FACIA Kadın, sabahtan beri kocasının et- rafında dönüyor, bir türlü istiyece- ini istiyemiyordu. Nihayet bir ko- layını buldu. Sözü — Kocacığım, sana feci, ayni zamanda da me- raklı bir şey anla- tacağım. Kocası derhal sözü kesti, karısını söyletmedi: — Karıcığım, bunu bana değil, — Ahmet çok zengin bir kadınla evlendi. bir gazele sahibine — On parası yoktu, ne yalan kıvırmış. anlat, iyi bir şeyse — Bilâkis doğruyu söylemiş, sizsiz artık yaşı: (para verir, istedi- yamam demiş! gini alırsın! başka taraftan açtı: — Bu parasıni çaldığın adamı tanıyor muydun? — Tanıyordum, cebi gibi! Imset nikâhlandı Genç şairimiz Imsete: Iki man- zume yaz! dedim. “Bugün kıyacak- lar, dedi, bir de sen kıyma..., Hayırlısı olsun. Mesut olsunlar! 14 Temmuz 1932 Müddei, parasını altın olarak isti- yordu: — Ben ona altın verdim, diyordu, o da bana paramı altın olarak iade etsin. Müddei aley su- suyordu. Sanki hiç söy- liyecek bir şeyi yokmuş, kendini müdafaa etmek is- temiyormuş o gibi susuyordu. Reis sordu: — Neden susu- yorsunuz? — Borcumu öde- — Mayomu giyiyor, otomobilime binip denize mek için efendim: ( gidiyorum. Söz gümüşse sü- — Otomobilin yok ki.. küt altındır. — Otomobilim yok amma mayom varl Beni mi susturacaksın ? Geçen pazar günü, ressam ve muharrir Elif Naci beyin, münekkit Nurullah Ata beye bir açık mek- tubu vardı. Diyordu ki: “Kuzum kardeş bu hercümerç nedir?... Buna bir çare aramak, ve haddini bilmiyenleri susturmak lâzım... Terbiye ve salâhiyetin hududunu aşanları boğmak lâzım...,, Ertesi gün gazetede bunları okuyan neşriyat müdürü Etem bey fena halde kızmış: — Vay, demek sen beni susturmak, boğmak istiyorsun | diye ressamın üzerine yürümüştür. Lloyd George'nin sözü David Lloyd George, politika sahnesine, heyecanlı tezahuratla çıktı. Halka bir nutuk irat etti: — Iskoçyanın menfaati, Irlandanın menfaati, Gal- les'nin menfaati. Samiin arasından bir ses yükseldi: — Cehennemin menfaati.. Lloyd George gülümsedi: — Memnun oldum, görüyorum vatanınızı unut- ınuyorsunuz | : Bir daha söyler misin ? Uydurma mı, sahi mi bilmem. Bana da anlattılar. “Istanbul sokakları, filmi oynanıyormuş, "Tam oyunun heyecanlı bir yerinde, (seyircilerden biri kalkmış ve perdeye seslenmiş? — Bir daha söyler misin, ne dediğini pek iyi anlıyamadıin | Ehemmiyetsiz Peder, muallime sordu: — Oğlum çalışıyor mu? Ver bir sigara !.. Son günlerde, anafor sigara içmenin yenin bir usulü bulundu. Eskiden, bir abpaba rasgelindiği zaman, bir iki kelimeden sonra derhal paket çıkar: — Iç bakalım bir sigara | denirdi. Şimdi böyle bir ikrama ender raslanıyor. Değil sigara, ahpap ahpaba selâm vermek istemiyor. Bunun için şu üsul bulundu. Yolda, tramvayda veya vapurda, trende bir tanıdığa rasgeliyorsunuz : — Vay merhaba yahu, nasılsın? — Çok şükür iyiyim, amma daha iyileri de bulunuyor. — Malüm, fakat gene şükret, daha fenaları da var... Bu sene sayfiyeye, yazlık bir yere gittin mi? — Hayır, bu sene maalesef gidemedim. Bu cevabı aldınız mı, derhal hayıflanacaksınız: — Ya... Vâh vah vah!... Ver bir sigara öyleyse... Canım sıkıldı. Ve sigarayı tüttüreceksiniz. Bunun aksi de caiz. Tanıdığınıza rasladınız mı, malüm hoşbeşten sonra, meşhur suali soracaksınız: — Bu sene yazlık bir yere gittiniz mi? — Gittik, Adadayız. Bu cevabı aldinız mı, keyifleneceksiniz: — Ver öyleyse bir sigara, memnun oldum... Anladınız ya, kurtuluş yok... Sayfiyeye gitseniz gitmeseniz sigarayı vereceksiniz! Doğru Çallı'ya: —Çallı,dedim,meşhur bir mesel vardır,kendini koru, — Ne gibi? — Ne gibi olacak, “Su testisi, su yolunda kırılır, derler. Çallı güldü: — Çalışıyor, yalnız coğrafyası zaif, — Kocam tasarruf yolunu tuttu, elbiselerimden kravat yapıyor. — Benim destimin öyleyse kırılmasına imkân yok, — Ehemmiyeti yok, seyyahata çıkmıyacak! — Eğer böyle devam ederse, ben kravatlardan elbise yapacağım! çünkü meyhaneden başka yola gitmez! YOLDA Bey dalgın, hanım yorgun. Tren son hızı ile gidiyor. Hanım pencereden bakar: — AJ. der, bütün ekinler yatmış. Kocası mırıldanır : — Köylerde böyledir, her- kes erkenden yatar ! DOKTOR Otomobili ile Anadolu köy- lerinden (o birinden geçerken bir adama çarptı. Derhal indi, yaralıyı oto- mobiline aldı ve sordu: — Köyünüzde doktor yok mu? — Var. — Çağırabilir misiniz? — Fatma, Fatma, halıları silke- — Hayır. lşmeğe başla, alt katın kiracısı — Neden? hoşaf kâsesini pençereye koydu | — Çünkü doktor benim! — Âdili gördüğün var mı? — Var, helime baksana, dün otomobille bir yolun dönemecinde karşılaştık! Vecize Aşkla geçici heves arasında bir fark vardır: Geçiçi heves daha uzun sürer. Acele iş.. SAKSAFON — Sorma başıma gelenleri. Birsaksafon aldım. Çalmıya başladım. Derhal apartıman- da itirazlar başladı. Yanda oturanlar, üstte, altta oturan- lar şikâyet ettiler. Rahatsız oluyorlarmiş, okuyamıyorlar- mış, konuşamıyorlarmış. — Şimdi ne yapıyorsun? — Kolayını budum, gece yarısı çalıyorum / BORÇ Kumar oynuyorlardı. Hanımlardan biri bir beye sokuldu. — Bana yüz lira verin. — Maalesef veremem. — Nasıl olsa kaybedecek- siniz, verin, yarın iade ederim. Ve PL — Oynarsam yüzde elli ka- — Garson, garsonl.. Hani benii zanç ihtimali var, yüzde yüz — Külbastım?.. v kaybetmek istimiyorum, vere- — Efendim bir saatir söylüyorum, mem. külbastı bir .çeyerekten evvel pişmezi