23 Nisan 1932 kl a N Kaethe von Nagy İY mp hatırasını anlatıyor Odamın karşısında telgraf ve telefon merkezi, burada saçsız başlı, göbekli . bir Berlin, 4 (Hususi) — Ufarın / Neubabelsbergdeki ( atelyelerine girdiğim zaman, her günkü hum- malı faaliyetle karşılaştım. Bazı atelyelerin önlerinde büyük kır- mızı lâvhalar ve kırmızı elektrik lâmbalarla içinden aydınlatılmış “Kırmızı lâmbalar yanınca mut- lâk bir sessizlik lâzım, sesli filim çevriliyor,, diye yazılı tabelâlar göze çarpıyordu. Ben “Şimal,, atelyesine girdim. Burada Kaethe von Nagy ile görüşecektim. Atelyede kendisini göremeyince nerede olduğunu sordum. “Gard- robunda, makyaj yaptırıyor, dedi- ler. Yukarı çıktım, kartımı gönder- dim, ve bilhassa makyajını yapar- ken bulunmak istediğimi ilâve ettim. Esasen Türkleri çok seven, ve bunu Akşam gazetesine, ve muhabirine (karşı birçok defalar isbat etmiş olan macar yıldızı, beni bu vaziyette kabul etmek nezaketini gösterdi. Size onun nasıl makyaj yaptı- ğını uzun uzadıya anlatmayacağım. Üfa şirketinin ricası üzerine, | Akşam için çektirttiği bir fotoğ- : rafı bu yazı ile beraber çıkıyor. | Orada gardrobunun ve tekmil * tuvalet levazımının sadeliğini gö- rüyorsunuz, Kaetbe von Nagy, sadeliği pek sever. Tuvalet odasında bir iki iskemle, ufak bir komodin ve ayna ile bir şezlongtan başka şey yok. Kadın berberin yaptığı makyajı elindindeki ufak aynada takip ederken benimle konuşuynrdu. — “Galip,," filmini yeni bitir dim. Şimdi bu filme başlamak üzere okumak ve ezberlemek için filim kitabının elime ilk aldığın günü hatırlıyorum. Robert Liebmann ile Leonhard Frank'ın yazdıkları bufilim kitabı, şu çümle ile başlıyordu: “Bir kaç telgraf teli titriyorlar. Resim serbes semaya karşı çekilecek. Teller manzarayı bir başından diğerine doğru katedecek, ve e rüzgâr tesirile vınlayacak- Mr Bu vınlamak, benim hayalimi çok gerilere, ta, çocukluğuma kadar, götürdü. Bana eski vatan sesleri getirdi.. Bir Macar, vatan seslerinden bahsederse, hemen herkesin aklına | çigene muzikası ile, csardaş nağ- | meleri gelir.. Halbuki benim bahsettiğim, bu vatan sesleri, hemen herkesin va- tanında duyabileceği seslerdendir: Telgraf tellerinin vınlayışı, ve tel- | graf morsunun tıkırdısı... | Benim küçüklüğüm, 10 yaşından 14 yaşıma kadar, ailem ile bera- ber “Maria - Theresiopel, adın- | daki: ufak bir Macar şehrinde | geçmiştir. Şimdi bu şehircik “Su- batka,, adını taşımakta, ve Yugos- lavya hudutları içindedir. Çocukluk odamın pencerelerin- den baktığım zaman bütün dün- yayı görürdüm. Daha doğrusu, onun o timsalini.. Bu timsal, “ çpenceremin önünden geçen telgraf memur vardı... . Kaethe von Nagy makiyajını yaptırırken çocukluk hatıratını anlatıyor telleri, ve onların nihayet bulduğu postahanedeki santral odası idi. Bu santral tam benim karşımda olduğu için, gayet güzel görür, ve yazın pencereler açık durunca, telefon santralı memurunun nasıl Budapeşte, Viyana, ve © Berlini aradığım veya telgraf “morsunun nasıl yeknasak tıkırdağını duyar- dım... , Bütün bunları Kacthe von Nagy sanki yarı rüyada imiş gibi anla- tıyordu.. Hayalen eski çocukluk günlerini canlandırdığını anlıyor- dum. Hayalini bozmamak için bir kelime söylemeden dinliyordum. O, bir parça doğruldu, ve bu sefer dudaklarında bir tebessümle devam etti; — O tarihlerde ben, ressam veya muharrir olmak emelinde idim, Bir yıldız olmak, aklımdan bile geçmiyordu... Bunun sebebi belki de o zamana kadar hiç bir tiyatro ve sinema görmemiş ol mamdır. Çünkü ( oturdugumuz | şehirdeki küçük sinemaya hiç girmezdik. İşte günün birinde elime “Galip,, filminin kitabını tutuşturdukları ve onun ilk sahifelerini okudu: ğum zaman, bütün bunlar hava- limde canlanmıştı. Ertesi günü, filmi idare eden Erich Pommerin odasında Hans Albers ile karşılaştığım zaman, hayalimin o kadar tesiri altında icim ki, telefon memvru volünü | hayalimdeki posta memuruna hiç benzetemedim, ve sukutu hayale uğradım. Bu halimin farkına va- ran Hans Albers: “Kaethe, neniz var?,, diye telâş etti. O vakit anlatmağa mecbur oldum: — Filim kitabımı okurken; bir çocukluk hatırası hayalimde can- landı, ve telefon memurunu baş- ka bir tip olarak kendi kendime canlandırdım. — Beni beğenmiyor musunuz? — Hayır, o manayı kasdetmi- yorum. Lâkin bizim küçük şehir- telefon ve telgraf memuru, bam- başka bir tip idi... Onu tamamen hatırlıyorum, Çünkü 4 sene mü- temadiyen penceremden onu seyr- etmiştim — Ha.. Aşağı yukarı bir ço- | cukluk aşkı desenize... — Hayır, bayır, katiyyen değil. Bir kere onun başında saç kalma- mışti, büyük bir gözlüğü vardı, ve bir de... Memur göbeği... Son- ra 7 çocuğu vardı ki, her biri, nöbetle ona öğle! yemeğini geti- rirdi. — Çok müteessirim, maalesef, bu noktalarda ben ona rekabet ede- cek vaziyette değilim!... Bunun üzerine (gülüştük provalara başladık..,, Bizde gülüştük ayağa kalktık. Çünkü kapının üzerindeki lâmba yanmıştı; Onu atelyede bekliyor- lardı... ve bir çocükluk Esrarengiz kadın Bu hafta Artistik sinemasında “ Esrarengiz kadın , filmi göste- riliyor. Filmin mevzuu şudur : Mal, Cim, Tap isminde üç Amerikalı tayyareci olarak orduya giriyorlar. Cim evlidir. Fakat İngilterede Lulu isminde bir kıza tutuluyor. Bu kız kendisine bir kol saati hediye ediyor. Cim bir Alman balonunu tah- ribe memur ediliyor, bu işi yalnız başına yapamıyacağını Mala itiraf eder. Birlikte tayyareye binerler. Cim Alman batları üzerinden geçerken vuruluyor. Mal tayyareyi idare, balonu tahrip ediyor. Geri dönünce güya muvaffakıyeti Cim temin etmiş gibi gösterir. Mal Londraya giderek Luluyu arıyor. Kendisinden Cim hak- kında malümat istiyen bir kadını Lulu zannederek Cimin saatini ve bir kaç mektubunu veriyor. Iki genç birbirini sevmeğe başlıyor. Bu sırala zabıta genç kızı casus- lukla itiham ederek yakalıyor, Mal da şeriki diye tutuluyor. Bu münasebetle genç kızın hakikatte Cimden dul kalan kadın olduğu anlaşılıyor. (Bir takım hâdiselerden sonra mesele halle- diliyor. Mal, kadından kendisini bekleyeceği vadini alarak cepheye hareket ediyor. : Karmençita * Bu hafta Opera sinemasında “Karmençita,, filmi gösteriliyor. Filmin mevzuu şudur: Gisko Kid isminde bir haydut var. Bunu getirecek olana 5000 dolar mükâ- fat vadedilmiştir. Dön isminde bir çavuş haydudu araştırıyor. Çavuş Karmençita isminde bir dansöze fazla alâka gösteriyor. Bunu nahiye müdiri kiskanıyor. Kid civarda bir dul kadının çiftliğine iltica ediyor, iyi kabul görüyor, kadına ve çocuklarına karşı büyük bir şefkat gösteriyor. Çavuş bir gün haydutla karşıla- şıyor. Fakat onun ulüvvü canabını görünce kendisinin bir haydut olamıyacağını anlıyor, meydanı boş bırakıyor. Kidde Meksikaya gidiyor. Filminden bir sahne Bu hafta Melek sinemasında “ Günahım , filmi gösteriliyor. Filmin baş yıldızı Amerikanın en şık kadını diye tanınmış Tallullah Bankeattır. Mevzu şudur: Panamada bir barda Karlotta isminde genç bir artist var. Bu kızın bütün kazancını ahlâksız bir dostu elinden alıyor. Bir akşam para meselesinden çıkan kavgada kız dostunu öldürüyor ve tutula- rak hapse atılıyor. O vakite kadar herkes kendi- sinin (o peşisira (koşarken bu hâdise üzerine vaziyet değişiyor, hiçbir avukat müdafaasını deruhte etmiyor. Nihayet genç bir avukat merhamet (ederek omüdafaada bulunuyor, — talâkati (o sayesinde kurtuluyor. Bundan sonra Karlotta Nev Yorka giderek işçi bir kız oluyor, bir zengin gençle evlenmek üzere iken Panama meselesi meydana çıkınca izdivaç bozuluyor. Karlotta Nev Yorktan ayrılıyor, esasen birbirlerini sevdikleri genç avu- katla buluşuyor ve evleniyor. Ceki Kogan çalışıyor Ceki Kogan yeni bir. filim çevirmeğe başlamıştır. Bu filimde kendisile beraber Mitzi Gren isminde küçük bir kız oynıyor. Bu kız Ceki derecesinde, hattâ ondan sanat kabiliyeti büyük bir göstermektedir. Resmimiz bu filimden bir sakneyi gösteriyor. | , i j 1 i | |