yer m .Sabife 12. eze Dikkat: —— Bilmece hallini 15 gün zarfında gön İderiniz.İki hafta Sıral ile almadığınız he- diyeleri bir daha alamazsınız | Hikâye Bir hasta ve bir ikramiye Müsabakası: 8 Ahmet bey iki ay evvel hastaneden çıkmıştı. Altı aylık bir sinir ve dımağ hastalığından sonra pek zayıf düşmüş ve hasta ruhlu bir genç olmuştu. Zaten hayalper- ver bir insandı. Her meseleden kendine dokunacak! bir mâna çıkarır, onunla uğraşır, kendini beyhude (yere üzüp tüketirdi. Ailesi onunla konuşurken gayet ihtiyatlı davranırlar, Ahmet beyi sözlerinden müteessir etmemeğe dikkat ederlerdi. Bilhassa (hastalığından sonra genç yaşında bir ibtiyar mecal- sizliği alan Ahmet bey aklına gelen her delice fikir peşinde koşmaktan kendini menedemiyor, istirahate muhtaç vücudunu çalış- madığı halde dahâ ziyade yoru- yordu. Söylediği bir söze pişman olunca bir çocuk gibi hüngür hüngür ağlamak, bir şeye sevinince bayılıncıya kadar gülmek artık âdeti olmuştu. Bir çün bahçe- lerinin büyük ceviz ağacındaki serçeleri vurduğuna çok müteessir olmuştu. Diğer bir gün dilenci bir çin- gene kızına çılgınca bir hörmet göstermiş:,, Bunda bir (prenses esaleti var, ibtimalki bu kız felâ- ketzede bir ailenin kızıdır. Onu alıkoyunuz, bir oda ve elbise verinizl,, diye annesine yalvar- mıştı. Annesi bu vaziyet karşı- sında kendini kaybedecek bir hale gelmişti. Zavallı ihtiyar ka- dın olmaz dese oğlunun bir fe- lâketine sebep olacak, olur dese bir çingene kızına nasıl böyle bir Omüsamahada bulunacaktı? Bakalım kız da bunu kabul ede- cek miydi? Bir az düşündü. Müspet cevap vermekten başka çare yoktu. Oğ- lunun başını okşadı, peki oğlum ben de öyle düşünüyorum. Onu ber suretle hoşnut etmelerini hiz- metçilere tenbih edeceğim, sen hiç merak etme, dedi. Ahmet bey büyük bir minnettarlıkla annesinin ellerini öpmüş, sevincinden çırpına çırpına odasına kapanmıştı. An- nesi çingene kızını bir iki saat ufak tefek hediyelerle eğlendirme- lerini diger çocuklarına tenbih etmiş ve hizmetçiyi Ahmet beyin dayı zadesi Muzaffer beye gön- dermişti. Muzaffer bey gelecek Ahmet beyi bir bahane ile evden uzaklaştıracak, bu suretle onlar da çingene kızına yol vereceklerdi. İşte bu suretle meseleden ha- berdar olan Muzaffer bey hemen koşmuş, kapıdan girer girmez seslenmişti: “Ahmet bey haydi bugün gezmeye çıkalım, sonra saat ikide sinemaya gideriz. Bu- gün epeyce eğleneceğimizi temin ederim.,, Ahmet beyin gitmeye hiç te niyeti yoktu. Fakat pek sevdiği dayızadesini (oOkırmak (o olmazdı. Annesine dönerek: “ Anneciğim, dedi, vadini unutma, geldiğim zaman kızı ailemiz arasına karış- mış görmeliyim., Gece yarısı Ahmet beyin evinde fırtınalar kopuyordu. Çünkü Ah- met bey avdet ettiği vakit evle- rinden çingene kızının gittiğini öğrendi. Validesinin bir çok ihtar ve tesellileri, bozuk asabını teskin etmiyordu. O bütün şiddetile ortalığı kırıp geçiriyordu. Nihayet bitap düşen zavallı çocuk sabaha karşı yatağına yattı. Ahmet bey geç vakit yatağın- dan © kalktığı zaman bir kaç saatlik istirahat asabındaki fırtı- naları durdurmuş, onu yalnız sakin ve masum bir çocuk yap- mışti. Ailesinin tatlı sohbetleri onun gönlünü alıyordu ve mevsim bahar olmak dolayisile tabiatın neşesi onun sıkıntısını dağıtmaya kâfi idi. Bahçelerini sulayan ağaçların rengârenk çiçekleri, hoş çıvıltıla- rile uçuşan kuşlar ve sevimli kelebekler.. ve ayrıca bahçenin fıskıyeleri ruhu neş'elendiriyordu. Bunları seyre teşvik edilen Ahmet bey evlerinin bahçeye nazır yüsek balkonuna çıkmış ve mütehassi- sane kemanını çalıyor, şarkı söyliyordu. Fakat bu esnada her nasılsa kemanının tellerinden biri koptu. Ahmet bey buna çok mü- teessir oldu. Tekrar hasta hali av- det etti. Dımağı tamamen bozuldu. Ve derin derin düşünmeğe başladı. Hayatının her safhası gözünün önünden geçiyor, zihnini bir kara bulut kaplayordu. Kendince ke- manının tellerinin kırılması ölümün yaklaşdığına bir alametti. Acaba ne zaman ve nasıl ölecekti? Kızdı ve kemanı bir tarafa attı. Ağla- maya başladı. Her şeyin kendı- sinden intikam almak istedigini zannediyordu. Zafiyet, onu çok ümitsiz, neş- esiz bir hale getirmişti. Bu ıztr- raptan nasıl kurtulacaktı? En ufak bir şeyden müteessir oluyor, hiddetleniyor, hastalanı- yordu. Bu esnada oda kapısından telâşla içeriye Muzaffer girdi: - Ahmet, bugün elli bin lira ka- zandık... diyerek arkadaşının boy- nuna sarıldı. Müşterek aldıkları bir tayyare biletine büyük ikramiye isabet etmişti. Ahmedi bu para ile İsviçreye gönderdiler. Orada iki sene kal- dıktan sonra, avdet ettiği zaman, onu hiç birimiz tanıyamadık. O artık, sıhhatlı ve kolları da dimağı kadar sağlam bir sporcu olmuştu. Ankara: Saadet Niyaz Mangal kömürü Kimya muallimi talebelerine kömürü anlattı. Ve sözünü şu kelimelerle bitirdi: — İşte efendiler, kömür, dünya yüzünde iki nevidir: biri tabii diğeri de sun'i kömürler. Sonra sözlerinin anlaşılıp anla- şılmadığını anlamak için tenbel talebelerden birine sordu: — Oğlum kömür kaç türlü olur? — Iki türlü. — Nelerdir onlar, evlâdım? — Biri marsık diğeri de elle- medir, efendim!? K.M. Açık muhabe — Kadıköyünde Mükerrem hanıma — Karstaki işinizin halli için matbaa: mıza gelmeniz lâzımdır. O Göztepede C, N. beye — Gönder diğiniz yazıları kâğıdın bir tarafina yazınız. Bu şekilde dizilmesine imkân yoktur. Saat Yorulmadan, durmadan, Bir lâhze usanmadan, Saat işliyor sık sık. Dinleyin işte.. Tık, tık.. Ne güzel, ne hoş seda! İnliyor bakın oda.. Koşacak, dolaşacak, Ufacık iki bacak; Yirmi dört dağ aşacak, Zamanı avlıyacak.. Bir dağdan öbür dağa, Atlarken altmış ağa, Takılacak bacaklar, Bilin bunu çocuklar! Muallim: Hasan Nahit Muaşeret müsabakasında. New - Yorkta muhtelif memle- ketlerden getirilen terbiye görmüş maymunlar arasında bir müsabaka yapılmıştı. Bu müsabakaya sekiz yüzden fazla maymun iştirak etti. Bun- ların hepsi de muntazam yemek yemesini bilen, danseden, sofra kuran, bulaşık ve çamaşır yıkayan, garsonluk ve kapıcılık eden may- munlardı. Bunlar arasında yapılan müsa- bakada, Meksika canbazhanesinde çalışan - resmini gördüğünüz - Ayis isminde ihtiyar bir maymun birinci gelmiştir. İkramiye alanlar Geçen hufta verdiğimiz hediye- lerden 4 kariimize BESLER'in ikramiyeleri çıktı. Nİ (Bir mürekkepli kalem almıştır.) Banu Şükrü H. (Bir kilo bisküi almıştır.) Kelebek Bin bir renkle gülüyor Bahçemizde çiçekler. Grurla süzüliyor Uçuşan kelebekler.. Ayrıdır her çiçeğin Ismi, şekli, kokusu. Bilhassa kelebeğin Rengi pek hoş doğrusu.. Hazırlıyor çiçekler Baharın neşesini.. Sonra da kelebekler Okuyor bestesini.. Muallim; Hasan Nahit Bilmecemiz Bugünkü bil- mecemiz 16 otomobilden ibarettir. Bun- lardan bir ta- nesi diğerleri- ne benzemiyor. Fazlalığı veya eksikliği nere- sindedir ? Doğru bulup işaret edenler- den 1 inci ka- riümize oObir “Kol saati, ©, ile 5 kişiye İPEKİŞ 0 mamulâtından birer ipekli mendil ve ayrıca 200 kişiye de Bu gördüğünüz otomobillerden bir tanesi diğerlerinden Acaba hangisi? Akşam bilmecesi İsim; — — Halli : 14 Temmuz 932 farklıdır. şekerleme, albüm, çikolata, bisküvi, cepdefteri, cetvel, mürekkep ve kartpostal veriyoruz. paz” Verdiğimiz hediyeleri ikramiye kartları bulacaksınız | Babiâli : Muharirler yatağım.. Sultanahmet : Tarihidir meydanım. Eyip: Türbe, tekke beklerim. Şişli : Kalbinizi delerim. Beyoğlu: Apartmanlar dağ gibi. Adalar: Eşeklerim at gibi. Beyazıt: Gelin bakın havuza. Vefa: Satarım şıra, boza. Ne eksiktir? Coğrafiya' imtahanında mümey- (© yiz, talebeyc sordu: — Konya çölünde ne eksiktir, oğlum? .w. Talebenin uzun müddet dü- şünerek cevap vermediğini gören , muallim suyun bulunmadığını an- latmak için masa üzerindeki sü- rahiye dokundu. Talebe bu ha- reketi görünce geniş bir nefes alarak güldü ve suale cevap verdi: — Cam eksiktir efendim!? Pİ Miniminilerin köşesi dikkatli Semtlerin dilleri “Cingöz,, ün ressamlığı...l ( Bilmece müddeti 15 gündür, | açınız : Içinde büyük Çapa: Çapasızım küreksiz. Davutpaşa : Kim demiş ki yüreksiz? Boğaziçi: Mavi sular yorganım, Yedikule: Maruldur armaganım. Aksaray: Pazarımı bozdular. Fatih: Apartmanlar kurdular. Balat: Çirozdan pek usandım.. Karagümrük: Kendimi parkta sandım. Fuat Hulüsi Sarıyerde 80 Halil Mahmut Vey den Nefise Jale H, Eyipte 39 uncu ilk mektep talebesin-