14 Temmuz 1932 Masal olanlar: Nasıl baştan çıkılırdı? Fi tarihinde geçen bir macerayi kahramanı nasıl anlatıyor? “Yarın gece alaturka dörtte bana geliniz. Amma Ses bıldır çatallaşmış; boy adamakıllı serp- miş; (o bıyıklar terlemiş. Bu yaşta ha- valanmağa (baş- tan çıkmak) der- lerdi. 25 ile 35 arası; gül gibi çoluk, nurtopu gibi de çoçuk © varken, puslayı o şaşırıp havalanmağa (azmak) denirdi. Saça, bıyığa kır düştüğü za- man başa geleni (kırktan (sonra saza başlamak) tı. Sakalı göbeğe kadar ia çekte ve sıra sıra ge- linlere, odamat- lara, dizi dizi torunlara karış- tıktan sonra ka- şıkta çıkanı için, (teneşire gire kanaatı beslenirdi. Birinci şıktaki baştan çıkmak keyfiyeti (o basmakalıptı. (Âdeta klâsikleşmişti: Bıyık yerinde ayva tüyleri ko- yulaşıp oObüyümeğe, dudakların üstü gölgelenmeğe (başlarken, Abdinin, kel Hasanın, Şevkinin tiyatrolarındaki kantoculardan bir emektara veya Konkordiyadaki artistlerden bir haspaya tutulmak. Tiyatroya sıksık devam edilip gittikçe hevesi körüklemek; niha- yet adam akıllı abayı yakmak. işe böyle bed, mübaşeret edilir, arkası çorap söküğü gibi giderdi. Dildadenin iştiyak ve firakından bir müddet çıra gibi yanılır, akıl derlenip toplandıkça, kantocunun bıyıklı, sahtiyan renkli, iki am- barlı bir dudu olduğu, artistin ise sayılı fırtınalardan birine merbut bulunduğu kafaya dank der ve eski ateş hararetini kay- bederdi. Daha maşuka ile muarefe hasil edilmeden, karşısına geçip bir cift söz sarfolunmazdan, günün birinde, sağa veya sola bir çarh yapılır ve doğru Beyoğlu âlem- lerine dalınırdı. Artık çal oynasın, vur patlasın! Bu vaziyet, (delikanlının bir kızcağıza baş göz edilmesile encama erdi. Maamafih evli barklı olduğu halde çileden çıkanlar ve karşıyaka zevk ve safalarına dalananlar bulunduğu gibi, müptedi tarzda ve otoykârı, kantocuya gönül veren ve acemi delikanlıları göl- gede bırakanlar da olurdu. Işte biz burada, bu son şekil deki bir macerayı nakledeceğiz. Vakanın kahramanı R. bey, o zaman genç ve müteehhil bir zabit olan bir paşazadedir. Noktası noktasına hakikat olan bu masalı ağzından aynen alıyoruz: “Evliyim; cahillik devrini pek gözü kapalı geçirenlerden de değilim. Yani seyir yerlerine, Şehzadebaşına ve tiyatrolara, bazı akşamlar, Beyoğlu ( taraflarına giderdim. Bilmem hatırlar mısınız? O za- . . manlar İstanbuldaki kantocu ka- Bir zamanlar şöhreti afakı tutmuş olan Margueritte F. paşanın Konkordiyada artistlik zamanı dınlar arasında meşhur bir Min- yon Virjini vardı. R. bey, derin bir içini çektik- ten sonra, tebessüm ederek de- vam etti: —Minyon Verjiniyi, herkes gibi, ben de uzaktan görmüş, kanto- larını dinlemiştim; fakat o kadar. Fakat gel zaman, git zaman, bir akşam bir arkadaşımla Beyoğ- lunda bulunuyordum, Eptalofosa uğradık ; Konkordiyaya girdik, çıktık. Daha vakit var. Arka- daşım : — Haydı bir Kristalı boylıya- lım ! dedi. Kristal hıncahınçtı. Bütün or- kestra matmazellerden mürekkep; türlü türlü şantözler, dansözler; hattâ bir kaç akşamdır Minyon Virjini bile kanto söylüyormuş. Arkadaşım, fuayeye bir göz gezdirelim (diyordu. Halbuki arkamda üniformam var. Kanun- lar, hafiyeler sıvırya dolaşıyor. Arkadaşım ise ısrar ettikce ediyor. — Şimdi, korktuğun kimseler yok; ben senin başını nara yakar mıyım? diyor. Hasılı, etrafı kollaya kollaya fuayeye girdik. Şöyle ortalığa göz gezdirirken, bir kadın sesi.. Biri ismimle beni çağırıyor. Kara kaşlı, çok sürmeli gözlü bir kadın. Gideyim mi yoksa sıvışayım mı diye düşünüp dururken yanıma yaklaştı. Birde baktım ki Minyon hanım değil mi? Ismimi nereden, kimden öğren- miş? Merakımdan çatlıyacağım. Ne dese beğenirsiniz? — Muhakkak, yarın gece, ala- turka dörtte bana geliniz. Ama anlıyor musunuz, tek başına, size gayet mühim bir sözüm var. Iki kelime ile evini tarif eder etmez ortadan kayboldu. Düşünceden çıldırıyorum. Ismi- mi nasıl öğrenmiş? Halinde öyle bir samimiyet ve eda vardı ki o dakika başımdan vurulmuşa döndüm. Uzatmıyalım, o gece gözüme uyku girmedi, zar zor, ertesi akşamı ettik. hattâ saatler geçiyor. anlıyor musunuz? Tek başına..,, Acaba ne söyliyecek? Acaba ne diyecek? Bizim arkadaş ta musallat mı musallat ? Pişimden ayrılmayor. Tek başına demesi midemi bulan- dırdı. Hem o kadın Minyona ben- zemiyordu. Bir başkası idi. Iş içinde iş olmasın, seni bir ba- takaneve düşürmesin! Diye ko- lumu sımsıkı yakalamış. Fıçıcı sokağındaki evin kapr * sına kadar geldik. Güç belâ ar- kadaşı ikna ettim. Bakalım ne söyliyecekmiş? Çok durmam, beş dakikaya kadar gelirim | Deyip içeri daldım. Döşeli dayalı bir ev. Yaşlı bir kadın beni salona aldı. Bekle, bekle... Ne gelen var, ne giden !.. Dakikalar, çeyrekler, Ben bir başıma yalnızım. İşe bir türlü akıl sır erdiremiyorum. Arkadaşı çok- tan unuttum, Misafir olarak davet edildim desem, misafir bu kadar bekletilmez. Kapı önünde dolaşan arkadaş ta kuruntudan bunalmağa baş- lamış. Tam o esnada sokaktan, Be- yoğlu alaybeyi hafız Sabri bey geçiyormuş. Hafız bey beni sor- muş. Bizim zatışerif te, olanı biteni olduğu gibi (anlatmağa başlar başlamaz Sabri beyin etek- leri tutuşmuş. — Aman böyle yerlere emni- yet olmaz. Adamı tongaya bastı- nrlar, soyup sovana çevirirler, kuru iftiraya uğratırlar | diyerek, içeri, Şakır şukur kılıç sesleri, mer- divenden akseder etmez yüreğim ağzıma geldi. Hafız bey karşıma çıktı. De- minki nasihatlerini tekrar ede ede, beni önüne kattı. Kadının yüzünü görmeden kapı dışarı çıktık amma eve'de dadandık; çok geçmeden iyide ahpap olduk. R. bey bir kahkaha attıktan sonra ilâve etti; — Bir müddet bu ahpaplık devam ettikten sonra kantocu Kamelânın faslı başladı. Kamelânın yanında solda sıfır kalırdı. Bilenler bilir. O zaman Kamelâ da Kamelâ idi hal Gerek alaturka (o rakıslarına, gerekse alafranga danslarına uyar olmazdı. herkes, Sermet Muhtar 1 Aylık abone 150 kuruş Muhterem karilerimize kolaylık Karilerimizden arzu edenler 150 kuruş mukabilinde gaze- temize bir ay için abone olabileceklerdir. Gazetemize bir aylık abone kaydedilecek muhterem oku- yucularımızdan ricamız: 150 kuruştan ibaret olan abone ücretini müddetlerinin hilamından evvel ve vakti zamanında idaremize göndermek, Aksi takdirde gazete irsalâtında oteahhur vukubulur ki bunu muhterem kari'lerimizin de arzu etmiyeceklerinden eminiz, “ Yazan: Ceneral A. F. Oglander ÇANAKKALE muharebeleri 14 Temmuz 1932 Tercüme eden: Muharrem Feyzi Tahliye işleri bitti, 19 günde ingiliz ve fransızlar çekildiler 1915 ağustosu nihayetlerinde ziyarete giden âyan âzasından Süleyman paşanın riyaseti altında mebusan ve âyandan mürekkep heyetin büyük Gazi ile Anafartalarda çekilen resmi Bu iki mevzin tahliyesi ile Çanakkale seferinin son safhasının en büyük kısmı kapanmış oluyor. En son safhasını ise Helles burnu kısmının tahliyesi teşkil ediyor. Hellesin tahliyesi Bu son safha kendisini çok bekletmemiştir. 1916 kânunusani- sinin dokuzunda burasının tahli- yesi ikmal edilmiştir. Anzak ve Suvla mevzileri tahliye edildikten sonra Helles mevziinin de tahliye (edileceği ihtimali âşikâr idi. Binaenaleyh Türklerin son mev- ziin tahliye edileceğinden evvelden haberdar olmaları lâzımdı. 20 kânunuevvelde Anzak ile Suvla- nın tahliye edilmesi son mevziin tahliyesine tabii bir ihtar idi. Hellesteki müttefikin kuvvei mu- hafazası 30,000 mevcutluydu. Hakikati halde Hellesteki müt- tefiklerin vaziyeti çok tehlikeli idi. Çünkü İngilizlerin Suvla ve Anzakı tahliye işleri ile bu cep- helerdeki Türk kuvvetleri ve topları Helles mevkiini sıkışıtrmak için serbest kalmıştı. Bu müşkül vaziyete rağmen Ingilizler ile Fransızlar Suvlanın tahliyesinden sonra on dokuz gün içinde Hellesten de çekilip git- mişlerdir. (Buradan çekilirken ingilizler ve fransızlar tek adam zayiat vermemişlerdir. Suvla ve Anzak tahliye oame- liyatında elde edilen tecrübeler Hellesin tahliyesini teshil etmiştir. Çanakkale hailesi Çanakkale dramı, sahneye vaz- ındaki güzelliği, mevzuunun âza- meti ve akabetin fecaatı ile ciban klâsik trajedileri arasında daima bir mevkii mahsus işgal edecek- tir. Çanakkale seferi tarihi, kaçırı- lan bir çok fırsatların sonu iflâs ve muvaffakıyetsizlik olan kayıt ve nakli hikâyesi demektir. Maahaza öyle bir tarihte ki ingi- liz ırkına mensup insanlar bunu tetkik ve mütalâa ederken ıztırap duymaktan hali kalmıyacaklardır. Fakat şurası muhakkaktır ki her ingiliz bunu okur iken tefekkür ederken hissi iftihar duyacaktır. Çünki emsali görülmiyen müş- kilât ve ıztırabat içinde müstevli kıtaatın göstermiş olduğu şecaat, metanet ve sabru (tahammül bunların harp teşkilâtının en yük- sek ananelerinin. şerefini düşür- memiştir. Bu gün aşikâr ve şüpheden azadedir ki Rusyaya muavenet anakkâle kahramanlarını - etmek, Türkiyeyi (o mubariplerin arasından çıkarmak ve Balkan hü- kümetlerini itilâf zümresi etrafı- na toplamak maksadile Çanak- kale boğazının zorlanması fikri cihan harbinin zaten ender olan en büyük sevkülceyiş tasavvura- tından birini teşkil etmiştir. ingilizler neden harbi kaybettiler ? Şurası da her türlü şüpheden azadedir ki 1915 senesi ilk ba- harında Çanakkale harekâtı itilâf devletlerinin başaramıyacağı bir iş değildi. ran Askeri kuvvetler karaya ihraç edilmezden evvel itina ile)hazırla- nacak ve en ufak teferruatı ka- rarlaştırılacak plânlar sayesinde, mükemmel (muvaffakiyet oelde edilebilirdi. Yalnız bu plânların nagehani ve baskın suretinde icra edilmesi şarttı. Çünkü bas- kın yapılması hasmı gafil avlıya- cak ve mütearrızlar için bir çok menfaatler temin edecekti. Ihraç edilecek kuvvetlerin bir çok zaif noktaları olacaktı. Bunlar baskının temin edeceği faidelerle telâfi olunabilecekti. | Hücumun yalnız karadan değil aynı zamanda denizden icrası şarttı. Askeri ve bahri kuvvetlerin müşterek bir plân ile birlikte hücum etmeleri icabediyordu. Bir çok sebepler bir yere top- lanarak (OÇanakkale (seferinin muvaffakiyetle (© neticelenmesine mani olmuştur. Eğer muvaffakiyet ölde edilseydi harbın mecrası büsbütün değişecek ve daha o zaman harp itilâf devletlerinin lehine neticelenecekti. Çanakkale muharebelerinde ingilizlerin ver- diği azim zayiat da boşa gitme- yecekti. Itilâf devletlerini harbı netice- lendirecek muvaffakıyetten men eden sebepler pek çok ise de hakikat halde bunların cümlesi bir menbadan neşet ediyor. Bö asli sebep de Çanakkale muha- rebeleri başlamazdan evvel ingiliz- lerin bu seferi istihzarda göster“ dikleri son derecede ihmaldir. 18 mart deniz hücumu Bu mecnunane tasavvur ve ihmale rağmen itilâf devletleri Çanakkale boğazını açmak için yaptıkları her teşebbüste muvaf- fakıyetli neticeye pek ziyade yaklaşmışlardır. Çanakkale muharebeleri tari- hinin ilk sahifeleri isbat ediyor ki, 1915 senesi ilk baharında yapılan her iki teşebbüste netice bir zaman muallakta durmuştur. (Devamı var) SUROP DESE