.12 Mayıs 1952. Rusya intibaları Meşhur rus rejisörü seyahate çıkacak ve İstanbula gelecek e Aiyam Meyerhold bu sene Meyerholdun yeni tiyatrosu stat şeklinde olacak, bazı Zannedersem , Türk münevver- lerinin, sanat ve sahne meraklıları arasında Meyer- hold ismini bil- miyen yoktur. Zira, bu muasır Rus rejisörünün ismi, son sene- ler zarfında bey- nelmilel şöhret- lerin en başına geçti. Meyerhold tiyatrosu o erkâ- nile birlikte, Almanya, Fransa ve Italya'da se- yahatler yapmış, temsiller vermiş; ismini bu memleketlerin matbuatına geçirmiş; hattâ, hemen her mem- leketin sanat âlemini tesiri altında bırakmış- tır. Ona, “dahi, diyenler pek çoktur. Hele Rusya'daki yeni sanat taraftarları fiktirler, Büyük operada şerefimize ve: rilen ziyafet esnasında onunla tanıştım. Türkiye'de Darülbedayi üzerinde yaptığı tesirlerden ken- disine bahsettim, Bir mülâkat rica ettim. Meyerbold, teklifimi memnuniyetle kabul etti. Bu sene bir cenup szyabatine çıkacağını ve şehrimize de uğrıyacağını bildirdi. Sahne tertibatımızın kifayetsiz- liğinden dem vurdum. Fakat, dekorlarını da birlikte taşıyormuş. Hattâ, sokak ortasında, meydan- larda oynayacak tarzda piyesleri vazı sahne ediyormuş. Binaen- aleyh, onu İstanbul'da da alâkayla seyrede biliriz. Moskova'de Meyerhold'ın kendi namını taşıyan bir tiyatrosu vardır. Bir çok diğer rejisörler onun tesiri (o altında ( kalmaktadırler. Meyerhold, dikkati aktörün üzerine toplamak ve sahnelerin taakubünü sinemada olduğu gibi sıklaştırmak için, dekorları kübikleştirmiştir. Sahne dönüyor; dekor aksamı, kendi kendilerine gidip geliyor. Meyerhold, beni, cidden zarif döşenmiş dairesinde kabul etti. Zn ve çocukları da yanında ıdı, — Ihdas ettiğiniz sanat mekte- bunda mütte- Telefon: 2 Meyerholdun “Akşam,,a hediye ettiği resmi Meyerholdun zevcesi Zinaide Kaikğın “Akşam,,a hediye ettiği resmi binde ne gibi düsturlara riâyet ediyorsunuz? - diye sordum. — Evvelâ, şunu nazarı itibara alıyorum: Sanat, hayatın ve şe'niyetin Zahmetsiz irat almak için Emlâkinizin idaresini UMUM EMLAK ACENTESİNE Havale ediniz. Bahçekapı, Taş han No. 20-21-22 haricinde olamaz. Binaenaleyh, geniş manada, siyasetin de ha- ricinde kalamaz. Bu kanaatte ol- duğum için, bütün piyeslerimi ona göre tanzim ediyorum. Rejisöre sordum: — Sizin, aktörleri kukla haline — Posta kutusu: 558 İstanbul #| nin'in sahneler orta oyunu tarzında cereyan edecek getirdiğinizden bahsediyorlar. Bu, dogru mudur? — Bunu bir iftira olarak telâkki ediniz. Ben, aktörlerimin kabili- yetlerini göstermelerine mani ol- mayorum, Ancak, eskiden bir aktörün ilham bekleyerek oyna- ması icap ederdi Kendini fevkat- tabii kuvvetlerin oyuncağı sanırdı. Ben ise bir insan vücudunu gırızi bir makine addediyorum. Aktöre vücudunun ve dimağının idaresine ram etmesi usullerini tetebbü et- tiriyorum. Tilmizlerim, o bu sa- yede, ber zaman hareketlerine hakim olabildiklerinden neşeleni- yorlar. Sahnemdeki canbazkârı hareketler de bundan doğuyor. Bir kaç cümleyle hulâsa ettiğim bu fikirleri nasıl coşkun bir tarzda anlatıyor. Sanatının büyüklüğüne samimi surette kail olmuş.. Lâf arasında: — Aktörler için bir ders kitabı hazırlıyorum! - dedi. - Şimdiye kadar her sanatın bir ders kitabı vardı. Aktörlüğün yoktu, Halbuki, bu da bir ilimdir. Kendisini Amerikadan davet ediyorlarmış, — Rejisörlere asrımızda rağbet fazla... Milyoner olursunuz! -dedim. Bu ciheti anlamadı bile: — Evet, Amerika beni çok alâkadar ediyor! - dedi. - Orada, zıya tertibatı çok kuvvetli. Teknik dedi... Ve coşkun bir tavırla, zıya ter- tibatının sahne üzerindeki tesir- lerinden bahsetti: Işığa susayan pervane gibi çırpınıyordu. Kendi tiyatro binasını yıktırı- yormuş. Yerine yeni bir bina yaptıracakmış. Bu yeni bina, stat şeklinde olacakmış, piyesin bazı kısımları ortada, orta oyunu tar- zında cereyan edecekmiş. Diğer kısımları da sahnede.. o Nihayet sahnenin arkasindan seyircilerin önüne kadar; otomobil nevinden aletlerle ilerlenebilecekmiş. Hülâsa yep yeni bir tarz tiyatro ihdas ediyor. — Filim sahneyi öldürecek mi? — Hayır... Insanlar, perde üze- rinde gürdükleri aktörlerin sesle- rini işitmelerine rağmen, onlarla karşı karşıya bulunmak arzusun- dan kendilerini menedemiyorlar. Bu arzu kaldıkça, tiyatro da baki kalecaktır. — Size, pek moda olan bir sual de sormaklığıma müsaade buyurunuz: Hoşunuza en fazla giden sinema artistleri kimler? — Şarlo, Barrymore, Meri Pıkcford Klara Bow... Sonuncuya hayret ettiniz, değil mi?,. Fakat, 'onda, kitlelere hoş gözükmek sanati | var... Emil Yanings'ta sıkıcı bir İ natüralist buluyorum. Rejisör, bana resimlerini verdi, Hi İ zevcesi, tiyatrosunun meşhur aktri- sidir. Vaktile meşhur şair Yese- zevcesi (o imiş. Yesenin | son mısralarını kendi kanile du- vara yazarak intihar etmişti. Bu aktrisin intihara sebebiyet veren İ âmiller arasında olduğunu söyli- yorlar!. Şimdi, şairin iki çocuğu, rejisörle birlikte oturmaktadır. (Vâ- Nü) Sahife 7 Muallimlerin fikirleri “Grup usulünün bizde tatbiki kabil değildir, lik mektep muallimleri için yüksek Terbiye sistemine dair mual- limler arasında açtığımız ankete verilen cevapları neşre devam ediyornz. Bugün Ortaköy Inönü yatı omektebi (o muallimlerinden Fazıl beyle görüştük, Fazıl bey uzun zamandan beri yatı mekteplerinde hocalık ettiği için talebe ile daha yakından temastadır. Mektepteki müşaha- delerini şu suretle anlatıyor: — Yatı mekteplerinin çok hu- susi bir hayatı vardır. Tamamile aile hayatı görmeden yatı mek- teplerine gelen çocuklar, ilk sınıf- lardan itibaren muallimin tesirle- rine maruzdur. Heyecanlı, ateşli ve kültürlü bir muallimin yetiş- tirdiği talebelerle, hareketsiz ve soğuk kanlı bir hocanın yetiştirdiği talebeler arasında büyük farklar vardır. Ben talebelerimde bariz iki vasıf gördüm: Bulucu, yaratıcı.. Evvelâ şu noktayı işaret edeyim ki, çocukların buldukları şeyler arasında bazan muzur, bazan da çok faydalı olanları vardır. Bunlardan bir tanesini anlata- yım: Bir kaç sene evvel mekte- bimizde sari bir hastalık dolayısile bir tedbir olmak üzere, daireler arasında temas menedilmişti. (Yatı mekteplerinde (daire teşkilâtı vardır.) Elli metroluk bir me- safe ile yekdiğerine uzak iki dairenin çocukları bu esnada biribirlerile muhabereyi güvercin ile temin ettiler. Bu muhaberenin temini (o sırf o çocukların kendi buluşları idi. Meşğul olduğum talebeler ara- sında çok zeki ve müstesna kabiliyet sahiplerine tesadüf ettim. Fakat, bunlardan bazısı, mektep- ten mezun olduktan sonra, aile- lerinin kendilerini daha fazla oku- tamıyacak derecede fakir olmaları yüzünden tahsillerine devam ede- mediler ve hayata atılarak kundu- racı ve berber çırağı oldular. Inkişaf edemeyip sönen bu zekâ- lara o kadar çok acırım ki.. — Tedrisatta grup usulünde mi, sınıf usulünde mi fayda görü- yorsunuz ? — Bugünkü tedrisat, iş pren- sipleri üzerine müessestir, Mektep hayata adam yetiştirmez, belki hayatı bizzat yaşatır. Çocuğu, bu suretle, ancak sınıf usulü hazır- lıyabilir. Sımf usulünün doğruluğuna ve faydasına şundan kanim ki, bugün mektepçilik hususunda ön safta gelen memleketler tedrisatı toplulaştırmak lüzumuna kanidir- ler. Toplu tedrisin tamamen ve muvaffakiyetle tatbikı ise ancak sınıf usulile kabil olalabiliyor. Gurup usulü bizde kabili tatbik degildir fikrindeyem. — lik mektep muallimlerinin yüksek tehsil görmelerine ihtiyaç varmı? — Ilk mektep mualliminin bil- mek ve öğrenmek ihtiyaçları her fertten daha fazladır. Yüksek tahsil görmeleri elbette faydalıdır. Memleketin en yüksek irfan mü- essesesi olan darülfünunlar bütün muallimlere açık bulundurulmalı: dır. Yalnız şurasını ilâve etmek isterim ki, her darülfünunu ikmal eden ilk mektep muallimi tekrar mesleğine, çocuklarının arasına dönmelidir. Bu meslekte mefküre ve idealin kıymeti her şeyden büyüktür. Ben de darülfünun mü- davimiyim. Fakat, orayı ikmal ettiğim gün, gene yavrularımın arasında kalmayı mesleğimin ah- lâki mefküresi addediyorum. — Mekteplerde buyünkü idare ve terbiye sistemlerini nasıl bulu- yorsunuz? — Mekteplerimizde bu günkü idare sistemi, terbiye nazariyele- rile ahenktar olarak yürümektedir. tahsil faydalıdır, fakat.. 7 inönü yatı mektebi muallim- lerinden Fazıl bey Yalnız, mekteplerimizde bugünkü idare rejimini aynen ve daha kuvvetle yaşatacak dersleri az buluyorum. Yarının en mütekâmil fertlerini yetiştiren müesseseler, yalnız mektep olarak kalmamalı, bir mektep cumhuriyeti olmalıdır. Fikrimi garip buldunuz, zanne- derim? Izah edeyim: 34 üncü mektep müdürü Veli Orhan bey: “Evi mektebe getirmeli!,, demişti. Bendeniz de, bütün hayatı mek- tebe getirmeli diyorum. Bunu tecrübe ve tatbikat mekteplerinde değil, bütün mekteplerimizde gör- mek emelimdir, Hayatı mektebe getirmek çok faydalı olur. Ame- rikalılar bunu tatbika çalışıyorlar. Bu suretle çocuk, hayata çıktığı zaman, yürüyeceği yollarda sen- delemiyor ve korkmadan, yılma- dan ilerliyor. Meselâ bir belediye teşkilâtını, bir posta binasını, müzeyi, fabri- kaları çocuk yalnız kitaptan öğ- renirse, hayata atıldığı zaman o zavallının ber adımda tesadüf edeceği müşkülâtı göz önüne getirmek, insanda onun âkibeti hakkında, hiç şüphesiz, derhal şu kanaati tevlit eder: Muvaffakıyet- sizlik ve sefalet! Fazıl bey, bundan sonra, yati mekteplerinin faydalarından bah- sederek dedi ki: — Mademki muallimlerin fikir- lerini ve dertlerini soruyorsunuz! Size biraz kendi mektebimden bahsedeyim: (Yatı mektepleri, okumak ve okutturulmak kudretin- den mahrum çocukları sinesinde toplayan ve büyüten bir müessese dir. Leyli mekteplerin yavaş yavaş nahari olması muvafık görüldüğü şu sırada bunu bir iman hâlinde ileri sürmemi garip bulmayınız! Çocuklar içinde aile terbiyesi görmeyen ve aile terbiyesine çok ihtiyacı olan yavrular vardır. Bunlar için yatı mektepleri en iyi bir terbiye ve aile müessese- leridir. Bu müesseseleri yıkmak bilmem ki doğru mudur? Bundan o evvelki anketinizde, muallim doktor Cemil Necip bey- efendiye de kısaca cevap vermek isterim: İlk mekteplerde anor- mal çocuk yoktur. Sıhhi ve ter- biyevi muayeneden geçen çocuklar arasında anormal çocuğun mevcu- diyetini kabul etmek, çocuktan evvel, çocuğun bulunduğu mektep idaresinin anormal olduğunu iddia etmek demektir. Bence anormal çocuk, sağını solunu bilmeyen apdal çocuktur. Acaba doktor bey bunları mı kastediyor? Bizim mektebimizde sağını solunu bil- miyen çocuk yoktur... İskender Fahreddin