k ç vi | 2 E İ | | 23 Nisan 1932 - “çörüyen aksamını ortadan kaldırıp Kakö defterdekiler “Eskiden mahalle halkı birbirlerini tanırlar ve severlerdi, bugün ise..,, “Kadın evin ve hayatın bir ziynet ve saadetidir. Hayatın onsuz çen kahrı yö, Istanbulun, bilhassa Galatasaray lisesinin en eski muallimlerinden olan Esat Hâmi bey Binbirdirekte, doğduğu evde oturur. Bir tarihte, bu meydana karşı olan evlerin birinde, ben de otur- muştum. O zamanları buraya Çarşamba pazarı kurulurdu. Şimdi o kalkmış; Çarşamba olduğu halde meydan bomboş. Hâmi beyin manevi kızı Rahşan, buyurun, bey buradal dedi. Daha bir kaç sene evvel, başında örgülü saçı, arkasında siyah göğüslüğile, merdivenleri hoplaya zıplaya aş- tığı gibi, gene önden yukarı koştu. Hâmi beyin odasının bütün duvarları resimle doludur: Görül- müş, oturulmuş, içinde yaşanmış birçok Avrupa şehirleri. Eski günleri canlandıran bir yığın fotoğraf: 1886 da, Galatasarayda talebe iken çektirilmiş bir grup; içinde: Üstadın kendisi, Selim Sırrı bey, tütün inhisarındaki Mehmet Ali bey, Hariciye vekâletindeki Memduh Kemal bey. Hâmi beyin redingotlu, burma bıyıklı gençlik resimleri. Sonra gene birçok gruplar: Halk fırkasının İstanbuldaki ilk kongresi; Türk ocağındaki bir içtima; Üsküdar ve Davutpaşa Sultanisi müdürlüklerinde bulun- duğu zamana ve Harp akademi- sindeki muallimliğine ait gruplar. Köşedeki küçük masanm üstünde bir gramofon. Kutunun yanına konmuş bir kaç plâk: Viyolonist Hayfetsin bir konseri; Viyolonse- list Kasalsın melodisi; hatırasını hiç unutamadığı Tuna dalgaları valsı.... Kuzguni siyah, pırıl kıril bir kedi ortada dolaşıyor. Hava kararmağa başlamıştı. Hâmi bey, evvelâ ortadaki elek- triği yaktı, Arkadan, bu olmıya- cak diye söndürdü; başka bir düğme çevirdi. Perdenin yanın- daki bir fanustan, mavi ve tatlı bir ziya fışkırdı. — Daha rahat yazmak iiçin, isterseniz karşıki masanın üstün- deki prizli lâmbayı yakalım! dedi. ege mubtelif yerine, tam sekiz ampul dağıtılmış. Hâmi bey düşüne düşüne, ders dikte ettiriyormuş gibi bir ciddiyetle söyledi: 1 — Tabiati seven, züppelik- ten boşlanmıyan her hangi bir insanla her hangi bir yer, benim ruhumu tamin ederdi. Bunun için- dir ki bunu duymayan insanlardan daima uzak kalmayı tercih ettim. Kendini - velevki bir dereceye ka- dar - anlayabilmiş olanlarla bulun- mak, daima bende derin hazlar tevlit etmiştir. Her ne suretle olursa olsun, başka gezme ve eğlence yerlerine fazla meylim yoktu. Ben de aralarında bulunduğum halde, henüz tekemmülün sahai irfanına tam yaklaşamadığımızdan, her yerde zevk ve samimiyet bula- mamak pek tabiidir. 2 — Tulü, bence, insanların lekesiz ve pürüzsüz bidayeti hayatlarını gösterir bir lâvha olduğundan, oaşiyanemin şarka maruz olmasına taraftarım, Deniz- ler, küre ve meskünlarının birçok Esat Hâmi bey temizliğe hadim ve nazarları, biz- leri daima ihata etmekte bulunan elemlerden © uzaklaştırdığı için, denize nazır bulunmasını tercih ederdim. Bu sebeple, semt itibarıle* Istanbulun en sevebileceğim ciheti, Sultanahmetten Gedikpaşaya ka- dar giden hattan 50 metre kadar Marmaraya doğru inmek şartile ber noktasıdır. Tabii bir yuvanın bir insanı müsterih ve mesut edebilecek me- deni eşkâli ihtiva etmesi şarttır. Yuvada iştiraki kabul etmem. Bunun için, pek tabii olarak, evi tercih ederim ve hattâ, etrafı er- baasında, bahçesi de olmak şarttır. 3 — Hüzünlü zamanlarımda Şark ve neşeli anlarımda Garp musikisini özlerim. Musikinin ruha bahşettiki zevki, ben yalnız, bir kadını güzel sesile bir sazın ahenktar telinde buldum. Bir tek saz ve bir tek ses; hüsün ve çehre mezuubahs olmamak üzere, ka- dın sesi, Kemanı çalamadım. Mandolinde bazı hüzünlü ihtizazat busulüne yeltendim. Bir de, bana benliğimi öğretmek ve bilğimi tenmiye etmek üstat- lığını o bahşeden (o kitaphanemi sevdim. 4 — Kadın, evin ve hayatın bir ziynet ve saadetidir. Hayatın onsuz çekilir kahrı yoktur. Gar- bin medeniyetini tabiatile kabul ettikten sonra kadının, yakın za- mana kadar kendisinden esirğe- diğimiz ve kıskandığımız bir çok haklarını, teslim etmek farzol- muştu. Bu borcu, erkeklerin beleğan mabelâğ ödemesi devri gelmişti. Bunun için, evvel beevvel her iki cinsin tahsil ve terbiye hususlarina itina ve himmete mekteplerden başlamak ve onları, birbirlerine zıt iki mahlük gibi değil, yekdi- ğerini ikmal eder ve sahai tekâ- müle ulaştırır iki mütemmim ve medeni unsur gibi yetiştirmek muktazidir. Mekteplerin bu husus- taki pek ince vezaifi, hiç bir zaman nazarı dikkatten dur tutulma- malır. Ben, hangi seviyei içtimaiye ve fikriyede olursa olsun, âlemi hari- ciyi yuvasına tercih etmeyen ve onun her bir hususatile iştigale kendinde iktidar bulan ve zevk duyan kadına lâyezal hürmet beslerim. 5 — Pek küçük iken, valdem beni giydirir ve evimizin kapısının eşiğire oturturdu. Mahallemizde, ak sakallı olmak üzere, bir hayli muhterem simalar da vardı. Ben, onlar geçerken gider ellerini öperdim; onlar da beni severler, okşarlardı. Keza, mahalle sakinleri birbir- lerini sever ve tanırlardı. Bugün, sağ ve solumuzda oturan komşu- ları bilmediğim gibi hüdanekerde, yakınımızda bir cenaze zuhur etse, defninden beş on gün sonra haberdar olmaktayız. Iki kelime ile bu husustaki kanaatimi söylemek lâzımsa oda, yaşlıların küçükleri şefkatle, ko- rumalarını ve küçüklerin de onlara hürmetle (omukabele etmelerini daima görmek isterim. Bu, mem- leket efradı arasında muhabbet ve samimiyeti arttıracak ve el bir- liğile ilerilememize hadim olacak en mühim noktalardandır. 6 — 1892 senesinde, Galata- saraydan şahadetname aldıktan iki gün sonra, heyeti talimiye odasında, arabi muallimimiz Zihni ve farisi muallimimiz Feyzi efen- dilerin ellerini öptüğüm sırada, Zihni efendi merhum: — Esat efendi, hangi mesleğe sülük (oetmek © arzusundasınız! buyurdular, — Bu hususta, zatı üstadane- lerinin bendenizi irşat buyurma- larını istirham edeceğim! cevabım üzerine (oO© mubarek zat, biraz düşündükten ve Feyzi efendi; Hariciye mesleğine sülük etsel tarzındaki cümlesini bitirdikten sonra: — Mesleklerin hepsi hayırlıdır. Muallimlik yorucu olmakla bera- raber ecri büyüktür. Cenabıhak muvaffak eylesin! sözlerile irşat ve dua ettiler. Bütün arkadaşlarımla beraber ilim ve fazlına, hüsnüahlâk ve siyretine meftun olarak, büyük bir hürmet ile sevdiğimiz bu muhterem mu- allimin bu cümlesi, bende, bütün faal hayatımda hâkim olaçak pek derin bir eser bırakmış olmalı ki bir ay geçmeden mesleki talime intisap ederek, bilâfasıla, 40 senedir, işaret buyurdukları hiz- meti ifada, en lezzetli hırsı duy- dum. Talebemin istifadesi için, sınıf- larda belki bâzan, seret ve çetince harekete meyletmeğe o cebrinefs ederdim. Malümdur ki gençlik, her dev- rede, istediğini - velevki menfi bile olsa - yapmağa (o meyyalıdr. Ona, hakkın nerede olduğunu anlatabilmek için ufak bir istib- dada lüzum vardır. Gerek vefat etmiş, gerek ber- hayat, beşeriyetin iftihar eylediği sayısız dimağlar, bu mektep dis- siplini sayesinde feyziyap olmuş- lardır. Sorduğunuz gibi eğer 25 yaşına avdet mümkün olsaydı gene mes- leğime yeniden başlar, hem öğre- nir, hemde öğretmeye olanca kuvvetimle çalışırdım. Sermet Muhtar e Tefrika No $ ———— 23 Nisan 1932 BEŞ YÜZ MİLYON İNSANA HÜKMEDEN KADIN Tarihi aşk, ve Ressamı : Cemal Nadir macera romanı Nakıli: (va-nN0) Harem ağası soydurmağa başladı — Bana karşı fena bir mua- melede bulunmadınız. Size hiç kızgın değilim. Siz sâf olmakla beraber, akıllı bir kıza benziyor- sunuz... Fakat, mademki artık kim olduğumu öğrendiniz, tereddüde mahal yok... Tamamile soyunu- nuzl.. Sarayın âdetleri muktaza- sınca, sizin gerek bekâretiniz, gerek sıhhatinizin tam olduğuna kat'i bir kanaat sahibi olmam lâzım geliyor.. Düşününüz ki, kü- çük © hanımefendimiz, bir gün, Semanın Oğlu'nun höcresine gire- ceksiniz... Elbette muayene edil- mekliğiniz lâzım geliyor. : Odalık “muayene ediliyor. Baş harem ağasının emrine itaat ederek, Ye - Ho, tepeden tırnağa kadar soyundu. Şimdi, yumuşak yastıklı bir sedirin üze- rine uzanmış, harem ağasının kendisini muayene etmesini bek- liyordu. Gayri ihtiyari, büyük bir hicap hissediyordu. Bir kız, asil zade terbiyesi alırsa; namus, hay- siyet, fazilet şiarlarile yetişirse, yabancı bir kimse tarafından bu şekilde muayene edileceğine öl- meği bin kat tercih eder. Bizim genç kız da öyle utanıyordu ki “yer yarılsa da içine girsem, diye düşünüynrdu Şüphesiz: Yanında bulunan bu insan, erkek değildi. Ye-Ho, bunu düşündüğü için, yüreğine azıcık soğuk su serpiliyordu. Kendi ken- dine tekrarlayıp duruyordu: “Bunun ne ehemmiyeti olabilir?.. Öyleya.. Harem ağası erkek değil..,, Bu sırada, muayene ediyordu. Tuhaf olan şey: Ngan - Te'nin tavru hareketlerinin hiç te tabii ve soğuk olmamasıydı. Bilâkis, harem ağası, son derece mütehey- yiç görünüyordu. Elleri tiril tiril titremekte idi, Sevki tabiisine kapılarak, Ye-Ho gözlerini bu ellerden ayıramıyor- du. Eller, nazarı dikkati celbedecek derecede güzeldiler, Bu harem ağası, doğrusu, Im- paratorun kendisine tevdi ettiği vazifeyi pek acaip tarzda ifa edi- devam yordu. Bu ne biçim sıhhat ve bekâret teftiş ve muayenesiydi böyle?... Ye - Ho'nm aklına ilk gelen şey, isyan etmek oldu. Sonra, bu ha-. reketin akıl ve hikmetle hiç kabili- telif olmıyacağını düşündü! Ma- demki bu çıkılmaz saraya bir kere girmiş bulunuyordu; Artık bütün mukadderatı bu baş haremağa- sının elindeydi. Ye - Ho, bunu düşünerek, siyasi olmağa karar verdi. İradesine hâkim oldul Muayene ilerlemekteydi.. Artık, 'şüpheye mahal kalma- mıştı.. i Muayene, o muayenelikten çoktan çıkmıştı! Ye - Ho, sinirleri burkularak gözlerini açtı, Gördüğü manzara, hem gülü- necek, hem de ağlanacak şeydil Ngan- Te'nin yanaklarından bir damla göz yaşının aktığını gördü. Haremağası, kendisine bakıldığını farkedince soğuk kanlılığını top- ladı. o Nevazişlerini (o bırakarak itirmadı nefisle dedi ki: — Küçük hanmefendidimiz | Imparatorumuzun valdesine zati- ismetpenahilerine dair vereceğim raporun tamamile lehinizde ola- cağına emin bulunabilirsiniz, Siz, imparatorumuzur yatağına girmek şerefine nail olabilirsiniz. Buna cidden lâyıksınız. Bu sözleri ! söyledikten sonra, yürek paralıyıcı bir tarzda içini çekti, Genç kız, müşfik bir sesle sordu: — Acaba, istemeksizin, Sizi muztarip mi ettim? Haremağası, cevap vermedi, Lâkin, genç kızı, uzun uzun ve heyecan içinde seyretti. Sonra, dimağından fena bir fikri tar detmek ister gibi, elini alnında gezdirdi. Derken, birdenbire geri döndü Birşey o söylemeksizin, kaçar gibi bir hareketle uzaklaştı. Odalık ve haremağası Bir ay zarfında, Ye-Ho, baş hadım ağasının kalbini tamamile teshir etmiş bulunyordu. Bu baş harem ağası, ihtiyar imparatorun vefat ettiği günden itibaren, bü- tün saray içinde en nüfuzlu şah- siyet haline gelmişti. Zira, yeni imparator, genç olmasına rağmen, hiç te merhum babasının kahra- manane, (obahadirane, o akılâne, fazılâne tabiatine tevarüs etmişe benzemiyordu.