Sahife 6 Akşam 23 Nisan 1932 “Veziriâzam,, otağında bir saat.. “Ben Nemse payitahtını alacağım.. Varayım asakiri ihzar eyliyeyim!., Çadırın kapısından girdik.. İri yarı, Hergül gibi bir yeniçerile karşılaştık!. Rehberim vezi- rin otağını uzak- tan elile işaret ederek: — İşte dedi, veziriââzam kara Mustafa paşanın Viyana seferinde Yanıkkalede kur- duğu tarihi ça- dırlar... Çadırlara yak- laştıkça uzaktan uzağa gelen bir davul sesi... Ça- dırların en büyü- günün kapısından içeri girdik... Bir- denbire karşımıza dağ gibi bir ye- niçeri neferi di- kildi. İri yarı, pos bıyıklı , o hergül bazulu bir ada- m... Burası av- lu gibi bir yer.. Solda iki bölme.. Vezirin yazıcıları. Önlerinde bir sıra, sıranın üstün- de bir sarı divi yazıcı kâ- Zıtlarını dizlerinin üstünde bük- müşler, ellerinde kamış kalemler pür faaliyet... Kendilerini ziyarete gelen şık şık kadınların yüzlerine bile bakmadan, ellerini garip bir şekilde tutarak habire yazıyorlar.. Yazıcıların biraz ilerisindeki bölme o başmektupçunun dairesi... Mektupçu efendi eline bir ariza almış, başını önüne eğmiş, kemali dikkatle okuyor... Kendisi ak sakallı, zarif giyinmiş, çelebi bir zat.. Hani insan bir aralık başını kaldıracak, zemin ve zamana uy- gun bir nükte savuracak zanne- diyor.. Avlu gibi yerde vezir mu- hafızı, vezir başkapıcısı hareket- siz duruyorlar. Bir aralık ince bir kadın sesi çadırın icinde çın çın öttü: — Nerede şimdi böyle iri yarı adamlar!. Hakikaten mankenlerin iriliği benim de nazarı dikkatimi cel- betti.. Rehberime sordum: — Hepsi Tabii'büyüklüklerinde yapılmıştır... o dedi.. Hakikaten ince sesin sahibi haklı idi.. O ne cüssel. O ne dev vücultu... Dev adam denilen meşhur Italyan (o boksörü OKarnera ile çoban Mehmet bu vezir muha- fızlarının yanında o zaif, o nahif birer salon delikanlısı gibi kalır- lar... Ebhh.. Bu cüsselere şaşma- yın.. Buhran görmemiş. “kriz, kelmesini işitmemiş insanlar.. Gayet süslü kumaşlarla yapıl- mış bir galeriden geçtik... Şimdi vezirin meşveret çadırındayız. Kara Mustafa paşa şık yastıklarla dolu bir mindere bağdaş kurmuş, uzun, çekik gözlerini karşısında dimdik duran Bodin valisi uzun ibrahim paşaya dikmiş.. Ak sakallı Ibrahim paşa vezirin sözlerine itiraz eder bir vaziyet almış.. İşte bu, vezirazamın cellât edilmesine sebebiyet veren tarihi sahnedir.. Vezirazam: — Ben doğruca Nemse payitah- tına gideceğim.. demiş.. Kara Mustafa paşadan çok yaşlı ve tecrübeli olan Ibrahim paşa: — Vezirim evvelâ rah üzerin- “deki küçük “kaleleri. fetbeylemel: Veziriâzam Kara Mustafa paşa gerektir. demiş. Fakat genç ve ateşli vezir bunu dinlememiş : — Sen korkuyorsun.. Varayım gideyim.. Asakiri ihzar eyliyeyiml. demiş. Mustafa paşa ertesi günü seferine devam etmiş.. Mağlübi- yet!. Büyük telefet.. Sultan Mustafa paşanın cellâ- dını emretmiş. Cellât gelince vezir : — Otağın içi gamlıdır.. Var taşrada bekle.. Iki rekât namaz eda edeyim.. Demiş.. Namazdan sonra cellâdı çağırmış ve kemendi kendi elile boynuna geçirmiş. iabii çadırda bu cellât sahnesi filân yoktur.. Yalnız meşveret meclisi var.. Kara Mustafa paşa uzun çekik siyah gözleri aşağı doğru bıyıkları ile meşhur sinema artisti Adolf Menjuya o kadar benziyor ki.. sakalı olmasa “yarım elmanın yarısı Adolf Menju yarısı Kara Mustafa paşa, derdim.. Sonra dikkat etlim. Kara Mustafa paşa- nın oturduğu minderdeki yastık- lar şimdi en şık salonlarda görülen yeni tarzda dikilmiş, zarif yastık- ların aynı.. Zaten 'çadırları gezen şık şık hanımların bu yastıkların karşısında ağızlarının suyu akıyor. Çadırların en göze çarpan yeri tavan kısmını teşkil eden kumaşın nefis manzarası.. Kumaş kavun içi renginde ve üstünde yaldızdan küçük küçük çiçekler var.. Çadı- rn loşluğu içinde bu çiçekler birer titrek yıldız gibi parlıyor. Bilhassa veziri âzamın halvet çadı- rının tavanı fevkalâde bir şey... Buradaki geniş sedirde vezir, sırt- üstü yattığı zaman her halde yıl- dızlarla dolu bir gökyüzü seyreder gibi olmuştur. Halvet çadırındaki geniş sedir bir döşek vazifesi de görüyormuş. Sedirin önünde bir çift papuç. Bu papuçlar şık (o hanımların avağında, içeri giren zarif iskar- pinlerden utanıyormuş gibi bir vaziyette duruyorlar.. Bugünün zamane iskarpinleri de veziri azamın papuçlarına: — Aman ne köhne şeyl. gibi bir nazarla bakıyorlar.. Halvet ve meşveret çadırından çıktık. Şimdi tekrar dış çadır- | dayız... Dışarısı epice serin ve yağ- murlu idi.. Çelimsiz bir erkek: — Aman hanım... dedi. Biraz acele etsek ben nezlei sadriye olacağım ... Kadın kaşlarını çattı. — Amaaaan sen de... dedi... Bir manikene, birde yanındakine bakarak alaylı alaylı gülümsedi... Erkeğin Ohapşurukları arasında çadırdan çıktılar ... Bir zamanlar darülfünunun bü- tün şubelerini Beyazıda toplamak, orada bir darülfünun mahallesi yapmak isteniliyordu.. Bu mesele düşünce halinde kaldı.. Fakat büyük park ve cıvarı tam bir müzeler mahallesi haline girdi.. Aşağıda asarıatika müzesi, karşı- sında Şark asarı müzesi, Çinili- köşk, yukarda Topkapı sarayı.. Askeri müze.. Şimdi (kurulan veziriazam otağı da başlıbaşına müzenin bir şubesi addediliyor.. Biraz ötede de yeni açılan ve Ayasofya camiinin altına kadar uzun meşhur tarihi yeraltı sarnıç- ları... Altı müze bir arada... Tam 7 Teşrinievel 7931 tarihin- den itibaren: gazetemizin ilân tarifesi oşu edilmiştir: suretle — tesbit Santimi kuruş 400 250 200 100 60 30 Sahife İç sahifelerde Son iki sahifede aynı zamanda rahat | | asla.. Istanbul — Hamdi beyle bir saat.. Karaköy köprüsü yek... Sirkeci garı Yenikapıda.. Yenikapının önünde Haydarpaşaya karşı bir dalga kıran.. (Baş tarafı birinci sahifede ) | Modern liman yapmak belki | bazılarını: “ Efendim şehrin man- | zarası, Şşiiriyeti bozulur.. , diye bir endişeye (düşürebilir. Fakat yeni liman şekli ile ve bir zaman ortaya attığımız feribot fikrile daha güzel, daha şairane bir şekil alabilir. Bakın size düşündüğüm limanı | anlatayım.. Dolmabahçeden To- | paneye kadar geniş, mükemmel bir rıhtım... Arka tarafta büyük büyük ambarlar.. © antrepolar. Sahilde büyük vinçler.. elektrikli vesaiti nakliye.. Karaköy köprüsü yok.. Onun yerine feribotlar harıl | harıl işliyor. Eminönünden Unkapanına kadar, Arnavut köyündeki gibi, fakat ondan çok daha geniş, 30 | metre genişliğinde bir sahil cad- desi.. Asfalt tabii... Caddede elek- trikli tramvaylar.. Yine bu caddenin tam karşı- sında, karşı sahilde Karaköyden Azapkapıya kadar yine 30 met- re genişliğinde bir sahil caddesi daha....Asfalt... Yine tramvaylar... Elektrikler... | Caddenin denize bakan kenarlarında şık parmak- lıklar.. Kayıklar için merdivenler.. Geceleri pırıl pınl o elektrikler içinde bu iki karşılıklı | sahil caddesinin letafetini düşünün.. Sirkeci yolcu garının burada kalmasına hiç lüzum yok... Onu şehrin en büyük caddesi olan Ye- nikapıdaki Gazi bulvarının üzerine nakletmeli... Yenikapıdan Haydar- paşaya mülanazır küçük bir dalga kıran... Muntezam, asri bir feribot iskelesi... Gelen trenler feribot- larla (oOHaydarpaşaya ogidiyor.. Haydarpaşadan gelenler de Ye- nikapıya... Bu suretle yolcu vago- nundan (o çıkmadan Avrupadan Asyaya, Asyadan Avrupaya geç- miş oluyor.,. Bu ciheti burada bırakalım... Gelelim Haliç tarafına.. Unka- panından sonra Haliç tamamile temizlenmiş ve taranmış.. Kara- köy köprüsü Unkapanına nakledil- miş... o Unkapanında köprünün üstünde Beyoğlundan gelen Istan- bula giden ve İstanbuldan gelip Beyoğluna giden tramvaylar bir- leşiyor.. o Kasımpaşa, OHalıcoğlu tarafları tamamile serbest mıntaka halinde... Kâğıthane deresine kadar, eski Sadâbat falan da dahil olduğu halde büyük bir sanayi mıntakası.. Sadâbadın yerinde muazzam bir fabrika... Kâğıthane sırtlarında gözel amele evleri.. Metruk kab- ristanlar park.. Şehrin inkişaf vaziyeti gelişi güzel Beyoğluna doğru gitmiyor... Şimdi en güzel caddelerin açıldığı Istanbul cihe- tine doğru gidiyor... Bir zamar Galata köprüsünün kaldırılması mevzuubahs olunca ! kıyametler koptu... Meselâ Bey- i oğlundasınız.. Tepebaşında mı oturuyorsunuz ?.. Sirkeciye mat- | baaya geleceksiniz... Tepebaşından tramvaya bindi- niz.. Tramvay Şişhane yokuşundan ineceğine, bu tarafa doğru bir kavis yapacağı yerde Unkapanı köprüsüne doğru bir kavis yapar.. Hem Şişhaneden Unkapanı daha yakındır.. Çabucak inersiniz.. Köp- rüye geçince Unkapanı.. Demin söylediğim Unkapanı - Eminönü asfalt caddesinden geçer ve gene Sirkeciye gelirsiniz.. Belki de daha az bir zamanda.. Nasıl limanın şiiriyeti değil mi?. Bahis daha hususileşti: — Eğlencelerim mi?.. En iyi eğlencem iyi konuşan arkadaşlarla münakaşa yapmak ve kendi fik- rimi kabul ettirmeğe çalışmak.. sonrada tavla.. Tavlaya bayılırım.. Zarların ve pulların verdiği zevk ve heyecanı çok şeye değişmem.. Sonra da triodan fazla olmamak şar- tile muzik.. Daha çok solo.. Mec- bur olmayınca dans etmem. Sinema- ya boş vakit buldukça giderim. Yalnız gitmek şartile zevk alırım. Fakat ekseriya buraya da düşün- mek için giderim.. Belki bir çok artistler görmüşümdür. Fakat hiç birinin isimlerini bilmem .. Söyle- meğe utanıyorum.. Fakat meselâ sizin bahsettiğiniz Greta Garboyu, Marlene Ditrichi tanımam... Belki kendilerini bir kaç kere görmü- şümdür, fakat isimlerini bilmem. Yani şahsan tanırım.. Ismile cismi Muhakkak artıyor ile tanımam.. olan bir şey varsa onlarda beni tanımazlar... £ Artistler seya- hatlerde tesadüfen o gördüğüm insanlar gibidir.. Bir daha onları görünce : — Ben bunu bir yerde gör- müştüm!. diyorum. Fakat kim?. Nenin nesi? Hatırlamak kabil değil.. Pek az roman okurum.. Hattâ hemen hemen hiç okumam gibi bir şey.. Daha ziyade ciddi eserler okurum.. Troçkinin, Buha- rinin eserlerini.. — Tarihi devirlerden hangisinde yaşamak isterdiniz?. — Hiç birinde. Çünkü şimdi ölmüş olacaktım.. İşime gelmez.. — Şimdi 15 yaşında olsanız.. hayatınızı yeniden yaparken ne olmak isterdiniz? — Iki lisan daha fazla öğren- mekl. Hk F. Emlâk sahipleri! Üzüntü ve zahmet çekmeden Çok irat almak isterseniz Emlâkinizin idaresini UMUM EMLÂK ACENTESİNE | tevdi ediniz! * ahçekapı, Taş han No. 20-21-22 Telefon : 20307 — Posta kutusu: 668 İstanbul