12 Mayıs 1952 Akşam Sahife 11 a Tefrika No. 56 12 Mayıs 1932 | SEBA MELİKESİ BELIEIS Yazau: ISKENDER FAHRETTİN Rodit: “ Sam, uyumak istiyorsan, ben seni şarap- sız uyutacağım. Yalnız sen bana cevap ver: beni Rodit bütün zekâsını sarfede- rek, samın teessür ve ıztıraplarını tahfife çalışıyordu. — Sen yaşamalı ve mesut ol- malısın, Sam! Dedi ve Sebalı kahramanın alnından öptü. Sam hayatında ilk defa bir kadın dudağının alnına temas ettiğini ve genç kızın ince ve zarif parmaklarının yüzünü okşa- dığını hissediyordu. O dakikaya kadar sükünet ve itidalini muhafazaya çalışan bu arslan yürekli delikanlının taham- taşmıştı. o Bir içinde damarlarındaki kanın tutuştuğunu hissetti ve iradesini kaybederek, Roditi kollarının arasına aldı. mül an Beni İsrail dilberi, Belkısın muhafızını yola getirmenin kola- yını bulmuştu: — osanlara saadet veren birşey var, Sam! Sevilmek.. Sen bu da- kikada mes'ut bir adam addedile- bilirsin! Çünki Beni Israil hüküm- darının sarayında senelerdenberi hiç bir erkeği sevmiyen bir genç kız tarafından seviliyorsun! Bu esnade hazin bir inilti işi- dildi. Sam ağlıyordu.. Rodit sözünü kesmedi: — Söyle.. Sen de beni seviyor musun, Sam? “Seviyorum.. ,, de.. Kalbinin çarpıntısından, heyeca- nından hissediyorum ki sen de beni seviyorsun! Bundan sonra Melikenin yanında, başı yukarda gezeceksin, değil mi Sam? Sen bir esir değilsin! Bu geceden ilibaren yalnız beni seveceksin | Beni düşüneceksin ! Benim dedik- lerimi yapacaksın ! Sam: — Şarap... Şarap... Diye bağırdı. Rodit: — Uyumak istiyorsan, ben seni şarapsız uyutacağım, Sam! dedi. Sen yalnız bana cevap ver: beni seviyor musun? Eğer benden hoşlanmıyorsan.. Gideyim.. Haydi seni bekliyorum ! Sam demir gibi kuvvetli kolla- rile Rodit'in bileklerinden yaka- ladı. Genç kızın canı acıdı.. Bileklerini o kadar fazla sıkmıştıki... Rodit: — Ölüyorum... Diye haykırdı. Sam artık kendine malik değidi. Ne yaptığını bilmiyordu. — Seni çok sevdim, Rodit! Tefrika No: 24 — Hendese vazifelerim var. Bir türlü yapamıyorum. Siz lise mezunu olduğunuz için elbette bana yardım edebilirsiniz değil mi? Belma iliklerine kadar ürperdi. Bu ne münasebetsiz bir gençti?. Genç değil, çocuktu. Hemde güzel çocuktu.. Hiç de babasına benzemiyordu. Böyle münasebet- sizlik yapmasında ne mâna vardı sanki?.. Çocuğa yan gözle baktı. Sahi- den güzeldi. Bu güzel oğlana mahçup mu olacaktı? Imkânı yoktu, Bakalorya oimtihanlarında hastaland:'m, giremedim. Sen ilk sevdiğim kadınsın! Fakat, Küçük Hanımın Kısmeti seviyormusun?,, dedi.. dikkat et ki, son sevdiğim kadın da sen olasın! * .» Ertesi sabah güneş doğmadan uyandılar. O gün, Belkis, erkenden Heb- ron dağında bir mabedi ziyarete gidecekti. Sam hazırlanıyordu. sarayın bahçesinde hassa askerleri talim ediyorlardı. Zaplonun askerlere | bağıran yüksek sesi işidiliyordu Sam pencereden bakarken: — Ne mağrur adam... Diye mırıldanmıştı. Rodit, efendisinden aldığı tali- | | 187 mat mucibince hareket ediyordu. Sırası gelmeden hiç birşey söyle- miyor, kendisini müşkil ve şüpheli bir vaziyete düşürmek istemi- yordu. Genç kız pencerenin önünde duran (Sam) ın yanına sokuldu: — Zaplonun mevkiinde bulun- mak ister misin, Sam? Sam gözlerinin içi güldü: — Bir Zaplon olmayı kim istemez, Rodit?! Kudüse geldiğim gündenberi her yerde sesi ve ismi işitilen iki kişi gördüm: Süleyman ve Zaplon.. — Seba sarayında ( Belkis ) ın hassa askerleri yok mu? Biz sizin kadar alâyiş ve dep- debe meraklısı değiliz. (Ben Melikenin muhafızıyım ve etra- fımda ancak sekiz on askerim vardır. — Melike yolda bir tecavüze maruz kalırsa... — Mütecavizlerle boğuşmağa ben kâfi değil miyim?! — Ya düşman kalabalık ise.,.? — Ben bazen başlı başına bir kabile efradile harbettim... Ve hepsini koyun gibi önümden sür- düm. Kaçtılar ve bir daha kar- şıma çıkmadılar. Sam bunu söylerken, Rodit'in gözünde büsbütün büyüdü.. Dev cüsseli adam pencerenin demir- lerine bir dağ azametile yaslan- mıştı. Rodit : — Senin mevcudiyetin, dünyada emsali görülmiyen bir seyyar kale gibi, insana öyle sarsılmaz bir emniyet telkin ediyor ki... Ben hükümdarın yerinde olsaydım; seni mutlaka hassa kumandanı yapardım ! — Zaplonu ne yapardın? — Kumandan olarak harbe gönderirdim. 12 Mayıs 1932 Selâmi İzzet Sermet beyin oğlu, bu cevaba kulak bile asmadı. — Şu halletmek mecburiyetinde olduğum meseleye bakın. Defteri uzattı. Tamamile şaşkına dönen Belma okudu : “Bir müsellesi mütesaviyül edlalın. ,, Öbür taraflarını Gözleri karardı. dudaklarını oynattı, Sermet beyin çevirdi : — Bir dava daha var. Hele şuna bakın: “Bu reisten gecen kuturların hepsi çizildiği zaman, o şekil kaç dılı ise bunun adedin- den iki eksik adette müselleslere okuyamadı. Okuyor gibi oğlu sahifeyi En derin göl Bir coğrafya âliminin yaptığı tetkikat Norveçin merkezi olan Oslo şehrinden coğrafya muallimi pro- fesör Munster geçen yaz, Nor- veçin şimal taraflarındaki göllerde esaslı coğrafya tetkikatı yapmıştı. Profesör Munster bu tetkikatı ında Avrupanın en derin ünü keşfetmiştir. Şimdiye kadar Avrupanın en derin gölü farzolunan Mjosa gölü ancak 443 metre derinliğe malik iken, 51 murabba kilometro genişliğinde olan, “Hornindolsratn,, adındaki bu gölün en derin yeri 514 metredir. Atlas büyük denizinin sathından 52 metre daha yüksekte olan bu “ Hornindolsratn ,, gölü, aynı za- manda vasati derinliği en fazla olan bir göldür. Bunun vasati derinliği 237,3 metre iken, Mjosa gölünün vasati derinliği, ancak Imektedi — Beni harbe göndersen olmaz mı? Çünkü ben uşaklıktan ziyade kavgayı seven bir adamım... — Flistindeki harplerde senin gibi dev cüsseli kahramanlar, düşmanın oklarna çok güzel hedef ( olurlar! Burada (o hassa kumandanı olmak, Seba da hü- kümdar oolmaktan çok daha şereflidir zannederim. — Zaplon bu şerefi başkasına kaptıracak kadar aptal bir adama benzemiyor ... Sam, Roditle konuşurken gözünü bahçeden ayırmıyordu. Hassa askerlerinin ihtişamı Samın göz- lerini kamaştırmıştı. Rodit, yavaşça, mühim bir sır ifşa eder gibi, Samın kulağına fısıldadı : — Hükümdar , Zaplondan biç memnun değil. — Haydi canım, bu kadar heybetji bir hassa kumandanından hanği hükümdar memnun olmaz ?! — Onun sahte vakar ve aza- metine sen de mi kapıldın? Zap- lon, bazan sivri sineğe bile kal- kanla 'hücum eden korkak, me- ziyetsiz bir adamdır. Süleyman onu çoktan beri yanından uzak- laştırmak istiyor. Fakat, yerine yeni bir muhafız bulamiyor. — Bu azametli adamın hiç bir meziyeti de yok mu, Rodit? — Onun bir tek meziyeti var: Kolları bağlı idam mahkümlarını, tel kamçi ile dövmesini çok iyi (Arkası var) bilir. Bugün de Diyorlarki... Edebiyat Anketleri Muharriri: Hikmet Feridun Neşreden : Remzi kütüphanesi Yakında çıkıyor ayrılmış olur. Şimdi beş köşeli bir şekli, altı köşeli bir... Belma titriyordu. Sermet beyin oğlu bu titremenin farkına var- madan defteri kapadı ve sordu: — Bu dava size bir şey ifade ediyor mu? Hayır, bu dava, her nasılsa Bel- ! maya hiçbir şey ifade etmiyordu. Fakat dudak büzerek, yüzünü ekşiterek cevap verdi: — Bu davalari size ne diye hallettiriyorlar?. Bunun hiç manası yoktur. Halletmeseniz ne lâzım gelir? Sermet beyin oğlu evvelâ gü- lümsedi sonra güldü, daha sonra | bir kahkaha attı: — Yaşasın !,. | Hakkınız var Belma hanımefendi... Ha, sahi, siz benim ismimi bilmiyorsunuz. Kudret, Sermet Kudret. Tenis | | arkadaşlarım bana; Servet Kuvvet Zeynep hanım o akşam yemeği lokantada yemek üzere hazirla- nıyordu. Tuvalet Oodasının o aynasında kendine bir son nazar attı. Sarı- şındı; siyah gözleri vardı; küçük çalak, inceydi. O derece mahira- ne (o boyanmıştı ki boyanmamışa benzeyordu. Elbiseleri ancak zen- ginlere müyesser olabilecek bir sadelikle dikilmişti. Henüz otuz yaşlarında görünüyordu. Bu günde son derece zarif görünüyordu. Hizmetçisine bazı emirler verdi, hizmetçi, ona, mantosunu giydirdi. Sonra odadan çıktı; buduar'ına girdi; haykırdı : — Ahmet, hazır mısın? Matruş yüzlü, düzgün hututu veçiyheli, geniş omuzlu, ince endamlı esmer bir delikanlı göründü. İyi biçilmiş elbiseleri içinde fevkalâde şık görünüyordu. — Evet, anneciğim, hazırım! seni bekliyorum. Delikanlı, ufak tefek olan kadından iki misli büyük görünü- yordu. Kadın onu iyice görmek için, başını kaldırdı. Oğlunun bu levent manzarası karşısında âdeta gurur duydu. — Yeni smokinin sana çok yakıştı... Güle güle giy... Haydi yavrum ! Pardesünü, şapkanı al... Saat sekize çeyrek var. Otomobilleri kapılarının önünde bekliyordu. Delikanlı, şoföre, gi- decekleri yerin neresi olduğunu söyledi. Annesini arabaya bindirdi. Kendisi de onun yanına oturdu. Otomobil hareket edince ufak bir tereddüt anından sonra: — Anne! - dedi. - sana söyli- yecek bir şeyim var. — Nedir bakalım, yavrum? — Evlenmek istiyorum. Zeynep hanım, alelumum nefsine son derece hâkim bir kadın olmasına rağmen bir şaşırma hareketi gösterdi. — Nasıl? Evlencek misin?... Bu yaşta? — Yaşımın nesi var, ciğim? Yirmi Beşindeyim. — Sahi!.. Fakat yirmi beş yaşında evlenmek doğrumu ya?.. Ya sonra hür kalmağı istiyecek olursan... Hem evleneceğin kız kim bakalım?... Ha, dur, anladım. hatâ bahsa bile girerin. Sabihayle evlenmek isteyorsun, değil mi? — Ya? demek sen de farkına vardın? Tahmin ediyordun ?.. — Evet, yavrum... Böyle şeyler anne gözünden kaçmaz... Ben senin bütün hayatını adım adım takip etmeyor miyim ? — Yani bu izdivaca dair fikrin? — Muvafık, Ahmet, muvafık.., anne- Pek âlâ... Bu kızcağız gayet hoş bir çocuk... Aile de, mevki de mükemmel... Ihtimalki isteseydik daha iyi bir izdivaç yapabilirdik.. Bekleseydin... Çünkü mevkiin iyi- dir... Lâkin, mademki intihabını yaptın!.. Bittabi, aranızda anlaş- mışsınızdır.. Elbette, bu teklifin- den dolayı çok mağrurdur, mem- nundur.. Öyleya: senin tarafından zevce diye seçilmiş olmak.. Esa- sen, bei, konuştuğunuz sırada, kızcağızın “nasıl renkten renge girdiğini farkediyorum. Amma, izdivacınızı aklımdan geçirmemiş- tim. Kararını ne zaman verdin? — Birkaç gün evvel... Busabah tenis oynârken Sabiha'ya işi açtım. Sana bu işten öğle yemeğinde bahsedecektim, Lâkin imkân hasıl olmadı. — Bittabi yazın sonuna doğru evleneceksiniz... Bir apartıman bulup yerleşmek lâzım. Öyle ya: Ne benimle beraber oturabilirsi- niz; ne de Sabihanın ebeveynile.. aksi taktirde eski nesille kavga çıkar, — Anneciğim.. Sabiha öyle uysal ki... ğ — Evet, bu onun en büyük meziyeti... Bende fark ettim. Fakat şayet benimle ayni evde oluracak olursa, elimde olmadan kendisine kaynanalık yapacağım. Halbuki bunu istemiyorum. Ya- kında büyük anne olmak fikri bana A şimdilik kâfi.. Yok, bundan dolayı ihtiyarlamak niyetinde değilim... Oturacağınız apartımana gelince... Benim Şişlideki ev size muvafık- tır sanırım... ceğim. Kızın annesile babasının sevinçlerine artık payan yoktur... iğ Yavrucuğum! Senin mesut olman için elimden geleni ardıma koy- tıyacağım! Sana âşık ve sadık bir minha bilirsin ki, ef'alini muvafık görürüm! kızla evlendiğin için, anha iyi de ediyorsun... Zeynep banım sustu ve tefek- küre daldı. i Evet, önün nazarında, Ahmed,in daima hakkı vardı. Erkekler ara- sında bu mazharivete malik olan, sade oğludur. Zeynep, izdivacı esnasında ve izdivaç hayatından sonraki devrinde, etrafını saran bütün erkeklere karşı zarif bir müstebitlik (göstermiştir. Bütün güzelliğini ve cazibesini, bu istip- dadı temin için kullanmıştı. (Yarın bitecek ) Nakıli: Hikâyeci Bu evi size vere Hoş, hayatta senin bütün derle. Servet Sermetten galet, babam zengin olduğu için. Kuvvet müsavi Kudret: Teniste çok kuvvetli olduğum için. Tenis oynar mısınız? Bu sual Belmanın pek hoşuna | gitti: | (— Biraz. h Kudret bey avuçlarını | turdu. ovuş- — Memnun oldum. Esasen dün gece babam sofrada, durup dinlen- meden sizi methetti. Lep deme- den leblebiyi ( anlıyormuşsunuz. Yazdığımız mektupları okumadan gözü kapalı imza ediyormuş. Babam zaten her işini gözü kapalı yapar. | Her ne ise, şu hesaptan anlama- dığım için ben de sersemin biri- yim ya... — Yani şey... Istağfurullah... | anlamasanız da olur... | Sert bir ses çınladı: — Kudret, senin burada ne işin var, haydi mektebine, © — Şey baba, yemek tatilinde çıktım da, yazıhaneye kadat uğ- rayıverdim... — Haydi bakıyım, gevezelik istemem, yallah mektebine... Çocuk gittikten sonra... Sermet Bey kaşlarını çattı: — Belma hanım, dedi, buraya kâtibe olarak geldiniz, rica ede- rim oğluma hocalıktan vazgeçin. Tedris hususundaki fikirlerinizi kendinize saklayın. Belma başını önüne eğdi, cevap vermedi. Bir hafta hadisesiz geçti. Bir hafta sonra bey Belmayı odasına çağırdı ve damdan düşer gibi sordu: — Bundan evvel hiç bir yerde çalışmadınız değil mi? (Bitmedi)