlar... İleriden evvelâ baritun bir ses... Ondan sonra hep bir ağızdan: “Seker attım sürahiye,, “Karpuzlarım kurabiye, “Kan yerine satıyorum, “Hastalara şifa diye, “Karpuzlarım kurabiye, “Al bir tane oturda ye, “Harureti gidrmeye, “Birebirdir diye diye,, “ Kesmecedir kan kırmızı , “ Anasının sulu kızı , “ Böbrekleri temizliyor , “ Kesmecedir kan kırmızı , Fakat karpuz pasarında musiki ve şiirden başka diğer güzel sanatlar da pek ziyade ilerlemiş. Meselâ oymacılık burada fevkalâ- de nefis bir sanat haline gelmiş. Her- serginin önünde oyulmuş 1 ardan birer fener... Gün- aaa ran anaarı Karpuzları büyük bir maharetle tutan karpuzcular | Akşam / düz olmasına rağmen bu fenerle- rin içinde birer mum yanıyor... Karpuzcudan birine sordum: — Yahu günlük güneşlik... Mu- mu ne diye yakıyor sunuz? Neşeli neşeli güldü. — Şan olsun beyim.. dedi. Hem uğurdur o... Bırak dumani doğru çıksın.. Her sergide karpuzların üstüne çakı ile oyulmuş bazı vecizeler... Isimler.. Ve bir çoklarında: “ Şeker attım sürahiye » “ Karpuzlarım kurabiye Beyiti... Karpuz sergilerinin önünde bir çok çarşaflı kadın.. Çürük, ezik, patlamış karpuzların kabuklarını topluyorlar... Ben evvelâ bunları plâjcılar göndermiş zannettim.. Içimden: — Müşterileri yok... Belki halka | cesaret vermek için bu kabukları denize serpezekler.!. dedim.. Meğer değilmiş, kabuklar kuzular için | toplanıyor muş.. Hikmet Feridun Muğlada tütün mahsulü Muğla, 14 (A.A.) — Bu seneki tütün mahsulü geçen seneye nis- beten çok noksandır. Kuraklık ta tütünler üzerinde müessir olmuş- tur. Tütünler feyzibereket itiba- rile noksan, fakat nefaset itiba- riyle çok yüksektir ve hiç bir hastalık yoktur. Altı milyon küsur tütün yetiş- tiren vilâyetimizde bu sene ancak bir milyon kilo tütün istihsal edi- lebileceği tahmin edilmektedir. | 62yı üvsyanumarasıle ilân olunur. | Ni 16 Temmuz 1932. iğ Askeri bahisler Sınai seferberlik Fransızlar ve Almanlar harbe nasıl devam edebildiler? Askerlikçe mütearife haline gel- miş bir kaide vardır: Seferber- liğini erken ikmal ve hasmına takaddüm eden ordu kazanır ve bu kazanç harbin sonuna kadar ken- disini hissettirir. Umumi seferberlik yanında bir de onun kadar ehemmiyeti haiz olan “Sınai seferberlik ,, tabiri meydana çıktı. Bu yeni tabirin neye delâlet ettiği manasından anlaşılıyorsa da tatbikat yeni ol- duğu için ehemmiyeti belki kâfi derecede kavranmamıştır. Hal- buki birincide en mühim rol orduya düştüğü halde ikincide en mühim rol: ordu ile beraber ileri gitmeyip o geride (o kalan fen adamlarına, büyük sanayii ellerinde tutan vatandaşlara, ame- leye kadar bütün - işçi ve sanat erbabına düşmekte olduğundan herkesin bunun ehemmiyetini kav- raması çok lâzımdır: Sınai seferberlik tabiri büyük harple birlikte çıktı. Gerek Al- manlar ve gerekse düşmanları harpten evvel mühimmatça kâfi derecede hazırlandıklarını zanne- diyorlardı. Keza bir harp esna- sında kâfi derecede imalât yapmak için tedbir de almışlardı. Fakat tekmil bu hesapların tamamen yanlış olduğu ilk top patlamasile beraber anlaşıldı. Meselâ Fransızlar bir harp ha- linde günde 14,000 adet 75 mili- metrelik mermi imali kâfi gele- ceğini tahmin ettikleri halde ilk ihtiyaç bunun mutlaka 40,000 ne iblağı lâzım geldiğini meydana koydu. Halbuki harpten evvelki tertibat 14,000 ne göre yapılmıştı. Yegâne çare memleketin senayi erbabına müracatti, 14 eylül 1914 de Harbiye na- zırı M.Milran tekmil fabrikacıları bir içtimaa davet etti ve ancak Fransız sanayiinin kudreti sayesin- de buna hal çaresi bulundu, Hal- buki bir kaç ay sonra bu mik- tar da artık kâfi gelemedi, gün- lük imalâtın 80,000 olması zaru- reti karşısında kalındı. Fransız fen ve sanayi adamları ona da çare buldular. Bu ihtiyaç böyle ilânihaye arttı, ve senelerce devam etti. 1917 senesinde bu miktarın 226,000 mermiye çıktı- ğını görüyoruz. Yani harpten evvel düşünülenin ( takriben 16 misli... Bu misal her orduda aynen tekerrür etmiştir. Almanlar harbin ancak birkaç ay devam edeceğine kani idiler. Barutları da ona göre mevcuttu. Harp daha ilk günden itibaren bu hesapların yanlışlığını meydana çıkardı, Baruta ve de- layısile hamızı azota, küherçileye ihtiyaç hasıl oldu. Almanya bunları kâfi derecede bulmuyordu. Halbuki havada kâfi derecede azot vardı. Öyle bir an geldi ki Almanyanın barbe devam edebilmesi (o milyonluk ordusuna değil, üç namdar fen adamına, üç kimyagere vabeste kaldı. O fen adamları vatanlarının kendile- rinden beklediği vazifeyi vaptılar ve ancak ondan sonra Alman ordusu muazzam kudretini göster- meğe muvaffak oldu. Bu misaller bize gösteriyor ki, bir milletin sınai kudreti ordusu- nun kudreti kadar mühimdir. O halde sanayiin (seferberliği ve seferberlik ihzaratı da, ordununki kadar ehemmiyetlidir. Sınai seferberlik olabilmek için evvelâ sanayiin münkeşif ve mo- dern olması lâzımdır. Bundan başka harpte ne gibi imalât ile orduya faydalı olacağı daha sanayi kurulurken tesbit ve tayin olun- malıdır. Üçüncü olarak da memlekette mevcut sanayi daimi surette kon- trol altında tutularak kudreti ve harp sanayiine sureti tahavvülü evvelceden tesbit olunur. İşte bu faaliyetlerin mecmuuna sınai se- ferberlik denir. Tek bir araba beygiri harp için faydalı bulur- duğu müddetçe daimi konirola tabi tutulursa binlerce beygir takatindeki (o sanayiin mütemadi kontrol ve harp için hazız bulun- durulmasını ehemmiyeti kendili- ginden anlaşılır. Ingilterede sıcaklar son derece şiddetlenmiştir. Bu sebeple akşam- ları Londra halkı sandallarla nehre çıkmakta, geç yakte kadar burada kalmaktadır. Pazar günleri nehir baştan başa sandallarla doluyor. gösteriyor. Uyluuuuyu si Resmimiz geçen pazar ikindi vakti nehrin manzarasını viii “ RE GN