14 Temmuz 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

14 Temmuz 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14 Temmuz 1932 SEBA MELİKESİ BELIEIS Yazan: ISKENDER FAHRETTİN Sur kralı, Rodit'i aratıyordu. Süleyman, krala gönderdiği mektupta: “Bu rezalete cüret eden adamın derhal kafasını kopartıp size göndereceğim!,, demişti. Develerin durduğu yere gek mişlerdi. Üzümcünün kızı uykulu gözle- rini silerek : — Beni nereye götüreceksin ? Diye sordu. Hassa askeri çok müteheyyiçti. — Jerüzaleme gideceğiz, dedi, seni Süleymana teslim edeceğim. Üzümcünün kızı kendisinin hü- kümdar tarafından aranıldığına zahip olmuştu. Hassa askerine itiraz ve mukavemet etmek iste- medi. Şaşkın şaşkın etrafına ba- kınarak deveye bindi. Zaten Mısırda da Firaunun sarayına gidecek değil miydi ? Genç kızın küçüklüğünden beri örümcek ağı gibi, beynini saran bir emeli vardı: Sarayda yaşamak. Üzümcünün kızı Mısır sarayında yaşamakla Jerüzalem sarayında yaşamak arasında bir fark gör- miyordu. Süleymanın sarayında belki de daha çok rahat edecekti. Saray- lıların kısmı azamı Beni İsrail kızlarındandı. Dillerine, âdetlerine yabancı kalmıyacaktı. e Halbuki Mısırda kendi dilile konuşan kaç kadın vardı? Mamafih, bütün bunlar birer hulya ve tahminden başka bir şey değildi. O, ne Mısırda Fıraunun sarayma götürülecek, ne de Jerü- zalemde Süleymanın sarayına... Ermi ahlâksız, sebatsız çapkının biriydi. Onu, Fıraun, sarayına ne diye alaçaktı? Bir müddet sonra Ermi Mısır- dan da bıkaçak, kimbilir nereye gidecekti? Ya Mısırın uzun kirpikli ka- dınları.. Ermi onlara karşı lâkayt kala- bilecek miydi? Üzümcünün kızı yolda giderken istikbalini düşünüyordu. — Süleymanın sarayı kendi vatanımdır.. Diyordu. Halbuki zavallı kız oraya gide- cek değildi. Süleyman onu tanı- mıyordu.. Ve Sam onu Süleymana götürmek için gelmemişti. Gittikçe derinleşen bir mübhe- miyet içinde, birbirlerile (konuş- madan, sabaha kadar deve üstünde sallanarak yürüdüler. Sur krallığı arazisinden geçerek tekrar Beni Israil hududuna dahil olmuşlardı. Genç kızın, korku ile söylediği sözler, hassa askerini büyük bir ümide düşürmüştü. Sebalı kahrımanı yaralayan adam deveye binerken, genç kız: — Ben Süleymanın gözdelerin- denim, demişti, Ermi beni Mısıra kaçırıyordu. Hükümdar bunu ha- ber alınca arkamdan Samı gön- dermiş. Hassa askeri bu sözden cesaret alarak kollarını kabartıyor ve Samın muvaffak olamadığı bir işi kendisi itmam etmekle hükümda- rm gözüne gireceğini ümit edi- yordu. Ermi meydanda yoktu. Bu, onun işine daha iyi gelmişti. Hükümdara: — “Ermi, hassa kumandanınızı öldürdü. Ben de onu geberttim ve cariyenizi alıp getirdim!,, Diyecekti. Hassa askeri, böyle bir tevil ile hükümdarın gözüne gireceğinden i > we derhal bir hassa zabiti rütbe- 5 sine terfi edileceğinden emindi. Süleyman, fedakârlıklarını gören askerlerini rütbe terfii suretile taltif ve takdir ederdi. Güneş doğduğu halde, ikisi de tatlı bir rüya içinde, birbirlerini aldatarak yürüyorlardı. * .. “Sur, kralından bir mektup “Aziz ve âdil hükümdar! Dün gece sorayda çok mühim bir hadise oldu: Hüviyeti meçhul bir adam, sahil kapısındaki nö- betcilerimden birini yaralıyarak içeriye girmiş ve bana hediye ettiğiniz cariyelerden Rodit'i alıp gitmiştir. Uzun senelerden beri müteka- bil menfeatlara istinaden tees- süs Oeden dostluğumuzun bir cariye yüzünden muhtel olmasını, benim gibi, siz de arzu etmez- siniz zannederim. Rodit'i sarayımdan eşya çalar gibi alıp götüren bu küstahın - her kim olursa olsun - buldu- rulup derhal tecziye edilmesini ve cariyemin ihtifa ettiği mahal malum ise hemen derdestile sa- rayıma iadesini rica ederim., Sur kralı Hiram Süleyman'a bu mektubu getiren kralın hassa zabiti cevap istiyordu. — Bugün Rodit'i mutlaka alıp götüreceğim. Kral hazretleri, deli gibi, dünden beri sarayda canı yanmadık kimse bırakmadı. Diyerek hükümdara yalvarmağa başlamıştı . Süleyman bu mektubu alınca, bir haftadanberi kaybolan Sam'ın nereye gittiğini ve neler yaptığını anlamıştı. Bu işi ondan başka kimse yapamazdı. Sur kralının sarayına girerek Rodit'i alıp kaçı- racak kahraman ancak Sam ola- bilirdi. Süleyman bu tahminlerinde al- danmış olması ihtimalini de düşü- nüyordu. Bunun için, Sur kralının elçisine birşey söylemedi. Onun yanında hassa zabitlerine ve şehir muhafızlarına şiddetli emirler verdi. O gün akşama kadar Rodit buldurulacak ve Roditi kaçırmağa teşebbüs eden adam - kim olursa olsun - zındana atılacaktı. Şehir içinde müthiş bir faaliyet başlamıştı. Birçok kimseler, kor- kudan, dükkânlarını kapıyorlar... Sokaklardan yıldırım gibi geçen suvarilerin tazyıkından korkanlar evlerine kapanıp oturuyorlardı. Şehir dahilinde aranmadık bir ev kalmamıştı. Ne Roditin ihtifagâhı, ne de onu kaçıran adamın izi buluna- mıyordu. Akşama kadar devam eden taharriyattan müsbet bir netice elde edememişlerdi. Süleyman, Sur kralına vaziyeti bildirmesini ve Roditi ele geçirince derhal iade edeceğini elçiye söyledi, Ayrıca bir mektupla da meseleyi tavzih etti: “... Bana mensup biri bu cüreti gösterseydi derhal kafasını koparıp size gön- derirdim!,, gibi cümlelerle kralı teskine çalıştı. Hiram'ın adamı eli boş olarak dönmüştü. Süleyman, Sur kralının muğber olması ibtimalini düşündükçe çanı sıkılıyordu. Sam böyle bir rezalete meydan vermelimiydi? (Arkası var) Halit bey, taksile giderken, birden bire, oturduğu yerde geri çekilerek gizlendi. Zira, geçtiği Beyoğlunun şüpheli arka sokak- larından biri Aliye Nahit hanımı görmüştü. Aliye hanım, Kemal Eşref beyin kolunda tanımadığı bir apartımanın kapısından çıkı yordu. * Genç kadın, Halit beyin en iyi dostu olan Nahid'in karı- sıydı.. Kemal Eşref ise, bekâr erkekler piyasasının en tehlikeli uzuvlarından biri olarak meş- hurdu. Binaenaleyh ( Halit'in şüphesi kalmadı: Aliye, sevgili arkadaşı Nabit'i aldatıyor.. Zaten bu kadını ötedenberi hafif meşrep bulurdu. Nahit'le evlendiği sırada, izdivacı muvafık ogörmemekle beraber, itiraz da etmemişti. O zaman bu zamandır, Aliye'nin her önüne gelenle flirte kalkıştığını görüyor; Nahit'in oObunu farketmediğine şaşıyordu. İşte, bugünkü tesadüften sonra, işi, gün gibi ayan beyandı. Demek, mesele yalnız flirtlerle de kalmayor muş.. Kemal Eşref, belki Aliye'nin ilk ve yegâne âşıkı da değildi. Nahit rezil oluyordu. Peki bu vaziyet karşısında ken- disinin ne yapması lâzımgeliyor- du? lik insiyaki hareketi, geri çekil- mek, gizlenmek olmuştu zira, ötekinin berikinin işine burnunu sokmağı istemezdi. Fakat, bu sefer mevzuubahs olan mesele, arkadaşının, sevgili o Nahid'inin namusu, şanü, şerefi meselesidi. Nasıl olurdu da hodbinane susa- bilirdi? peki amma, böyle bir şey'i gidipte adama haber ver- mek doğru muyduya?... Bir faci- aya sebebiyet verirse vizdanen ıztıraba düşmez miydi?.. Ne yapsın? ne yapsın?... Düşünüp dururken, aklına, bu işi bizzat Aliye vasıtasile hallet- mek geldi. Onu bir köşeye çeke- cek; rezaletini bildiğini söyleyecek, gözlerini korkutacaktı!.. Halit, böyle işlere gelmezdi! O, aşağı yukarı faziletli bir adamdı. İhtimal ki ibtiyatkâr ve mahcup olduğu için faziletli... Fakat, faziletli... Ertesi gün, diğer misafirlerle birlikte Nahit'lerde davetteyken, yemekten sonra kahve içildiği sırada Halit bey, Aliye'ye yaklaştı. — Size söyliyeceklerim var... -dedi.- Mühim ve gizlidir. Nerede ve ne zaman görüşebiliriz ? Aliye, Halit'e derin derin baktı. Gülümsedi. Sonra, mırıldanır gibi : — Yarın sabah, saat on birde, Hürriyeti oOEbediye (tepesinde! - dedi. Sonra, fettan ve hafif bir yürü- yüşle uzaklaştı. Halit, olduğu yerde kaldı. Genç kadının rande- vuyu bu suretle telâkki ediverişi onu hayrete düşürmüştü. Ferdası gün, Hürriyeti ebediye tepesinde kadının pür zarafet, pür neşe ve pür ihtişam geldiğini gördü. Ne süslenmiş, ne süslen- mişti, Otomobilden indiği vakit, gülümseyip kırıtarak, öptürmek | üzere elini uzattı. — İşte geldim, Halit bey... Öyle gizliden gizliye bana söyli- yeceğiniz neymiş bakalım? Zanne- dersem yanılmıyorum... Bir tah- minim Siz söyleyin de tahminimin doğru olup olmadığını haber vereyim. Halit, irkildi. Bu kadın, ne demek istiyordu? Yoksa onun bir aşk ran- devusu istediğine mi zahip olmuştu? Ciddi ve ağır, konuşmağa başladı. var... Dostluk vazifes .Cümlelerini yontup törpülemek lüzumunu duymuyordu. Uyanan şüphelerini anlattı: Onu hangi sokakta, hangi apartımandan ki- minle çıkarken gördüğünü söyledi. Aliye, epice bozum oldu. Cevap vermeksizin Halidi son cümlesine kadar dinledi. Delikanlı, şimdi artık, arkadaşlık (o vazifesinden bahsediyordu. Nahit gibi bir pır- lanta erkeğin, bir candan arka- daşın aldatılmasına razı olamıya- cağını söylüyordu. Genç kadın sordu: — Demek ki, benim kendisini aldattığımı Nahide haber vere- çeksiniz? — Ne yapmak niyetinde ol- duğumu henüz bilmiyorum. - diye korkutmak maksadile, Hâmit, işi müphemiyete soktu. - Hem sizi fena mevkide bırakmak istemiyorum. Hem arkadaşlık vazifem var... Bir osüküt oldu. Delikanlı, Aliyeden bir nedamet sözü bek- liyordu. Lâkin, umduğunu bula- madı. Bilâkis, Aliye, dedi ki: — Azizim... Dostluk gayretinizi taktir ederim. Benim aleyhimde bile olsa, bu suretle bana müra- caatınız bana acayip bile görünse, demek ki, seciye sahibi bir insan- mışsınız.. Ben, gerçi, mücrim gibi görünüyorum. Lâkin, mücrin de- gilim. Evet, bir randevum vardı; fakat bu randevu, öyle zannetti- ğin şekildeki randevulardan değil di. Böyle şeyleri heyecana düşmek için yapıyorum. Ben, romantik bir kadınım. Başka türlü yaşa- mak elimden gelmiyor! Ne yapa- yım? Muntazam bir hayatın yek- nasak intizamı beni sarmıyor. Dostunuz Nahit yüksek ahlaklı hoş bir erkek olsa da ruhumu tatmin etmiyor. Zira, ben, za- hiren olsun maceraya benzeyen şeyler istiyorum. Yabancı erkek- lerle gizli gizli buluşmaklar, gez- melere gitmekler onevinden... Fakat, bütün bu maceralarım, bundan ibaret kalıyor. Daha ileri varmıyorum . Şayet erkek ileri varmak niyetini izhar ederse onunla alâkayı kesiyorum. Halit, safdilâne : — Ya?..-diye şaştı. — Evet, hattâ, bunu size ispat bile edebilirim. Haydi, benimle, zahiren plâtonik bir aşk oyununa girişiniz ! Bana randevu verin ve sözde beni intirikalara O sürük- liyen erkek siz olunuz... Böylelikle, salonlarda ( lâalettayin (tesadüf edilen kim oldukları belirsiz er- keklerden kurtulurum. Sizin gibi bir erkek, beni tezyife lâyık mevkie düşmekten kurtarır.. Genç kadın, bu sözleri söyler- ken ne güzel bir tebessiimle gü- lümseyordu. Halit bey, onun şim- diye kadar farketmediği derecede güzel olduğunu gördü. Teklifi kabul edebilir miydi? Bu, arkadaşı Nahidi azıcık da sıyanet etmek manasına gelmez midi?.. Yok, hayır! Niçin hiyanet etmek olsun?.. Mademki, karısını ayni zamanda yabancı erkeklerin dâmına düşmekten siyanet edi- yordu? Mademki... Aliye: — Evet mi?.. Peki mi?.. Diye üstüne düşüyordu. Halit, kabul etti. O günden sonra, şehrin bir çok yerlerinde buluştular. Aliye, de- likanlının pek te hoşuna gidiyor. Canlı, Zeki, ateşli.. Fakat ancak birbirlerinin ellerini tutuyor, par- maklarını sıkıyorlar; kolkola yürü- yorlar; otomobilde giderken, her dönemeçte vücutlarını, yekdiğer- Sahife 11 lerine yaklaştırıyorlar. İşte, okadar... daha ileri gitmiyorlar..! Halit, daha ileri gidemediğinden müteessir... ahval bu merkezdeyken, deli- kanlı, günün birinde Nahit'den şöyle bir mektup aldı: Azizim, Sen, karımla kur yapıyorsun. Ona randevular veriyorsun. Meselâ, dün, Bebek bahçesindeydiniz. Sizi görmüşler. Karım çocuktur. O, fcna bir şey 'yaptığına kail değil. Halbuki sen, harekâtından mesul koskoca adamsın. | Ayni zamanda, alçak, sefil bir mahlüksün |) Onu baştan çıkarmak istiyorsun. Bun- dan sonra, evime ayak basmıya- cak ve gözüme görünmiyeeksin. Aksi takdirde eski arkadaşlığımıza rağmen maalesef döğüşürüz. Haydi yolun açık olsun. i Nahit Halit, şaşkın bir halde, dona- kaldı. Evvelâ teessüf etti. Sonra: “Mademki Nabit'le darıldık; şimdi artık Aliye'yi istediğim maceraya sevkedebilirim! Bunda bir mahzur yoktur !,, diye için için sevindi bile.. Genç kadının buna razı olacağına emindi. İhtiyata riayet edeceklerdi. Oldu, bitti... O gün, öğleden sonra buluşa- caklardı. Genç kadın mukannen zamanda geldi. Fakat, Halid'e söz söylemeğe vakit bırakmadan sakinane dedi ki: — Kocam size mektup yazmış.. Evet, bunu biliyorum. Öyleyse bizim (platonik orandevularımız bitti demektir.. Yaaaa, gördünüz mü, azizim ?.. İnsan, üzerine tered- düp etmeyen şeylere burnunu sokmamalidır. Benim ufak eğlen- celerime karışanın akıbeti bu olur.. Haydi bakalım, şimdi, koca- ma hakikatı söylemek tecrübe- sinde bulunun! Allaha ısmarladık.. Ve, Halit'i parmağı ağzında bırakarak gitti | Halit, Aliye'nin kocasını, imza- sız bir mektupla bizzat haberdar ettiğine şüphe etmedi! Anladı: Bu kadın onun ilkönce Nahidin hâlâ sandığı gibi, çocuk değil... Nice nice erkeği parmağı- nın ucunda döndürecek çok bilmişlerden ! Nakili tice Süreyya) Norveçle Danimarka arasında bir ihtilâf Oslo, 13 (A.A.) — Hükümet, Groinlandın 600/30 ve 640/40 dereceleri arasında mahsur şark kısmının işgaline karar vermiştir. Kopenhag, 13 (A.A.) — Baş- vekil, Groinlandın bir kısmının Norveç tarafından işgalinin bir gasp teşkil ederek 1924 Dani- marka - Norveç itilâfnamesinin nakıs olduğunu beyan eylemiştir. EMLÂK SAHİPLERİ! imi: için süratle kiracı Emlâkiniz 7 inizin kiralarını muntaza- Emlâkinizin çen tahsil edebilmek inizin varıdatım temin Emlâkinizin Eicvimek hususatında mutehassısla- Emlâk rın tecrübesinden istifade edebilmek için EMLAK İDARESİ umurunda kesbi ihtisas etmiş olan UMUM EMLAK ACENTESİ müessesesine MURACAAT EDiNiZ! Adresi: Balıçekapı, Taş han No.20-21-22 Telefon: 20307 16 Temmuz Hakimiyeti Milliye bayaramı Türk Maarif Cemiyeti rozet tevzi günüdür.

Bu sayıdan diğer sayfalar: