Sahife 6 Akşam * Tarih sahifeleri Siyaset dolaplarında dönen rüşvetler Esir kürekçi ve korsanlar bir gemiyi kaçırıyorlar ! Kaptan paşanın başı gelsin! Fransa gemiyi iade ettirsin! Yoksa. 1760 Haziranı -H. 1174 - içinde çıkan mühim bir hadise az daha Babiâli ile Fransa arasında müna- sebatın irkıtama sebep olacaktı. Korsan Kalimata Serigo ada- sındaki tahassüngâhından bir fran- sız gemisi görür; ingiliz bandıra- sını hâmil diğer bir korsan gemi- sile birleşerek fransız gemisini zapteder; hamulesini Serigo lima- nında ingiliz kaptanile aralarında taksim eylerler, Fransız elçisinin Babıâli nezdin- deki teşebbüsleri ve ihtiyar ettiği nakdi o fedakârlıklar (sayesinde derya kaptanı Abdülkerim paşa gemiler göndererek korsan Kali- matayı kalyonile beraber yakala- tır; içindeki korsanları kapudane gemisine naklettirir. Kaptan paşa donama gemilerini Girit sularında görünen Malta korsanlarını def ve tenkil eyle- meğe memur eder; kendisi kapu- dane gemisile (İstanköy önünde kalır. Cuma günü Abdülkerim paşa gemi zabitleri ve askerin bir kısmi ile namaz kılmak üzere karaya çıkar; gemide pek az muhafız bırakır. Gemideki 80 forsa Kalimatanın korsanlarile birleşerek isyan eder- ler; adeden kendilerinden az olan askerlerin çoğunu öldürürler, bir kısmını zincire vururlar; demirin zincirini keserler; yelkenleri açıp rüzgâr ile engine açılırlar. Kaptan paşa ile kapudane bey işi anlayınca hemen diğer bir gemiye binerler; fakat bu gemi alarga oluncaya kadar öteki göz- den kaybolur. Üçüncü Sultan Mus- tafa bu işe son derecede kızdı; “seferber iken cami bahanesile nefsi emmarelerini terviç,, eylediklerine, ibtiyata riayet etmiyerek gemiyi az askerle biraktıklarına, hüküme- tin “yâr ve agyâr arasında gaflet şinile yad,, edilmesine sebep ol- duklarına mebni kaptan paşa ile kapudane beyin idamlarını irade etti; ikisinin de kesilen başları Istanbula getirildi; Bâbıhümayunda teşhir olundu. Bu, meselenin dahili ciheti idi, bir de harici pürüzü çıktı. Forsa ve korsanlar kapudanei- bümayun gemisini alıp Maltaya götürmüşlerdi. Sultan Mustafa bu haberi alınca bunu saltanat na- musura bir taarruz mahiyetinde gördü; iptida geminin iade edile- ceğini umuyordu; fakat Malta şövalyeleri reisine takdim ve onun tarafından kabul edildiğini öğre- nince fena hiddetlendi; gemiyi “lütf ile olmazsa ünf ile istirdat, eyleyerek (o devletin (o namusunu ikmal etmeğe karar verdi. Sadriâzam Ragıp paşa Maltayı himaye eden Fransa devletinin elçisine sert bir muhtıra gönderdi. Bu muhtıraya göre mesele “Maltada külli alâkası olan Fran- saluya tahmil, ediliyordu; iş “matlüp veçhile suret bulmadığı takdirde başka muamele ihtiyar,, olunacaktır: o Fransa hükümeti Babıâliye öteden beri iddia eyle- diği dostluk muktezasınca gemiyi mürettebat ve techizatile iade ettirmediği halde bu faydasız dostluğa nihayet verilecek, Fransa sefiri de, konsolosları da memle- ketlerine gönderilecekti. Sultan Mustafa Fransa kralına da ayrıca bir name göndererek Verjen kızıyor ! Vur abalıya!... gemi kurtarılmaz ise Fransa dost- luğunun “nakşı berap kabilin- den,, olduğu anlaşılacağını yazdı; saray hekimi Napolili Dom Niko- laya hazneler sarfile Maltadan intikam alacağını temin etti. Padişahın Fransa ile arasının açılması fransız siyasetine büyük bir darbe olacaktı. Fransa bükü- meti gemiyi Maltadan satın almak ve padişaha ihda edebilmek için mümkün olanı yapmağa muvafa- kat eyledi; fakat buna mukabil teşekkür için Parise bir sefir gönderilmesini istemek suretile bu hareketine hususi bir ehem- miyet ve kıymet verdirmek eme- line düştü. Verjen bu baptaki takririni bizzat sadriâzama takdim etmek istedi. Ragıp paşa sefirin bu talebinden kuşkulandı; mülâkatı tavik ettikçe etti; mesele de uza- yıp gitti. Nihayet sefir takririni divanı Ohümayun (tercümanına tevdi etmeğe razı olur. Divanı hümayun tercümanı bu esnada fransız elçisine (gerek Ingiltere ve gerek Fransanın hâlâ Babıâlinin tavassutunu talep et- memiş olmalarından dolayı sadrı- #zamın müteaccip bulunduğunu da beyan etti. Fransa bükümeti Babıâlinin bu müdahale ve tavassut arzusunu bu defada gene tatlı sözlerle geçiştirdi. Parise sefir izamından imtina edilmesine de bir şey demedi. Kapudanei hümayun ge- misini zaptından on altı ay sonra bir fransız gemisi refakatinde Istanbula gönderdi. Al çuhalarla tezyin edilmiş ge- miyi seyir için halk deniz kıyıla- rına döküldü, bir çok kayıklar istikbale çıktı; kaleler, limandaki gemiler (O kapudanei (Ohümayunu toplarla selâmladılar. Ragıp paşa alay ile Fransa sefaretine giderek geminin tesel- lüm muamelesini ifa eyledi. Sefir bu vesile ile Tersanede esir bulunan dört fransızın teslimini istedi; padişah bu talebi derhal is'af etti. Fransız elçisi Babiâliye davet olunarak sebkeden bizmetine mü- kâfaten bir samur sevb, donanmış at ile taltif edildi, fran- sız gemisinin kaptanına da Kakum bir hil'at ihsan olundu, Ragıp paşa fransız başvekiline bir mektup ile teşekkür etti; işin | değerine göre kâfi bir mukabelede bulundu. Fakat Verjen Parise (o sefir gönderilmemesine pek kızmıştı; bu hiddetle Fransa hariciye nezaretine (gönderdiği raporda şu acı ve haksız sözleri | yazmaktan utanmadı. (Şükran ve minnettarlık bu milletin - Türklerin - hiç bir za- man meziyet ve faziletlerinder olmamıştır! Her şeyin kendi hak- kı olduğunu zannettiren gururu kendisine karşı gösterilen hüsnü- muamelenin, kıymetini hissetmek kabiliyetini azaltmıştır!) Bu sözleri yazan adam türkleri hemen iki buçuk asırdan beri kendi siyasetine kâh alet ittihaz, kâh feda eden Fransa devletinin Istanbul sefiri idi! Doğrusu, Verjen dürbünü ters tutuyordu: Hakikatı iyice görebilmek için | lir, | tamam yalnız Istanbulun eski hatunlarından Tahire hanım da şunları nakletti: Hıdrellez, evvel zamanın seyir, seyran bayramı demekti. Hıdrel- lez dedin mi akar sular durur, herkese evinin içi dar gelmeğe başlar, cümle âlem soluğu dışarıda alırdı. llkbaharın müjdecisi Nevruz, klavuzu çaylakla leylek, karşıcıları ahali, ayak bastığı gün de Hıd- rellezdi. Yeşillere bürünmüş, sürmüş, sürüştürmüş, oedalı edalı bir gelirdi ki.. Bu nazeninin vürudu günü zen- gin fakir, kadın erkek, ihtiyar çocuk, herkes kırlara, çayırlara dökülürler, — alâküllühel bayram ederlerdi. Parası bulunan da ederdi, bu- lunmıyan da. Hali, vakti yerinde olan için kolay; para tutan ara- basını dağdan aşırır. Fakat, kesesi dar olan da pek gam yemezdi. Hiç değilse, sandı- ğının bir köşesinde, elmas iğnesi veya salkım küpesi de yok mu? Derhal onu bir yere emanet bırakıp üç, beş mecidiye dünyalık ister. O da olmadı, yani nereye baş- vurdise taş kesilmiş; ağustosta çaya girse balta kesmez buz oluyor. Ne yapsın? Önü yaz; güze kadar Allah kerim! diyip bir âlâ damının kiremitlerini okutur, kesesini dol- durur, seyirlerden seyir beğen- meğe başlardı. Derhal bir kuzu kesilip doldurulur, dolmalar sarı- helvalar bastırılır, her şey kuş sütü eksik kalırdı. O günkü didinip oğraşmaktan bitap bir halde yatağa serilmeğe dikiş kalmış. İş daha bitmez; dananın bir kuyruğu daha var: Akşamdan niyet çomleği ha- zırlığı. Zaten günlerce evvelden konu komşu sözleşirler; mani ile niyet çekecekler. Cıvarda kimin evinin bahçesi, hangi bahçenin gül fidanı varsa ! orası peylenir. bir | | büyük hanımın teşekkür için | itina ve müsafatın | Bildiğimiz toprak çömleklerden bir büyükçesine su doldurulursa şayet çömlek yoksa kırık ağızlı ! bir testi de işi görür. İştirak ede- ceklerden herkes içine, kendine ait bir şey atar. Vekâleten at- makta kabuldür. Meselâ: Ağa babanın kulak kaşıyacak hilâli, basur halkası, efendinin tesbih imamesi, ortanca hanımın çengelli iğnesi, damadın yaka düğmesi, küçük hanımın firuze yüzüğü (mezat malından yüz paraya alınmıştır), mahtumun yontulmuş yontulmuş da üç arpa boyunda kalmış kurşun kalemi, gelinin renği kararmış şemsiye şeklindeki iğnesi ( gene mezat malından alınma), arap bacının ilh meteli sasanan bunu Istanbuldan Parise çevirmeli idi! Fakat onun kalbi bu günlerde acılarla doluydu! Türk Fransızın | her istediğini yapmalı değil miydi? Nasıl oluyordu da omukavemet ediyor, Fransız siyasetinin bir peyki olmağa, o siyaseti düşman- ların enzarında parlatmağa razi olmıyordu? Elçiye göre bu siyasi ve ahlâki bir cürüm olmuştu! Mr TE Tahire hanım Komşularda hakeza. Ne var ne yok, hepsi çop! Diye atılıp temam olduktan sonra gömleğin ağzı kırmızı bir gaz boyamasile ve kırmızı kordelâ ile bağlanır; bir tarafına koca bir kilit takılıp kilitlenir : Üstüne bir aynada konup alâhalihi bırakılır. Çömlek , tabesabah bekler, durur. Ertesi sadah, gün ağarır, ho- rozlar öter, kuşlar cıvıldarken herkes ayak üstünde. Çömleğe kim bir şey attısa içi içine sığ- mamakta : Ah, bir yarın olsa da falımı öğrensem ! yatakta gözler açılır açılmaz, daha yüz, surat yıkanmadan, yeldirmeyi veya çarşafı (o başa çekerek etekleri bele doladınmı, ver elini gül ağaçlı hanenin kapısı: Çat, çat çat! Kapı aralanır aralanmaz, bahçe- de, çömleğin baş ucunda vaz'ı lenger. On beş, yirmi, hele o evin hatunları ahbap canlı kimesney- seler otuz, kırk komşu. Kaç göç olduğu için bu iş ekseriyetle kadınlar mabeyninde yapılır ve yalnız onlar iştirak eder. Çok defa ailece, akraba ve teklifsiz ahbaplar arasında yapıl- dığı da vakidir. O zaman cemaat, bittabi erkekli, kadınlı. Çömleğin ağzının açılmasının da usul ve erkârı var. Öyle hopl Diyince olmaz. Bakire bir kız intihap edilecek. Bu kızcağız, kısmeti o çıkmamış | yani epice yaşını almışta hâlâ | başından nikâh geçmemiş kısım- dan olursa daha biçilmiş kaftan. Taze, saçını başmı düzeltecek, tepeden tırnağa süslenecek ve | çömleğin başında en şerefli mev- | kie oturacak. Bir araya gelinip hazır vaziyeti alındı mı hâzırun- dan bir hatun, kemali itina ile çömleği yakalayıp ve tazenin ba- şının üstüne kadar kaldırıp, “bab- tının ve kısmetinin yakında böyle açılması niyetine!,, kilidi o çevire- cek; çömleğin ağzındaki kırmızı kordele ile gaz boyamasını çıka- rıp kızın yüzüne örteçek; aynayı da eline verecek, O halde? Vur abalıya!.. Hakikatte, Verjen yakında uğ- rayacağını hissettiği siyasi hezi- İ metin endişesi içinde vuvarlan- makta idi; bu sözleri bu endişe- şenin tesiri altında yazıyordu! O muvaffak olamıyorsa kaba- | hatin kendisinde olmadığını gös- İ termek için evvelden zemin hazır- layor, kalbinin zehrini döküyor, hınçını Türklerden alıyordul Artık biçarenin işi yoksa usan- madan çömleğe elini daldırsın, arka arkaya çeksin dursun. Nelerde neler, ne maydanozlu köfteler!.. Ne beyitler, ne maniler!, Meselâ: 70 lik büyü: hanımın bahtı: Bahçelerde gül müsün ? Gül değil, sümbül müsün? Dillerin yaktı beni, Kafeste bülbül müsün? Ağababanınki : Denizin dibi derin, Yeşil seccade serin; Erenler, evliyalar, Yarimi bana verin. 55 lik ortanca hanımın efendi- sine tuttuğu : Yağmur yağar inceden Gül açılır goncadan Yarimi esirgerim Yerdeki karıncadan. Efendisinin namına çektiği : Ayvalar çiçeklendi; Muşmula pürçeklendi; Şaka maka derken Sevdamız gerçeklendi. Ortanca hanımın keyfine payan yok. Küçük hanımın talii: ( Erkeği, üç aydan beri Karadenizde kuma oturmuş olan köhne bir gemide çarkçıdır ) Arpa ektim bitti mi? Yare selâm gitti mi? Beni eşten ayıran, Şimdi rahat etti mi? Çarhçının cevabı: Bir dalda iki ceviz Aramız derya, deniz, Sen orada, ben burada, - Ne bet kaldı, ne beniz Gelin hanımın ki: Denize daldım çıktım, Üç güzel aldım, çıktım, Ikisi şöyle dursun, Birini çaldım, çıktım. Büyük küçük kaynanalar ya- vaşça bir ağızdan söylenirler: — Bak yellozdaki çalıma, bizi bırakıyor da (kocasını nasıl çalıyor? Mahtumunki: Başa çiçek takarsın, Durup yanyan bakarsın, Bu kaşlar sende iken, Beni pek çok yakarsın. Gene kaynanalar köpürür: — Bu alık Safaiye de hirsım- dan çatlıyacağım; aklı, fikri ka- rıda. Arap bacıya: Sabunum kaldı tasta, Günden güne oldum hasta, Hekim, hoca kâr etmez Beni götürün dostal Bacının kulakları ağır işittiği için bütün cemaat birlikte: — Hasbaya bak; hani kırk ara- bın aklı bir incir çekirdeği dol durmazdı? Fazla yarenliğe de gelmez. Çünkü herkes alay alay gezmeğe gidiyor. Alelacele giyinip kuşa- nılır, yemek sepetleri yüklenilir yüklenilmez Kâğıthanenin, Hay- darpaşa çayırının, Kurbağalının yahut Fenerbahçenin yolu tutulur. Sermet Muhtar 089 9E AAA AAASE SAKA AANAANAENAE ENA BAKANDEE Geminin iadesinde vaki olan teehhürler Babıâli ve saray maha- filinde hoşnutsuzluk uyandırmıştı. Fransız düşmanları da ellerine geçen bu fırsattan istifadeyi hiç ihmal etmemişlerdi. Nihayet Verjenin resmi, husüs? bütün mesaisi akim kaldı; Dev- letialiye ile Prusya arasında bir muâhede aktolundu. Süleyman Kâni 12 Mayıs 1932 Hıdrellezde niyet çekmek “Güze kadar allah kerim!,, diye bir âlâ damın kiremitlerini okutur... Taze saçını başını düzeltecek, tepeden tırnağa süslenecek, çömleğin başında en şerefli mevkie oturacak...