Deil Ğİ 21 Nisan 1937 em e e e e İ “Hayatımd Eski defterdekiler — — a hiçroman okumadım, hayalperverleri katiyen sevmem, “Bugünkü gençler arasında 18 yaşında öylelerini görüyorum © zamanlar, gazetelerin ilk sahifelerinde, sıra sıra spor sütun- larında, boy boy, çeşit çeşit re- simler yaktu. Meraklıların, gençle- çxin, küçük hanımların ağızlarında isimleri dolaşmazdı. O vakitki. pek mahdut, sporcu gençler, devrin binbir kaydı için- de, köşede bucakta, üvey evlât gibi bakımsız, çekingen ve boynu bükük yetişirlerdi. Kuleli, Harbiye, Bahriye mek- teplerinin loş o cimnastikhaneleri pek değerli bazı idmancılar ha- zırlar fakat bu gibi gençlerin ekseriyeti, emektar Galatasarayın sinesinde, emektar ve babacan cimnastik muallimi Faik etrafında toplanırdı. Sınai o müfettişlerinden Daniş bey, bu eski Galatasaray spor- cularının en .güzidelerinden , en mert, şen ve sevilenlerindendir. Daniş bey, suallerimizin cevap- larını şöyle veriyor : beyin 1 — Benim, en sevdiğim gezme ve eğlence yerlerim malüm. Kır, bayır, dağ; Kayiş.dağı, Alem dağı, Keşiş dağı. Başka yerlerden hoş- lanmazdım ki. Her gezdiğim kırı, dağı saymak icapederse ömrümün nihayetine kadar dağ ismi saymak dâzim. Tabiatın (ondan hoşlanıyor. Kalabalık mubitten (kaçardım. Spora ait olan kısımı varsa o da başka. Meselâ bisikletle Göksuya, Fenerbahçeye giderdim. Kış gezmeleri'benim için'hemen hemen yok gibiydi. Beyoğlunu sevmediğim gibi şimdi hâlâ sev- mem. 2 — Insan alışkın olduğu yeri sever. Beni, Kadıköy semtine alıştığımdan orayıseverim. Elân da orayı severim ve.orada otururum. Beni Bakırköy, (Yeşilköy gibi aykırı semtlere götürseler birgün duramam. Merakım dağ, bayır olduğu halde adada oturacaksın deseler. patlarım. Sağa yürüsem deniz, ; sola gitsem deniz; etraf bana dar gelir. Boğaziçi (belki muvakkat bir zaman için beni oyalayabili; fakat uzun müddet duracak olursam iş başkalaşır. Hiç değişmiyen bir manzara karşısında, bir tablo seyreder gibi birhal.. Tabloyu ise insan göre göre bıkar, Arasıra bir vapur geçecek te bir hareket göre- ceksin, Halbuki ben, uzun, geniş bir manzara görmeye alışkınım. Baş- kasına karışmam; benim gözü- mün aradığı budur. Hafazanallâ Benim yanımda apartımanı hiç söylemeyiniz. Hiç dağ seven, kır seven adam bah- çesiz yerde oturabilir mi? Ayağı toprağa temas etmeyen yerde durabilir mi? Hiç değilse ufak bir bahçem olmalı; ağacım, çiçeğim, tavuğum köpeğim, kedim bulunmalı. Apartı- mana ben kendim bile sığamam. Apartımanın yeknasak hayatı beni sıkar. Bu da, yukarıda dediğim gibi tıpkı tablo meselesine ben- zer. Seyret, seyret, yine o.. Vasi manzarası olmıyan, mahal- le arasındaki yerlerde de otura- mam, İstedim mi yeşilliğin arasına çıkıvermeliyim. Süs ve moda diye havasız, kasvetli apartımanda caka satmak benim işime hiç gelmez. 3 — Vakit geçirmek için sev- diğim iki şey vardı: Biri spor, biri de sanat... e a i > gem Daniş beyin 'bisikletle gezdiği zamana âit bir resmi Bu sahalarda teferrüata girecek olursam (osaymakla (bitiremem. Sporlar içinde, seyyar sporları daha severdim. Maksadımı anla- tayım: Bisiklet, sandal, at sporları. Sporun oda içinde kol, bacak sallamak, gülle “kaldırmak gibi nevilerini de yaparsam da öteki- leri tercih ederdim. Spor menkibelerimi de anlatacak olursam belki dört cilt tutacak bir kitap yazmalı, Bizim zamanımızda bisiklete binmek bir mesele idi. Memle- kette insanlara yabancı geldiği gibi hayvanlar da alışkın değildi. Her- kes yan yan bakar, atlar ürker, av, köpekler salardı. Bazen başka cilveler de çıkardı. Bir misâl söyliyeyim: Şimdi, izmirde ( Doyçe bank ) müdürü olan Salâhaddin Fevzi beyle bir akşam Beykozdan bisikletle dönü- yorduk. Koşu yolunda birdenbire karşımıza bir araba çikti. Hay- wanlar ürkerek yokuş aşağı kaç- mağa başladılar. © dakikada arabadan bir adam yere düştü. Biz farkında değiliz. Meğerse şehzadelerden biri imiş. Kara- koldan, ne haltettiniz! diye üze- ximize yürüdüler. Bitli kâğıthane dedikleri yoldan firara başladık. Süvariler takibe koyuldular. Ka- garken Salâhaddin bisikletten yuvarlanmaz mi? Bayılmış olan arkadaşımı sırtla- dım, dere içine indirdim. Akşam karanlığından istifade ederek bir kenara gizlendik. Etrafta taharriyat| yapıldığını işidiyorduk. Güç belâ, Kadıköy ve Kızıltopraktaki evler- mize kaçtık. Bizi epi aramışlar... Galatasaraydaki eski sporcu- | luklara ait ciltler yazabilirim. | Galatasarayda yalnız sporcu | değil, yaramazdım .da. Söyle, anlat diye beni sıkıştırı- yorsun. Bu meye benzedi biliyor musun? Halkalıdan Galatasaray ziraat mektebine gittiğim zaman ilk tatilde bir fısatını bularak Avrupayı boyladım. © tarihte, meşrutiyetteki gibi, şimdiki gibi ver elini Avrupa dersen yağma yok. Bu iş her ba- bayigitin kâri degil. Hududu geç- hendek atlaması mek devenin kadar müşkül, ki onlar benim için 70 yaşındadır,, Iki ay içinde en mühim mem- leketleri .dolaştım, Istanbula dö- nünce bütün arkadaşlar etrafımı aldılar. Ne gördün, söylel diye bana soruyorlar. Gördüğüm şeyler o kadar çoktu ki hangi birini toparlayıp söyleyeceğimi ben de şaşırıyordum. Nihayet buna bir çare buldum. Bana toptan sual sormayın; ne merak ediyorsanız ona cevap vereyim dedim. İşte, Galatasaray bahsında da söyliyeceklerim aynıdır. Teferruat sorulmayınca hangi birini zikre- deceğimi toparlayamıyorum. Hülâsatülhülâsası: Cimnastiğe, idmana can ve yürekten merbut olan ve o zaman pek mahdut bulunan gençler meyanında idim. lik bisiklistlerdenim. Futbol topu- nada enewvel ayak vuranlar sırasındayım. 4 — Ne şekilde bir kadın ho- şuma giderdi?.. Hoppalal.. Biz dağcıyız, kırcıyız diye yukarıda derdimizi anlattik. Ne biçim dağı - we bayırı beğenirsin? desen daha iyi değil mi? Mutlaka bir şeyler söylemem lâzımsa: Kadında, benim için vecih ve şekil güzelliği ikinci derece- dedir. Evvelâ, ahlâk ve tabiat güzelliği şarttır. Huyu güzel, yüzü çirkin nice kadınlar vardır ki ahlâkları sayesinde çok sevilebilir; halbuki dışı nakışlı, veçhi güzel- ler arasında ne yılanlar bulunur. Klâsik güzellik dedikleri var ya. Meselâ sarı saçlı derdemez mavi gözlü olacak; siyah saçlı diyince de kara gözlü. Ben bunun zıddını severim. Sarı saçlı da kara gözlü, amma siyah saçlı, mavi gözlü değil ha... Siyah saçlı ve yeşil özlü... Boy bos, olmalı. İste- kadar esmer olsun fakat suratında boyası olmasın. İstediği kadar solgun olsun, dudağında kırmızı bulunmasın! Züppe ve ukalâ kısmı sevmem. Ciddi malümatı ne kadar vasi olursa bence o kadar makbuldür. Hayatımda hiç roman okumadım. Hayalperverleri katiyen sevmem. 5 — Hiçbir şeyin hasretini çekmiyorum. Çünkü hayatımda hiçbir şeye düşkün değildim. Canım dünyada hiçbir şey iste- memiştir. Bazen derler ki: Ah o eski mektep hayatil. Geçen o mesut zamanlar!.. Ben, düşünüp taşınıyorum. Yal- nız oradaki sevdiğim arkadaşları görmekten başka bir arzu hisset- miyorum. Hasret çekenlerin sebebini de buldum. O günlere mesut diyen- ler, o zamanları arayanlar, etraf- göz! diği | darındakilerin yarattıkları neşeler- den istifade edenlerdir. Halbuki ben o meşeyi icat edenlerdenim. Ne diye onu arayım. 6 — Eğer bugüne kadar gör- düklerimi tekrar yaşayacaksam, bugün 25 yaşına değil, 25 gün evveline avdet etmek istemem. Binaenaleyh 25 yaşında yapılacak hiç bir şeyim yoktur. Ben zaten 25 yaşındayım. Sene- | lerin taaddüdü benim için ibtiyar- | lamak demek değildir. Ben 70 yaşında da kendimi 25 yaşında İ zannedeceğim. İhtiyarlık demek, dermanın azalması, adalâtın gev- şemesi, iştihanın kaçması gibi şeyler değil mi? Bunlar 50 yaşındaki bir adamda mevcut değilse o adam gençtir. Fakat bugünkü gençler arasında, 18 yaşında öyle gençler görüyorum ki, onlar benim için, 70 yaşındadır. Sermet Muhtar , — i kumar Zeytincilik mütehassısı Remzi bey Manisa, 17 (Hususi) — Birkaç gün evvel Bornovaya gittim. İzmirin yanı başındaki bu şirin kasabada 170 'bin lira ile vücuda getirilen ziraat mektebinin kabulü muvak- kat muamelesi vali Kâzım paşanın riyasetinde oolarak Ankaradan gelen ziraat vekâleti inşaat fen müşaviri Mithat bey, İzmir nafıa başmühendisi Emin, belediye baş- mühendisi Behçet, ziraat müdürü, mektep müdürü Suphi ve binanın inşaatına memur mühendis Rasim beyler tarafından mürekkep bir heyet huzurunda icra edilmiştir. 3 buçuk kat üzerine ve beher katı 1400 metre murabbaıda bulunan bu muazzam binanın gezilmesi iki saat sürmüştür. Mükemmel bir anfi teatre ve sahneyi havi bir konferans salonu, kimyahane salonları, son sistem banyo daireleri, büyük dershane ve yatakhaneler, :müdir ve mual- limler için ayrı ayrı daireler, yatakhaneler, banyo daireleri, çamaşırhane ve mutbakları çok güzeldir. Bir kısım dairelerin duvarları cilâlı ikişer metre irtifaına kadar yalaklarla tezyin edilmiş ve müte- baki kısımlar da yağlı boya ile yapılmıştır. Mektebin (elektrik tesisatı da çok mükemmeldir. Sıcak ve soğuk su banyolarile mükemmel bir reviri vardır. Mektebin 500 dönüm erazisi mevcuttur. Bu erazideki bir çok meyva ağaçları ve İzmirde tur- fanda sebze yetiştiren sebze yetiştiren sebze bahçeleri görül- meğe sezadır. Eski ve yenice bağlar olmak üzere 30. dönüm de fidanlık tesis edilmiştir. Bu fidan- likta Amerika çubuğu yetişti yor, Kaliforniyadan getirilen bir mütehassıs tarafından 60 dönüm nümunelik Amerika sisteminde ayrıca bağ yetiştirilmektedir. Manisa mektupları Manisa zeytinlikleri ıslaha muhtaçtır Burnovada yapılan ziraat mektebi yakında açılıyor Eurnova ziraat mektebinin muvakkat kabul muamelesini yapan heyet mektebin kapısı önünde Italyada ikmali tahsil ederek vilâyetimiz (zeytinleri (üzerinde tetkikata memur edildiğini evelce bildirdiğim zeytincilik mütahassısı Remzi bey mülhakatı gezerek zeytin ağaçları üzerinde yaptığı tetkikatı bitirerek dün şehrimize avdet etmiştir. Bu'uzun ve mühim tetkikatı — etrafında (o mumaileyh bana şunları söyledi: . “Vilâyet dahilinde tam mana- sile fenni bir kültür takip edik | meyor. Zeytinlikleri 'kâfi derecede sürüyorlarsa da hersene gübre vermedikleri ve budamadıkları için hasılat iki seneye inhisar etmiştir. Bilhassa budama ameliyesi Somanın 'bazı köylerile Manisa etrafındaki Oköylerde çok fena yapılmakta Yayaköy nahiyesinde bile bazı hatalı usüller takibedil- mekte “hasılat budaması, tabir olunan tacın üç taraflarında aralama ve uçlarını alma gibi mühim bir oameliyeyi (o ihmal etmektedirler. Hastalıklarla mücadele tamamen ihmal edilmiştir. Hemen heryerde altına vardığım her ağacın yap- raklarında Prays olea ellus haşe- resinin arazını, Akhisar ve Mani- sada Aspitiüs Hederea, Somada genç ağaçların sakında mühim tahribat yapan ve yapraklarda Ahloe otripus ihaşeresine tesadüf ettim. Budamada yapılan hatalardan fena keşiş neticesinde her ağaçta bir çok çürüklük görülmekte ve bazı yerlerde kök çürüklüğü veticesinde ağaçların yaprakları sararmaktadırlar.. Tavvus göz ta- bir olunan mantarı hastalıklarda çok görülmektedir. Yağhanelerin ekserisi fenni aletle mücehhez oldukları halde fenni usullerle çalışmadıkları ve temizlik esasatına riayet edilme- diği için keyfiyeten iyi yağ çıka- ramazlar. Bunu kendileri de itiraf ediyor- lar. Bazı köylerde elân zeytinleri pişirmek gibi çok fena bir usul caridir. Bunları kat'i surette me- netmek icap eder. Diğer yağha- nelerin de çalışma tarzlarının mev- simi gelince yenilik yapılması lâzımdır. Vilâyetimiz zeytinciliğinin inkis şafı için yer yer nümune zeytin- likleri ayırarak bunlar üzerinde fenni ameliyat tatbik ederek ameli prupaganda suretile köylü- leri ikna etmek mümkün ve kabil olacaktır. Muammer