13 Temmuz 1932 Akşam Tefrika No. 121 13 Temmuz 1932 Yeni neşriyat: | SEBA MELİKESİ | BELES Yazan: ISKENDER FAHRETTİN Mısır yolunda, Ermi'nin başını, kendi muhafızı, bir kılıç darbesile yere düşürmüştü. Bu esnada bir ses işidildi: “ Çabuk, beni takip et!,, Bir kaç saat yürüdükten sonra, Beni Israil hududundan Sur kral- lığı toprağına geçmişlerdi. Samı yaralıyan adam, kendi doğduğu ve yaşadığı topraklar- dan uzaklaştıkça muazzep olu- yordu. Mısırda her gün aynı azabı duyarak nasıl yaşıyacaktı ? Süleymanın sarayından firar eden hassa neferi çok mutaassıp ve günah işlemekten korkan bir adamdı. Arkadaşı ise inadına ayyaş ve gaddar bir süvari idi. Bu kısa seyahat esnasında birbi- rile hiç de anlaşamamışlardı. Biri şarap içer ve köylü kızlara tasal- lut ederken, diğeri mütemadiyen ibadetle meşgul oluyordu. Hassa neferi, bu arkadaşile Erminin evinde tanışmıştı. Ken- disine: — Sen benim ellerimi kana boyadın... Beni istemiyerek fena- lığa teşvik ettin? Ben jerüzalemde vicdan azabı çekmeden, rahat ve üzüntüsüz yaşıyordum. Sen beni iğfal ettin.. Bana: “ Ben, Erminin muhafızıyım.. O benim elimdedir, ona istediğimi yaptır- tırım. Sende bizimle beraber gel. Mısıra birlikte (gidersek çok zengin olacağız!, Dedin. Halbuki ben Mısırda fıraunun gaze- bine uğramak suretile, yaptığım cinayetin çezasını göreceğimden eminim... Arkadaşı, hassa neferinin söz- lerine kulak asmadı: — Çıldırdınmı? Dedi, Mısır dünyanın en güzel ve zengin bir memleketidir. Erminin orada çok mühim bir mevki işgal edeceği muhakkaktır. Orada biz de Fıra- unun hassa alayında birer zabit olabiliriz. Hassa askeri, o akşam çölde yatarken, ilk defa olarak, efendisi Ermi den büyük bir hakaret gördü. Ermi akşam üstü sevgilisile yemek yiyordu. (oHassa askeri uzakta .dolaşırken, Ermi birden bire hiddetlenerek, bu mutaassıp adamı yanına çağırdı: — Hayvan... Kör müsün? dedi, burada sevgilimle başbaşa otur- duğumu görmedin mi..? Neferin canı sıkıldı. Cevap vermeden geriye çekildi. Kumdan hasıl olmuş ufak bir tepenin kenarında oturmuştu. Ermi'nin hakareti bu saf adamı bir anda çileden çıkartmıştı. — Ben hayvanım bha...?! Ben hayvanım; öyle mi?l diye söy- lendi. Şimdi, istemiyerek (vurduğu Sama daha çok acıyordu. — Ben hakikaten lüzumundan fazla hayvan bir adamım.. Feda- kârlığımı takdir etmeyen böyle bir çapkının peşinden gidiyorum. Diyerek ayağa kalktı. Ortalık büsbütün kararmıştı. Gökte tek bir yıldız yoktu. Hassa askerinin gözleri dönmüş, âsabı gerilmişti. — Bu heriften Samın intikamını bizzat kendim alacağım... Sebalı kahramanın katili kendi kendine mırıldanarak, arkadan Ermi'nin oturduğu tarafa doğru yürüyordu. Şair Enveranonun sevgilisini © çalıp götüren hassa zabiti çölün ortasında yatarken o kadar emin ve müsterihti ki... Muhafızlarına ne kadar hakaret ederse etsin, gene bu betbaht adamların ken- disinden ayrılmıyacağını zannedi- yordu. Her zaman, evdeki hesap çar- şıya uyarmı ya...?! Hassa neferi, devenin arkasında pusuya yatmış, efendisinin uyuma- sını bekliyordu. Üzümcünün kızı dokuz saatten- beri hayvan üzerinde gitmekten yorulmuştu. Genç kiz, başını âşı- kının omuzlarına dayamış, uyu- yordu. Hassa askerinin oraya kadar sokulmaktan maksadı ne idi? Neye karar vermişti? Bunu kendisi de bilmiyordu, Bildiği ve gittikçe zihninde büyüt: tüğü bir şey vardı: Efendisinin hakareti.. O, bu hakarete kılıcile mukabele edecek ve bu suretle Samın intikamını da almış ola- caktı. Evvelâ ikisini birden kılıçtan geçirmeği düşündü. Onları gebertip devesine bine- cek ve geriye dönecekti. Fakat, ani bir fikir, hassa askerini bu kararından vazgeçirt- mişti. Genç kızın ne kabahati vardı? Onu aile yuvasından cebren alıp Mısıra kaçıran Ermi değil miydi? Bu küstah çapkını geberttikten sonra, genç kızı alıp geri dönmek daha doğru bir hareket olmıyacak mıydı? O, bu fikri, kulağına gökten biri üflemiş gibi, derhal kuvveden file çıkarmak istedi. Kılıcını yavaş- ca çekti.. Ve bir darbede Erminin başını kumların üstüne düşürdü. Cahil adam, birinci faciayı ka- patayım derken, ikinci bir cina- yet işlediğinin farkında değildi. Üzümcünün kızı korkarak göz- lerini oaçtı.. Fakat, haykırmak isteyen ağzını kuvvetli bir el kapattı: — Sesini çıkarma...! Çabuk... Geri döne- Kalk, beni takip et.. ceğiz... Genç kızın kollarından yakala- yarak sürkülemeğe başladı. Halkevine teberrü Istanbul Halkevi reisliğindan: Assikurazioni Ceneralı sigorta kumpanyasının İstanbul şubesi hayırlı bir işe sarfedilmek üzere Vilâyet makamı vastasile Halkevi emrine beş yüz lira verilmiştir. Bu sigorta şirketinin o İstanbul mühtaçlar: hakkında gösterdiği insani hisse harşı Halkevi muhte- rem gazeteniz vastasile teşekkür eder. Malülgaziler cemiyeti umumi merkezinden: İ- Suni âza yap- tırmak için müracaat edipte bâlen siparişleri vürut etmiyen; | fransızca 2-Suni âzaları vürut edip de ölçüsüne uygun bulunmıyan alel- ıtlâk suni âzaları muhtacı tamir bulunan; 3- Yeniden suni âza yaptırmak zaruretinde olan malül- gazi kardeşlerimizin taşrada ise- ler muvazzah isim ve adreslerini bildirmeleri ve Istanbulda bulunan- ların şifahen veya tahriren doğruca merkezi umumiye (müracaatla isimlerini o kaydettirmeleri (o rica olunur. Gazinin dört suvarisi Bürhan Cahit beyin İstiklâl mücadelesinin mühim bir safhası ve türk kahramanlığının bir şaha- met nümunesi olan Maraş ve Gaziantep kurtuluş muharebeleri- nin safhatını izah eden bu mühim eseri Kanaat kütüphanesi tarafın- dan nefis bir surette tab ve neş- redilmiştir. Kitap ayni zamanda bu muharebelere ait mühim vesi- kaları teşkil eden fotografileri de ihtiva eylemektedir. Fiati 50 kuruştur. Mogollar Otuz sene Mogolistanda kala- rak Mogollar hakkında çok mü- him tetkikatta bulunan İsveçli Larson'un bu namdaki eserinden muallim Nusret Kemal bey tara- fından türkçeye nakledilen bu kitap Mogolistan ve Mogollara ait nadide resimlerle beraber nefis bir surette Kanaat kütüp- hanesi tarafından tab ve neşredil- miştir. Fiyatı 75 kuruştur. üç asırlık fransız edebiyatı Gazeteci arkadaşlarımızdan Re- şat Nuri bey üç asırlık fransız edebiyatının çok müfit bir tarib- çesini yapmıştır. Bu kitap üç cilttir. Birinci cildi 17 inci 18 inci ve üçüncü cildi de 19 uncu asır fransız (edip, şair, muharrir ve filozoflarının hayat ve eserlerini, edebi mektep ve meslekleri izah eylemektedir. Bu üç kitap Kanaat kütüphanesi tarafından nefis ve resimli olarak neşredilmiştir. Beher kitabin fiati 50, her üç cildin fiati 150 kurustur. Ziya paşa hayatı, eserleri Gene Kanaat kütüphanesinin neşriyatından olan bu eser, Ismail Hikmet bey tarafından yazılmış vesikalara müstenit resimli bir ki- taptır. 163 sahife, Fiati 125 kuruş. Gökmen Güney Halim'in bu eseri Suhu- let kütuphanesi tarafından basıl- mıştır. 175 sahifelik bu güzel romanın fiatı 100 kuruştur. Fransızçada telâffuz kaideleri Kadıköy erkek lisesi müdürü ve fransızçe muallimi Ferit Zühtü bey, yukarıki ünvanda gayet kiy- metli bir eser meydana getir- miştir. Şehrimizde hemen herkes fransızça bildiğini zanneden, fakat bu lisanı ekseriya öyle vanlı te- lâffuz ederiz ki, âdeta başlı başına bir Istanbul fransızcası husule getirmişizdir. oOHakiki Fransız- lar, hemşehrilerimiz konuşuşlarını işittikleri (| vakit, telâffuzunu fenalığından âdeta manayı anla- mazlar. Ferit Zühtü beyin eseri, faransızcayı doğru telâffuz etme- kaidelerini öğretiyor. Bu kitabı yalnız fransızca öğrenmek istiyen- lere değil, Beyoğlu'nu dolduran bütün tatlı su frenklerine ve tatlı su türklerine tavsiye ederiz. Fiat 40 kuruş Suhulet Semih Lütfi kütüp- hanesi. Türk birliği revüsü Pariste doktor Rıza Nur bey tarafından tesis edilen bu mecmu- anın ilk sayısı, (İskenderiyede fransızca olarak intişar etmiştir. Içinde türkçe ahenk telâffuz ka- idesine, Türk şiirinin eşkâl ve isimlerine türk aruzuna, (hece veznine ve sair bahislere ait ma- kaleler vardır. Paul Pelliot'un Uguzname hakkındaki makalesine cevap Rıza Nur beyin bu unvanda bir eseri (o İskenderiye'de intişar etmiştir. 4l sahifedir. Haydar Rıfat beyin eserleri Haydar Rıfat beyin temmuz on dört isimli Emil Ludvig'ten tercüme ettiği 262 sahifelik 150 kuruş fiatli, Bolşeviklik alemi isimile telif ettiği 81 sahifelik 60 kuruş fiatli, Sovyetism ve demok- rasi ismile keza telif ettiği 103 sahifelik ve 60 kuruş fiatli eser- lerile Türgeniyet'ten tercüme et- tiği duman isimli eseri intişar etmiştir. Her akşam hikâye bir Meçhul (adam, Barin içeri girdi. Sırtında smoking, ağzında bir sigara... Musiki bu gelen müşteriyi teb- cilen derhal başladı. Zira, barda başka adamdan eser yoktu. Yere batasıca (o buhranın zuhurundan beri ortalıkta in cin top oyna- yordu. Sade şurada, bir kaç taş- ralı oturmuşlar; şehrin eğlence yerlerini görmek arzusile birer bardak viski parasına kıymışlardı. Smokingli oadamın etrafında garsonlar koşuştu, bar kadınları el aynalarında dudaklarını boyadı. (— Metrdotel ) Maitre dh'ötel, elinde listeyle koştu: — Ne emir buyruluyor efendi- mizl — Yemek yiyeceğim... Bir düzüne istridya... Tazedir ya?... Pek âlâ... Sonra, “fie mingon , , sonra kuş konmaz, sonrada “ krem karamel pu. Tabii yemiş getirirsiniz... Ki bunları ha- zırlamağa başlayın ki... (SMetrdotel'in)Maitre d'hötel'in hörmet ve alâkası arttı. Meçhul adam, iki türlü şarap ısmarladı: — Bir şişe de şampanya ko- yunuz, soğusun! - emrini verdi. Garsonlar gayrete, faaliyete geldiler, mekik dokuyorlar. Maitre d'hotel, Müşteri gözün- den anlar, insanın parasını cüz- danı kapalıykenden sezer usta bir zatı muhterem olduğu için, kaydi ihtiyatla sordu: — Cordon Rouge şampanyası emir buyuruldu, değil mi paşam?.. Fiatine dikkat buyurdunuz mu? — Evet. 30 lira... Ehbb, Ne olacakmış... — Ah, affedin... Bubran başlı- yalıdan beri zatı âliniz gibi hari- kulâde misafirleri unuttuk da... Meçhul adamla garsonlar ve mutfak arasında müthiş bir sami- miyet ceryanı husule gelivermişti! Neredeyse, aşçılar, çıraklar, gar- sonlar, kapıcılar, birer birer gelecekler, onun boynuna sarılarak yanağını iki yandan, şapır şupur öpecekler: — Hay Allah senden razı olsun... Senin gibi bir gecede yüz liralık masraf edecek hovar- dalar, üzerimizden eksik olmasın, emi? - diye dua edeceklerdi. Kırmızı külâhlı haberci oğlan- lardan biri, usulle gelerek, meç- bul adamın bar kadınlarından birini masasına isteyip istemedi- ğini sordu. Mechul adam, onların hepsine birer viski günderdi. Fakat hiç birini masasına istemedi. Şampanya şişesinin (yarısına gelmişti ki: Bardağını çın çın vurdu. Garsonlar seğirtti, hesap mı istiyecekti? gidecek miydi? Hayır! yürek çarpıntısına ma- hal yok... Meçhul adam, telefo- nun yerini sordu. — Şu merdivenden inin... Sol koldaki kulube, efendim... Delikanlı, omerdivenden indi. Kulubeye girdi. Fakat, kapıyı kapamak (o lüzumunu Oduymadı. Cebinden madeni bir şey çıkar- dı. şakağına dayadı aman yarab- bbi!... Çok feci bir şey mi ola- caktı?... Lâkin, bereket, bar sahibi ora- dan geçiyordu da delikanlının elini tuttu. muhtemel bir kazanın önüne geçti. hızır gibi tam vak- tinde yetişti: — Aman, yapıyorsunuz. oyuncağı bana. Yürüyün bakayım.. Gelin bu- raya.. Girin şu kapıdan içeriye.. Heyecanlı olan (delikanlıyı, delimisiniz ?.. Ne Verin o tehlikeli irddözile Tail pr sıra, kuzu kuzu sürükledi. — Oturun şu kanepeye.. Bu- rada, benim hususi dairemdesiniz.. Kendinizi evinizde hissedebilir- siniz.. Caketinizi çıkarın. Yaka- lığınızı gevşetin.. Için şu sudan bakalım.. Hah, tamam.. Şimdi daha iyisiniz, değil mi?.. Delikanlı, nefes nefese: — Evet! - dedi. — Bu deliliğinize sebep neydi? Bir kadın yüzünden mi? Meçhul adam, bir şey söyleme- den, başını önüne eğdi. Yaz sabahı idi.. iç çekerek teselli verdi: — Ah, kadınlar, ah, kadınlar!, Biz erkeklerin kabahati, onlara, lüzumundan fazla ehemmiyet ver- mek. hayatımızı çok hassas bir esas üzerine kurmaktır. Meselâ, ben, hayatımda iki defa evlendim. Ilk karım, beni severken öldü. Iğinci karım ise beni terkedip gitti. Hangisi iiçin daha fazla eseflendiğimi kendim de tayin edemiyorum. Meçhul adam: — Her halde ikincisi içindir... - diye mırıldandı. - Çünkü o, size ıztırap çektirmiş... — İhtimal... Fakat, bey efendi, bu sözleri size söylemekten mak- sadım, aşk iztirapları çeken insa- nın sade siz olmadığınızı ısbat içindir... Maazallah bütün insanlar zatı âlinizin tasavvuru gibi hare- kete kalkışsalardı, dünyanın nüfusu kalmazdı! — Belki... — Öyleyse, âsabınıza hâkim olun, azizim... Iradenizi toplayın... Kaç yaşındasınız bakalım? 5 — Yirmi yedi. ç — Gördünüzmü?.. Ne mesut sunuz... Yarabbil Yirmi yedi ya- şında olmak... Insan, sizin yaşı: nızda olur, sizin gibi yakışıklı ve zeki olur da canına kıymağa 1 karmı hiç? Bar sahibinin sesi ilinin İİ — Kuzum sizin aileniz, dostla- rınız yokmu ki sizi teskin etmi- yorlar?.. Haydı, düşünün... Etra- fınza bakın... Bakın, dünya nasıl güzel.. Bu gece mehtap var... Yarın ve güzel güneş doğacak... Keyif çatın... Hayatınızdan daha nicenice kadınlar geçer... Kaç danesine siz katakulli oynarsınız, kaç danesi de size katakulli oy- nar... Eeee... Hayat bu... Bir süküt oldu. Sonra, ümitsiz adam mırıldandı: — Efendim, siz, bana karşı pek dostça, hareket ettiniz... Şayet imdadima yetişmeseydiniz, * şimdi, /öteki dünyayı boylamış bulunadaktım... Doğrusu, pek de akılsızca bir iş yapmış olacaktım... — Süsun, susun... Bir daha böyle şeyleri düşünmeyin ... — Bana öyle büyük bir iyilik yaptınız ki. Ebedi dostumsunuz.. Borcumun altından nasıl kalka- cağımı bilemiyorum.. Bar sahibi: — Gayet basit..- dedi.- Hesa- bınızı istemek.. Bir zile bastı. Garson göründü. — Beş numaralı masanın hesa- bını getirin.. Haydi, çabuk.. Garson, kapıyı kapadığı vakit, bar sahibi ilâve etti: — Anlamiyor musunuz, efen- dim, sizi, müessesemiz dahilinde böyle bir şey yapmaktan menetmek benim için mecburidir. Bu gibi hadiseler, omüessese için fena reklâm oluyor... Sonra mütevef- fanın varisleri de sizin hesap nevinden yüklü hesapları öde- müşkülât gösteriyorlar... (Hatice Süreyya)